hesabın var mı? giriş yap

  • "komura bak komura diolar, ne komuru ya" deyip sudanlı abimizi isyan ettirmişlerdir :))

    gülüyorum ama 21 yy a geldik hala ten rengine göre insan sınıflamak devam ediyor.

    not: o sudanlı bebek ayrıca ne tatlıymış öyle.

  • iranlıların bir kısmının daha uçaktayken başörtülerini çıkarıp attığını, hatta bazılarının uçağın tuvaletinde üstünü değiştirerek askılı t-shirt, şort vs giydiğini, üstelik iranlı kızların genellikle güzel ve bakımlı olduğunu bilmeyen arkadaşları rahatsız eden durum.

    sıkıntı yok gelsinler.

    sen hiç ingilterenin fransanın iranlı turist gelmesin, hintli turist gelmesin, afrikalı turist gelmesin vs. dediğini duydun mu?

    edit: türkiye'de millet üstsüz denize giriyor ama yukarıdaki edite göre şort giyen iranlı müslüman ülke olduğu için türkiye'ye gelmezmiş. allah akıl fikir versin, ne diyeyim?

    edit 2: eleman sayfalarca ayar yiyince entry'sini baştan aşağı değiştirmiş ama orijinal entry tabi ki burada

  • kalitesi giderek düşen fast food zinciri.

    öğrencilik yıllarımda part-time olarak yaklaşık 2 yıl boyunca bünyesinde yer aldım bu zincirin. o zamanlar daha farklıydı falan diyeceğimi sanmayın hemen. o zamanda kalite tavan yapmıyordu ama günümüze oranla daha idare edilebilir bir seviyedeydi. neyse değinmek istediğim konu o değil zaten. lezzeti, kalitesi, servis hızı, cartı curtu hepsi tartışılır. yazılan pek çok entryede hak veriyorum ama hak veremediğim ya da nasıl desem canımı sıkan asıl konu çalışanlarına hak etmedikleri laflar denilmesi. hemen " sen orada çalışmışsın tabi laf dedirtmiceksin" triplerine de girmeyin. işi yavaş yapan yok mu ? e tabiki var. ha senin istediğini bir değilde ikinci hatta üçüncüde anlayan yok mu? var tabiki. ama hepsi mi öyle ? sen genelleme yaparak gerizekalılar dersen ha bende orada bi dur arkadaşım bak o iş öyle değil derim sana. nasıl mı? dur anlatayım. restoranın açılış saatinden 2 saat önce gelirsin oraya. o yediğin hamburgerinin içindeki her şey hazır gelmiyor. hepsini açılış ekibi hazırlıyor. o soğanlar öle halka halka mı çıkıyor sandın? otur bir çuval soğanı ayıkla, onları makinada öle halka olacak şekilde kesmeye çalış ondan sonra geç karşıma bi konuşalım. iki saat boyunca tüm o malzemeleri hazırlamak zorundalar. geçen haftanın o gününe göre belirlenir miktarlar. dokuz kap domates diyorsa, o dokuz kap yapılacak sekizle kalmaz. yetiştirmek zorundasın. yetiştirdin mi açılışı eyvallah. aslansın kaplansın. ama daha dur bitmedi iş. restoran açılıyor hacım iş daha yeni başlıyor. sabah pek yoğunluk olmaz ama öğlen oldu mu hah sıçmalık vakti geldi demektir. o yoğunluğu senin en kısa sürede atlatman beklenir. servis hızı denen bişey var. bu süre 2.5 dakikadır. ( pişme süresi olan ürünler hariç misal fish royal, bean burger ) tepenede dikildi mi müdür hah çok güzel. o yoğunluk, o koşturma, o baskı, ha bide kasada açlıktan beni yiyecek bi müşteri. buyrun cenaze namazına. hadi o yoğunluğuda başarıyla atlattın. vallahi aslansın kaplansın. sıra senin ödülünde. yemek vakti! yarım saat içinde yemeğini yer girersin içeri. ha bu yarım saat içinde eğer ki olurda bi yoğunluk gelirse hayal olur o yarım saat.15 dakikada girersin 10 dakikada da. ama daha dur yine bitmedi. akşam üstü yine bi yoğunluk gelir. ha bu yoğunluklarında bi saati bi zamanı vardır. rush denir buna içerde herkes rush geldi diye bağırır. o rush varya senin canına okur canına. yok açılış değilde kapanışsın diyelim. tüm o yoğunluğu çekersin akşam restoran kapanınca bide o restoranın tüm alet edevatının yıkanmasını çekersin. ha bide sevkiyat geliyorsa vallahi zil takıp oynarsın. niye mi? o sevkiyat gecenin ikisinde üçünde gelirse sen oradan sabahın altısında yedisinde çıkarsında ondan. kendinden ağır kolileri taşımak zorunda kalırsında ondan. ertesi gün tekrar işe gelirsin o yorgunluk ve uykusuzlukla. sonrada biri geçer karşına sırf siparişini anlamadı diye yada yemeğini istediği sürede getirmedi diye yada şirketin ona dayadığı sos prosedürünü sanki kendi koymuşta uyguluyor diye sana gerizekalı der.

    yaran mı varda bu kadar gocundun diyenleri duyar gibiyim. evet var. banada dediler gerizekalı. hatta daha ağır laflar kullandılar. ben öğretmenlik okudum. karşıma bi eğitimci geçipte sırf yemeğini çabucak alıp gidemedi diye ( ürünün pişeceği ve bekletilebileceği söylenmesine rağmen ) “ben bir eğitimciyim sen ise ancak burada çalışabilen bi gerizekalısın” dediğinde kanıma dokundu. orada çalışan insanların her biri einsteindır demiyorum ama insandır diyorum. orada 3 çocuklu ailesini geçindirmeye çalışanda var öğrencilikte ailesine yük olmamak için çalışanda. orada kısaca ekmek parasını çıkarmaya çalışan insanlar var. onlara gerizekalı,embesil diyen sen insan mısın diyorum bende.

  • standart geyiktir bu mahalle arası bankerleri. 91 gram altını kuyumcuya bir insan neden verir ki? kaybolmasın falan diye değil bırakın bu işleri. işletmek için verilir sonra da böyle olur işte. minimal çiftlik bank.

  • özgüven, kişinin kendi varlığına, zihnine, kararlarına, varoluş şekline inanç duyması anlamına geliyor.

    çocuk büyürken ruhsal yapısı ebeveynin çocuğu ve kendini algılama biçimine göre şekillenir. her ebeveyn bir aynadır. çocuk ebeveyne bakarak, onun yüzünde kendini görür. ebeveynin olumlu duyguları ne kadar fazlaysa, çocuk o aynada kendini o kadar olumlu görür ve algılar. bu yüzden ebeveynin kendi mutluluğu, çocuğun ruhsal gelişimi için en önemli unsurlardan birisi.

    her ebeveynin zihninde bir çocuk hayali vardır. ama çocukların bu hayale uyup uymayacağını bilemeyiz. bu fantezi ne kadar keskin kenarlıysa, çocuğun buna uyması o kadar güç olacaktır. bu da ebeveynin çocuğa bilinçdışı bir öfke ve sitem duymasına neden olabilir. bu ebeveyn- çocuk ilişkisini bozan en önemli faktörlerden biri bana kalırsa.

    'hocam şöyle ateş gibi bir delikanlı olsun istiyorum. dışa dönük, konuşkan'
    bunu söyleyen ebeveyn, 16 yaşındaki oğluyla ilgili kurduğu fanteziyi anlatıyor bana. 16 yıldır çocuğunun nasıl biri olduğuna dair gözlemleri bile o hayali törpülememiş. oysa çocuk zeki, içe dönük ve hassas bir insan. bunu ilk görüşmede ben görebilirken, ebeveynin 16 yıldır bunu görmemesi çok ilginç değil mi?
    üstelik hissettiği süreğen hayalkırıklığı, çocuğa da yansıyor. özgüvenini düşürüyor, kendini yetersiz bulmasına neden oluyor. çünkü tüm çocuklar, ailelerinin istediği ve onayladığı biri olmak isterler.

    sevilen, değer gören bir cocuk kendini mutlu hisseder. kendine güvenir. olduğum gibi yeterliyim der kendi kendine.

    çocuk yetiştirirken yapılan en katastrofik hata, çocuğu arzuladığımız şeye dönüştürmek için uğraşmak diye düşünüyorum. bazen bizim olamadıklarımızı onlar olsun isteriz, bazense bizim kadar 'iyi' olsun.

    çocukları oyuncaklara ya da hediyelere boğarak, yaptıkları yanlışları görmezden gelerek özgüvenli yapamazsınız.

    çocukları özgüvenli yetiştirmenin yolu,
    onların biricik olduğunu, birbirlerinden ve bizden farklı birer insan olduğunu kabullenmek ve oldukları halleriyle sevmekten geçer.

  • alışılagelmiş mutluluk anlayışını sarkastik bir biçimde ele alan güzel bir agnes varda filmidir.

    mutluluğu resmederken bol neşeli müzikler, çiçekler, piknikler, gülen oynayan çocuklar, bol gün ışığı, birbirini seven anne baba figürü kullanmış agnes varda. karakterler sevginin bir kişiyle sınırlı kalamayacağını ve başka kişilerde başka yönler bulunup aşık olunabileceğini ifade eder. bir erkek, iki kadında farklı çekici yönler bulur ve ikisine de aşık olduğunu iddia eder. evcimen ve sakin karısı bir yanda, daha asi bir kadın bir yanda... ancak işin komik tarafı, bir trajediden sonra o asi kadın da tamamen evcimen ve cefakar ‘evin anası’ rolüne bürünür. mutluluk kavramı yine baba, küçük çocuklar ve fedakar anneden oluşan aileye dönmüştür. kadının rolü ya erkeğe kendini adayan sakin kadın ya da erkeği baştan çıkaran femme fatale olarak belirlenmiştir. ama kadın eninde sonunda evinin hanımı olmuştur. mutluluk bu mudur cidden?
    kutsallaştırdığımız aile kavramı=mutluluk mudur?

  • beşamel soslu kabak
    [ofis günlerimizin yılmaz cateringçisi inci hanımın vejeteryan mutfağından...]

    malzeme: dört-beş tane kabak, 100-150 gr. kadar rendelenmiş kaşar peyniri ve beşamel sos.

    kabaklar iyice yıkanır, kabukları soyulmadan ortadan ikiye bölünür. içleri çıkarılır ve önceden rendelenmiş kaşar kaşık vasıyasıyla yarım kabağın ortasına yerleştirilir.

    ardından yarım kabaklarımızın üzerine, paketin arkasındaki direktiflere uyularak hazırlanmış -ki çok kolay- beşamel sos dökülür. sosun içine ya da üzerine de tercih edilen baharatlar dökülebilir, fesleğen koyulabilir.

    kabakların iyice kendinden geçmemesi amacıyla, üzerine beşamel sos dökülmüş kaşarlı yarım kabaklarımız, yaklaşık 20-25 dakikalığına fırına verilir.

    afiyetle yenir.

    edit: [tarifimiz için imece usulü ipuçları]

    kabaklar önceden biraz haşlanırsa daha yumuşak ve yemesi kolay oluyormuş*.
    bu yemeğin daha restorant-vari adı kabak graten ya da kabak ograten miş*.