hesabın var mı? giriş yap

  • hangi başlığa yazayım diye ararken çıktı karşıma. eziklik değil de ukte benimki. ortalamanın çok üzerinde bir başarıya sahipken, çocuk yaşta öğrenim hakkı elinden alınan, otuz olayazmış ancak halen içinden bundan mahrum bırakılmanın öfkesini atamamış ben...

    dün gecenin ortasında göz yaşları içinde uyandım. yine.
    insan bu yaşa gelir de hala kendini okul koridorlarında, sıraların üzerinde, dersliklerde görür mü diyorum. yine annemle kavga ediyorum, 13 yaşında yalvar yakar okumak istiyorum diye mücadele ediyorum tek başıma.

    elimden alınan çocukluğuma, sahip olmadığım hiç var olmamış anılarıma, öğrenmeye olan aşkıma, dört duvar arasına kapanmış 10'lu yaşlarıma, gençliğime ağlıyorum o kabuslarda.

    arayı kapatmak için kalkıp ders çalıştığım, gizli gizli kitap okuduğum uykusuz kaldığım geceleri, üzerine yine her sene birinci olduğum medrese derslerini, sekiz senede öğrenilecek ilmi dört senede hıfzettiğim o günleri hatırlıyorum.

    maddi her imkana fazla fazla sahipken bana istemediğim bir yol çizen aileme bakıyorum. sonra kaybettiği zamanı telafi etmeye çalışan kendime. yetişemiyorum.

    ezik değil ama eksik hissediyorum, kaybolmuş hissediyorum. geç kalmış hissediyorum. şu an olabileceğim yeri hayal edip olduğum yere bakınca, yapılan haksızlığı hatırlıyorum tekrar tekrar. öfkeleniyorum.

    bana sorulmadan tayin edilmiş hayatıma, elimde olmayanlardan dolayı, elimde olanlarla yaptığım seçimlerin beni getirdiği yere bakıyorum...

    çevremdeki insanların, sırf o "diploma" denen kağıt parçasına sahip değilim diye kaale almayışlarını, potansiyelimi görmeyi iletimi, cahilliklerini hazmedemiyorum.

    başka kadınların ne güzelliğine, ne zenginliğine, okudukları "iyi" okullara bakıp kıskanıyorum, imreniyorum...

    her şeyi sineye çekiyorum ama bunu aşamıyorum!...

    edit: mesaj kutusundaki sayıya şaşkınlıkla uyandım. sonradan anladım ki dünkü iç döküşüm debe'ye girmiş.

    elbette okumayı bırakmadım; liseyi açıktan bitirip, yaşıtlarımla mezun oldum. şu an ise açık öğretimden sosyoloji okuyorum. yine de bu bazı şeylerin yerini doldurmuyor. şu an örgün eğitim almak istesem yine dış engellerle karşılaşacağım. yine de belki ileride olur...

    çok söylenmiş; herhangi bir üniversiteyi okumuş olmak için değil, ciddi anlamda kaliteli eğitim veren, bilgi üreten ve ürettiren bir okuldan derece ile mezun olmak isterdim.
    ne yazık ki, bu olsa bana açılacak kapıları, okuduğum kitaplar açmıyor.

    "maddi durumun yerindeyse önemi yok" diyen de var.
    benim için bu -elbette o da önemli ama- meslek sahibi olmaktan ibaret değil...

    evet, yine de okumanın yaşı yok ve bırakmış değilim ancak bazı şeyler zamanındaki gibi olmuyor ve yaşadığımız bazı şeyler unutulmuyor.
    ben de bunun vermiş olduğu anlık duygu yoğunluğu ile yazmıştım.

    son yazdıklarım bölük pörçük oldu biraz ama...

    attığınız her mesaj ve iyi dilekleriniz için tek tek teşekkür ediyorum.*

  • ben küçük bir çoçukken şehrimizde muz esnafı vardı.

    evet, yanlış duymadınız, muz esnafı.

    bir kişi dükkan kiralar ve orada yalnızca muz satardı. ara sırada bazılarının kivi de sattığı olurdu.

    tıpkı manav gibi, ama yalnızca muz satılırdı.

    o zamanlar muz, kivi falan şimdinin ejder meyvesi, pitahaya denilen nebatatlarından bile daha pahalıydı...

    bu entriyi neden mi yazdım ? öylesine, eski günler aklıma geldi.

    kriz zamanlarıydı o zamanlar. her şey pahalıydı. ama yine de mutluyduk.

    şimdiye bakıyorum; yine her şey pahalı. hem de ateş pahası. dahası, bugün mutlu da değilim.

    ben yeni türkiye'yi hiç sevmedim sözlük. hiç mi hiç sevmedim hem de.

  • --- spoiler ---

    yeri geldiğinde kendi adaletini kendisi yerine getirmiştir.

    by muhammedmirza. ( üst entry )

    --- spoiler ---

    bu romantizmden de nefret ediyorum. apaçık katil herif , hakim öldürdü. bi de sonradan anılar yazıp bu herifin yaptığı bu kıroluğu romantikleştirmeye çalışanlar oldu. nerden tutsalar ellerinde kaldı.

    ayrıca nebahat çehre'nin başına bardak koyup silahla vurma, nebahat çehre'yi dövmesi ve en sonunda kendini terk etti diye araba ile çarpması. kadın düşmanı kıronun teki. mafyalarla oturup kalkıyor, ülkücülerin alaattin çakıcı'yı yüceltmesinden pek farkı yok solcuların bu adamı savunmasında.

    nebahat çehre'ye arabayla çarpmasının nesi adalet .

  • bir takım kurallara uyulması ile başarılı sonuçlanır.

    1) küçük bir gruba yapılacaksa açık zemin üzerine koyu renk

    2) geniş bir salonda yapılacaksa, koyu zemin üzerine açık renk.

    3) en az 24 punto yazılar

    4) her slaytta en fazla 6 yazı

    5) cümleler tamamlanmış değil yarım:

    ör: çocuklarda 20 adet süt dişi bulunmaktadır.( yanlış )

    20 adet süt dişi (doğru)

    6) kesinlikle sunum ekranına bakılmamalıdır. ekrana sadece bir grafiği anlatırken, ya da bir şeklin detaylarını gösterirlen laser pointer yardımı ile bakılabilir.

    7) eğer sunumda bir süre varsa buna mutlaka uyulmalıdır.

    8) çok hareketli slaytlardan kaçınılmalıdır

    9) cümleler düzgün, ses tonunuz topluluğa uygun olmalıdır.

    10) sunuma çarpıcı bir girişle başlanması önerilir.

  • sahibinden.com'da satılan nokia 3310'dur. adam anasından babasından, varsa evladından utanmamış, nokia 3310 için 30 bin lira fiyat çekmiş. antika diyor, koleksiyon diyor 11-12 senelik telefon için.

    (ilan yayından kaldırılmış. ekran görüntüsünü almıştım.)

    http://tinypic.com/r/30vkgsg/8

    (http://www.sahibinden.com/…s-efsane-187733558/detay)

    bu maalesef bize has durumlardan biri. "nasıl olsa satacak enayi bulurum" mantığı...

    üşenmedim, ebay'de araştırdım. orada satılan en pahalı nokia 3310 şu: http://www.ebay.com/…ell_phones&hash=item3a8670ed50

    şimdi al fiyatı 121 dolar. bizimkiyse "bunca yıl elimde tuttum. illa ki birini çarparım" diyor.

    daha dün show haber'de gördüm. çocuk 129 liraya iphone 5s söylemiş, oyuncak telefonla armut gelmiş. baba da mağdur mağdur konuşuyor "insanı meyve sebze gönderip rencide ediyorlar bir de. en çok ona bozuldum" diyor. kardeşim armutla rencide olana kadar, bin beş yüz liralık telefonu 129 liraya alabileceğini düşünerek sen zaten kendini rencide etmişsin.

    yine dün adamın biri iphone üzerinden sömürü hesabı çıkarmış, sadece fabrikada çalışan işçi üzerinden iphone üzerinden edilen karı hesaplamıştı.

    nokia 3310'a 30 bin lira isteyen adam da, 129 liraya 1500 liralık aleti alacağını sanan adam da hep aynı zihniyetin ürünü kardeşim. emeğin, ederin, değerin bir anlamı yok. çarpan çarpana. halen neyi koparırsan yanına kar kalır mantığında hayatta kalmaya çalışıyor insanlar.

    iki ay önce bir taksiye binmiştim. her zaman 29 lira tutan yol 37 lira tuttu. "kardeş bu ne?" dedim. "ney ne?" dedi. elimle de taksimetreyi gösteriyorum, sanki lavuğa atom çarpıştırıcısı uzattım da soruyorum bu ne diye.

    - fazla yazmış bu.
    - ne demek fazla yazmış. ne yazıyorsa o?
    - kardeşim, her gün geldiğim yol. her gün 29 lira yazıyor da bugün nasıl 37 lira yazdı.
    - haa. abi bu arabanın tekerlekleri büyük biliyorsun cip ya (dacia'dan bahsediyor cip diye logan mıdır ne boktur) o yüzden fazla atıyor.
    - birader teker büyük olunca daha az devir yapar, tekerin küçük olması lazım daha fazla atması için.
    - ya ben seni mi dolandırıyorum abi?
    - ne yapıyorsan yapıyorsun, fazlasını vermiyorum. başına iş alma beni inada bindirip.
    - ya tamam tamam.

    bu qnet mi ne vardı bir ara? milleti fahiş fiyatlara piramit sistemine alıyorlardı, ondan sonra da göstermelik dandik bir saat veriyorlardı yok antika, yok bilmemne diye. millet baktı ki 7 ayda milyoner olamadı, o işler öyle kolay değil, başladılar sağda solda saatleri antika diye satmaya. kendilerine söylenen yalanları millete söyleyip paralarını çıkarmaya çalıştılar. örgütlenip, hak arama da yok, nasıl çarptılarsa, öyle çarpıp, kendi belini doğrultmaya çalışıyorsun.

    aah ah.

  • anneye anlatır gibi anlatıyorum.

    2 çeşit nükleer reaksiyondan enerji elde edilir.

    fizyon ve füzyon.

    fizyon, izotopların parçalanması sonucu enerji açığa çıkarır, füzyon birleşmesi sonucu.

    uranyum, plutonyum gibi radyoaktif elementler ve izotoplarının fizyonu, yani parçalanması, klasik anlamda bildiğimiz nükleer santrallerdir.

    füzyon ise güneşte ya da hidrojen bombasında olduğu gibi yüksek sıcaklık ve basınç altında plazmaya dönüşen hidrojen izotoplarının birleşerek helyuma dönüşmesi ve bu sırada enerji açığa çıkarması reaksiyonuna denir.

    dünyadaki yaşamın kaynağı bu enerjidir. fizyona göre temiz ve çok daha güçlüdür.

    fakat füzyon gerçekleştirmek için çok yüksek ısı ve basınçlara ihtiyaç vardır. güneşte süregelen ve dünyamızın yakıtı füzyon, güneşin sıcaklığı kadar korkunç kütlesinden kaynaklanan muazzam yerçekiminin oluşturduğu basınç sayesinde mümkündür.

    insanoğlu şu ana kadar füzyonu kontrollü şekilde gerçekleştirememiş, hidrojen bombası gibi yapıcı değil yıkıcı amaçlarla kullanabilmiştir. çünkü ne reaksiyonun gerçekleştirilmesi için gerekli ısı ve basınç ne de reaksiyon sonrası açığa çıkan enerji kontrol edilebilir değildir.

    bu son gelişme ise bir süper mıknatıslama tekniği ve düzeneği sayesinde oluşturulan çekim kuvvetinin hidrojen izotoplarını plazma haline getirerek kontrollü füzyona olanak sağlaması hakkında. bu teknoloji geliştirildiğinde nispeten çok küçük, mobil ve çevre dostu reaktörlerde akılalmaz boyutlarda enerji üretilebilecek. yakıt olarak da tehlikeli radyoaktif elementler yerine hidrojen izotopları kullanılacak.

    üretilecek enerji yine ısı ve dolaylı yoldan elektrik enerjisi, ısınan suyun çevrimiyle jeneratörler döndürülecek, orda işin temelinde bir değişiklik yok. sadece çok daha ucuza, kolay ve temiz.