hesabın var mı? giriş yap

  • ezici bir halk oyu ile seçilmiş istanbul büyükşehir belediye başkanı karşısında, haddini bilmeyen atanmış bürokrattan başka bir şey göremedim.

    izleyip vaktinizi boşa harcamayın.

  • soruşturmaya esas haberin verilme nedeni şöyledir;

    "patlaması halinde bir şehri yok edecek kadar çok silah,

    bu ülkenin hava limanına gizlice indiriliyorsa,

    o silahlar tır’lara yüklenip bu ülkenin şehirlerinden, topraklarından, sınırlarından geçiriliyorsa,

    o silahlar, o ülkenin bütün denetim kurumlarından, idari yetkililerinden, halkından habersizce, komşudaki bir savaşın taraflarından birine destek olmak için gönderiliyorsa,

    gönderilen taraf, bu ülkenin sınırları içinde silahlı eylem yapmış, bu ülkeyi sık sık tehdit etmiş, vahşi bir terör örgütüyse,
    gönderen hükümet, bu silahların mevcudiyetini ısrarla reddediyor, bu silahları durduran askeri yetkilileri görevden aldırıyor, bu silahlar hakkında soruşturma açan savcıları tutuklatıyor, yargılatıyorsa,

    bu ülkenin halkı, bu silahlar dolayısıyla karşı karşıya olduğu riskleri bilmiyor, bu sevkiyatın hayati, siyasi, hukuki, diplomatik sonuçlarından haberdar olamıyorsa,

    yapılan örtülü operasyon başlı başına bir suçsa ve hiçbir yasa, bir suç eylemini meşrulaştırmaya kifayet etmiyorsa,

    bir gazetenin, bir gazetecinin görevi okurunu bilgilendirmek, halkı bu tehlikeden, bu tehditlerden haberdar etmek, bu maceraya kalkışan yetkilileri ikaz etmektir."

    can dündar

  • kılıçdaroğlu hakkında fikirlerimi değiştiren yazı.

    şimdiye kadar başbakan gitse yerine kim gelecek diye düşünmüşlüğüm çoktur, sizlerin de düşündüğünüz gibi. ne de olsa birçoğumuzun hayatını kararttı, kimimizin geleceğini bitiriyor, kimilerinin de akli dengesini yitirmesine sebep oluyor. ve bunları yaparken hiç de suçluluk, pişmanlık, vicdan azabı duyuyor gibi değil. bu yüzden gitmeli, ülkesini bölen, ayrımcılık, sömürgecilik, yalancılık, hırsızlık, katillik yapan bir insana ne diyeceğiz helal olsun aldığın canlar, helal olsun çaldığın paralar mı diyeceğiz? kendisini allah sanan biri o, insanların ölüm fermanını yazıyor, kaderlerini değiştiriyor. bu insanı yargılamak bize düşmez, onun işi bizimle değil yukarıda, ama ego ve güç gözünü öyle bir kör etmiş ki acaba öleceğinin farkında mı bir gün?

    her neyse, ben bu yazıda, kendine oy isteyen biri görmedim. seçim arifesinde, halkı için endişelenen, halkını tek çatı altında toplamak isteyen bir başbakan gördüm. bu yazıyla güvenim, samimiyetine inancım oluştu. o da bizler için korkuyor, o aptal sandıkta binbir dolabın döndüğü o sandıkta seçilmediği takdirde olacaktan korkuyor. bizleri uyarıyor. şimdi bütün kendini müslüman sananlar, muhalefete, muhalefet yanlılarına düşman. size soruyorum hangi müslüman aynı soydan geldiği, aynı dini paylaştığı insanlara düşman olur ki? bazı insanlar sizi bize düşman etti de.

  • hakan gercekten duzgun yetistirilmis bi cocuk. esine olan sevgisini cok rahatlikla gosteriyor ya da duygulandiginda rahatlikla aglayabiliyor kim ne der diye dusunmeden. o ada kosullarinda turabi ve bozok'a ragmen olmasi gerekenden daha efendi davraniyor. sevmeyebilirsiniz bu normal ama adam cok duzgun bi adam.

  • --- spoiler ---

    herşey iyi hoş da, jack nasıl da adanın koruyuculuğunu kitledi hurley'e. hiç müsait misin, düşünür müsün, yapabilir misin, nerden baksan bi 200 - 300 yıl falan sürer bak bi düşün istersen yok. hop, aga ben aşşa iniorum bi bok yediydik onu düzeltcem, ada ellerinden öper.

    ben ömrümde böyle iş kitleme görmedim.

    --- spoiler ---

  • 43 yıl önce bugün dünyaya gelmiş ikiz kardeşler.

    1 nisan 1978'de arthur ve molly weasley çiftinin dördüncü ve beşinci çocukları olarak dünyaya gelen tek yumurta ikizlerinin adları muhtemelen dayılarına ithafen verilmiştir. molly'nin kardeşleri fabian ve gideon prewett'ın baş harflerine uyumlu olarak adlandırılmışlardır (prewett kardeşler birinci büyücü savaşı'nda yoldaşlık'a katılıp savaşmışlar ve antonin dolohov'un dahil olduğu beş kişilik ölüm yiyen tarafından sıkıştırılıp öldürülmüşlerdi). büyük olan kardeş fred'dir.

    tüm harry potter çevresi tarafından haylazlıkları ve şakalarıyla bilinen ikizler cesur ve doğruluklarının yanı sıra oldukça zeki ve yeteneklidir. weasley büyücü şakaları'nı kendi icatlarıyla kurmuşlardır ve muhtemelen çapulcu haritası fred ve george yerine bir başkasının eline geçseydi sırrı çözülmeden kalacak, kullanmaya çalışana kötü espriler yapan bir kağıt parçası olarak çöpe atılacaktı.

    aynı şekilde gryffindor quidditch takımının görüp göreceği en yetenekli vurucular olduklarını unutmamak gerek.

    cesaretleri ise bambaşka bir konu. tüm öğrencilerin tırstığı umbridge'le alay etmeleri şöyle dursun, voldemort'un suratına kartopu atmışlıkları var. felsefe taşı'nda fred ve george'un profesör quirrell'ın sarığında kartopu hoplattıkları için cezalandırıldıkları bir kısım var. quirrell'ın sarığının içinde ne vardı, daha doğrusu kim vardı? voldemort.

    herkesin bildiği gibi bu ikilinin sonu iyi bitmedi. yedinci kitapta fred öldü ve george hiçbir zaman bunu tam anlamıyla atlatamadı. ron'la şaka dükkanını işletmeye devam etti, oğluna da kardeşinin ismini verdi.

    şunu da belirtmek gerekir. fred ve george ikizleri filmlerde birkaç komik espri ve sırıtışla geçirildiler. oysa kitaplarda çok daha eğlenceli ve sivri zekalılar. sadece filmleri izleyenler weasley ikizleriyle ilgili esas eğlenceyi kaçırmış olabilirler.

    film ve kitaplardan ikizlere ait bölümler:

    “hadi, çabuk olun!” dedi kadın, üç çocuk trene bindi. anneleri yanaklarına güle güle öpücüğü kondursun diye pencereden eğildiler, küçük kız ağlamaya bağladı.
    “ağlama, ginny, sana bir sürü baykuş yollarız.”
    “sana hogwarts'tan bir de tuvalet kapağı göndeririz.”
    “george!”
    “şaka ediyordum, anne.”
    (felsefe taşı - kitap)

    “p var! herhalde parlak öğrenci anlamındadır! hadi, percy, giy şunu. bak, biz hepimiz giydik. harry'de bile var.”
    ikizler kazağı kafasından geçirmeye çalışırken, “ben – istemiyorum -” diye homurdandı percy; bu arada gözlüğü de düşmüştü.
    george, “bugün sınıf başkanlarıyla birlikte olmayacaksın,” dedi. “noel'de aile bir araya gelir.”
    kazaktan kollarını bile geçirmesine fırsat vermeden percy'yi karga tulumba odadan çıkardılar.
    (felsefe taşı - kitap)

    fred, "hey yoldan çekil, percy," dedi. "harry'nin acelesi var." george kahkahasını zor tutarak, "evet," dedi "zehirli dişi olan hizmetkarıyla bir fincan çay içmek için sırlar odası'na uğrayıverecek."
    (sırlar odası - kitap)

    "harry!" dedi fred, percy'yi dirseğiyle önünden çekip abartılı bir şekilde eğilerek. "seni görmek muhteşem azizim-"
    "harika," dedi george, fred'i itip harry'nin elini kaparak.
    "kesinlikle fiyakalı."
    percy'nin alnı kırıştı.
    "haydi yeter," dedi mrs weasley.
    "anne!" dedi fred, sanki onu yeni görmüş gibi. annesinin de elini yakaladı.
    "seni görmek ne fevkalade-"
    (azkaban tutsağı - kitap)

    "harry - bu bir cep sinsioskopu. etrafta güvenilmez biri varsa, parlaması ve olduğu yerde dönmesi gerekiyor. bill bunun büyücü turistler için satılan saçma sapan bir şey olduğunu söylüyor, güvenilir değilmiş. dün akşam yemeğinde yanıp durdu da ondan. ama bill o sırada fred'le george'un çorbasına böcek koyduklarının farkında değildi."
    (azkaban tutsağı - kitap)

    "ailedeki ikinci öğrenciler başkanı!" dedi, göğsü kabararak.
    "ve sonuncu," dedi fred usulca.
    "ona ne şüphe," dedi mrs weasley, birden kaşlarını çatarak. "ikinizi sınıf başkanı yapmadıklarının farkındayım."
    "niye sınıf başkanı olmak isteyelim ki?" dedi george. bu fikir ona tiksinti vermiş gibiydi. "hayatın ne zevki kalır o zaman?"
    ginny kikirdedi.
    "kız kardeşinize daha iyi örnek olmalısınız!" diye çıkıştı mrs weasley.
    "ginny'nin örnek alacak başka ağabeyleri var anne," dedi percy mağrur bir edayla. "ben gidip yemek için üstümü değiştireyim..."
    percy gidince george derin bir oh çekti.
    "onu piramide kapatmaya çalıştık," dedi harry'ye. "ama annem bizi gördü."
    (azkaban tutsağı - kitap)

    "erken bir noel hediyesi; sana, harry" dedi.
    "bu ne ki böyle?"
    "bu, harry, bizim başarımızın sırrı" dedi george, parşömeni sevgiyle okşayarak.
    "onu sana vermek içimizi yakıyor" dedi fred. "ama dün gece, senin ihtiyacının bizimkinden daha fazla olduğuna karar verdik."
    "neyse, zaten ezbere biliyoruz" dedi george. "onu sana miras bırakıyoruz. artık pek ihtiyacımız yok."
    "peki benim eski bir parşömen parçasına niye ihtiyacım olsun?" dedi harry.
    "eski bir parşömen parçası ha!" dedi fred. sanki harry ona hakaret etmiş gibi, dişlerini sıkarak gözlerini kapatmıştı. "açıkla, george."
    "şey... daha biz birinci sınıftayken, harry, yani genç, tasasız ve masumken..."
    harry gülmemek için kendini zor tuttu. fred ve george'un hayatlarının herhangi bir döneminde masum olduklarından şüpheliydi.
    "şey, en azından şimdikinden daha masumken, filch'le başımız derde girdi."
    "koridorda bir tezekbombası patlattık ve nedense bu onu sinirlendirdi."
    (azkaban tutsağı - kitap)

    "aylak, kılkuyruk, patiayak ve çatalak,"dedi george, iç geçirerek. haritanın tepesindeki yazıyı okşadı. "onlara çok şey borçluyuz."
    "yeni kuşak kural yıkıcılara yardım etmek için yorulmaksızın çalışmış, soylu insanlar," dedi fred vakur bir edayla.
    (azkaban tutsağı - kitap)

    "muhteşem üç kovalayıcı'mız var."
    eliyle alicia spinnet, angelina johnson ve katie bell'i gösterdi.
    "yenilmez iki vurucu'muz var."
    fred ve george weasley bir ağızdan, "kes şunu, oliver, bizi mahcup ediyorsun," dediler, kızarmış numarası yaparak.
    (azkaban tutsağı - kitap)

    “uzun süredir odalarından patlama sesleri geliyordu, ama bir şeyler icat ettiklerini hiç düşünmemiştik,” dedi ginny. “sadece gürültü çıkarmayı seviyorlar sanmıştık.”
    (ateş kadehi - kitap)

    fred'in cebinden bir poşet dolusu şeker dökülmüştü ve içindekiler her yana saçılmaktaydı – parlak renkli ambalajların içinde büyük, tombul şekerlemeler… harry hızla döndü. dudley artık annesiyle babasının arkasında değildi. kahve sehpasının yanına çömelmiş, ağzından sarkan yarım metreye yakın, mor, yapış yapış bir şeyden dolayı boğuluyormuş gibi öğürüp tükürük saçıyordu. harry kısa süreli bir şaşkınlığın ardından o yarım metrelik şeyin dudley'nin dili olduğunu anladı. dudley'nin önünde, yerde parlak bir şekerleme ambalajı duruyordu.
    (ateş kadehi - kitap)

    fred balını kaldırıp yüzünde acılı bir ifadeyle ona bakarak, "ama anne," dedi, "yarın hogwarts ekspresi kaza yapsa da george'la ben ölsek, senden işittiğimiz son şey temelsiz bir suçlama olacak. o zaman kendini nasıl hissedersin bakalım?"
    herkes güldü, mrs weasley bile.
    (ateş kadehi - kitap)

    george umutsuzca, "tamam, bir baş belası," diyordu fred'e. "ama bizimle şahsen konuşmazsa, biz de ona mektubu yollarız. ya da eline sıkıştırırız. sonsuza kadar bizden kaçacak hali yok ya."
    yanlarına oturan ron, "sizden kaçan kim?" dedi.
    konuşmalarının kesilmesine kızan fred, "keşke sen olsaydın," diye cevap verdi.
    ron, "baş belası olan da ne?" diye sordu george'a.
    "insanın senin gibi burnunu her şeye sokan bir kardeşi olması," dedi george.
    (ateş kadehi - kitap)

    harry yüzünü ateş bastığını hissetti ve böreğinin üstüne eğilip öksürük krizine tutulmuş gibi yaptı. başını yeniden kaldırdığında, hermione'nin s.b.d. notları konusuna hâlâ doyamamış olduğunu gördü üzüntüyle. "yani en yüksek not 'o', 'olağanüstü'," diyordu, "sonra 'u'
    "hayır, 'b'," diye düzeltti george. " 'beklenenin üstünde'. ben hep fred'le benim her şeyden 'b' almamız gerektiğini düşünmüşümdür, çünkü sırf sınavlara gelmekle bile beklenenin üstüne çıktık."
    (zümrüdüanka yoldaşlığı - kitap)

    'bizim için onun canına oku, peeves.' ve harry'nin daha önce hiçbir öğrenciden emir aldıgını görmediği peeves, canlı şapkasını başından çıkardı; fred ile george asağıdaki öğrencilerin coşkulu alkışı eşliğinde dönüp açık ön kapıdan görkemli günbatımına doğru hızla giderken, onlara selam durdu.”
    (zümrüdüanka yoldaşlığı - kitap)

    "inanmıyorum! inanmıyorum! ah, ron, ne harika! bir sınıf başkanı! ailede herkes sınıf başkanı oldu!"
    "fred'le ben neyiz, komşu çocuğu mu?" dedi george, dargın dargın; annesi ise onu kenara itip en küçük oğluna sarılmıştı bile.
    (zümrüdüanka yoldaşlığı - kitap)

    harry, ron'un sınıf başkanı rozetini bir oraya bir buraya koyduğunu fark etti; önce komodinin üstüne, sonra kot pantolonunun cebine koydu; sonra aldı ve siyahın üzerinde kırmızının nasıl duracağını görmek istermiş gibi, katlanmış cüppesinin üstüne yerleştirdi. ancak fred ve george gelip de rozeti kalıcı yapıştırma büyüsü'yle alnına yapıştırmayı teklif edince, şefkatle vişne çürüğü çoraplarına sardı ve sandığına koyup kilitledi.
    (zümrüdüanka yoldaşlığı - kitap)

    fred bile, ron'un belki de onu ve george'u gururlandırmasının hâlâ mümkün olduğunu ve aralarında kan bağı olduğunu itiraf etmeyi ciddi ciddi düşünmeye başladıklarını söylemişti - harry'ye söylediklerine göre, bu kan bağını dört yıldır inkâr ediyorlardı.
    (zümrüdüanka yoldaşlığı - kitap)

    ron terreddütle, "ya şimdi?" diye sordu.
    "eh, şimdi –" dedi george.
    "– dumbledore da gitmiş olduğuna göre–" dedi fred.
    "– bizce birazcık kargaşa –" dedi george.
    "– tam da sevgili yeni müdiremiz'in hak ettiği şeydir," dedi fred."
    (zümrüdüanka yoldaşlığı - kitap)

    "fred ve george'la büyümenin iyi yanlarından biri," dedi ginny düşünceli bir şekilde "eğer cesaretin olduğuna inanırsan, her şeyi yapabileceğini düşünmeni sağlıyorlar."
    (zümrüdüanka yoldaşlığı - kitap)

    "görüşmeyiz," dedi fred profesör umbridge'e, bacağını süpürgesinin üzerinden atarak.
    "evet, zahmet edip de arayı açmamaya kalkma," dedi george, kendi süpürgesine bindi.
    (zümrüdüanka yoldaşlığı - kitap)

    ron: bu ne kadar?
    fred ve george: beş galleon.
    ron: bana ne kadar olur?
    fred ve george: beş galleon.
    ron: ama ben sizin kardeşinizim.
    fred ve george: on galleon.
    (melez prens - film)

    niye kim-olduğunu-bilirsin-sen konusunda endişeleniyorsunuz?
    asıl endişelenmeniz gereken şey:
    ıkınmak-neymiş-görürsün-sen
    ülkeyi pençesine alan peklik salgını!
    (melez prens - kitap)

    fred ve george birbirlerine dönüp aynı anda konuştular, "vay - birebir aynıyız!" "yine de, bilemiyorum. sanırım ben hâlâ senden daha yakışıklı görünüyorum." dedi, çaydanlıktaki kendi görüntüsünü inceleyen fred.
    (ölüm yadigarları - kitap)

    "kendini nasıl hissediyorsun, georgie?" diye fisıldadı mrs weasley.
    george'un parmakları başının yanını yokladı. "müdavim gibi," diye mirıldandı.
    "nesi var onun?" dedi fred, çatlak bir sesle. dehşete düşmüş görünüyordu. "zihni mi etkilendi?"
    "müdavim gibi," diye tekrarladı george, gözlerini açıp kardeşine bakarak. "anlıyorsun ya. gedikliyim. gedik, fred, çaktın mı?"
    mrs weasley her zamankinden daha da şiddetli hıçkırdı. fred'in solgun yüzüne renk oldu.
    "içler acısı," dedi george'a. "içler acısı! kulakla ilgili o koca engin mizah dünyası önünde dururken, sen bula bula gedik'i mi buldun."
    "her neyse" dedi george, göz yaşlarına boğulmuş annesine sırıtarak. "hiç değilse artık bizi birbirimizden ayırabileceksin, anne."
    (ölüm yadigarları - kitap)

    "ee, plan nedir, harry?" dedi george.
    "plan yok." dedi harry, bütün bu insanların aniden belirmesinden dolayı biraz sersemlemiş bir halde; yara izi böyle yanarken her şeyi kavramakta zorlanıyordu.
    "demek ayaküstü bir şeyler uyduracağız, ha? en sevdiğim türden." dedi fred.
    (ölüm yadigarları - kitap)

    filmlerdeki eğlenceli sahneler:
    tık
    tık
    tık
    tık

  • kafalarına vura vura anlattik gene anlayamadilar aq. ordaki benzin fiyatini tl ye çevireceksen oranin asgari ucretinide tl ye çevireceksin. evet adamlarin benzini turkiyeden yuzde 10 daha ucuz ama asgari ucretinide tl ye cevirince 8100 lira yapıyor 1604 lira değil. ayrica evet benzin neredeyse bedava algisi da doğru. bide doğru bi tespit yapmis gibi arastirmak bu kadar zor olmamali demezmi aq

    edit: bide bana cevap yazmis sen fakirsin tr de az kazanıyorsun diye.tr de yasadigimi veya az kazandığımı hangi cümleden cikardin. bide hala ısrar ediyo adam yok ona geliri az denirmis 1000 dolarlik urunun 1000 lira olmasinmis. gerci neye uzatiyosam akp ye oy veren bi insansın aq

  • üniversiteye geldiğimizde ilk sene kaldığımız yurtta tatar bir arkadaş vardı. o anlatmıştı. çocuk kazanmış üniversiteyi, atlamış gelmiş bir kaç arkadaşıyla kazan'dan istanbul'a. yurda yerleşmek için gittiğinde giriş katta "kazan dairesi" yazısını görmüş. sevinçten havalara uçmuş. bizim için özel oda yapmışlar diye sevindirik olmuş. o sevinçle gitmiş kapısına açmaya çalışmış, bakmış kapı kilitli. hemen yurt müdürünün odasına gidip, girmiş söze:

    - müdür bey şu odanın anahtarını alabilir miyim?
    + napıcaksın oğlum orayı?
    - ee kazan diaresi...

    müdür bu. durur mu basmış kahkahayı. çağırmış personeli. açtırmış odayı. gezdirmiş kazan dairesini. 1 sene o yurtta kaldık beraber, müdür her gördüğünde şöyle derdi:

    "ramis memleketini özlediysen açtırayım senin odayı, buharını içine çekersin"