hesabın var mı? giriş yap

  • kurtarıcılara duyulan özlem ya da kurtarıcı arayışı çocukluk çağına özgü sanrılardan biri olsa gerek, bir tanrı arayışı. oysa yetişkinlikle birlikte her deneyimde başka bir boyutunu algıladığımız, algılamamızın yararımıza olacağı şeyse şudur: bu arayış yalnızca bir sanrıdır. dertlerimizle, insani çaresizliğimizle başbaşa kalmaktan duyduğumuz endişeler yüzünden meselenin odak noktasını kaydırarak gerçekliğin üzerine bir perde örter ve çocuksu yanılsamamıza geri döneriz, yani tanrı arayışımıza.

    her şey bitti denilen anda beliren birinin bireyselliğimizde yol açabileceği tahribatı, özgürlük yoksunluğuna yol açabileceğini, bizi bir kukla misali parmağında oynatabileceğini vb vb olasılıkları göz önüne aldığımız anda beklenen birisi son derece tekinsiz bir karaktere bürünecektir. dertlerimizle birlikte özgürlüğümüzü de vermeye bu denli gönüllü olmak..gönüllü kulluktur bunun adı. bir kurtarıcı aramak aynı zamanda egemen bir gücün boyunduruğu altına girme arzusunun da, yani olgunlaşamamışlığın da, çocuksuluğun da göstergelerinden biridir.

    her şeyin bittiğinin düşünüldüğü anda biri çıka geliyorsa bu hiç de hayra alamet bir beliriş değildir. böyle bir fanteziye inanan yetişkinin bireyselliği tehlikelere karşı apaçıktır. bir başkasına diriltici güçler atfetmeye başladığımız anda onun tarafından yokedilme ihtimali de söz konusu olmaya başlar. o kadar büyük bir sorundur ki bireysellikten vazgeçiş, her şeyin bittiği düşünülen ana geri dönmek için çabalamayla sonuçlanabilir.

    her şey biter çünkü yaşamlarımız sınırlıdır. ölüm sadece yaşamın sonunu işaret etmez, yaşamın içinde de istediklerimizden pek çoğuna sahip olamayız ve bu da bir tür ölümdür. sadece yaşamın süresi değil, yaşam içi zamandaki istekler de sınırlanmıştır. mutsuzluğumuzdaen büyük paya sahip olan da varlığımızın dört bir yandan çizilmiş sınırları, sonluluğudur. başarılması yararımıza olacak şey de sonluluğun kabuludür. bir gün her şeyin biteceğinin, o ana kadarsa bazı şeylerin bitip başka bazılarının yeniden başlayacağının kabulü.

    insani mutsuzluğun bu döngülerinin içinden geçe geçe algılamak, farkındalık kazanmak ve kabullenmek, alçak gönüllülük kazanmak yerine mutsuzluk verici bitişlerden, irili ufaklı bu yaşam içi ölümlerden bir başkasının varlığına sığınarak kaçınmaya çalışmak...bu son derece basit bir ölüm inkarıdır. mutluluğu bana ver, mutsuzluk sana kalsın tavrıdır, zarları hileli atmak, açık gözlülük yaptığını zannetmektir. böyle bir dünya sadece çocuğun zihninde var.

    fantezi dünyamızın yaratımlarından biri olmak dışında öyle biri yok ve eğer olsaydı bile...ondan yaşam dilenirken ölümle yüzleşmeyeceğimizden nasıl emin olacaktık? bu kadar trajik riskler almak yerine neyin bitip neyin kaldığını düşünmek daha akıllıca olabilir.

  • her boku bilen ekşicilerin, altın palmiye kazanmış filmine "vasatı aşmaz" dediği yönetmen.

  • hp alin hem sicak hem soğuğu yaşayin. kasada yanma ekranda donma şeklinde

    yıllar sonrası için edit: lenovo hiç almayın! hp'yi rahmetle ararsınız.

    2020 editi: başlığa baktım şukela modunda en tepede kendimle karşılaştım. şunu söylemem lazım 2003 de toshiba aldım 5 sene taş gibi sağlam çıktı. 2008de bir toshiba daha aldım 6 sene çatır çatır kullandım. sonra ne olduysa ( olan belli aslında maliyetler ve rakiplerin kalitesiz ve düşük fiyatları tabiki) bu japonlar piyasadan çekildi. lapin çinlisine topun korelisine kaldık. en son seviye işlemci ram vs va kullansalarda hiçbiri 5 para etmiyor. ah be toshiba kalitesi seni rahmetle arıyoruz.

  • her başı açığa laik diyen bir troll'ün başlığı.

    ülkede kimin eli kimin cebinde belli değil ama şuna eminim ki, laik ve atatürk'ün izindeki hiçbir aileden cihatçı çıkmaz.

  • guzel bir mimari eser ve bir muhendislik harikasi.

    constantinapol sehrinde (gunumuz istanbul'unda), roma'nin ihtisaminin, bizans imparatorunun gucunun ve otoritesinin simgesi olarak, donemin en buyuk klisesi olmasi amaciyla insa edilmistir. nika ayaklanmasının bastirilmasinin ardindan, sehir buyuk olcude yakilmis ve bircok onemli mimari eser de yikilmistir. eski katedral yok edilmistir. bu donemin hukumdari justinyen icin bu olay cok buyuk bir firsat olmustur ve artik imzasi olabilecek ihtisamli bir eser yaptirabilecektir. bu insaatta calisan halkin isyan etmeye vaktinin olmayacagini ve kendi kudretine inanclarini da saglamlastiracagini dusunmustur.

    532 yilinin subat ayinda insaati baslamistir. 537 yilinin aralik ayinda hizmete acilmistir. bu eserin mimarlari ise, aslinda mimar olmayan, donemin onemli mekanik bilimcisi, matematikcisi ve fizikcisi tralleisli anthemios ve miletoslu isidoros'tur. anthemios 534'te vefat etmistir ve isidoros, hem yapim asamasindaki problemlerle tek basina ugrasmak zorunda kalmis, hem de ic dekorasyon ile tek basina ilgilenmistir. justinyen bu insaat, illa ki 5 yilda bitecek dediginden, dekorasyon aceleye getirilmis ve ozensiz bir sekilde yapilmistir. gunumuzde gordugumuz mozaik islemelerin ve resimlerin pek cogu, daha sonraki donemlerde eklenmistir.

    anthemios ve isidoros'un projeleri ve ortaya cikardiklari eser, bir hayli hata ve kusuru olmasina ragmen, ayasofya'nin gunumuzde hala depremlere dayanikli olmasinda ve saglamliginda da katkisi olan, bircok yenilikci cozumu de icermektedir. ornegin, o buyuk kubbenin yillarca saglam bir sekilde durmasi icin, ucgen koseliklerle desteklenmistir ve bu yontem o donem ilk defa kullanilmistir. bu koselikler ile dortgen bir yapi, dairesel bir bicim almistir. olusan silindirin uzerine de devasa, o kubbe yerlestirilmistir. rodostan ozel olarak hafif tuğlalar getirilmistir. depreme dayanikli olsun diye, mermer sutunlarin temelinde ve tavaninda kursun kullanmislar ve sutunun belli bir dereceye kadar ileri geri esnemesini saglamislardir. catlaklar olusturulabilecek yerlere pencere yapmislardir. yapilan incelemeler ise, kullanilan harcin, tugla ile ayni malzemeden oldugunu ve farkli bir sekilde hazirlandigini gostermistir. birbirleri ile daha saglam sekilde kaynasan ve uzun zaman dilimlerinde olusan her catlagi kendi kendine tamir eden bir yapi insa etmisler. yani adamlar taa 1500 yil once depreme dayanikli cimento icat etmislerdi.

    ama zaman gectikce proje hatalari tek tek ortaya cikmaya baslamis. her turlu cabaya ragmen daha insaat asamasinda kemerler kubbenin agirligini tasiyamamis ve her cokme tehlikesine karsin yeni bir plan ile mudahale edilmistir. ama yine de kubbe agirligi, kemerlere ve sutunlara baski uygulamis ve sekillerini bozmustur. gunumuzde hicbir kemer, yarim daire seklinde degildir. her yeni yuzyilda eklemelerle ve yeni tekniklerle cokmesi engellenmistir, ozellikle mimar sinan'in bu esere katkisi yadsinamaz. ama, malesef yapisal bozukluk ve degisiklikleri onleyememislerdir.

    bu kubbenin bir diger mimari ise, isidoros'un yegeni genc isidoros'tur. 557 yilinda, cok buyuk bir deprem olmustur. deprem kubbeye cok ciddi zarar vermistir. isciler tamir ederken, 558 yilinda kubbenin guney kismi cokmustur ve daha kalici bir cozum bulunmasi gerektigi anlasilmistir. kubbenin planindaki onemli hata da o zaman ortaya cikmistir iste. cunku o donem silindirik bir yapinin uzerine yerlestirilmistir kubbe ve bu silindir kubbenin cokmesine sebep olmaktadir. iste bu silindiri ortadan kaldiran, hatalari duzelten de genc isidoros'tur. kubbe bu degisimden sonra artik tam bir yarim daire degildir. buna ragmen, kubbeyi depremlere dayanikli hale getiren iste bu cozumdur.

    tek bir kisinin eseri degildir aslinda, uzun bir zaman diliminde, birbirinden habersiz ama ayni amacla calismis uzmanlarin ortak calismasinin urunudur. deneysel mimarinin orneklerinden olup, gunumuze kadar gelen bir cok teknigin cikis ve bulus noktasidir. ve guzeldir... cok ozeldir...