hesabın var mı? giriş yap

  • evet demelerine memnun olduğum ünlüler. bunlardan bir tanesi hayır dese şüpheye düşerdim. acaba ben mi yanlış düşünüyorum diye.

  • henüz baba olmamış, evlat sevgisi görmemiş insanlara dert olan baba. büyük konuşmamak lazım gencler, trolluk yaparken dahi.

  • vatandaş işi demiyorum, devlet eliyle dolar basmaktan bahsediyorum. hadi sıradan kalpazan doğru düzgün para basamaz fakat koca devlet nasıl basamaz lan. şöyle mit eliyle bassak olmaz mı lan? sonra piyasada dolar fazlalığı olur o da amerika'ya enflasyon olarak yansır. sonra miami'ye ucuza tatile gideriz. olmaz mı? ah şu okul bir bitse, hariciye de bir işe başlasam, ülke çağ atlayacak ama hoca taktı işte.

  • türkiye senin yaşadığın il veya ilçeden ibaret bir ülke değil . cehalet senin bildiğin boyutların fersah fersah üzerinde bir kavram. halı çok güzel bir ev eşyası.

  • sorun tam da burada. bir tarafın düşüncelerinin beyin yıkama olarak nitelendirilirken diğerinin görüşlerinin ifade özgürlüğü olarak görülmesi. kendinden olmayanı düşmanlaştırma.

  • (bkz: anadolu üniversitesi - yunus emre kampüsü) efenim gerek kendim, gerekse de diğer üniversitelerden arkadaşlarım müptelaydık kampüse ve şehre. (7 yıl okudum lan yuhh) 3 yıl öncesine kadar öyleydi, şu an ne haldedir bilemiyorum. zira mezuniyetime yakın zamanlar üniversite yönetimi güzelim kampüsü silkiyordu.

  • güney koreli yönetmen joon ho bong'un (the host, snowpiercer, okja) bu sene cannes film festivali'nden en büyük ödül altın palmiye ile dönen filmi. film, tıpkı bir önceki sene aynı festivalde yine altın palmiye alan shoplifters gibi, bir bodrum katında yaşayan işsiz ve yoksul bir ailenin hikayesi ile açılıyor. ve yine tıpkı shoplifters gibi bir kara komedi tadında başlayıp, ağır bir trajediye evriliyor. yoksul ailenin dört üyesi teker teker sahte kimliklerle zengin bir ailenin yanında işe giriyorlar. bir parazit gibi zengin ailenin yaşamına ortak olup, işleri yoluna koyduklarını düşünürlerken, beklenmedik bir gelişme planlarını alt üst ediyor.

    joon ho bong senaryosunu da kendi yazdığı parasite'da, shoplifters'dan farklı olarak, aile içi bağlardan ziyade, modern kore'de sosyal adaletsizlik ve sınıf çatışmasının yıkıcı etkisine odaklanmış. bir festival filmi olmasına rağmen, parasite'ın bong'un en "erişilebilir" filmi olduğu söylenebilir. kore'de tüm zamanların en çok seyirci toplayan filmi olması sürpriz değil. gerçekten de, ilginç bir hikaye daha ilk dakikadan itibaren seyirciyi avucunun içine alıyor, yönetmenin akıcı dili sayesinde sonuna kadar da bırakmıyor. filmdeki tüm karakterler iyi yazılmış ve o karakterleri canlandıran tüm oyuncular da çok iyi işler çıkarmışlar. eğer kore sinemasına (daha da genellersek uzak doğu sinemasına) mesafeli yaklaşanlardansanız, parasite bu farklı lezzetlerin dünyasına adım atmak için iyi bir başlangıç noktası olabilir.

  • corona virüsü türkiye'ye yayıldığında yapılması olası açıklamalardır. ben birkaç örnek vereyim, gerisini değerli yazar arkadaşlar getirecektir.

    rte: müslüman olarak teslimiyetin en güzel örneklerini verdik.
    kızılay: 10 tl ateşleyin bakayım.
    bahçeli: zillet ittifakından yayılmış bir virüs.
    imamoğlu: benim tatilim geldi.
    kılıçdar: böyle bir virüs olabilir mi?
    prof dr. zındık murtazaoğlu: müslümanlıktan uzaklaşıldığı için yaşanan bir vaka.
    diyanet: coronadan ölen şehit sayılır.
    fox tv: virüs değil yoksulluk öldürüyor.
    a haber: virüs ömrü uzatıyor.
    takvim: emekliye corona müjdesi.
    habertürk: virüsün siyasi ayağı kim?

    edit: madde ekleme

  • evet,
    sonunda yine babam haklı çıktı. zaten uzun vadede genel olarak haklı çıkar, ama bu sefer hiç beklemiyordum.
    sayın sözlükçüler benim internet üzerinden herhangi bir fatura ödediğim de bile yazılı makbuz alamadığım için uyuz olan bir babam var.

    babam 1992 ile 1994 yılları arasında sosyal sigortalar kurumuna 31 ay isteğe bağlı sigorta pirimi ödemiş, ancak güzide kurumumuzun güzide çalışanları nasıl oluyorsa sadece 1992 yılın sigorta pirimini tam olarak sistemlerine işleyip birleştirme yapmış. biz bu durumu fark edip sgk ya düzeltilmesi için başvurduğumuzda arşivlerini inceliyorlar ve babamın yatırdığı isteğe bağlı sigorta pirim makbuzlarını bulamadıkları için bir şey yapamayacaklarını söylüyorlar. 1993 ve 1994 yıllarını kapsayan 2 yıllık sigorta süresi sisteme işlemediği için babamın emeklilik yaşının arttığını 2 yıl daha çalışıp sigorta pirimi ödemesi gerektiğini ve 3 yıl daha emekli maaşı alamayacağını ellerinden gelen bir şey olmadığını pirim tahsil makbuzu olmadan bu süreleri sisteme işleyemeyecekleri söylüyorlar.

    ve ne oluyor biliyor musunuz?
    babam yıllardır ayakkabılığın üzerinde duran eski bond çantasının içinden 1992/haziran - 1994/aralık arası ödediği pirim tahsil makbuzunun orjinalini acınacak halde ama hala okunur ve imza ve mühürleri belli olan şekilde buluyor.
    24 yıl makbuz mu saklanır baba helal olsun sana. kim bilir o çantanın içinde daha neler var.
    siz siz olun, önemli evraklarınızı mutlaka yedekleyip saklayın gençler.
    makbuz

    özet: sgk'nın pirim tahsil makbuzlarını kaybedip, babama 2 yıl daha çalış gel demesi. babamın 24 yıl sakladığı makbuzu bulup geç emekli olup sigorta pirimi ödemeye devam etmekten kurtulması.

  • "her akşam yatmadan önce tanri' ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. bir gün tanri'nin çalişma tarzinin bu olmadiğini anladim. ertesi gün gittim ve kendime yeni bir bisiklet çaldim ve her akşam yatmadan önce tanri'ya günahlarimi affetmesi için dua ettim".

    al capone...