hesabın var mı? giriş yap

  • aldous huxley'in peyotenin etkin maddesi olan meskalin adlı uyuşturucuyu kullanarak yaşadığı algısal değişimi bizimle paylaştığı eser.

    öncelikle belirtmekte yarar var; huxley'nin söylediğine göre meskalinin diğer uyuşturucuların aksine vücuda zarar verici ya da bağımlılık yapıcı etkisi yokmuş, sağlıklı bir insanda uyuşturunun etkisi 9-10 saat sonra geçiyormuş. (eğer kişinin sağlık problemleri varsa, -örneğin karaciğer, meskalin karaciğerde biriktiği için- meskalinin etkisi negatif olabiliyormuş.) (meskalin şizofrenin iki evresi olan cennet evresini yaşatıyormuş insana, eğer karaciğerde bir problem varsa cehennem evresini yaşamak da muhtemelmiş)*

    meskalini kullandıktan sonra aldoux huxley kendinde meydana gelen değişiklikler hakkında şunları söylemiştir:

    " 1) anımsama ve "mantıklı düşünme yeteneğinde herhangi bir azalma olmuşsa bile bu çok azdır. (uyuşturucunun etkisi altındaki konuşmalarımın kayıtlarını dinlediğimde, her zamankinden daha aptal olduğuma dair en ufak bir belirti göremiyorum.)

    2) görsel izlenimler önemli ölçüde güçlenmiş ve göz, çocukluğun önyargısız algısının birazını yeniden kazanmıştır; ancak duyularla algılananlar derhal ve otomatik olarak kavrama dönüştürülememektedir. uzama olan ilgi ortadan kalkmıştır ve zamana olan ilgi neredeyse sıfıra düşmüştür.

    3) gerçi zihin hiçbir şekilde zarar görmemiş, algılama olağanüstü güçlenmiştir, ancak irade daha kötüye doğru derin bir değişim geçirmiştir. meskalin kullanan kişi herhangi bir şey yapmak için hiçbir bir neden göremez ve normal zamanlarda onun harekete geçmesini sağlayacak nedenlerden çoğuna karşı derin bir ilgisizlik duyar. onun bu tür şeylerle canı sıkılmaz, zira bunun içi iyi bir nedeni vardır, çünkü düşüneceği başka şeyler ardır."

    4) bu iyi şeyler(benim durumumda olduğu gibi) "dışarıda" ve "içeride" veya iç ve dış her iki dünyada, aynı zamanda veya arka arkaya yaşanabilir. bunların daha iyi şeyler oldukları, bu uyuşturucuya sağlam bir karaciğerle ve sakin bir kafa ile alan herkes tarafından kendinden menkül görünüyor."

    "bilinçli egonun bütün yapabileceği istekleri ifade etmekten öteye geçmez, sonra bunlar, egonun çok az denetleyebildiği ve hiç anlayaadığı güçler tarafından yerine getirilir. eğer ego daha fazlasını, yaparsa çok fazla kaygılanırsa, gelecek için fazla kaygılandığında -o güçlerin etkinliğini azaltır ve hatta güçleri zayıflamış gövdenin hastalanmasına bile neden olabilir. benim şimdiki durumumda bilincim bir egoya bağlı değildi; başına buyruktu. bu, gövdeyi denetleyen fizyolojik zekanın kendi aşına buyruk olması demekti. uyanık olduğu zamanlarda kendi numaalarını sergileyen ve her şeye burnunu sokan o nevrotik, neyse ki şu an için devre dışıydı."

    beyne yeterli miktarda glikozun gitmemesiyle birlikte egonun beslenememesi, kişinin kendi dışına çıkması; çıkarlardan, tabulardan, benliklerden ve gereksiz şeylerden arınma; yararlı olan şeylere karşı tam bir dikkat yetisi, algıda berraklık, kısacası dolu dolu yaşam.

    insan algısının mükemmelliyeti konusunda meskalin kesinlikle çözüm değildir, yazarın da belirttiği gibi bu sadece bir deneydir. çözüm insan algısının gelişimi üzerine çözüm üretmek ve bunu uygulamaya geçirmektir.

    huxley bu konuda şunları söylemiştir:

    " samuel renshaw gibi gestalt psikologları**, insan algılarının keskinliğini artıran ve alanını genişleten yöntemler geliştirmişlerdir. ama eğitimcilerimiz bunları uyguluyorlar mı? yanıt:hayır!"

    bu yöntemler kullanılsa eminim ki savaşlar son bulur ve yaşadığımız dünya -düzen içerisinde- barış ve huzur ile dolu olurdu.

    william blake'in de dediği gibi:

    "eğer algı kapıları temizlenseydi herşey insana, olduğu gibi görünürdü:sonsuz"

  • bilal erdoğan la yaptığı son röportaj dan sonra, bir çok kişinin gözünden iyice düşüp rezilliğin dibine vurmuş, kendini teknoloji editörü sanan kişi.

    düşünün ki alt tarafı oyun oynamaya yarayan bir cihaz var. amerika ve hemen hemen tüm avrupa ülkelerinde 500 birim fiyata satılıyor. yani bildiğin çoluk çocuk harçlıklarıyla alıyor. ve senin röportaj yaptığın kişi, öyle herkes playstation alamaz dediğinde, sırıta sırıta yüzüne bakmaya devam ediyorsun :)

    ve sonrada diyorsun ki ben teknoloji editörüyüm.

    tanım: teknoloji dünyasında kimsenin iplemediği, kendini teknoloji editörü sanan biri.

  • ya biraz kafanız çalışsa şunu sorarsınız kendinize; sizi şampiyonluktan etmek isteseler pendik ve kasımpaşa maçlarında son dakika penaltıları verirler miydi? bunu bile düşünemiyorsunuz arkadaş.

  • cevabı şudur:

    eğer yeniden çevirmesini isterseniz, dolu gelme olasılığı: 2/6 = 1/3

    eğer çevirmeden sıkmasını isterseniz, dolu gelme olasılığı: 1/4

    şöyle ki:

    i=ilk sıkılan, b=boş, dolu=d

    ilk sıkılanın boş geldiğini bildiğimizden elimizde kalan olasılıklar şu şekilde:

    idd (öldün)
    ibdd (yırttın)
    ibbdd (yırttın)
    ibbbdd (yırttın)

    eğer olasılık hesaplarına güveniyorsan, çevirmeden yeniden sıkmasını istemelisin.

    ayrıca kurtulun artık şu facebook soruyormuş, google soruyormuş klişelerinden. yıl oldu 2015.

    edit: 1/4 değil, 2/5 diye mesaj atanlar oluyor. eğer siz de böyle düşünüyorsanız kurşunların ardarda olduğu koşulunu gözardı ediyorsunuz.

  • bugun hurriyet te yayinlanmis prototip resimleri cadillac bls e aittir. benziyor felan degil bildigimiz bls lerin uzerindeki cadillac armalari siyah bantla kapatilmis, sagina soluna siyah batlar cekilmis. hatta yeni bls olmadigindan araclarin icindeki yipranmayi dikkatli bakarsaniz farkedersiniz. sahteciligin de kalitesi iyice dustu ya...

  • yer: hollanda schiphol havaalani, o yillarda macaristanda yasayan deterjan schengen ulkelerinde vizesiz dolasim saglayan gri (servis) pasaportuyla birkacgun icin hollandaya gelmis, geri donmektedir:

    polis (pasaportu hisimla karistirir): nereye gidiyorsunuz anlamadim ben?
    deterjan: macaristana donuyorum

    p: hani vizeniz?
    d: bakiniz bu servis pasaportu ben ulkenize macaristandan geldim donuyorum simdi

    p (onundeki kitabi karistirir): ama siz turk vatandasisiniz macarsitan vize istiyor sizden, nerde vizeniz
    d (hala kibar): evet ama bu ozel bir pasaport, onunuzdki kitapta da yaziyordur, kutfen dikkatli bakin

    p (macaristanin avukati kesilir): onumdeki kitapta ne yazdigini ben cok iyi biliyorum macaristana vizesiz giremezsiniz diyor burada..
    d (sabri tasar): peki, tamam, haklisiniz giremem..(elindeki cantalari yere birakir) o zaman ben de burada kalirim, verin pasaportumu rotterdam trenini yakalayim bari

    p: ehu...bi dakka burda da kalamazsiniz..nasil yani..bi dakka durun..
    d (sesini yukseltir iyice): peki nasil girdim sizce buraya? onu dusunuyor musunuz?

    p (kafasi iyice karisir): bir dakika..evet nasil girdiniz hani hollanda vizeniz?
    d: birazdan ozur dilemek zorunda kalacaginiz bir tavir icindesiniz. elinizdeki pasaport turk hukumeti tarafindan cok onemli (ehu..abarttik tabi ama gerekli bir hamleydi) devlet gorevlilerine verilir. siz beni asagiliyorsunuz lutfen amirinizi cagirin

    (bu arada tartisma ortamindan killanan amir polis gelmistir bile neler oluyor burada diyerekten..sonra olayi farkeder..servis pasaportunu da bilmektedir..polisin kulagina birseyler fisildar)

    son sahne
    p: gercekten cok ozur diliyorum..dilerim ulkemiz hakkinda kotu fikirlere sahip olmadan gidiyorsunuzdur
    d (otuz iki dis): yine gelecek ben...

  • bize ayiligin ne demek oldugunu hatirlatan ayi, ulan son zaman da kedi sever gibi ayi seviliyor, ay ne sevimli ne sempatik falan diye.
    gercek ayilik budur iste.

  • ilk baktığımda 180 bin oy vardı, sonuç; %50-%50'ydi.. az önce baktığımda 243 bin oy vardı, sonuç yine %50-%50'ydi.. ulan bu memleket her konuda nasıl oluyor da bu kadar net bir şekilde tam ortadan ikiye ayrılmayı başarıyor yeminle anlamıyorum..

  • "yakışıklı abim, 1 kilo yapiyim mi?"

    yarım kilo salatalık istediğimde pazarcı dayıdan gelmişti.