hesabın var mı? giriş yap

  • yeni yetme yazarlar için olsun, amatörler için olsun, yazacak ya da yazılmış herhangi bir şeyi olan herkes için son derece faydalı olabilecek bir fırsattır. dünyanın çoğu yerinde benzer oluşumlar var ve ben bu konuda ilk atılımı amazon'un türkiye'ye gelişinde yapacağını umut ediyordum. sonuçta kindle direct publishing çok büyük bir olay ve bunu kullanmak isteyeceklerdir, diyordum. olmadı. piyasa cinius gibi matbaadan bozma küçük esnafa kalmıştı maalesef.

    yazarlık hevesi olan birinin bu piyasaya yalnızca yeteneğiyle girmesi oldukça zordur. elinizde dünyanın en değerli eseri de olsa, sizi tanımayan bir yayınevine başvuru yaptığınızda, yalnızca o gün yayınevine gelen onlarca başvurudan biri olursunuz ve zaten işi başından aşkın olan ya da tek derdi mesai doldurup ortamlara akmak olan, yeni eserlerin incelenmesinden sorumlu kişi/kişiler, sizin en az aylarca uğraştığınız eserinize on dakikadan fazla vakit ayırmaz. bunun için ilgili kişileri tanımalı, onlar tarafından tanınmalı ya da onlara size ayıracakları fazladan zaman için bir karşılık sunmalısınız. kısacası daha önce bir yerde bir eseriniz çıkmadıysa, torpil ya da rüşvet haricinde pek şansınız yoktur.
    bu tarz "özel basım üreticileri" genelde umut tacirliğinin ötesine geçmezler. genelde mottoları "bana para ver, istediğini basarım" ayarındadır. biraz para verebilirseniz basmayacakları şey yoktur. bu kurum ve kişilerin bastığı eserlerde de para haricinde hiçbir kıstaslarının olmaması, onlardan çıkması muhtemel güzel eserlerin de ezici çoğunluğu oluşturan vasat eserlerin arasında kaybolacağı anlamına gelmektedir maalesef.
    doğrudan yayıncılık olayının farkı, en azından bu durum için sizden -çok fazla- para istenmemesidir. başka türlü yayınlanma şansı bulamayacak eserleriniz bu sayede en azından okuyucuya ulaşma imkanı bulur ve küçük esnaf tarafından çok dolandırılmamış olursunuz.

    ben ilk kitabımı basacak bir yayınevi bulmak için 10 yıl bekledim. ikinci kitabım birinci yılını doldurmadan yayınevi buldu; üçüncü kitabım daha yazılmaktayken onay aldı. eğer böyle bir imkanım on üç yıl önce olsaydı, bugün farklı bir yerde olurdum. daha iyi mi daha kötü mü olacağı konusuysa beni hep düşündürür. çünkü ilk romanımı bastıramadığım 10 yıl boyunca bazen parça parça bazen baştan sona değiştirdim; 10 yıl sonunda üç defa baştan yazılmış ve en az kırk defa elden geçmişti. şimdi okumaya utandığım ilk halini o gün bastırsaydım, belki o kadar ağır eleştirilerle karşılaşacaktım ki bir daha yazmaya cesaret dahi edemeyecektim. diğer yandan, belki de on yıldan fazla beklemem gerekecekti ve artık aramaktan yılmış olacaktım. bu da bir ihtimal.

    özetle, efendim, bu başlığa girdiyseniz muhtemelen uzun zamandır bastırmak istediğiniz bir kitabınız var ve bu hizmetin uygun bir alternatif olup olmadığını düşünüyorsunuzdur. haddim olmayarak tavsiyem, eğer gerçekten kitabınızın beğenileceğinden eminseniz, ve bildiğiniz tüm yayınevlerine eserinizi uygun biçimde teslim edip olumlu cevap alamadıysanız, dünya gözüyle eserinizin basıldığını görmek için bu hizmeti düşünebilirsiniz. ama benim tavsiyem eseriniz üzerinde biraz daha çalışmak, onu sizi acımasızca eleştirecek kişilere sunup sizi yerden yere vurmalarını beklemek, bu sayede gelişerek daha iyi bir eser elde etmeye çalışmak yönünde olacaktır. ben iyi bir yazar olduğumu iddia edemem, sadece şanslı bir ana denk geldim. siz benim kadar şanslı olmayabilirsiniz. bunu çabalayarak telafi etmek durumunda kalmanız kuvvetle muhtemeldir, maalesef.

    edit: çok mesaj geldiği için yazıyorum; ilk kitabım "düş cambazı", ikincisi "dost a.ş." çıkmak üzere olan da "marslı rahipler" olacak.

  • kumar oynayıp servet kaybeden sonrada akp ye yanlayıp konser kovalayan tayfaya hiç acıyasım yok.
    ne diyordu şair.
    seni çöpe atacağım poşete yazık
    bir sigara yakacağım ateşe yazık...

  • a- deh$et bir site, herkes bi sey giriyor
    b-tanim midir nedir
    c- entry onun adi (1 dk sessizlik)
    a- nerden biliyon sen abi
    b-sonra bulusuyorlarmis surekli, cesitli organizasyonlar duzenleniyormus piknik filan yapiyorlarmis
    c-zirve.. onun adi zirve (isinle mesgul olmaya devam eder)
    a-abi sen nerden biliyon
    b-sürekli birbirlerine laf filan sokuyorlarmis
    c-ayar.. ayar onun adi.
    a-iste ayar midir nedir cok onemliymis
    b-kendilerine bi sey diyorlar bunlar kuser midir suser midir
    c-yazar yazar onun adi
    a-abi sen herseyi biliyon ajanmisin
    c-hayir ben.. ben eksi sozluk yazariyim.!!
    a-vaaaaay..
    b-vay munagoyum bea.. cekilin cekilin
    a-abi yazarmis.
    c-oyleyim.. mesgul etmeyin beni, yarinki entrylerimi hazirliyorum.
    a-kusura bakma, bilemedik.. cay getiriym mi abi..

  • şöyle birşeydir,
    10bin tl vardir bakarsin olm alinacak arabalar en az 12bin.. 15binin olur bu sefer begendigin arabalara bakarsin hep 17,5 18 falan.. 25bin civari bakarsin e biraz daha ver sifir bi araba al abi dersin. sıfır bi arac bakarsin 40-50 arasi bi kac yasinda bmw yada audiler gozune carpar.
    o parayi gozden cikartirsin bu sefede bi suv sevdasi başlar oraya kadar cikmissin ya artik bunun sifirini alip yillarca kullanmak istersin derken

    neyse metrobüs geldi hadi grsrz

    yıllar sonra gelen edit (2016): bu fiyatlar euro 2 lirayken yapılan hesaplardı tabi. şimdi bu fiyatlarda hayal!

    2020 editi: araba almayı ev alma seviyesine çıkartan yönetime ne kadar teşekkür etsek az!

  • sevdiğim kız ile ilk defa garsonlu bir mekana gitmiştik :) (daha önce hep starbucks ya da tabldot) garson geldi "ne istersiniz?" diye soruyor. ben hemen kendi siparişlerimi verdim. o sırada baktım alttan bir ayak bacaklarıma vuruyor. "lan kedi mi geçiyor ne oluyor" diye irkildiğim sırada bizim hatunun alttan peçeteye yazılmış siparişleri uzattığını gördüm. aldım hemen garsona okudum.

    sağolsun benim erkeklik gururum kırılmasın diye garsonla muhatap olmak yerine bana yazıp uzattı siparişlerini. hesap öderken de alttan kredi kartını uzatmışlığı vardır.

    şimdi o kadınla evliyiz, çocuk bekliyoruz <3

    -lan bi yürüyün gidin. ne büyük egonuz varmış. aman kız hesap ödemesin erkeğin gururu kırılır. yok kız garsonla muhatap olmasın erkeğin pipisi ufalır. geçin lan bunları geçin ya!

  • karakter sınırlaması nedeniyle olması gereken başlık: "hiçbir chat programının msn messenger kadar tat vermemesi"

    evet bunu kabul edelim. eskiden msn messenger'da daha güzel chat yapardık. daha bir zevkliydi. ifâdeleri, üst kısmına yazılan iletiler, yazı karakterleri, daha bir interaktif oluşu ne bileyim ya daha güzeldi msn messenger.

    hele de beklediğin kişinin online oluşunu gösteren o pencerenin alttan çıkması bile kalbini küt küt attırırdı insanın. (bkz: msn'de onun online oluşunun beklendiği günler)

    şimdi yer gök mesajlaşma programı. evet whatsapp'da güzel fena değil ama msn başkaydı msn.

    edit: icq'yu biliyorum elbette. yeri dolmaz. burada bahsettiğim o çetleşme kolaylığı ve msn'e ait güzelliklerdi. kabul edin ki icq mesajlaşma için hantal kaçıyordu bir de konsept olarak başkalarını bulma, arkadaş edinme gibi özellikleri vardı. msn'in birilerini arama fonksiyonu yoktu.

    edit: ve tabii ne dinliyor özelliğini de unutmayalım. sevgiliden mi ayrıldın? koy sezen'i görsün karşıda. "bunalımlı şarkılar dinliyor bak kötü olmuş çocuk" desin.

    yine msn'e kendi kendime keşfettiğim bir yol vardı. araçlar/kişiler penceresine girdiğinde kişinin üzerinde sağ klik yapardın. eğer "sil" özelliği aktifse kişi seni silmiş anlamına geliyordu.

    msn yıkılınca sanki bir cumhuriyet devrilmiş gibi bir sürü etnik mesajlaşma programları çıktı. birinden çık ötekine gir, kişilik bölünmesi yaşa, yetişeme. ne gıcık bir durumdu şu an.

  • evinize geldik bulamadık lütfen dayağınızı şubemizde yiyiniz mesajı almamız yakındır.
    geçmiş olsun.

  • çok zor bi hayat yaşıyodur.

    -by the way, it's tyrone
    -oh, i'm nigar
    -excuse me?
    -my name is n-
    -wha didja say?
    -no, no not like th-
    -(bıçaklar)

    hep merak etmişimdir abd de yaşayıp nigar adında olan insanların siyahlarla olan maceralarını.

  • bazı yerlerde: "bilmem kaç bin tane, üst düzey, birinci sınıf yazılım mühendisinin ürünü elbette güzel olacak" falan deniyor, çok komik... sanki bundan önceki windows'ları microsoft'un çaycısı kodluyordu.

  • 1942 yılından itibaren amerikalılar ikinci dünya savaşında üstünlük sağlamak amacıyla birçok acayip saçma deneyler yaptılar. işte onlardan birisidir philadelphia deneyi. einstein'ın magnetik alan teorisine göre bir cisme yüksek miktarda manyetik rezonans uygulandığı takdirde o cisim mekanda sıfır zaman ile yolculuk edebilir. aslında ışınlamanın deneyidir bu ve bu deneyin uygulandığı atlas okyanusunda bir gemi çoooooook uzak bir yerde kısa zaman sonra görülmüştür, yani aslında ışınlanmıştır. fakat gemi incelendikten sonra görülmüş ki mürettabat falan dümen ile karışmış, geminin demirleri, zincirleri kaptanın falan içine girmiş kısacası acayip bişi olmuş, gemi ile insan birbirine kaynaşmış. yani cisimler moleküllerine ayrılmış başarılı bi şekilde ama tekrar birleşiminde ciddi sorunlar yaşanmış. işte bu deney de ona benzeyebilir. yüksek miktarda yobazlığa maruz kalınınca saç küpe şort sakal kol bacak ayrışabilir. bunu yalnız yozgat ile kısıtlamamak gerekir tabi. yozgat sadece deneyin yapıldığı yerin adı.