hesabın var mı? giriş yap

  • 2001 senesinin kasım sonu ya da aralık başı, buz gibi bir hava. annem büyükdere caddesinde tam şişli camii’nin olduğu yerde bir mali müşavirlik ofisinde çay-yemek işlerine bakıyor, ben de 12 yaşında bir ortaokul öğrencisiyim.

    1999’da babamın yaptıkları artık canımıza tak deyince annemle birlikte, annemin yıllarca çalışıp didinip pırlanta gibi dizdiği evi tek bir iğne almadan bırakıp, memlekete ölen dedemin evine, dayımların yanına kaçmıştık. boşanma davası, velayet vs. kesinleştikten sonra 2001 yılının yaz aylarında tekrar istanbul’a döndük. sıfırdan başlamıştık yani. çok güçlü bir kadın annem, hayatında tek gün okula gitmemiş ama yıllarca fabrikalarda, ofislerde çalışarak hem evine baktı, hem de beni okutmaya çalıştı.

    döndüğümüzde 1 odası, 1 küçük mutfağı ve büyükçe bir balkonu olan annemin teyzesinin çatı katını tuttuk. bizim hiç eşyamız yok, sadece kıyafetlerimiz ile döndük ama evde bir insanın asgari düzeyde hayatını sürdürebileceği, teyzemin ve çocuklarının eski eşyaları var. bir tek televizyonumuz yoktu. annem ben sıkılmayayım diye bir akrabamızdan ikinci el bir televizyon almış, alırken de dolandırılmıştı, o başka bir enrtynin konusu. bu şekilde kendi ayaklarımız üzerinde durana kadar idare edecektik artık.

    o zamanlar gültepe’de doğalgaz yok, hani olsa da bizim oturduğumuz ev doğalgaz tesisatına uygun mudur orası şüpheli. çok eski bir yapı çünkü. çatı katı olduğu ve yapı çok eski tahta bir çatıya sahip olduğundan, rüzgar estiğinde evde hissedilirdi. kış ayları bizim için ciddi sıkıntıydı. kış yaklaşınca sobayı, o zamanlar her yerde bulunan bir sobacıdan ikinci el almıştık. böyle içi tuğla, hayvan gibi döküm bir soba. sağolsun belediyede çalışan bir akrabamız da annemin adını ‘meşhur’ kömür yardımlarına yazdırmış, kış öncesi 30-40 torba kadar bir kömür gelmişti ama soba tek başına kömürle yanmıyor, tutuşturacak odun lazım.

    şimdilerde yerinde devasa şişli marriott otelin olduğu yerde o yıllarda pazar yeri vardı. yanı başı o zaman da şimdi de minibüs durakları. haftada birkaç akşam okul sonrasında annemle iş çıkışında buluşur, o pazar yerinde pazarcılardan depozitosu olmayan meyve-sebze kasalarını isterdik. olan da verirdi allah razı olsun. kasaları hemen kaldırımda toplar, oracıkta insanların ayaklarının altında kırıp, yanımızdaki çamaşır ipi ile bir deste haline getirirdik. bunu yağmur altında sırılsıklam olarak yapmak zorunda olduğumuz da olurdu. sonra hemen oradan elimizde tahta destesi ile gültepe minibüsüne biner eve gelirdik. iş çıkış saatlerinde gültepe minibüsleri tıklım tıklım. kimi zaman minibüsteki yolcular, kimi zaman minibüs şöförleri bu durumdan hiç hoşnut olmaz, kendi kendine söyleneni de olurdu. anneme bakardım, bir şey demezdi, ne desin ? soba odunsuz yanmıyor ve hava soğuk.

    o yıllarda çocuk yaşımda bu yaptığımız bana çok normal gelirdi. insanların ayaklarının altında kasa kırmaktan, o tahta destesi ile tıklım tıklım minibüse binmekten, sonra onu sırtımızda eve taşımaktan hiç gocunmazdım.. çocukluk işte, kısa süre içerisinde başkalarının eşyalarıyla, devletten gelen kömürle, pazardanan taşınan odunla yaşamaya alışmıştım, normalim olmuştu hemen. ama annem için hiç öyle değildi. yüzünde sürekli o hüznü, nasıl olmayacak bir şeyi olur yaptığımızın zorluğunu görürdüm.

    enrtyi nasıl bağlayacağımı bilemedim dostlar.. ne zaman kombiyi açsam o günler geliyor aklıma. az önce uyandım ve üşümüştüm, gittim kombiyi ateşledim, yine aklıma geldi. odasına girdim annemin üstü açık, aklımda bunlar, üstünü örttüm, oturdum yazdım..

  • beni rahatsız etmiyor. özgürlük diye sokağa çıkıp sonra başörtülü görünce rahatsız olan insanları da hoş karşılamıyorum.

    cumhuriyetten beri bu insanları hor gördünüz. bu insanlarda tepkisel bir birikme yarattınız. şimdi de sizin yüzünüzden akp ile uğraşıyoruz. bu ülkeye bu iktidarı getiren biri varsa onlar sizin "anadolu çomarı" dediğiniz insanlar değil, sizin gibi laikliği bağnazlığa vardıranlardır.

    bir arkadaşım vardı. üniversitede başörtü olayları sırasında başörtülü kızlara arkadan yaklaşıp başörtüsünü çakmakla yakmak istediğini söylüyordu. böyle limon beyinliler var aranızda.

  • zengin olduğu tahmin edilen insanlara 'siz' diye hitap ederken yaşça çok büyük olsa bile fakir olduğu tahmin edilen insanlara 'sen' diye hitap etmek.

    hem medeniyetsizlik hem yapaylık.

  • her 10 erkeğe 1 erkeğin düştüğü bölümle ilgili fake haberdir.

    kıbrıs odtü olmasın o?

    edit : yok yok bildiğin ankara yerleşkesinden. haber doğru. eşli danslar topluluğuna da üye.

    bence odtü makina bölümü artık zirvede iken kapatılmalı. adamların intikamı çok sert oldu. yıllardır bölüm dışından kimseyi içeri almadıkları gizli bir atelyeleri vardı. yılların birikiminin ürünü. kendileri yapmışlardır yıllar yılı ilmik ilmik işleyerek kesin japon işi filminde olduğu gibi.

  • bir ankaralı olarak şunu söyleyebilirim ki; ankara'nın en meşhur yemeğinin simit olmasından daha az içler acısı bir durum. en azından onlar ekmeği kesmişler araya protein falan koymuşlar hacı. biz direkt nişastayı dayıyoruz.

  • bir 17. yüzyıl şairi olan firdevsi'nin olgunluk dönemi eserlerinden biri. tamamı şöyle;

    tanım tanım devamı
    örnek alıntı ya da bkz değil
    şimdi sorsam yarim nasıl
    kelamların çare değil

    gel göç eyleyelim nazlı güzel
    o çorak toprak senin değil
    ne güzel söylemiş zülfü
    eğil salkım söğüt eğil*

  • parantez içinde komedyen yazmasa, insanların komedyen olduğunu anlamayacağı bir isim. acaba bunun için ekşi sözlük'e ne kadar para verdi? parayla bu işler çözülüyorsa parasını verelim mizahı bıraksın. yapmış olduğu işleri beğenen birilerinin olması, bu ülkeden bir şey olmayacağının göstergesidir. kendisine güleceğime duvara baksam "sıvacılar sıva yapar, yeter artık ahmet çakar" cümlesi aklıma gelir daha çok gülerim.