hesabın var mı? giriş yap

  • bu yöntem bir tümevarım yöntemidir diyebiliriz. sokratik yöntemde, kendisi hiçbir şey bilmiyormuş gibi görünerek, karşısındakini konuşturarak ustalıkla gerçeği buldurma söz konusudur. şimdi mesela ben ortaya bir görüş attım ve iyi bir ressam olabilmek için mutlaka bir eğitim alınması gerektiğini söyledim. tabii günümüzde böyle desem ne taş yerim orası ayrı bir konu ama bunu sokrates yöntemiyle sorgulatacak olursak karşı tarafın bana dünyaca iyi ressamlardan eğitim almadan sanatını icra edenleri söyleyecek. mesela

    "x kişisi eğitim almadı ama dünyanın kabul ettiği bir isim, değil mi?" -evet.
    "y kişisi de aynı şekilde eğitim almadan dünyaca ünlü bir ressam, değil mi?" -evet.

    örnekleri çoğaltılabilir tabii.

    "demek ki eğitim almadan da iyi bir ressam olunabilirmiş, değil mi? " -evet.

    yani somut örneklerle, tümevarım yöntemiyle, karşıdaki kişiye cevabı buldurarak ilerlenebiliyormuş.

    güzel ve eğitim hayatında da başarılı sonuçlar çıkartabilecek bir yöntem.

  • göbekli olup dar badi giymeleri bir de bu badiyi pantolon içine verip kalın kemer takmaları üstüne bir de bolero giydiyse lanet olsun.

  • bugün deprem olurken aklıma ilk gelenler bu yağmacılar oldu.bu yaratıklar kamyonlarla deprem bölgesine gelip bir sürü iğrenç olaya imza atmıştır.yukarıda yazılmış ben de ekleyeyim.askerde bir jandarma astsubaydan bizzat duymuştum.yıkılan bir evin molozlarını kaldırırken bileklerinden elleri kesilmiş 2 kişi çıkarmışlar.zar zor ayakta kalmış bir evin bahçesinde üst üste yığılmış televizyon ve müzik setleri bulmuşlar.ayrıca ordunun getirdiği malzemeleri çalmaya çalışanlar yüzünden havaya ateş açılmış ve vurulan bir kaç kişi görmüş.

    durum değişti mi hiç sanmam.üstüne bir de ne idüğü belirsiz suriyeliler ve afganlar eklendi.istanbul'da büyük bir deprem olduğunda ortaya çok daha vahşi bir tablo çıkacak.insanı depremden çok bu ürkütüyor.

  • bazı tatlıların kaşıkla yendiğini sanan varoşlar da varmış. hiçbir şey kaşıkla yenmez, sadece köylüler eve kaşık sokar.

    creme bruleemi az önce tribüşonla yedim.

  • daha gemi batmamışken bulunduğu kamara bir grup erkek tarafından basılıp, toplu tecavüz edilip, deliller ortada kalmasın diye okyanusa atılırdı mesela...
    gariban kesimin yanında yaptığı danstan sonra, oğlum jack alma bu kızı yollu diyenler olurdu mesela...
    jack'le yattığı gün, jack onun hakkında ulan bu kız bana veriyorsa önceden ne boklar yemiştir denilerek terkedilirdi mesela...

  • birilerinin çıkıp "yüksek hızlı trenler" diye böbürlendiği günlerde, pamukova'da 40 kişinin ölümüne neden olan trendeydim.

    kesik kollar gördüm, vücutlardan ayrılmış bacaklar, çaresiz bakışlar gördüm.
    devrilmiş vagonlar, korkudan çıldırmış kadınlar, çocuklarına sahip çıkmaya çalışan babalar gördüm.
    hiç tanımadığı birinin yarasına, elleriyle tampon yapmaya çalışan, kanlar içinde kalan yürekler gördüm.
    minik bakışlar gördüm, korkudan ne olduğunu anlamaya çalışan.

    ölümün ve sorumsuzluğun "yüksek hızla ulaştığı" yerdeydim. o ölümlerin nasıl ört bas edildiğini gördüm.

  • avrupa'da yaşayan 7 milyon gurbetçi 'otomatik bilgi paylaşımı' anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle zor durumda kalmış. gurbetçilerin türkiye’deki banka hesap bilgileri 30 eylül itibarıyla yaşadıkları ülke idarelerine bildirilmeye başlanmış. gurbetçilerin işsizlik maaşını hatta vatandaşlığı kaybetme riski varmış.*
    zaten avrupa'da açlık ve sefalet var (!) gelsinler buraya.

  • lise sondayım. komşu okuldan bir kızla çıkıyorum. öğle tatilimiz aynı saatlerde başlıyor, ben de genellikle onların bahçesine sızıp kızla buluşuyorum. bir gün yine bu ritüeli gerçekleştirmek üzere okulun bahçesine giriyorum ama kız her zaman buluştuğumuz köşede yok. arkadaşlarına soruyorum, sınıfta diyorlar. detay vermiyor adiler.

    kapılarda sınıfın içini görmeye yarayan ufacık pencereler var. oradan sırasının olduğu yere doğru baktığımda kızı tek başına görüyorum. oturmuş, bir kağıda bir şeyler yazıyor.

    çıkmaya başlayalı belli bir süre olmuş, birinci ayımızı kutlayacağız (gençlik!). kıza güzel bir hediye ayarlamışım, yanında vermek için de tek bir gül almışım. hâlâ birbirimizin her türlü aptallığını kaldıracak kadar aşığız. ama daha da kötüsü ben her türlü aptallığı yapacak kadar aşığım. o an gereksiz bir komiklik yapasım geliyor: gülü dişlerimin arasına sıkıştırıyorum, ardından da kapıyı swat elemanı gibi hızla açıp sınıfa dizlerimin üstünde dalıyorum. bir de tatatataaaam gibi bir efekt patlatıyorum (salaklık!).

    özetin özeti: öğle tatiline uzamış bir yazılının ortasına dalmışım. sevgilim olacak kız en ön sırada tek başına oturuyormuş, o yüzden sadece onu görmüşüm. içerideki öğretmen (bir ingiliz teyze) sınıfa terörist dalmış gibi tepki veriyor, kafama tebeşir ve silgi atıyor, panik içinde çığlık çığlığa bağırıyor.

    kızın ve sınıfın tepkisiyse okulun hatıralarımdaki koridorlarında sonsuza dek yankılanacak. biz cep telefonuna yetişemedik, o kötü oldu.

  • aç kalınan bir günde dışarıdan sipariş verilmesi, kapıyı açınca kapıda kişinin babası yaşında birisinin yağmurdan sırılsıklam olmuş bir şekilde kat kat giyinerek gelmiş, biraz da zorla konuşarak iyi akşamlar diyerek siparişi uzatması. üzerimde yarım kollu tişört falan vardı benim de, ev sıcak. herif belli ki üşümüş, babam yaşında, bana siparişimi getiriyor. benim dışarda yağmur yağdığından bile haberim yok. oturuyorum öyle sik sik evde.

    ulan dünya bazen öyle boktan bir yersin ki.