hesabın var mı? giriş yap

  • hin bi abiymiş. yaşadığı şehrin ileri gelen 100-150 kişisine, "herşey ortaya çıktı, çabuk kaç" cümlesinden ibaret imzasız mektuplar yollamış. ertesi gün 10-15 kişi terketmiş şehri.

  • -uyarı-

    yazacaklarım hassas bünyeler için rahatsızlık verici olabilir. okumadan önce bu uyarımı dikkate almanızı tavsiye ederim.

    -uyarı-

    "insan eti yemeye bayılıyorum. beni adeta coşturuyor. bugüne kadar dana eti yediğimiz için ne kadar aptalmışız".

    bu sözler ankara yamyamı olarak da bilinen özgür dengiz isimli "yerli ve milli seri katilimize" ait! kendisi 1980 yılında edirne'de dünyaya geldi. babası emekli bir asker (hatta bazı kaynaklara göre kıbrıs gazisi) annesi ise bir terziydi. yine söylenenlere göre babası onun kendisi gibi asker olmasını istiyordu. ancak özgür dengiz'in bırakın asker olmayı sıradan bir işin bile altından kalkabilecek bir psikolojik yeterliliği yoktu. sürekli sorun çıkarmaya meyilli bir doğası vardı. bu doğası ona genetik olarak mı geçmişti yoksa çevresel sebeplerle mi insan eti yiyen bir caniye dönüşmüştü orasını tam olarak bilmiyoruz; çünkü ne yazık ki bu konuda benim bildiğim bilimsel bir çalışmamız yok. bu canilere sadece katil etiketi vurmakla bu işin biteceğini zannediyoruz. halbuki onları bu tarz vahşi cinayetleri işlemeye iten sebepleri de büyük bir titizlikle araştırmamız gerekiyor.

    özgür dengiz, ilk cinayetini daha 17 yaşındayken işledi. beraber alkol alırken tartıştığı yakın arkadaşını, arkadaşının kafasına defalarca vurmak suretiyle öldürdü. bu ilk cinayetini işleyişindeki acımasızlığıyla bile aslında ilerde nasıl bir canavara dönüşeceğinin sinyallerini vermişti. tabi ki de ilerde olacakları ta o zamandan kestirebilmek hiç mümkün değildi.

    ilk cinayetinin ardından toplamda üç buçuk sene içeride yattı. 2000 yılının sonunda çıkan genel afla birlikte dışarı salıverildi. çıkar çıkmaz da babası tarafından askere gitmesi için ikna edildi. her sorunlu türk genci gibi askerde düzeleceği zannediliyordu; ama elbette ki bu büyük bir yanılgıydı. askerdeyken sorunlarının çözülmesi bir yana muhtemelen kapana sıkışmışlık hissinden dolayı psikoloji daha da kötüleşti. askerliği, aldığı cezalarla üç seneye kadar uzamış, sonunda da psikolojik problemleri sebebiyle askerlik yapamaz raporuyla sivil hayata şutlanmıştı. askeri hastanede kendisine ileri derecede anti-sosyal kişilik bozukluğu teşhisi konulmuştu. sistem, onu sürekli sıradan insanların arasına yollamaya çalışarak nasıl büyük bir hata yaptığının o zamanlar elbette ki farkında değildi.

    sivil hayata döndükten sonra ailesi ona bir terzi dükkanı açtı. fakat bu işte tutunabilmesi de pek mümkün değildi. onun yerine, geceleri çöplerden kullanılmış eşyaları toplayıp sonra da onları satarak geçimini sağlamaya başladı. geceleri zaten uyuyamıyordu. bu iş, onun için biçilmiş bir kaftandı.

    2007 yılına geldiğimizde dengiz, bir bilgisayar dükkanından kendisine bir bilgisayar beğendi. bilgisayar işlerinden anladığını düşünüyor ve bu bilgisayarı da bu sebeple satın almak istiyordu. ancak parası çıkışmadığından bilgisayar dükkanının sahibi haliyle satışı gerçekleştirmedi. bu durumun dengiz'in hoşuna gitmediği ve dükkan sahibiyle tartışmış olabileceği söyleniyor. çünkü sonrasında dengiz tarafından dükkan sahibi, defalarca kurşunlanarak öldürüldü ve iki diz üstü bilgisayarı, telefonu ve bir miktar parası da dengiz tarafından çalındı. sonrasında dengiz, bu iki bilgisayardan birini satmaya çalışacak; ancak alıcı tarafından dolandırılacaktı. sonrasında dengiz'in bir kişiyi daha öldürmeye teşebbüs ettiği ama söz konusu kişiyi öldüremediği ortaya çıkacaktı. bu kişi muhtemelen onu dolandırmaya çalışan kişiden başkası değildi.

    bu olaylardan 4 ay sonra bir çöp toplayıcısını öldürdü. öldürme sebebi olarak da onun bölgesinde çöp topluyor oluşunu gösterdi. hemen ardından 55 yaşında bir belediye çalışanı ile parkta karşılaştı. 55 yaşındaki kişi bir bankta oturuyordu. dengiz söz konusu kişinin yanına oturdu ve bu kişiyle konuşmaya başladı. bir süre sonra da konuştuğu bu adamı da adamın arkasından kafasına iki el ateş ederek öldürdü. ardından da kurbanının cesedini arabasına taşıdı ve yanında taşıdığı bıçakla cesetten büyük et parçaları koparmaya başladı. etlerin bir kısmını çiğ olarak yedi, geri kalanını ise çantasına koydu. cesedin kalanını mamak çöplüğüne, cesedi iyice sarmak suretiyle bıraktı. cesetten kendince kurtulduğunu düşündükten sonra da ailesiyle birlikte yaşadığı evine gitti. yanında taşıdığı etlerin bir kısmını sokak köpeklerine, kalanını da buzdolabına koydu.

    belediye işçisinin cesedine birkaç gün sonra ulaşıldı. zaten ailesi tarafından kayıp ilanında bulunulmuştu. cesedin bulunmasıyla olayın korkunç bir cinayet olduğu da anlaşıldı. cesedin durumu çok kötüydü. cinayeti işleyen kişin caniliği cesede yapılandan kolaylıkla anlaşılabiliyordu. cesedin biraz ilerisinde cinayet aletleri de bulundu. bulunan bıçak ve eldivenden parmak izi örnekleri alındı. parmak izi 1997 yılında da cinayet işleyen özgür dengiz'e aitti. dengiz polis baskınıyla yakalandı. eğer yakalanmasaydı cinayetlerine devam edeceğini de itiraf etti. yine itiraflarına göre sürekli insan eti yemek istiyor ve bu duygularına bir türlü hakim olamıyordu. tüm bu itirafları yaparken de tek bir duygusal tepki gösteriyordu. o da kendini kontrol edemezcesine kahkaha atmaktı.

    kendimi bildim bileli korku filmi izlerim. ancak izlediğim onca korku filmine rağmen bildiğim tek bir şey var. o da hayatın kendisinin filmlerden çok daha korkunç olduğu. inanın gerçek hayatta olan pek çok şey, filmlerin yanında sönük kalabiliyor.

  • sürekli online alışveriş yapan biriyim. bugün bu alandaki rezillik nirvanasını sayelerinde yaşamış bulunmaktayım.

    genelde evde bulunmadığım için gel al noktası olarak a dükkanını seçtim.

    a dükkanı çoktan amazon ile ilişkisini sonlandırmış. benim ve amazonun haberi yok.

    ürünüm a dükkanına bırakılamadığı için kargo şubesinde kalmış. bunun için de mesaj gelmedi. mail ile yetinmişler. teslimatta bir sorun oldu diye. uygulamadan baktım. kargo firması aras ve paketim kargo şubesinde.

    dedim gidip kargo şubesinden alayım o zaman. olur ufak tefek aksilikler. kargo şubesinde ismimi verdim. görevli paketi buldu. paket önümde. şifreyi talep etti. dedim bana şifre gelmedi. uygulamadan baktım şifre yok. mesajları kontrol ettim şifre yok. kimlik göstereyim dedim. şifre gerekiyor dedi. o zaman bi dk dedi. paketle bakışıyoruz, görevli bilgili birine sormaya gitti.

    geldiğinde teslim edemiyorum maalesef dedi. amazonla görüşmeniz lazım bizlik değil dedi.

    amazon müşteri hizmetlerini aradım. dedim ben burdayım, paket burda, siz amazon temsilcisisiniz. paketimi alayım. olmuyormuş, özür diliyormuş.

    sonuç olarak paketime el sallayıp şubeden çıktım. 2 gün beklicekmişim. gel al noktası olan a dükkanının statüsü iptal olacakmış. sonrasında teslimat adresi kargo şubesi olarak değişecekmiş. bana mail gelecekmiş. o zaman şubeden alabilecekmişim. başka yardımcı olmasını istediğim bişi var mıymış. lan buna yardımcı olmadın ki zaten.

    şahsım adına 10/10 rezalet. teşekkürler amazon.

    ekleme: sonuç olarak sorun düzeltilemedi ve kargom geri gitti. ürünü teslim alamadım.

  • sürekli birilerinin doğum günü olması sebebiyle artık şaşırılmayan "aaa pasta mı o yeaaa canlarım benim" samimiyetsizliğiyle geçen, sözde sürpriz parti olan ve bir an için herkesin sandalyesinden kalkıp sadece 30 saniye samimiyetsiz "iyi ki doğdun"larla geçen saçma kutlama.

  • ulker sokakin en kral travestilerinden olan ebru ile mahalle sakini ozlem konusmaktadirlar.

    ozlem : allahim.. yerim ben bu kedileri..
    (ozlem yerdeki tombis kediye dogru egilir)
    ozlem : bu ne zaman doguracak kac aydir sish geziniyor.
    ebru : kiz, ben ne zaman dogurursam o da o zaman dogurur. erkek o..

  • suudi arabistan’ın büyük müftüsü şeyh abdülaziz el eş-şeyh: "10 yaşındaki kız evlenebilir."

    kelimeler kifayetsiz. ama yani bu araplar da hep yanlış anlıyorlar dinimizi.
    saçmalık yani. ne denir ki.

    http://www.ntvmsnbc.com/id/25343471/

    zöge: bunu zamanın ötesine gönderen hangi zihniyet amk. everin la kızınızı 10 yaşında.

  • gerçekten iyi niyetlerle sorulmuş bir soruysa soru sahibini kutlayıp elini sıkmak gerekir. yok amaç boş boğazlıksa bu soru, sahibini aptala çeviriverir. iyi niyetle sorulduğuna inandığımdan şöyle diyebilirim. bu sorunun cevabı olumsuzdur. çünkü bu topraklarda para yetişmez. yetiştirmezler. yetiştiremezsin. çünkü suyun yok. gübren yok. çiftçin yok. tohumun yok. hangi topraklarda yetiştiğini anlamış durumda olmalısın bu kadar entry’den sonra.
    bir de başka ülkelerde para değiştirmek istemişsin. tam bilmiyorum ama o da o kadar kolay değil. örneğin abd’ye nakit para sokmak 10000$ ile sınırlıdır. fazlasını önceden beyan etmen gereklidir. banka yoluyla sokacaksan zaten bu işi türkiye içinde yapmandan bir farkı kalmaz. ama sen illa para basacağım diyorsan tl değil de dolar bas ne bileyim euro bas. buna da kalpazanlık denir biliyorsun.

    the mystery of banking bu konuda işe yarayabilir. bazı çok bilmişler tarafından aptal yerine konulacağını bile bile bu soruyu sormak cesaret işi. sormadan da olmaz elbette. şöyle de bir dolar paradoksu var. ona da kafa yor.

    “olay, henüz döviz kurlarının uygulanmadığı yıllarda abd-kanada sınırındaki bir şehirde geçmektedir:

    abd ve kanada malum ki para birimi olarak 'dolar' kullanmaktadırlar. yalnız her iki ülke de kendi paralarının daha değerli olduğunu iddia etmektedirler.

    şöyle ki:

    kanadalılara göre: 1 abd doları= 90 kanada senti,
    amerikalılara göre ise: 1 kanada doları= 90 abd senti.

    bir amerikalı, cebindeki 1 dolarla dolaşmaya çıkar. bir ara karnı acıkır ve simit alır (amerikan simidi!). simidin fiyatı 10 senttir. cebindeki 1 doları verir. simitçi bozuk para ararken cebinin bir köşesinde 1 kanada doları bulur, onu verir (90 sente eşit ya!).

    derken sınırı yürüyerek geçer ve kanada da dolaşmaya başlar. kaleme ihtiyacı olduğunu hatırlar. girer bir kırtasiyeciye. kalemin fiyatı da 10 kanada sentidir. cebindeki 1 kanada dolarını verir. kırtasiyeci de para üstü olarak 1 abd doları verir. oradan da ayrılıp evine döner.

    sonra düşünmeye başlar:

    — yahu sabah evden çıkarken cebimde 1 abd dolarım vardı, şimdi de 1 abd dolarım var. peki, simitle kalemin parasını kim verdi?”

  • bir şeyler düşündükten sonra bir de bakarsınız ki aslında kitap okuyorsunuz ve o sayfadaki hiçbir şeyi anlamamışsınız.