hesabın var mı? giriş yap

  • lokasyonun bakırköy’deki yeşilyurt yerine malatya’daki yeşilyurt olarak girildiğini düşündüğüm olay. daha ankara ve izmir’de bile olmayan apple store’un malatya’da açılması biraz saçma geliyor kulağa.

    edit: bir iki entry’de malatya yeşilyurt’un zengin bir bölge olduğundan, 700-800 bin liraya daire satıldığından ve dolayısıyla doğru bir tercih olduğundan bahsedilmiş. istanbul yeşilyurt’ta 800 bin liraya kulübe alamayacağınızı, en ucuz 2+1’lerin 1.5 milyon liradan satıldığını, 4-5 milyon liraların standart fiyatlar olduğunu ve 10 milyona bile daire bulabileceğinizi belirtmek isterim.

  • "eveyi ci vocce" dir dogrusu.

    hatta sözlerini de yazayim da tam olsun:

    eveyi ci vocce, eveyi ci vocce
    aya vocce yeri
    yulbin hilbe, yulbin stok be
    es muut a mut..!

    eveyi ci vocce, vigi tanis, aya vocce
    dada sana dada window, deri tokyu
    a ya vocce yeri

    aynen böyle... 20 senedir neden unutmadim, nasil bir bilincaltidir, ne ayaktir bilinmez.

    maykil sarkicisina minik dimaglari taciz ettigi gerekcesi ile dava bile acilabilir, aliskin nasilsa...

    edit: maykılımı ölüm almış, entry yetim kalmış. huzur içinde yat çocukluğumun son kalesi...

  • başlık:
    kız içine dalgıç elbisesi giymiş soyamıyorum

    1. beyler tam sıyırdım üstündekini aq içinde her tarafı çıtçıtlı bişey var. ne ayak ?
    (hamsterm, 29.06.2010 04:33)

    2. bilardo eldivenidir lan o uğraş biraz çıkartırsın..
    (tasak kokusu, 29.06.2010 04:34)

  • böyle düşünen kaç insan vardır bilmiyorum ama mesajlaşma olayı bana oldukça zahmetli ve bunaltıcı geliyor. sürekli cevap yazmak zorunda olmak, pıt pıt telefon ekranında tuş aramak insanları nasıl darlamıyor anlamak mümkün değil.

  • adamın biri bir gün yolda giderken bir kurbağa görür ve kurbağa dile gelir: 'ben aslında bir insanım, eğer beni bir kere öpersen çok güzel bir prenses haline gelirim.' adam kurbağayı eline alır ve cebine koyar. kurbağa tekrar dile gelir. -' eğer beni öpersen çok güzel bir prenses olacağım' yeniden cebine koyar. kurbağa yalvarmaya başlar: -'eğer beni öper ve güzel bir prenses haline çevirirsen seninle bir hafta kalırım ve istediğin her şeyi yaparım' adam tekrar kurbağayı çıkarır, şöyle bir bakar ve gülümseyerek cebine koyar. sonunda kurbağa dayanamaz--
    'senin neyin var? sana çok güzel bir prenses olduğumu ve beni öpersen 1 hafta seninle kalıp istediğin her şeyi yapacağımı soyledim. neden beni öpmüyorsun?'
    sonunda adam konuşur- 'bak, ben bir mühendisim. kızlarla uğraşacak vaktim yok, fakat konuşan bir kurbağa çok ilginç geliyor.'

  • yol yordam bilmeyen adam
    lan olm yüzyılın en büyük liderlerinden birinin yanındasın.
    ama sen hala çakallık peşindesin...
    anladık canın çekmiş... ama böyle olmaz ki...
    çaktırmadan arkasına geçip "höpürt" diye yenir mi...
    git kaptan köşküne bi yere arazi ol... istediğin kadar ye...
    kamera diye ayda yılda bir görünen bir alet var ortamda...
    sen atatürk'ün arkasında şeftali yiyen adam olarak geçiyorsun tarihe...
    hayır duyan da arkasından bir iş çeviriyorsun sanacak...
    şeftali lan...

    vidyoda bir diğer detay...
    ulan adam hesapta kimilerine göre "diktatör"...
    biri de çıkıp bir kültablası uzatmıyor adama...
    kahve fincanının yanına silkiyor külü...
    öğrenci evi tandansı...

  • selcuk erdemin anlasilacagi uzere 1453 tarihinde gecen -istanbul ne zaman fethedildi? -gecen pazartesi! karikaturu cok begenilmis ve espri anlayisina tam guven duydugumuz dedeye gosterilmeye karar verilmistir. buyuk heyecanla karikatur dedeye verilir. buyuk bir ciddiyetle espriyi inceleyen dede gulumsemeden:

    -hmm guzel. ama bildigim kadariyla istanbul bir sali gunu fethedilmisti...

  • "seni marketten aldık, sütün yanında hediyeydin" diyeni görmüş olduğum için bu versiyonunu daha insani bulduğum piçlik.

  • halk otobüsünde kulaklıkla kısık sesle müzik dinlerken, yanımda oturan elemanın beni dürtüp "ezan okunuyor" demesi.

    istifimi bozmadan ortama kulak kabartır gibi yapıp, "evet ezan okunuyor" diyerek kulaklığımı geri taktım.

    yolun geri kalanı boyunca bana yüzünü bile dönmedi. *

  • sinema tarihinin ilahları kimse, morricone o esamenin en kudretli olanlarından. kendisini ne zaman aklımdan geçirsem görkemine sonsuz bir hayranlık duyarım. bestelerinin müzik zevkimi zaptetmesinin ardından film ve müzik arasındaki ilişkiye çok daha önem verir oldum. epey öncesinden, yıllar evvelinden bahsediyorum. kısacası elin italya'sında doğmuş bir romalının ta bende yarattığı mutluluğun tuhaflığını anlatmaya çabalıyorum.

    onun filmlerinden soyutlanarak algılanabilecek hale gelmiş bestelerinin o kuvvetli tesirinin sebepleri sadece kabiliyetle açıklanabilir mi bilemiyorum. bunda ikinci dünya savaşı'nda bombardımana tutulmuş bir şehrin çocuklarından biri olmasının etkisi olamaz mı? ya da o yıllara ait unutamadığını söylediği en korkunç trajedilerden açlığın? muhakkak. mussolini ve hitler diktatörlüğüne yakından şahit olmuş bir çocuğun sanatı sinemayla birleşince elbette bir harikalıklar koleksiyonu meydana gelirdi şüphesiz. öyle de olmuş.

    ennio morricone çocukluk arkadaşı sergio leone'yle, isimlerinin oluşturduğu bu melodik ahengi sinema tarihine de aksettirmeyi başarınca muhtemeldir ki sinemayı seven herkesin algısı değişti. bu büyük bir iddia değil. her ikisinin de stilleri çokça taklit edildi ve ilham verdi. çiftliğin kloş etekli kızını kapan fularlı kovboyla ona eşlik eden silik senfonik müzik, yerini kirli, sakallı,pançolu,toz içindeki meçhul gaddar kahramanlarla bu tabloyu tamamlayan hatta ateşleyen ıslıklı,mızıkalı, yüksek gerilim yayan notalara bıraktı. şahsî fikrim bu sınırı aşma noktasına ise yine bu ortaklığın zımnî mensubu clint eastwood gelebildi.

    morricone belki hiçbir bestesini ödül için porteye yazmadı. academy her yıl saçma sapan düetlere, sadece armonik olduğu için dinlenilebilir kılınmış fon müziklerine oscar'ı yollarken morricone kenarda bekledi. bir zamanlar amerika'da ise talihsizliğine kurban gitti, yapımcı oscar'a başvurmayı unutmuştu. morricone ihtirasa kapılmadan beklemiş oldu, ta ki 2007'de onur ödülü alana kadar. bir eseri değil, kendisi aldı ödülü. muhtemelen academy ayıbını örtmeye çabaladı. fakat morricone alçakgönüllüydü. clint eastwood elini tutarken gözlerinin dolmasına ve sesinin titremesine engel olamadı. sinema tarihinin bir türüne makas değiştirtenler arasında dimdik duran bu italyan milyonlarca insanın önünde italyanca konuşup ağladı. karısına şükranlarını iletti.

    [gerçi ukala amerikalıların minnetine gerek yok. onlar hala cehaletlerine mündemiç bir kibirle çalıp oynuyorlar. los angeles times'ın, yakın tarihli bir amerika turnesinde orkestrayı yönetirken karizmatik durmamakla eleştirdiği morricone ancak tahsille edinilebilir bu cehalete cevabını vermiş:"eğer seyirciler duruşum,hareketlerim (gesture) için geliyorsa, (onların )dışarıda kalmaları daha iyi olur"]

    kendisi hayatta. bana göre clint eastwood'un karizmatik duruşunun , robert de niro'nun son karede bir muammaya dönmüş tebessümünün ardında hep onun kutsal notaları var.

    yazının sonunda coşayım: param olsa, bastırır bana özel beste yapmasını isterim. yapmazsa onun prensibidir yaparsa yemin ederim tefle,zille oynaya oynaya havalanına inerim, tutuklansam umrumda olmaz. çok şekilsiz şımarırım.