hesabın var mı? giriş yap

  • en yakın rakibinden sadece bir kaç cm² daha büyüktür.

    edit: sözlüğün 28 milyonuncu entry'sinin bu olması gerçekten çok vahim oldu :/ bilsem şiir falan yazardım.

    edit 2: yozgat'taki dayıma selam gönderiyorum.

  • (23 nisan öncesi okulda yapılacak etkinlikleri içeren bir bilgilendirme yazısı gelmiş, atatürk büstüne bırakılmak üzere bir adet karanfil istenmiştir. ege (5 yaş) karanfilini alıp okula gitmiştir. akşam okul dönüşü...)

    romica: eee, ne yaptınız bugün?
    ege: ne olsun sanki, çeşitli faaliyetler.
    romica: 23 nisan neymiş peki biliyor musun?
    ege: çocuk bayramı, atatürk hediye etmiş çocuklara.
    romica: atatürk kimmiş peki?
    ege: aman anne ya bilmiyor musun? ulu önder, düşmanlardan kurtardı ya!
    romica: canım senin neler bildiğini merak ediyorum...
    ege: biliyor musun anne, atatürk tek başına atmamış düşmanları...
    romica: öyle mi? kimlerle beraber atmış peki?
    ege: eski dedeler, nineler, anneler, babalar beraber savaşmışlar!
    romica: öyle mi?
    ege: evet, ve hepsi kendini feda etmiş vay canına!
    romica: peki çiçek koydunuz mu büste?
    ege: yan sınıftaki bütün öğrenciler bıraktı, gördüm.
    romica: sizin sınıf bırakmadı mı?
    ege: bir kişi hariç herkes bıraktı?
    romica: kim bırakmadı?
    ege: ben bırakmadım, öğretmenim de çok ayıp dedi.
    romica: neden bırakmadın?
    ege: anne, o sadece heykel, benim gerçekten nefes alan, ip atlayan, şarkı söyleyen bir kız arkadaşım var!

  • fon muzigi gulmekten oldurmustur. bu gozlemleri kim yapiyor nasil yakaliyor hayret ediyorum.

  • --- spoiler ---

    sevgili jon snow;

    gece nöbeti yeminin "gece çöker ve şimdi benim nöbetim başlar. bu ölümüme kadar sona ermeyecek" maddesindeki hukuki bir boşluktan yararlanarak gece nöbetini bitirebilirsiniz, sigorta priminiz 1800 günü geçtiği için emekli maaşınızda herhangi bir düşüş olmaz.

    ali tezel

    --- spoiler ---

  • on altıncı yüzyılın sonlarına doğru kendisi de son günlerini yaşamakta olan liefde isimli bir ingiliz ticaret gemisi, japonya'nın kyushu adasındaki bungo bölgesine demir attı. on dokuz aydan fazla süredir seyahat hâlinde olan ve mürettebatının yarısından fazlası ya ölmüş ya da hastalıklı olan bu gemide, muhtemelen japonya’ya ayak basmış ilk ingiliz olan william adams da bulunmaktaydı. adams ve arkadaşları karaya çıktıklarında portekizli cizvit misyonerler ile karşılaştılar. geminin bir korsan gemisi olduğunu iddia eden misyonerler, japon yerel halka mürettebatın infaz edilmesi gerektiğini söylediler. bunun üzerine tokugawa ieyasu’nun emriyle gemilerine el konuldu ve osaka kalesi zindanlarına mahkum edildiler.

    takvimler 1600 yılını gösterdiğinde tokugawa ieyasu, müttefiği toyotomi klanına sırt çevirdikten sonra hideyoshi’nin* oğlu toyotomi hideyori‘yi, sengoku dönemi’ni bitiren sekigahara savaşı‘nda, liefde gemisinden sökülen top ve gülleler yardımıyla mağlup ederek 1603 yılında yeni shogun oldu ve edo şehrini shogunluğun merkezi yaptı. bundan dolayı, 1603 ve 1868 yılları arasında sürmüş tokugawa dönemi, edo dönemi olarak da bilinmektedir.

    gemiler ve tersaneler konusunda donanımlı olan william adams, yeni shogun tokugawa ieyasu tarafından affedilerek shogunun danışmanı pozisyonuna kadar yükseldi ve edo kalesi’ne serbest erişim iznine tabi edildi. tokugawa’nın kapalı ülke* politikası yüzünden ingiltere’ye dönüşü yasaklanan adams, miura anjin adını aldı. kendisine uraga‘da bir arsa, iki katana ve yüklü miktarda para verilerek japonya’nın ilk ingiliz asıllı samurayı ilan edildi. miura anjin’in avrupa bilgisiyle yaptığı danışmanlığı ile edo şehri gerek ekonomik gerek kültürel anlamda kısa bir sürede şahlandı ve japon rönesansı olarak bilinen bir çağ başladı. yüz elli bin kişilik nüfusuyla japonya’nın en kalabalık şehri hâline gelen edo, artık basit bir balıkçı köyü değildi; dünyanın sayılı büyük şehirlerinden birisi olmuştu.

  • insanı üzen şeylerdir genelde... taa ki onca zaman sonra ilk defa türk yemeği yiyene kadar.
    sonra trafiğe çıkanca yine üzer sizi.. o ayrı mesele.
    sonra yine yemeğe oturursunuz, bir soslu dürüm, bir içliköfte.... mutlu olursunuz.
    sonra atm kuyruğunda arkanızda duran adamın omuzunuzun üzerinden neredeyse el gözeneklerinizi görebilecek kadar dibinize girdiğini görüp, yine üzülürsünüz...
    sonra bir tatlıcaya girip bir porsiyon baklava yersiniz... mutlu olursunuz
    tatlıcıdan çıkarken ayağınız parampinçik olan kaldırım taşlarına takılır, üzülürsünüz.
    ve bu gider böyle....