hesabın var mı? giriş yap

  • "yaşayandan çok yaşamayan vardır burada.."

    esenler otogarını betimlemek isterken ülkenin özetini geçmiş.

  • babası kolombiyalı uyuşturucu kartelleri tarafından rehin alınıp mucizevi bir şekilde sağ salim yurda dönse ve tam kavuşacakken babasının üstüne yıldırım düşüp ölse aynı tepkiyi göstermeyecek kızdır.

  • "deckard bir replicant mıydı değil miydi?" sualini sonsuza gömecek muhteşem bir film.

    1. deckard bir insansa eğer, onun unicorn hayalinden kimin nasıl haberi olabilir? en son sahnede, yerdeki unicorn deckard bir replicanttı diyor.
    2. roy niye deckard'a insanların görmediği şeyleri gördüğüne ve ne gördüğünü bilse nasıl şaşıracağına dair bir belagatta bulunuyor? demek ki kendi türünden olmayana yabancı bir dünyayı anlatıyor. deckard bir replicant değil!
    3. altı replicant kaçtı, diğer beşini gördük. bir tanesi nerede? deckard bir replicant!
    4. deckard bir replicantsa eğer, niye diğerleri kadar güçlü değil. ve ayrıca düşmemek için tutunduğu sırada roy ona korkunun içinde yaşayan bir insan olmanın bir köle olmaktan farksız olduğunu söylüyor. demek ki deckard bir replicant değil.
    5. piyanonun üzerindeki resimler ve racheal'in piyano karşısında resimdeki kadına benzer bir vaziyete bürünmesi, diğer replicantlara benzer bir fotoğraf anıştırması yapıyor. demek ki deckard replicant!
    6. deckard'ın bütün hareketleri insani. koşarken, korkarken, kavga ederken, ateş ederken*... kavga sahnelerinden sonra acı çekiyor, vücudundaki yaralarla ıstırap içinde kıvranıyor. diğer replicantlarla mukayese edildiğinde, hepsinden fiziksel olarak daha güçsüz ve çelimsiz bir karakter. deckard replicant değil!

    sevgili dostlar bu böyle gider ve zaten bu böyle gitsin diye de yapılmış bir filmdir blade runner. çelişkileri, bilhassa filmin içinde kuvvetlendirilmiş ve seyircinin beyninde muğlak taraflara taşınmak istenmiş. beynimizde varoluşçu sualler uyandırmış ve çelişkinin doğasına surreal göndermelerde bulunulmuş. deckard hem replicant, hem değil. hepimiz gibi yani! son sahnede bryant'ın yankılı sesi açıklıyor: "yaşamayacak olması çok yazık! hem hangimiz yaşıyoruz ki!?"

    filmin aşkın güzelliğine birkaç göndermede daha bulunacak olursak: müzikler yarmış, renk inanılmaz yerinde..çekimler muhteşem, kamera açıları beni izle dedirtiyor. ama bunların ötesinde filme dair beni etkileyen/vuran en mühim şey: şehir tasviri! cisimleştirilmiş bir mimarinin içinde, konuşan eşyaların arasında, sanki yaşamayan insanları izliyoruz. şöyle ki; insanların konuşturduğu ve sade fon teşkil ettiği bir yaşayan, kokan, sınırlanan* şehir imajı bir başyapıt ortaya çıkarmış. çekenin de, yazanın da oynayanın da eline, gözüne, dizine sağlık! tüm zamanların en iyi filmlerinden.

  • bir aile kültürüm olsun istiyorum.

    taa ben ortaokuldayken boşanma lafları çıkmıştı ev içinde. ittire kaktıra ben lise sona gelinceye kadar gitti, sonrada boşandılar. en son ne zaman anne, baba, kardeş oturup bir arada yemek yediniz diye sorsanız hatırlamayacağım kadar eski. pazar kahvaltıları falan hak getire zaten. yılbaşılarını düşünüyorum, bir tane var tüm ailenin bizde olduğu o da çok eski. 2006 falan olabilir. sonrasını hatırlamıyorum. genelde evde bilgisayar oynarken ya da uyurken girilen yeni yıllar. son bir kaç senede de 2-3 kafa arkadaşla beraber zil zurna girilmiş yılbaşları.

    6-7 ay oldu evleneli. karar verdim, yılbaşı geleneklerimiz olacak. her sene çam ağacı süslenecek mesela, onun heyecanı başlayacak 2-3 hafta önceden. eşime özellikle söyledim kurabiye yapacak. adı da yılbaşı kurabiyesi olacak. sadece 31 aralık günü pişecek evde. bu böyle biz ölene kadar devam edecek. ileride çocuklarımız olduğunda "baba yılbaşı ağacını ne zaman yapacağız?" diye soracak. ya da annesine gidip "anne bu yıl kurabiyeleri beraber yapalım mı?" diyecek.

    ufak bir zevk benimkisi. yok gavur işiymiş, yok şöyleymiş böyleymiş. türk kültüründe varmış yokmuş beni alakadar etmiyor. ben süsleyeceğim arkadaş.

  • trafikte sürekli basıma gelen olaydır.
    başlarda gercekten özgüvenim olmadıgı icin kusurluyumdur benim hatamdır diye düsünüp hemen sag seride dogru kayıp insanları rahatsız etmeden gitmeye calısırdım.
    böyle böyle yüregim agzımda araba kullanmaya basladım ve bu durum acayip canımı sıkmaya baslamıstı. kafaya taktım bu mevzuyu
    sonra bir gün canım yine sıkkın bindim arabaya yürü kızım dedim bugun kesinlikle biriyle kavga ediceksin hadi bakalım. neyse bastık gidiyoruz basladı haydutun biri korna calmaya camdan elimi uzattım hayırdır isareti yaptım bi yanıt alınca hemen yanıma dogru sürdü aynı hizada gidiyoruz. hafif de gülüyo gevsek hosuna gitti heralde. ben göz kırparak hayırdır diyorum o da göz kırparak gülüyo neyse kırmızıda durduk boş boş gülmeye devam ediyo.
    velhasıl orda anladım bunun da yine bu erkeklerin can sıkma merakıyla ilgili oldugunu ve hicbir hatam olmadan kusursuzca araba kullandıgımı.
    yapmayın etmeyin kardesler kimsenin karısına kızına korna calıp da cesaretini kırmayın bırakın biz de sol seritte özgürce akıp gidebilelim..

  • sozlukte ne kadar boktan insanlarin oldugunu gosteren patlamadir. istanbul'da tanidigi ailesi olup sehir disinda yasayan bir suru adam var. panikle basliga bakiyosun nerde olmus ne olmus diye, yok efendim surdan duymus, buradan duymamis, bize ne... gelip espri kasiyor bir de yok izmir'den duyulmamis da bilmemne.

    butun ulke diken ustunde, daha bir ay olmadi ankara'da 100 kisi oldu, adam gelip burda futursuzca espri yapabiliyor ya, insanliginiza tukureyim.

    edit: patlamayla ilgili bilgiler bu entri'de yeterince mevcut (bkz: #56642929)

  • ben çağdaş bir ebeveynim arkadaşım! her ne kadar çocuk daha çağdaşlığımı gösterebileceğim yaşa gelmediyse de ben kendimi biliyorum. çocuğumla arkadaş olacak, onunla dertleşecek, gece gezmelerine birlikte çıkacağız bunları biliyorum, ben çağdaş bir babayım arkadaşım.

    ama ne oluyor, nasıl oluyor bilmiyorum ama benim de dahil olduğum geniş bir çağdaş baba grubu yeni doğan çocuğunun kırkı çıkana kadar (kırkı çıkmak) hurafelerin esiri oluyor ya da bir tek ben böyleyim ama genelleme yapınca kendimi daha rahat hissediyorum. aman çocuğun üstünden bir şey verme, kırkı içinde her banyo suyuna saçı güzel olsun diye tarak, el işi güzel olsun diye tığ koy, banyo suyunu elekten geçir su kırk delikten geçsin, kovaya yumurta kabuğundan kırk kere su doldur bahtı güzel olsun. bezlerini gece atma, çamaşırlarını gece dışarıda bırakma, burnunu sık burnu güzel olsun, kulağının üstüne yatır kepçe olmasın ve daha neler neler. çağdaş baba olma yolundaki ilk adımlarımda hurafelerin bayrak taşıyanı oluyorum farkında değilim.

    aynı çağdaş baba yine aynı hurafelerin izinde. resmen kayınvalidem ile hurafe yarıştırıyorum. o diyor ki “bizde çocuğun kırklık suyuna tuz konmaz, ben diyorum ki yanlış biliyorsun azıcık tuz koyup koltuk altına ayaklarına süreceksin ki ayakları, teri kokmasın. o diyor ki çocuğun göbeğini boş bir alana göm içi ferah olsun ben diyorum ki hayır üniversite bahçesine gömelim ki bir ayağı okulda olsun. kendimi tanıyamıyorum, gece kayınvalidesi ile oturup çay içerken hurafe tokuşturtan bir oldum.

    ben çağdaş bir ebeveynim arkadaşım, çocuğun kırkı içindeki banyo suyuna soğan kabuğu koyup, “duruluk, geldiği yere gitsin murdarlııık” diyecek biri değildim. biraz daha büyüsün bakalım, sanırım içimdeki çağdaşlık henüz açığa çıkmaya hazır değil.

  • özellikle iğrenç olduğunu düşündüğün ama dinlemekten kendini alamadığın şarkılarda tavan yapan his *