ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
ben mi galatasaray mı
-
galatasaray'ın maçlarını kaçırmaksızın izliyorum, bununla birlikte maç özetleri ve yorumların olduğu programlar ile yazılı ve görsel medyada galatasaray'ı sürekli takip etmemle kız arkadaşımın kendisinden daha çok takımıma vakit ayırdığımı iddia ederek bana yönelttiği soru.
durdu ve ciddi ciddi 'ben mi galatasaray mı?' dedi.
-ilk yarı sen ikinci yarı galatasaray
dedim. güzelim ilişki yarıda kaldı. daha sonra da kendi evine giderek aşkımızı tatil etti, alt bitti.
three sisters of farming
-
5000 - 6000 yıl öncesinin orta ve güney-batı amerikasının verimli arazilerinde uygulanan bir tarım tekniğidir. avrupalı göçmenlerin kıtaya gelmesinden bin yıllar önce amerikanın yerli halkları yani başka bir değişle kızılderililler tarafından geliştirilmiş ve kanada'ya doğru bile uygulama örneklerine rastlanmıştır.
teknikteki üç kız kardeş mısır*, fasulye, kış kabağı*dır. bu üç bitkinin birbiriyle kurduğu simbiyotik ilişkiden yararlanılır. görsel
- mısır koçanları, fasulyelerin üzerinde tırmanarak büyüyebileceği 'çit' görevi görür,
- fasulye havadaki azotu bağlayıp toprağı azot açısından diğer bitkiler için zenginleştirirken, sert rüzgarlara karşı mısır koçanını sararak sağlam durmasını sağlar,
- kış kabağı büyük yaprakları sayesinde toprağı nemli tutarken yabani ot büyümesini de engeller. ayrıca tümsek oluşturacak şekilde dikilirse rakun gibi zararlıları da engeller.
toprağın verimsiz olduğu yerlerde balık kalıntıları veya sebze çöpleri toprağa gömülerek gübreleme çalışması yapılabilir. bu ekim şekli toprağı besiyer madde açısından zenginleştirirken, toprak erozyonunu önler. monokültürel ekim ile karşılaştırıldığından bu polikültürel ekim aynı miktar kaloriye karşın daha fazla protein içerir. üç kızkardeş birlikte tüketildiğinde 9 esansiyel aminoasitlerin hepsini karşılar. bu tarım tekniğinin uygulandığı yerlerde verim yüksek olduğundan insan nüfusu kuzey amerikanın diğer bölgelerine göre çok daha fazladır.
babanın hatırlanan en baba hareketi
-
benim için ilkokul yıllarında yapılmış olan harekettir.
bir sürü kitabım vardı, hocalar ciltlememizi istedi, nasıl yapıcam edicem diye düşünürken babama da anlatmıştım durumu. sabah kalktığımda bir de ne göreyim babam hepsini ciltlemiş, tek tek defterleri bile. çocuk aklımla çiftçi babamın ciltleme işinden anlamayacağını düşünmüştüm. nerden bilsin diye düşündüm. o kadar temiz ve nizami ciltlemişti ki şok olmuştum. çok düzenli, tertipli, her şeyi not alan ama okuyamamış bir adam babam. o kadar eğitim aldık halen onun düzenine tertibine yetişemedim, bazı şeyler eğitimle olmuyor. kendi okuyamadı belki ama küçücük evinden iki öğretmen bir avukat çıktı. canım babam.
ramazan boyunca lokanta ve cafelerin kapatılması
-
camiler de kapatılsın, madem salgın bu boyutta millet evinde kılsın namazını
somebody that i used to know
-
gotye'nin de ayni adda bir eseri var. sabahtan beri dinledigim tek sarki. hala dinliyorum. sozleri;
now and then i think of when we were together
like when you said you felt so happy you could die
told myself that you were right for me
but felt so lonely in your company
but that was love and it's an ache i still remember
you can get addicted to a certain kind of sadness
like resignation to the end
always the end
so when we found that we could not make sense
well you said that we would still be friends
but i'll admit that i was glad that it was over
but you didn't have to cut me off
make out like it never happened
and that we were nothing
and i don't even need your love
but you treat me like a stranger
and that feels so rough
you didn't have to stoop so low
have your friends collect your records
and then change your number
i guess that i don't need that though
now you're just somebody that i used to know
now you're just somebody that i used to know
now you're just somebody that i used to know
now and then i think of all the times you screwed me over
but had me believing it was always something that i'd done
but i don't wanna live that way
reading into every word you say
you said that you could let it go
and i wouldn't catch you hung up on somebody that you used to know
but you didn't have to cut me off
make out like it never happened
and that we were nothing
and i don't even need your love
but you treat me like a stranger
and that feels so rough
you didn't have to stoop so low
have your friends collect your records
and then change your number
i guess that i don't need that though
now you're just somebody that i used to know
(somebody)
i used to know
(somebody)
somebody that i used to know
(somebody)
i used to know
(somebody)
now you're just somebody that i used to know
i used to know
that i used to know
i used to know
somebody
--
youtube'den dinliyebiliyorum sarkiyi ve sarkinin altina girilen su yorum insanin suratina bir tebessum getiriyor.
i spent 3 days listening to this song, smoking cigarettes and drinking cheap beer. at 5am this morning i stood up, put on my jacket, cycled to my ex girlfriends house and stood outside for an hour. when she seen me she came out. i walked over to her i said "i love you, i want you back and i am sorry" she said "i love you too". i am tired and off to bed now. thank you gotye i am? in your debt you opened my eyes. she is someone i will always know. zoe i do love you x
türkiye'de kahvaltı kültürünün içler acısı olması
-
bunu diyen arkadaş yurt dışında bir süre yaşayıp kahvaltı anlayışımızın ne kadar kuvvetli olduğunu anlaması lazım. bu kadar geniş ve güzel kahvaltı sofrasına sahip başka bir ülke yok. (bkz: çakırlar köy kahvaltısı)
dürüst namuslu iyi kalpli ilkokul mezunu insan
-
(bkz: anne)
acil serviste eski sevgiliyle karşılaşmak
-
daha vahimi yaşanmıştır.
geçen güz 600 yataklı bir askeri hastanede ölümün kıyısında yatmaktaydım. ızdırap içindeki günlerin birinde hemşire kolumdaki serumu değiştirip az sonra doktorun geleceğini söylemişti ve bunu önemsememiştim. bir perişan akşamüstü ailemi, sağlığımı ve hürriyetimi özleyerek hastanedeki odamın penceresinden bahçedeki çam ağaçlarını seyre dalmıştım. birden doktorum yanı başımda beliriverdi. üstelik çok uzun süredir beklediğim bir mucizeyle birlikte..
bulunduğum odaya giren genç bayan teğmen, çocukluk aşkımdı. evet başkası olamazdı, yıllar önce gata'da okuduğunu duymuştum. o'nu gördüğüm an çok güçlü bir sevinç akımı, tarifsiz bir mutluluk olup dolandı damarlarımda. mahallemden ortaokul yıllarında büyük bir üzünçle ayrıldığında ben o üzüncün belki de kat ve kat fazlasını yıllarca ruhuma çarmıhlamıştım. büyüyüp tabip ve komutan olan, seneler boyu gizli merakıma ve ara sıra bıçak gibi saplanan hasretime konu olmuş bir kızdı. fakat kızın subay üniforması giymiş, yaşlanmış, eğitilmiş hali bir an için gözlerinde bir ışık belirse de ciddiyetini takınırak sordu: "asker! rütben ve birliğin?"
"tankçı çavuş x antalya. 5. kolordu komutanlığı ulaş garnizonu keşif taburu 1. bölük. emredin komutanım!"
karşımdaki tabip teğmenin gözleri yıllar önce tanıyıp sevdiğim küçük kızınkiyle kesnlikle aynı elaydı. lakin sanırım gülmeyi epeydir unutmuş bir soğukluktaydı. ismimi, memleketimi söylemişken neyden çekinip de konuşmamış, geçmiş masum ve güzel günlerin hatırına niçin bir şeyler anlatmamıştı, anlayamadım. kesif bir düş kırıklığı duyumsadım. emreden sorgusundan sonra, sayrılı bedenimin yanı sıra bilincim ve duygularım da yıkıktı..
yakınlığı, ilgiyi ve şevkati zaten belki pek fazla ummamıştım. ama yok sayılmak, kendisini hiç tanımamışımcasına umursanmamak neyin yaptırımıydı?
elbette hemingway'in silahlara veda'sındaki gibi bir romantizm ve yaşama direnci asla söz konusu olmasındı, buna razıydım. ama böylesi bir red ve inkar bana çok ağırdı, bunu hakedecek ne yapmıştım?... 10 küsur yıl evvel sarılıp ağlaşarak vedalaştığımız kız, beni tanımamıştı. varlığımı zerre umursamamıştı. üstelik sır olmuş ve yaşlanmamla büyümemiş düşlerime karşın...
zaman geçti. artık fiziken iyileşmiştim. fakat taburcu hattâ terhis olsam da aklım hep o soğuk hastane odasına mıhlıydı. etrafında askerlerin nöbet tuttuğu hastaneyi çevreleyen o dikenli tellere; çocukluğumun sonlarından ilk gençliğime uzanmış ve o güne kadar tümden ölmemiş hayallerim takılı kaldı. kurtaramadım...
futbolu diğer top oyunlarından üstün kılan özellik
-
sebebi çok basittir.
mahallende, sokağında yola iki tane taş koyup su topu oynayamazsın.
futbol yaygındır.
lisede kola kutusunu ezip futbol oynamış bir neslin üyesi olarak söyleyebilirim ki ezilmiş kola kutuları yere vurduğunda sekmez. onunla basketbol oynama şansın yoktur.
voleybol ve hentbol topu ile de hakeza bulduğumuz anda futbol oynardık.
ulan bak sana ben nasıl anlatayım? voleybol oynamak için file bulamazdık, eskaza file denk gelirse de kendi icadımız olan (ki oldukça yaygındır) "ayak voleybolu" oyununu oynardık.
sanırım anlaşılmıştır.
behzat ç.
-
--- 21. bölüm spoiler ---
savcı: bahar, şu evlenme teklif ettiğin kadın mı?
behzat: teklif denemez tabii.
savcı: rica mı ettin?
behzat: niyet ettim!
--- 21. bölüm spoiler ---
robin van persie
-
shaktar maçı esnasında spiker robin van persie ısınmaya başladı dedi, içim kıpır kıpır oldu.
sonrasında robin van persie fenerbahçe formasıyla oyuncu değişikliği için kenara geldi, heyecandan televizyon karşısında alkışlamaya başladım.
robin van persie 2 tane pozisyona girdi gol olmadı maç 0-0 bitti, ayağa kalktım playstation'ı kapatayım diye cihaza uzandım, baktım kapalıydı.
şaşırdım hayırlara vesile olsun dedim, yattım.