hesabın var mı? giriş yap

  • batakta çiz. futbolda alllaaahııım goool. basketbolda yok artık lebron james.

    bir düşünsene... ölsen cenazene gelecek çelenkler yüzünden türkiye çöl olur amk.

    su istesen tsunami çıkar. acıktım desen avrupalıya yiyecek havyar kalmaz. yoruldum desen tüm masaj tekniklerinin anavatanı uzak doğudan türkiye'ye taşınır.

    neyse...

    abi poğaçanın biri kaşarlı olacaktı.

  • çok sağlam bir kaynaktan aldığım enteresan haber. nedendir bilinmez sonradan bu plandan vazgeçmiş amk uzaylıları.

  • sene 2010 civarı bir arkadaşımla bunu yapıyorduk.

    o dönem real madrid ve barcelona hegemonyasının suyunun çıktığı dönem. ikisini kombinleyip 3.000 tl - 4.000 tl arası tutarlar basıyorduk. o zamanlar asgari ücret 580 tl, yani 1.5 saat sonunda ortalama bir asgari ücrete yakın para alıyorduk.

    o parayla tatillere gittik, pek çok şey aldık ettik. ama toplamda daha fazlasını da kaybettik. şimdi maçı hatırlamıyorum ama katlayarak giden bir süreçte 10.000 tl gibi parayı real madrid maçında batırmıştık. adamlar 40 maç sonra mı ne ilk defa puan kaybetmişti evinde.

    ama kişisel travmam gene bolca para kazandığımız bir hafta sonu dönüşü, kore ligi mi japon liginde mi ne bir tarafın 3-0 öne geçtiğini görüp, ilk yarı bitiminde o tarafın kazanmasına (1.03 oran) 25.000 tl bütçeyi basmamdı. sonuçta kim kime 45 dk'da 750 tl veriyor ki (1.5 asgari ücret olduğunu vurgulayayım)

    neyse adamlar maçı 3-4 kaybedince ben de uzun bir ara vermiştim. hayır berabere de kalamadı sığırlar.

  • ılkokul 2deki cocugun her delıkanlı gıbı asık oldugu bır kız vardır ve aıle efradı klasık bır paranoya olarak cocugun uzerıne gıtmektedır...

    dayı: ekrem..
    ekrem:efendım dayıcım
    dayı:beyza napıyo?
    ekrem: iyi işte napsın..
    dayı: sen aşıksın dı mı ona..?
    ekrem: uffff..bı gıdın basımdan..

    çocuk sıkıntıdan mutfakta hede hodo hazırlayan ablanın yanına sıgınır..

    dayı+yenge+anne+anane+sülale: gel gel kaçma..inkar etme aşıksın aşık...

    seslerı ıcerıkı odadan yukselır..

    ekrem: abla yaa..üstüme gelıyolar baksana..beyza diyip duruyolar..
    ben: bosver guzelım..sen de evet asıgım de kurtul..gelmezler bı daha ustune..
    ekrem: abla sen hıc asık oldun mu??

    verecegı olumlu cevabın ıcerıye dırek ıspıyonlanacagını bılen ilgibocugu temkınlı davranır..

    ben: hayır canım..
    ekrem: o zaman benı anlayamazsın...!!
    ben: hönkk..??!???!! nası yaa!!!

  • normalde sosyal sorumluluk gerektirdiğini düşündüğüm konularda kendim destek veririm, ancak başkalarını buna yönlendirmem. ancak bu sefer durum benim için farklı, yeteneklerine ve direksiyon becerisine sonsuz güvenim olan bir arkadaşım için bir kampanya başlatıldı.

    berk, scirocco alabilmek için ehliyet kursuna başvurdu ve kursa katılmayı başardı. üstüne üstlük ehliyet sınavına girerek sürücü belgesi almayı da başardı. ancak hayalindeki scirocco'ya ulaşmak için yeterli parası yok. türkiye’de kredi için başvurduğu her bankadan red aldı. berk'e 1 dolar bile olsa bir katkıda bulunmanızı; fakat bu mümkün değilse bile paylaşımda bulunarak daha fazla kişiye ulaşabilmesi için yardımcı olmanızı isteyeceğim.

    konu berk'in ağzından aşağıda yazdığım gibi ve bizim yardımlarımızın önemini anlatıyor. biz yardımsever insanlar olarak ne kadar çabalamamız gerektiğini gözler önüne seren bir durumdayız: ''ne yazık ki türkiye'de araba sahibi olmak çok zor, destek bulmak gerçekten çok büyük bir problem. kime sorduysam bana scirocco alma çok yakar sadece haftasonları binebilirsin dedi. bunun bir önyargı olduğunu düşünüp uzanabildiğim her kuruma, bankaya, vakıfa ve şirkete gidip durumumu anlattım. bu süreçten öğrendiğim şey karşılıksız kredilerin olduğu ancak bana vermeyecekleri oldu. eğer aldığım scirocco ile ışıklarda gaz vermek ya da caddede yanlamak yerine profesyonel yarışlara katılacak olsaydım bana kredi vereceklerdi. oysa ben sadece kafe önüne park etmek için istiyorum.''

    arkadaşlar berk'in neredeyse her renk adidas eşofmanı ve aynalı güneş gözlüğü var. en sevdiği nargile elma nanedir. kendisinin hali hazırda kirli sakalı da mevcut. doğuştan esmer zaten. ve arabayı sizin sayenizde aldığında koltuğu sonuna kadar yatıracağına da söz veriyor.

    bunların hepsi berk'i değil beni bağlar. bu kampanyayı da asla silmeyeceğim. berk'e sormadan başlatıyorum bu kampanyayı çünkü kendisi çok üzülür. kimse sizden cebinizdeki iki lirayı zorla istemiyor. bütün gün sözlük başından twitter'dan birbirine sallayan tiplere de muhtaç değiliz.

    kampanya linki : buradan buyurun

    (bkz: buket'i amerika'ya yolluyoruz)

    (bkz: tuğçe yurtsever için burs yardımı)

    (bkz: oyku'nun macbook'unu yenilemesine yardim ediyoruz)

    (bkz: berk'in scirocco'su)

  • giorgio vasari’nin, michelangelo’nun sanatı hakkında “sanatta ulaşılabilecek en son ve yetkin nokta” ifadesini kullandığı rönesans döneminin dev sanatçısının aynı temalı dört heykel çalışmasının ismidir.

    pietà del vaticana, 1498–1499
    pietà’lar içinde en bilinen ve en sevilen eseridir.
    fransız kardinal jean de bilhères tarafından yaptırılmıştır. kardinalin mezar anıtı için yapılmış ancak 18. yüzyılda aziz petrus bazilikası’ndaki ikametgahına taşınmıştır. sanatçının kendi imzaladığı tek eser olma özelliğini taşımasına rağmen daha sonra yaptığı bu eylemin kibirliliğinden pişman olan ve çalışmalarının başka bir parçasını asla imzalamamaya karar veren michelangelo bu heykeli yarattığında sadece 24 yaşındaydı. (sen kaç yaşındasın canım?)

    palestrina pietà, 1555
    pietà’ların en tartışmalısı.
    neden mi? ilk pietà’da “ben kimim de meryem’in göğsüne imza atabildim” diye üzüntüden kahrolan alçakgönüllü dev heykeltraşımız “bir daha herhangi bir eserimi imzalarsam ne olayım” dedi diye! o yapmadı diyenler, o başladı ama öğrencisi tamamladı diyenler, ne münasebet ayol tabii ki o yaptı diyenler...
    her neyse, eser floransa galleria dell'accademia’da ikamet ediyor.

    la pietà bandini, 1547–1553
    “her taş kütlesinin içinde bir heykel vardır, heykeltraşın işi onu keşfetmektir.” diyen sanatçımızın üçüncü pietà çalışması.
    yaw he he! heykel zaten taşın içinde vardı da sen keşfettin, fazlalığı attın, ortaya bu çıktı. yoo bayım yoo! sanatının biz insancıkları büyülemesine engel olamazsın. üstelik 72 yaşında yapmaya başladığın ve 8 senede mum ışığında geceli gündüzlü çalışarak tamamladığın bu eser taşın içinde değildi. yemezler!

    museo dell’opera del duomo'da sergilenen heykel grubunda, isa’yı taşıyan figürün yüzünün michelangelo'nun kendi portresi olduğu kabul edilir ve sanatçı öldüğünde bu heykelin ayakları altına gömülmeyi düşünmüştür.

    la pietà rondanini, 1564
    pietà’lar içinde en hüzünlüsüdür.
    son nefesine kadar taşa hükmeden sanatçının ölmeden 6 gün önce başladığı, lakin tamamlayamadığı bir heykeldir. varın siz hesap edin, sadece 6 günde şu aşamaya geldiyse acaba tamamlayabilseydi ne çıkacaktı ortaya bilinmez. eser, milano castello sforzesco bulunuyor.

    bitmemiş yapıtları bile rodin gibi büyük heykeltraşlara yol göstermiştir.

  • amma övülmüş insandır.

    ben de elbette insanlarla her duygumu düşüncemi paylaşmam, sadece benim bildiğim birçok şey var, açıkçası herkes de benimle her şeyini paylaşsın istemem. ama ortamı denk geldiği halde paranoyak gibi iş ya da sosyal hayatımda olanı biteni de gizlemeye çalışmam. yiğidin malı meydanda olur derler :))

    başlıkta öyle bir hava hakim ki sanki hakkımdaki en ufak bilgiyi açık edersem aleyhimde fırtınalar estirebilir. öyle bir şey yok arkadaşlar. açıkçası kimsenin herhangi birini o kadar umursadığını sanmıyorum. herkesin kişisel gelişim diye diye kafayı yediği, kendi kıytırık hayatı dışında hiçbir şeyi siklemediği bir devirdeyiz. kimse sizinle sandığınız -ya da belki de umduğunuz?- kadar ilgili değil, gevşeyin biraz. "gizemli bir havam olsun, insanlar cool olduğumu düşünsün" falan diye bu triplere giriyorsanız anlarım, hatta hak da veririm; ama birilerine hayatınızdaki olayları anlattığınızda, bu kişilerin verdiğiniz bilgileri eninde sonunda canınızı yakmak için kullanacaklarını düşünüyorsanız küçük ihtimalle çevrenizi, çok çok daha büyük ihtimalle ise kafa yapınızı gözden geçirmenizin vakti gelmiştir. bu kadar ince hesaplarla ömür geçmez yani. ha anlatasınız yoktur, zorla değil illaki. ama anlatasınız varken bu kadar tutuyorsanız da ne bileyim. üç günlük dünya. salın biraz, takmayın bu kadar.

  • sene 2008, uluslararası bir bankada çalışıyorum. bizim bölümde kullanmak için küçük bir programa ihtiyaç oldu. bu gibi durumlarda bt'ye talep açıyoruz, projelendiriliyor, bütçe çıkıyor ve onaylanırsa sıraya alınıp bir kaç sene içinde yapılıyor.

    basit bir db uygulaması için 450 bin dolar maliyet çektiler. elbette bütçe olmadığı için gmy de projeyi onaylamadı. ama programa deli gibi ihtiyacımız var.

    birkaç saat oturup programı visual basic'de yaptım. çok da güzel oldu. bölüme dağıtıldı. herkes manyaklar gibi benim programı kullanıyor. her şey çok güzel gidiyordu ki, bilgi güvenliği departmanında aradılar...

    burası gidenin gelmediği, yemen'deki muş gibi bir yer. daha da işe yeni girmiştim, herhalde dedim şimdi kovacaklar. neyse kovmadılar ama bayağı bir fırça kaydıktan sonra dediler ki bölümlerin kendi programlarını yazmaları yasak, ancak excel makroları yapabilirsiniz ona izin var. ben de bari program işe yarıyor şunu excel makrosu olarak yapayım dedim. makroları da pek bilmiyorum ama biraz karıştırır bulurum diye düşündüm.

    o gün, excel açıkken alt+ f11'e ilk defa bastım. karşıma visual basic ana ekranı çıkınca o kadar şaşırdım ki anlatamam. yani visual basic'in arayüzünü neredeyse birebir excel'in içine koymak nedir arkadaş? kodları diğer projeden excel'e yapıştırdım, referansları falan ekledim, 1 dakika'da işim bitti.

    sonuç: excel sadece bir ofis programı değildir. kendi içinde bir programlama platformu da barındırır. excel ile yapılamayacak şey sınırlıdır.

  • bunu ciddi ciddi yapmış olan bir tek aile tanıyorum. oğlan altı yaşına girdi geçenlerde "keşke ismail yk benim babam olsaydı" demiş. o kadar ismail yk hayranı, en sevdiği şarkı bas gaza.

    kontrollü "double blind" testi yapılsa faso fiso bir kendini iyi hissetme yöntemi olduğu görülecek de insanlar eğleniyor işte.

  • kırmızı ışıkta bekliyorum, saçımla falan oynuyorum. neyse gözüm yandaki araca daldı. siyah bir arabanın arkasındaki adamla göz göze geldik. adam elini çenesine dayamış mutsuz mutsuz bakıyor. 5 saniye bakıştık öyle sonra kafamı çevirdim çevirir çevirmez aaaa abdullah gül dedim. umutsuzca bana bakan adam abdullah gül'dü. o kadar boş bakmışım ki adamın kim olduğunu algılamadım. sonra hemen kafamı çevirdim hala bana bakıyordu ama alınmış belli bir saniye sonra kafasını çevirdi. yani öyle karşılıklı trip attık. hayat ne tuhaf lan. bir kaç ay önce yolları kapatan, konvoyla gezen adamla kırmızı ışıkta birbirimize trip attık. ışte bunlar hep akp'nin oyunu.

  • adamlar aklı sıra taksici seçmene oynuyor.

    ulan istanbulda 12 bin taksici var aileleri ile birlikte toplasan 50 bini geçmez sayı ama istanbul'da en az 2 milyon insan taksicilerden nefret ediyor.

    işte chp bu kafayla iktidar olmaya çalışıyor