ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ne kadar köylüsün testi
-
bayram dönüşü istanbul otobüsünün bagajına çuvalla erzak koyuyorum (2250)
claudio taffarel
-
oğlu ile, yıllar sonra ; http://imgur.com/6hxyfla
murphy yasaları
-
"umarim bir tanidikla karsilasmam" dediginiz anda birden fazla tanidikla karsilasacaginiz garantidir
guns germs and steel
-
kitabı okuyup üstüne belgeselini de izleyince-ki sabır işi bu; "japonlar kimdir?"in eklenmesiyle 611 sayfalık bir kitap ve 3 bölümden oluşan bir belgeselden bahsediyoruz, boru mu- duble olur, combo olur, ultrasüpermega olur. okuyunuz, okutunuz, izleyiniz, izletiniz..
yahu, belgesel izlerken ağlamaklı olur mu insan? itiraf edip kurtulayım, birkaç yerinde ben oldum. bir de bazı ülkelerin yedi ceddine saydırmamak elde değil: "vay şerefsizler, nasıl da yok etmişler koca uygarlığı! yüzünüze gözünüze dursun inşallah! tuuuu!" efektleriyle izlenesi bir belgesel bu. ya da ben gereğinden fazla duygusal yaklaştım tarihe, bilemiyorum hangisi.
18 mayıs 2022 ticaretin durması
-
açık söyleyim stokçu oldum.
gittim bir uğur derin dondurucu aldım.
bakliyat depolamak için sert plastik kutular aldım.
bakliyat böceklenmesin diye ortam nemini çeken aparatlar aldım.
ve yaklaşık 30 kilo eti ve balığı, aileme en az 1 yıl yetecek bakliyatı, 10 larca kilo vakumlu peyniri, kaşar peynirini, sucuğu, dayanıklı günlük kullanım ürünlerini, yıllarca yetecek traş bıçağını, pişirme kağıdını, buzdolabı poşetini, a4 kağıtları, tuvalet kağıtlarını ve rulo kağıt havluları
sonra onlarca litre ayçiçek ve zeytin yağını stokladım.
hanımın telefonu ya da kendi telefonum bozulursa diye yedek telefon bile aldım.
geçen yıl tanesi 19 bin liraya iki adet bilgisayar aldım. şimdi ikisi toplam 108 bin lira ediyor. makinelerin biri yedek olsun diye. ilerde bilgisayar almak zorlaşırsa ya da ekran kartı vs bozulursa yedeğime geçeceğim.
eskiyen elektronik eşyaların tamamını yeniledim.
sonra bir yıl yetecek kadar mutfak tüpünü stokladım.
bunların çoğunu da ucuz banka kredilerini çekip çekip yaptım. millet kredi çekip ev araba aldı ben ilerde evi ve arabayı yiyemem diye mala girdim. dağ gibi borcum var ama kimin umrunda... tl değer kaybettikçe tl borç devede kulak kalır.
eşim ve babam bir paranoyak olduğumu düşünerek benimle dalga geçtiler aylarca...
şimdi 5 ay önce aldığım 100 liralık somon 430 lira oldu. 30 liraya aldığım kıymalar 120 lirada 130 liraya aldığım tüpler 300 lirada geziyor. eşim ve babam dalga geçmeyi kesiverdi her nedense...
tabi bunların hiçbiri bir işe yaramaz. eninde sonunda stok mutok tükenir ama...
işte bir umut fırtına belki 1 yıl sürmez diye ihtiyati tedbir diyelim.
lakin çok umutsuzum sözlük. gelecekten inanılmaz korkuyorum. türkiye'nin gelecek yıllarda ne kadar güvenli bir ülke olacağını bilmiyorum. en çok da 5 yaşındaki kızım için korkuyorum.
samimi söylüyorum 37 yıllık hayatımda kafayı işte bu sene yedim ben.
çin restoranında canlı fare servisi
-
geçen gün evde yakaladım bi tane "çin zulmünden kaçtım abi" dedi. saldım.
köpeğe tecavüz ederken basılıp dayak yemek
-
videoyu izleyerek, ''ama köpek de kuyruk sallamış'' diyecek bir kitleyle beraber yaşıyoruz.
edit: ''köpek, istemiyor olsaydı kuyruk sallamaz, ısırırdı'' diye mesajlar geliyor. tabii ki, bütün sülalesi eşekle çiftleşerek çoğalmış olan insanlar için normal bir durumdur.
yıl olmuş 2013 yeşil biberler hala karışık
-
ziraat bilmine dair iç burkan bir detay bu.
gidiyorsun pazara, diyalog hep şöyle.
-abi biberler acı mı?
+karışık.
ya da alıyorsun tatlı denen biberi, hop içinden mutlaka bir sürü acı çıkıyor.
aga, niye bunu ayrı üretmiyonuz? lan teknoloji kurbağadan domates üretme seviyesine gelmiş, biberler hala karışık.
anne kız diyalogları
-
-yavrum geliyor musun haftasonu yazlığa?
-geliyorum anne
-sakın güneş yağı alma
-niye ki?
-ben motoryağı aldım aha aha
-anne insan kızına motor der mi yaaa
-ay napayım canım çok sıkılıyor
-????????
3 eylül 2012 beytüşşebap saldırısı
-
sabah otobüsle işe gidiyorum. bir teyze telefonunu çıkarıp birini aradı, sima olarak tanıdığım şeker bi teyze, nihayetinde her sabah aynı otobüsteyiz. "haberleri aç, şehit varmış takip et." dedi.
sonra telefonu kapattı. yanında oturan adam:
- şehit mi varmış?
+ evet.
- kaç kişi?
+ 9 taneymiş. (sesi titredi)
- hay allah ya, nerede peki?
teyze nerede olduğunu söylerken "oğlum orada asker" diyerek ağlamaya başladı. bok gibi bi sessizlik bürüdü otobüsü, biri peçete uzattı. durağım geldi, indim.
haftaya bok gibi sessiz başlatan saldırı oldu özetle.
not: bu entry 28 şubat 2016 ekşisözlük direnişi süresince katalanca olarak sunulmuştur. (bkz: bütün entry'lerini katalancaya çevirmek) bundan çok daha kaliteli yüzbinlerce entry bu süreçte yok olmuştur. bir zamanlar devletin milletini ebleh yerine koyması yasaktı, bazı yasaklar özlenebiliyormuş.
turgut uyar
-
"ilaç milaç bok püsür
şuramda bir şeyler var
sahiden bir şeyler var
haykırmadan anlatamam..."
bilal erdoğan'ın hdp'yi sert biçimde eleştirmesi
-
davutoğlu diyarbakırda kürtçeye kurban olurum diyip batıda tek dil tek devlet diyor ya herkesin ihtiyaçları bir değil ki bilal
(bkz: bilal'e anlatır gibi anlatmak)
nullius in verba
-
direkt çevirisi "hiç kimsenin lafı üzerine" şeklinde olan horatius vecizesidir.
aslında horatius cümleyi tam olarak bu şekilde değil, "nullius addictus iurare in verba magistri, quo me cumque rapit tempestas, deferor hospes." şeklinde yazmıştır. bu cümlenin wheelock's latin'den hallice latince bilgim ve ingilizce çevirilerinden yola çıkarak yaptığım esnek türkçe çevirisi "hiçbir efendiye sözlerimle bağlı olmadığımdandır, fırtına beni ne yöne sürüklerse o yönün misafiri olurum" şeklindedir.
horatius'un bu cümlesi zamanında kendisinin finansörü olan, dönemin imparatoru augustus'un yancısı maecenas için yazdığı epistulae ismindeki mektubumsu yazılarından oluşan derlemelerinde geçer.
cümlenin içinde yatan "kimseye bağlı olmamak ve hayatın gerçekleri nereyi işaret ediyorsa oraya bakmak" fikri 17. yüzyıl ingiliz bilim insanlarına oldukça cazip gelmiş olsa gerek, aynı ingiliz bilim insanları cümlenin başlangıcındaki nullius ve devamındaki in verba kısmını 1660 yılında ingiliz bilimini ilerletmek için kurdukları the royal society isimli kurumun mottosu olarak seçmişler.
isaac newton, robert hooke, stephen hawking gibi kişilikler görüp geçirmiş olan the royal society için seçilen mottonun fikrinin türk toplumundaki karşılığı "önce lafa bakarım laf mı diye..." şeklindedir. yani bir lafı kimin söylediği o kişi kim olursa olsun önemsizdir. önemli olan lafın akla ve mantığa ne kadar uygun olduğudur. kişi bir fikri benimsemeden önce kendi aklıyla, kendi mantığıyla, tercihen deneyerek ve gözlemleyerek o fikrin doğruluğundan emin olmalı ve tüm bu süreç boyunca o fikri söyleyen kişinin kim olduğunu tamamen gözardı etmelidir. newton'dan bu yana süren bilim kültürünün özeti budur.
tabii bunları okuyup gaza gelecek ve the royal society'nin mottosu uğruna sevgilileriyle kavga edecek olan genç kardeşlerim için dipnot düşmekte fayda var. lafı söyleyen sevgiliniz ise ve söylenen laf mantığınıza yatmıyorsa siz yine de memleketi savunur gibi kavgaya tutuşmayın. sonra "tartışmayı kazanmak hiçbir işime yaramasa bile fikrimi savunacağım" derken kendi başınızı yakarsınız. benden söylemesi.