hesabın var mı? giriş yap

  • kıyamam ya nasıl da boynu bükük savaş mağduru...ülkesinde barış olsa toprağını terk edip bize sığınır mıydı bu masum yavrucak:(

  • benim. evde bile derli toplu gezerim. ama raytingi sanıldığı/ söylendiği kadar yüksek değil. o da bilinsin isterim. ele güne karşı değil kendine karşı olunması gereken bir şey.

    vakti zamanında bir sevgilim var. çat kapı gelmeyi seviyor. bir gün şu konuşma yaşandı:

    s*: ben yukarı çıkana kadar ne ara süsleniyosun yahu?!
    b*: bu ev halim.
    s: sucuya mucuya da mı böyle açıyosun kapıyı?*
    b: hayır tamamen soyunuyorum daha fantastik oluyor!
    s: ha ondan siparişlerin şak diye geliyor.

    peki sonunda noldu? adam beni bi güzel aldattı.

    kıssadan hisse: istediğin kadar bakımlı ol, adama kekli börekli kahvaltı hazırla, gömleklerini kolala...
    geçinmeye gönlü yoksa, niyeti bozuksa beyhude! ne demiş aşık veysel:

    "güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa"

    o yüzden bakımlı kadın, kendine özenen ve bunu başkası için yapmayan kadındır.

  • olm siz siyasal islamci haramilerin ne zaman durust oldugunu gordunuz, ne zaman yagmada talandan uzak durdugunu gordunuz? ya da herhangi bir siyasal islamcinin yaninda ne zaman durust, namuslu birini gordunuz?

    simdi selcuk bayraktar’in siyasal islama yakinligini falan unuttuysaniz hatirlatayim. sumeyye’yi bildiniz mi, hani o kendisine 20 25 gibi gitmesi gereken. hah, selcuk bayraktar o sumeyye’nin esi oluyor. siyasal islama o kadar yakin bu bey.

    evet cok guzel laf sokmus yardim almadik diye, eminim almamistir. kesin almamistir.

  • geldiğinden beri yıldırım demirören'in pisliğini temizliyor.
    borçlarla başladı, statla devam ediyor, en son dün de liverpool meselesini halletti.

    yıllar sonra editi: ellerim kırılaydı da şunu yazmayaydım. efsane başladı, kestane bitirdi. beşiktaş tarihinde süleyman seba gibi yâd edilme şansını kendi elleri ile itti.

  • skim böyle başak burçluluğu... bilgisayardaki sistem dosyalarını düzenlemek:(

    levent diye, o devrin digimon'u bir arkadaş toplamıştı ilk bilgisayarımı. sene 95. ilk günün akşamı evde kurcalıyordum, tek tek bütün klasörlere girip her bir dosyaya tıklıyordum peki buna basınca noluyo, e peki buna basınca noluyo diye diye.. böyle kurcalarken fark ettim ki aynı dosyalardan birden fazla yerde var. bir win32 mi windows mu ne öyle bir yerde var, bir program files diye bir yerde var, içlerinden bazıları başka bi yerlerde daha var... "dağınık levent tabi (anne tonlamasıyla verip de veriştirdim levent'e) elli kez kopyalamış aynı dosyaları bilgisayarın hafızası dolacak boşuna" diyerek kolları sıvadım ve müthiş bir işgüzarlıkla sabaha kadar benzer/aynı adlı tüm sistem dosyalarının eşlerini silip silip tek klasör altına topladım hepsini. sonuç olarak da sabaha bilgisayarı kucağıma almış halde ıkına sıkına 3 otobüsle bakırköy'den hacıosman'a gidip, suratımda takınabildiğim en sempatik "ben bi bok yidim" gülümsemesiyle levent'in ziline basmam gerekti.

    yalnız o vakitler bilgisayardan alınan zevk bile başkaydı be... windows plus'ta mı ne gelen, tren istasyonlu wall paper'ı görmek için evden kalkıp 2,5 saatlik yolu tepip sarıyer'deki arkadaşa gitmişliğim olmuştu. wall paper görmeye bak sırf. bu da mallık değil mi? değildi işte. abimden ablamdan çok seviyordum be o ilk bilgisayarımı. ne de güzel bilgisayardı... pentium 133 mmx, 16 mb ram, cücük kadar hard disk. autocad'e tıkladıktan sonra yatardım on dakka uyuyum o açılana kadar diye.

  • mikroplar tarafından ayağa kaldırılmakla sonuçlanır. geçirdikleri mutasyondan dolayı "abi iyi misin, bir şeyin var mı?" diye bile sorabilirler.