hesabın var mı? giriş yap

  • off.. liseliler ve sözelciler uzun uzun ıkınmış yiv setmiş de, ucu sivri de ondan mış ta. oysa adamın sorduğu niye anında ölüm oluyor diye.

    bütün olay hidrostatik basınç denen fiziksel hede. insan vücudu %90 sudan ibaret olan bir et torbası. sıvılar sıkıştıralamazlar. dolayısıyla kinetik enerjiyi yayan hidrodinamik şok dalgası bütün vücuda yayılırken nörolojik sensör görevi yapan hücrelere yoğun baskı uygular. biz bunu gözde ani bir ışık patlaması ve arkasından gelen bayılma olarak yaşarız. ölüm hadisesi bu bayılma esnasında yaşanan kan kaybından oluyor. beyinden vurulma ise zaten ölüm.

  • bana ve ev arkadaşıma asla bir ezel olamayacağımızı, asla insan bile olamayacağımızı öğreten dizi. biraz izledik bu akşam, bir sahnede ezel abi scrabble taşlarını araklayıp gizlice bir şeyler yazıyor, sonra bir açıyor ki kızın adını yazmış oraya, "bahar". ev arkadaşım diyor ki, "vayy bee adama bak, biz olsak ne yazardık?", sonra ikimiz de aynı anda cevaplıyoruz, "vercen mi?". işte bir yanda ezel, bir yanda türk genci. bi de kızıyoruz kadınlara dizi izliyorlar diye, ben de kadın olsam bizi izlemez, dizi izlerdim anasını satayım, haklılar.

  • birisi lv cüzdan yazmış. lc waikiki sandım bi an. google'layıp anladım sonra.

    bu da benim fakirlik gösteren detayım olsun :(

  • google görsellere emekli yazdığınızda çıkan görseller ile retired (emeklinin ingilizcesi) yazdığınızda çıkan görsellerin karşılaştırması...

    emekli

    retired

    retired yazıldığında çıkan görsellere bakınca insanın emekli olası gelirken, emekli yazıldığında çıkan sonuçlara bakınca maaş kuyruklarındaki mutsuz yaşlılar ve sürekli para görselleri ile mücadele içinde bir emeklilik gözde canlanmakta. çalışırken çile, emekliyken çile. toplumumuza küçük bir ayna.

  • balkan türklerini, arap bedevilerle karşılaştıran zihniyetine sokayım. açacağın başlığa da ayrıca sokayım.

  • dün itibariyle yengemle yolculuğumla ilgili konuşurken yaşanmıştır:

    -bu arada uçaktaki erkek kabin memuru da çok tatlıydı yenge yaa, arkasını dönünce sen ne şirinsin öyle dedim o derece

    -nasıldı ki?

    -çok güzel gülümsüyordu, cin cin bakıyordu, ses tonu süperdi, yanakları sıkılası şirin bir elemandı işte; yani aslında pek alıcı gözüyle bakamadım.

    -belli belli, verici gözüyle bakmışsın :))

  • (bkz: izmir manavkuyu'ya imar izni veren zihniyet)

    çöken 20 bina var.
    gidin bakın bakalım manavkuyuya çökmek üzere olan kaç bina var? veya depremden ciddi hasar görmüş kaç bina var.

    manavkuyu, bamya tarlasıdır. portakal tarlasıdır.
    üstelik öyle 50-60 yıl önce değil. ben 89 doğumluyum, ve küçükken manavkuyu'da bir tanıdığımızın bostanına giderdik ziyarete, hayvanları otlardı. ve her yer bostandı, ilerileri portakal bahçeleriydi.

    buranın altı artezyen kuyu. başka bir deyişle, tamamen boşluk manavkuyunun altı. binaları yutuyor şuan o kuyular.

    buraya imar izni veren, imar izni vermek için rüşvet alan; o dönem bu izinlerde imzası olan en küçük memurdan, en büyük belediye başkanına kadar herkesi teker teker yargılayacaksın. başka bir çözüm yok.

  • benim kedi bahçeye inip oynuyormuş gibi yapıp meğerse mahalledeki esnafı tek tek ziyaret ediyormuş. takip ettim demin, "kolay gelsin ağa, naptınız" der gibi bilgisayarcıya girdi, biraz yattı, çıktı, terziye girdi, terzi buna kaşar verdi biraz, yedi, kendini sevdirdi, çıktı sucunun dükkanına girdi. biraz sucuyla sohbet etti miyav miyuv, o da buna poğaça ve su verdi... dışarı çıkıp beni gördü, "miki" dedim, çığlık çığlığa koştu geldi yanıma, beraber eve çıktık. bu var ya, esnafı kandırıyor, her biri kendi kedisi olduğunu, dükkanda olmadığı zamanlar bahçede oynadığını sanıyorlar. ben de evde olmadığı zaman bahçede oynuyor sanıyordum çünkü. hepimizi idare ediyormuş meğerse.

  • sevdiğimiz bir "sanmak"tır, güzel bir sanmaktır. bir kere izlenen her film, daha fazla şey gösterir insana. lafı gevelemeyim. film izlemeden önceki halini tabula rasa farz et. 4 luni 3 saptamani si 2 zile'yi izlersin, çavuşesku dönemi romanyasıyla ilgili bilgi edinirsin, jfk izlersin, kennedy suikastı ile ilgili kafanda soru işaretleri oluşur. the doors izlersin, jim morrisson ilginç adammış dersin, i wanna hold your hand izlersin, 60'ların ortasında beatles'a yakın olmak nasıl bir hismiş anlarsın, man on the moon izlersin, andy kaufman'ı tanırsın, aptal kutusunun içinde nasıl iğrenç kalıplara karşı durulacağını görürsün, lenny'yi izlersin, "ayıp" denen şeyi sorgulayan bi adamı tanırsın, lord of war'ı izlersin, kan üzerinden köşeyi dönenleri kaydedersin, höstsonaten'i izlersin, aile içi ayrılıkların insanda nasıl iz bırakabileceği ile ilgili bir fikre tanık olursun, mean creek'i izlersin, belki de hayatından "önyargı" kavramı bir daha girmemek üzere çıkar. bunlar insana kültür katmıyorsa ne katıyor merak ederim. insana hiçbir şey katmadığı iddia edilen filmleri izlese bile, bir film manyağı, tüm "ceki çen" filmlerini 100 kez izlese bile çok güzel bir alt kültür girişi yapar, yine kültür kelimesini kullanmadan tanımlayamazsın o adamı, yine nefistir.

    ha çıkıp çok film izledi diye biri kendini yılların münevveri, duayen entelektüel sanıyorsa zaten gebeşin xxl big king versiyonudur ama bugün oturup 10.000 film izlemiş bi adam, başka hiçbir şey yapmasa, sadece çay içip, ıspanak yiyip film izlese dahi kültürlüdür, kendini kültürlü sanmakta da gani gani haklıdır. hele bir de insanlara tepeden bakmamayı becerebilmişse bu kişi, hem kültürlüdür, hem de insan-ı kamildir. artsın o insanlardan, görmek istiyoruz etrafta.