hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    birini çok seven, kendisini aldattığı halde sorunu kendisinde aramaya devam eden bir adam var burada. onun sorunu kendinde araması, içinin sevebilme yeteneğidir. o kendisine en berbat durumda bile dönüp bakabilen, benim de hatalarım oldu diyebilen, bir ilişkiyi kurtarmak için hiç yan yollara sapmadan direk koşan biri. o sevmek isteyen biri işte. siz bunu istediğinizde her şey tamam, önemli olan o istek.

    çünkü görüyoruz ki sonrasında o istek bir şekilde hayat buluyor. eski karısıyla da başka bi kadınla da. kendisi kendi gibi kendisini seveni seçiyor sonunda o ayrı. ama işe yarıyor yani.

    o noktada birinde ısrar etmenin nasıl elzem bir şey olduğunu anlatıyor film. sevmek ısrar etmek işidir. karşıya değil, içinde bulunduğun duyguda. o duyguyu tanıyınca ve emin olunca sıkı sıkı tutunmalı ve ayak diretmeli. sonunu görebileceğini zannetmeden, yaşanmayan bir şeyi kurgulamaya çalışmadan, yaşanması için küçük fırsatlar yaratarak, o küçük fırsatları büyükçe değerlendirerek, en önemlisi de asla karamsarlığa kapılmadan deli cesaretiyle gülümseyerek. diyor.

    ha bi de deliyim delisin deliyiz mesajı veriyor. hayat hep mükemmeli arar, insanlar kendilerine elbise biçer gibi kişi seçiyor, bu bende durmaz, bu beni taşımaz diyor. ne bedbaht hikayeler. halbuki her kişinin kendini var etmesi için uygun bir alan var. bir izin ver de bahçe olsun orası.

    bütün aşkın dışında bir de arkasında kaya gibi bir ailesi var adamın. bu o kadar can alıcı bir nokta ki, bütün filmin de dayandığı o sanki. o adamın o yaşta, hala odasına bişiler hazırlayıp getiren, mutlu olabilir belki diye ona ilgisi olan kıza oğlunun yürüyüş saatlerini söyleyen bi annesi, kendisini maçın uğuru olarak gören bi babası var. içinin içtenliği çatısından başlıyor. o zaman daha gözü kara olur insan. çöp poşetiyle de koşar, dehşet ünlü bir yazarın* kitabına isyan da eder, bu ne boktan son yazmaktır diye. mutlu olma ihtiyacı var ve bunu saklamadan yaşıyor.

    ve sonunda- ya da başında hayatın- tıpkı kendisi gibi etrafı önemsemeyen ve tek derdi olduğu gibi mutlu olmak olan bir kadına rastlıyor. belki burası biraz şanstır (:

    --- spoiler ---

  • kutu kola: son yudumu tenefüsün bitmesine denk getirilecek ki sınıfın içindeki çöpe atılabilsin. böylelikle herkes görürdü kutu kola içildiğini.

    lc waikiki poşeti: evet sadece poşet. beden eğitimi derslerinde eşofmanlar o poşete koyulup okula getirilirdi. kıymetliydi yani.

    nike total 90: gerçi bu ortaokul dönemine giriyor ama olsun yazayım dedim. ulan bu kramponu etekle giyip okula gelen kız gördü bu gözler.

  • ev ortamında kullanılabilen bir ilaç olan molnupiravir, birleşik krallık ilaç ve sağlık ürünleri düzenleme kurumu tarafından 4 kasım 2021'de onaylanmıştır. ağızdan alınan ve covıd-19'a karşı kullanımı onaylanan ilk ilaçtır.

    lagevrio ticari ismine sahip olan ilaç, ridgeback biotherapeutics ve merck, sharp and dohme (msd) tarafından geliştirilmiştir. birleşik krallık ilaçtan 480.000 doz sipariş etmiştir ve ilk teslimatlar kasım ayında yapılmıştır.

    birleşik krallık sağlık ve sosyal yardım bakanı sajid javid, ilacı "oyun değiştirici" olarak nitelendirmiştir.

    başlangıçta grip tedavisi için geliştirilen ilaç evde kullanılabiliyor. mevcut tedaviler ise damar yolu ile sağlık uzmanları tarafından uygulanmaktadır. molnupiravir hafif ve orta şiddette covid-19 hastalarına semptomların ortaya çıkmasından sonraki 5 gün içerisinde uygulanmaktadır.

    molnupiravir, virüsün çoğalmasını önleyerek hastalıkla mücadele eder.

    sars-cov-2 hücreye girdiğinde, rna oluşan oluşan genomunu çoğaltır. bu kopyalanmış genomlar daha sonra hücreden dışarı fırlayan ve vücuda yayılmaya devam eden eksiksiz virüs parçacıklarına dönüştürülür.

    molnupiravir, virüs bulaşmış hücreler tarafından emilir ve burada rna'nın yapı taşlarını kusurlu bir versiyona dönüştürülür. dolayısıyla virüs çoğalmaya çalıştığında ortaya çıkan virüs parçacıkları kusurlu genetik materyale sahip olur ve çoğalamaz. sonuçta hastadaki viral yük düşük kalır ve hastalığı ağır atlatma riski azalır.

    molnupiravir, sars-cov-2'nin yapı taşları olarak kullandığı rna'yı hedef aldığından, tüm koronavirüs varyantlarına karşı eşit derecede etkilidir. ilacın etki mekanizmalarının doğmamış bir bebeğe zarar verme ihtimali olabileceği için hamile kadınlarda kullanılamamaktadır.

    beşeri ilaçlar komisyonu başkanı profesör sör munir pirmohamed, "klinik çalışmalarda, ilacın hafif ve orta şiddette covıd-19'lu yetişkinler için hastaneye yatış veya ölüm riskini yüzde 50 azaltmada etkili olduğu bulundu" diyor.

    akran değerlendirmesi olmadan yapılan bir çalışmada, yakın zamanda covıd-19'a yakalanmış 775 hastaya molnupiravir ya da plasebo verilmiştir. molnupiravir grubunda, hastaneye yatış oranı yüzde 7,3 iken hiçbir hasta ölmemiştir. plasebo grubunda ise yatış oranı yüzde 14,1 iken 8 ölüm meydana gelmiştir.

    birleşik krallık ilaç ve sağlık ürünleri düzenleme kurumu başkanı dr. june raine, "uzman bilim insanlarımız ve klinisyenlerimiz tarafından yapılan titiz incelemelerdin ardından ilacın ciddi covid-19 hastalığı gelişme riski taşıyanlar için güvenli ve etkili olduğu görüldü ve ilaca onay verildi." diyor.

    ancak ilacın kullanımın semptompların çıkışından sonraki 5 gün içerisinde yapılması önemli gözüküyor. hastaneye yatış gerçekleştikten sonra yapılan kullanım etki etmiyor. bu da erken teşhisin önemini bir kere daha hatırlatıyor.

    ilaç birleşik krallık'da ilk etapta obezite, yaşlılık veya kalp hastalığı gibi en az bir risk faktörü içeren hastalarda kullanılmak üzere onaylanmıştır. tedavi etkinliği hakkında daha çok veri elde etmek için daha önce aşı olan ve olmayan hastalar üzerinde de kullanılmaktadır.

    bugün yapılan (27 kasım 2021) sağlık bakanı açıklamasında ilacın türkiye'de acil kullanım onayı aldığı ve 1 ay içerisinde kullanılmaya başlanacağı duyurulmuştur.

    kaynak: bbc science focus

  • fethiye'de gerçekleşen, 6 yaşındaki yeğenimin başına gelen rezalettir. belediye, çocuk parkının yanındaki konteynerlara, etraftaki mangal yapan et lokantalarının küllerini buraya
    dökmelerine izin vermiş.
    cocuk parkına dökmelerine izin verilmesi rezaletini de geçtik, külü kor halinde dökmüşler ve 6 yaşındaki yeğenim kum sanıp oynamak için bir anda koşup icine girmiş ve girdiği gibi çığlık çığliğa bağırış. sonuç 2. derece ayakta yanık

    oradaki lokantalar sucu kabullenmemis. soğutup döküyoruz biz demiş. gerekli yerlere şikayetleri yaptık. bir şey cıkacağından da umudum yok açıkcası. en azından içine de düşebilirdi ihtimalini düşününce bir nebze rahatlıyorum. türkiye gibi insan canının hice sayıldığı bir yerde ucundan bucağından hepimize bir rezalet , kepazelik, bela dokunuyor işte. hele cocuksan neşeyle oynayıp kosmak bile haram
    edit: mesajlarınız, iyi dilekleriniz icin , desteğiniz için cok tesekkür ederim. uzun sure önce münasebetsiz, hadsiz insanların mesajlarına artık tahammül edemediğim için mesaj alımını kapatmiştım. bugün bu olay sebebiyle açtım 1-2 tane çürük elma dışında hic kimseden kıricı , hakaretamiz bir dönüş almadım. burası gercekten iyi insanlarla dolu.

  • türkiye'de seçilemez çünkü:

    -ayı değil
    -eğitimsiz değil
    -cahil değil
    -kibirli değil
    -diktacı değil
    -"ben ben ve bennn"cil değil
    -sataşmacı, kavgacı değil
    -nabza göre şerbetçi değil
    -yalancı değil

  • üst edit: çok sayıda destek mesajı, benim için endişelenen insanların mesajları, konuyu haber yapanlar, öneriler, benzer durumda kalan insanların durumuyla ilgili mesajlar aldım. herkese çok teşekkür ederim bunun için... ev sahibi konuyla yakından ilgilendi, ve benim haklı olduğumu kendisine gerekli uyarının yapılacağını belirtmişti sabah... sanıyorum onun konuşması etkili oldu ve normalde akşam 7-8 gibi başlayan kaos şu anda yerini sakinliğe bırakmış durumda

    üst edit 2: benim için endişelenenlere tekrar tekrar teşekkür ediyorum. "uğraşma" sonuç alamazsın" diyenler de çok olmuş yine benim can sağlığımı düşünerek. haklı olabilirler. ancak bu olayda ben hem hukuki, hem insani hem de etik olarak yüzde yüz haklı olduğum için, tacizci ve rahatsız edici tavır son bulana kadar "mücadele" edeceğim... ve sanırım sonuç alıyorum...

    üst edit 3: apartman şişli harbiye'de

    türkiye'deki "ortadoğulu" sorununu şahsen tecrübe etmemi sağlayan olaydır.

    saldırı1
    saldırı2saldırı3

    olayı kısaca anlatmaya çalışayım:

    istanbul şişli'deki dairemde, 22 mart sabaha karşı saat 1.'de evin içinde yoğun bir duman ve yüksek gürültülerle uyandım. dumanın alt kattan geldiğini, mangal yaptıklarını fark ettim. gürültüler de aynı yerden, türlü böğürtüler-haykırmalar şeklinde geliyor.

    uyumak istediğim için gidip uyarmayı düşündüm ancak saat nedeniyle bundan vazgeçip polisi aradım.

    yaklaşık yarım saat sonra bir bekçi gelip şahsın zilini çaldı. ben de konuşmaları dinlemek için kapıyı açtım.- alt katta kapı açılınca daha fazla duman ve gürültüyü apartmana yayıldı- ancak buna rağmen mangal yapmadığını ve gürültü de çıkarmadığını evinde misafir olduğu için normal şekilde konuştuklarını söyledi. bekçinin "dumanı ben de alıyorum ve bu saatte yüksek sesle konuşamazsınız" demesi üzerine de "tencerede yemek yaptık" dedi...
    bekçi, kadına "ben sizi uyarmakla görevliyim bu yasak" deyince kadın iyice gemi azıya aldı ve sesini daha da yükselterek vergi verdiğini, oturma izni olduğunu söyledi; benim sorunlu olduğumu da bağıra bağıra söyledi. bekçiye benden şikayetçi olduğunu söyledi "hadi birlikte onun kapısına gidelim" dedi. bekçi de "böyle bir şey yapamazsınız bir şikayetiniz varsa karakola gidin" dedi.

    bütün konuşmaların sonunda bekçi tekrar "ben sizi uyarmakla görevliyim" diyerek gitti. bekçinin gitmesiyle birlikte kadın hışımla üst kata, yanında bir erkekle kapıma geldi ve bana hakaretler yağdırmaya başlaması bir oldu.

    beni rezil edeceğini, benim alçak olduğumu ve kendisinin bana göstereceğini arada sürekli olarak "sen kimsin" diye bağırarak tekrarladı. üzerime yürüdü ancak yanındaki erkek (ve daha sonra gelen iki kişi) onu tutup uzaklaştırdı.

    bağırmalarından apartmandaki başka insanlara da uyandı.

    ben de hakaretlerinin ve üzerime yürümesinin bir kısmını çektim. ve tekrar polisi arayıp olayı anlattım. onlar da ilgileneceklerini söylediler. (olayı takip edeceğim)

    sonuç olarak önce gürültü ve ızgara dumanına sonra da hakaretlere ve üzerime saldıran bir kadına maruz kaldım.

    bu kadını tanımadığım için tehditlerinin ne anlama geldiğini, bana zarar verip vermeyeceğini bilemiyorum tabii...

    sadece kendi adıma değil ülkem adına da endişeleniyorum.

    rahatsız ettiği için özür dileyeceğine "neden polisi aradın" diye üzerinize saldıran bir anlayışın şehirlerimizde yayılması maalesef bu tip olayları sıradan hale getiriyor, getirecek.

    edit:imla

  • cevabı belli olan bir soru. 25 yıllık bir eczacı olarak çok açık ve net söylüyorum şu anda piyasada bulunan ilaçların bir teki bile islami ölçütlere göre helal değildir. bu kafaya sahip olanlar sakın ola ilaç falan içmesin. şu temmuz sıcağında 17 saat aç susuz kalıp ilaç da içmeyin, doğal seleksiyona bir katkınız olsun.

  • staj süreleri boyunca siklenmeyen, onlara laptop dahi verilmeyip kendi getirdikleri laptopta amanın kartvizit düzenletmek yok bilmem excel ile ilgili bir iki ufak tefek düzeltme yaptırmak, fotokopi çektirip zımba bastırmaktan öteye şeyler verilmeden kendi başlarına staj defterlerine ne yalanlar yazmak zorunda bırakan işverenlere dert olmuş sanırım.

    o stajyer bok var gibi sabahın 6'sında kalkıp dizi, film izlemeye geliyor değil mi sıcak yatağından kalkıp?

    aldıkları maaşmış. beyim beyim o maaşı sen ödüyorsun zaten değil mi? bu arada maaş denilen ücret asgari ücretin %30'una tekabül ediyor. ben vereyim o parayı da yatağımdan kaldırmayın beni diyecek o kadar çok stajyer var ki.

  • atatürk havalimanının yıkılması üzerine siz kime sordunuz temalı tweet’lerdir. kaynak

    --- spoiler ---

    1912’de kurulan, osmanlı’dan miras alınan, dünyanın ilk 10 havaalanından birini yıkıyorsunuz. insan babasının malını bile yıkacak olsa kardeşine, akrabasına, eşine, dostuna danışır. siz bu milletin servetini yıkarken kime danıştınız? seçilmiş belediye başkanına sormadınız+++

    siyasetçilerine sormadınız, akademisyenine sormadınız, sivil toplumuna sormadınız. 16 milyona sormadınız. kime sordunuz? ortak akla başvurmadan, millete sormadan bunca büyük bir milli serveti tahrip eden akıl istanbul’un kutsallarını da yıkar. +++

    mehmet akif’in dediği gibi “hadi gel yıkalım şu süleymaniye’yi desen, iki kazma iki kürek, iki de ırgat gerek. ancak hadi gel yapalım şunu geri desen, bir sinan, bir de süleyman gerek”. covid’i bahane edip pistin üstüne hastane yaptınız, içi bomboş.+++

    atatürk havalimanı’na özel yapılmış metro yatırımını, marmaray’ı boşa çıkardınız. şimdi havalimanını park yapacağım diyorsunuz ama şehrin kuzeyinde tam 136 katı büyüklüğünde bir alanda doğayı, tarımı, ormanı katledip, imara açıyorsunuz. +++

    niyetinizi iyi biliyoruz. iki dozer bir ekskavatörle hayat pahalılığını, işsizliği, geçim derdini unutturmak, milleti tahrik etmek ve kaos yaratmak istiyorsunuz. ama nafile! ne kadar çabalarsanız çabalayın millet bu tahriklere gelmeyecek, hiçbirimiz bu tuzağa düşmeyeceğiz! +++

    hala bir parça vatan, bir parça millet sevginiz, bir parça istanbul aşkınız kaldıysa, durun! kararı aziz millete bırakın.

    --- spoiler ---

    edit: spoiler

  • ezilenlerin gür sesidir o...
    yetmez ama evet... bu ülkede işçiler hiçbir haklarını mücadeleyle almadı. sendika ve grev hakları bile 27 mayıs darbesiyle verildi.
    tayyip, belediye başkanlığına gelir gelmez sendikalı işçileri bitirip, taşeronları doldurdu. başbakan olunca da sendikaları ve sosyal hakları yok edip, işçilerin pazarlık gücünü bitirip, makarnaya muhtaç etti.
    devam edin bir paket bulgura şükredip, ezilenlerin sesi diye saraylarda ejder meyvesi yiyenleri şakşaklamaya...
    bir zamanlar büyük saygı duyduğum işçi sınıfından soğudum...
    canınız cehenneme...