hesabın var mı? giriş yap

  • sene 92 daha çok küçüğüm. babam yurt dışında ama avrupa değil o zamanın garibanlarının gittiği bi afrika ülkesinde.
    işsizlikten, ekonomik sıkıntılardan kurtulmak için başka çare bulamayıp gidiyor bu afrika ülkesine.
    bi cumartesi günü annemin dişi çok ağrıyor. yerinde duramıyor ağrıdan sızıdan ağlıyor kadın. özel doktora verecek parayı bırak, devlet hastanesine gitmek için verecek araba parası yok.
    öğrendik zaten doktor da yokmuş diş hastanesinde.
    dayanamadım annemin ağlamasına.
    telefonların yanında o dönem kesin altın rehber bulunurdu. kaygan sarı sayfaları olan işyerlerinin kurumlarının telefonlarının bulunduğu bi kitap.
    kaptım o kitabı açtım diş hekimleri bölümünü a harfinden başladım sırayla telefon açmaya.
    amca teyze herneysen "annem çok kötü, bizim paramız yok annemi tedavi eder misin?"
    üç ya da dördüncü aramamda bi doktor tabi ki yavrum hemen çıkın gelin dedi. koşarak annemi aldım gittim doktora.
    bir anısını anlatmıştı gittiğimiz doktor. onun da babası yurt dışındaymış çocukken. montunu kaybetmiş bir kış okula montsuz gitmiş.
    annemin dişini yaptı sağolsun annemle sürekli konuşuruz bu olayı. ve annem her seferinde der ki " o doktorun yaptığı dişe hiçbir şey olmadı yıllardır" belki marifet belki minnet bilinmez...
    her zaman bu hekimi, ahmet lengerli'yi anarım, takdir ederim. a harfinden başladım gittim belki b harfinde de bir doktor çıkardı yardım edecek ama kaderimizin benzeşmesi daha yakınlaştırdı.

  • güzel kötü değil de, "normal" bir çocukluk yaşadığınızın göstergesidir.

    belli bir yaştan sonra özleyip denemeyin yalnız, şimdiki balkon demirleri şimdiki çipetpetler gibi, lezzetli değil.

  • kadin o sirada keyfini surecek durumda olmadigindan erkek icin de pek bir sey ifade etmez. hani indiana jones'ta tapinak yikilmaya baslayinca yanindan kosularak kacilan hazineler gibi.

  • ulan 3 kuruş geliri olup da olmayanın eziklendiği bir dünyada yaşamakta bize nasip oldu keşke 100 sene önce yaşasaydım diyorum.

    başlığı açan salak kardeş bak sana örnekle anlatayım antalya da tam adliye sarayının arkasında oturuyorum.
    konyaaltı plajına 1.5 km mesafede evim

    param olsa ekonomim parayı düşünmeyecek durumda olsa giderim bi beache locasıydı yemeğiydi içmesiydi hepsini yaparım ama ekonomi kısıtlı.

    sandviç ekmeklerine sandviçler yapılıyor. termosa çay konuluyor. buzlukta su var bilmum içeçecekker var. plaj şemsiyesi sandalye hepsi var

    2 çocuğumuzla gidiyoruz mekana gidip 400 tl ye yapacağımız eğlenceyi 50 tl ye çözüyoruz bu şekilde daha fazla ve sürekli olarak deniz keyfi yapabiliyoruz tavla da oynuyoruz müzik de dinliyoruz ne istersen.

    temel sorun 3 kuruş parası olanın kısıtlı imkanlarla birşeyler yaratan yaşamaya çalışan insanları varoş vs diye nitelemesi

    kadın erkek fark etmez ekonomik gücüne göre hayattan maksimum keyfi alan insanlar candır

  • 1. asker icin sim cikartilir. avea voda turkcell yarisir
    2. hatlar aramaya kapali olur.
    3. askerin verecegi dilekce ile;
    anam 05329871234
    babam 0542
    dedem 0212
    vsvs numaralar verilir.
    4. ıl ve ilce komutanliklari merkeze bildirir
    5. merkez askeri birim de operatorlere bildirir.
    6. operator sadece o numaralara arama ve aranma izni verir.
    7. asker ana baba ve aldatmis sevgilisiyle rahat rahat konusur.
    8. askerdeyken aldatan sevgililer bi guzel fislenir.
    9. umarim adalet karsisinda bi guzel ceza alir.
    10. konu ciddi giderken birden sapitti.
    11. ....

  • ciddiye alıp, örnekleyerek açıklama yapmak isterim.

    deprem haritalarını fayları boş ver. anlatacağım örneği dinle. türkiye haritasını düşün, bu türkiye 1000 km derinliğinde bir toprak parçası ve sola doğru gidiyor. benzer şekilde suriye de sağa gidiyor. yılda 3 cm gibi bir değer. rahat rahat giderken suriye ile birbirlerine takılıyorlar. bu takılma neticesinde 3 cm gidişler iptal ama gitme isteği gücü devam ediyor. çünkü arkasındaki kara parçaları ya da levhalar da onları itmeye devam ediyor. 5-10-50 yıl geçiyor arkadan uygulanan güç çok fazla. bu durumda 2 seçenek var. 1 türkiye ilerleyemediği için o kısımda yükselmeler görülür. enerji yatay gidemeyince karaları dikine yükseltir bu sayede dağlar oluşur. ya da biriken enerjiye daha fazla dayanamayan hat 50 yıldır ilerlenemeyen 150 cm lik mesafeyi tek seferde aşar. deprem böyle bir şey işte. yani aralarında beton doldurabileceğin bir boşluk yok. sıkış tepiş, aşırı sıkışık olduklarından zaten ilerleyemiyorlar. ülkelerin hareket etmesini durdurabilirsen depreme de çare olursun karşim. ama kim tutabilir türkiye yi.

  • türkiye'de bu vergilendirme sistemini kim belirliyorsa gerçekten çok zeki ve büyük adam. akla hayala gelmeyecek yerlerden yeni vergiler yaratıyorlar. helal olsun diyorum.

    mesela geçen ay kira vergi beyannamesi doldurdum. neyse yazdık oraya gelirler-giderler, kredi ödemeleri falan filan. en sonunda devletimiz hesabını kitabını yaptı ve bana evet bu yıl vergi ödemene gerek yok, çünkü giderin gelirinden daha fazla dedi. buraya kadar her şey normal. ama tabi ki olay burada bitmedi. en son ekranda ne göreyim olmayan verginin, damga vergisi olarak 89 lira ödemem gerekiyormuş. eee damga vergilik ne işlem yaptım ben, beyannameyi elektronik olarak doldurdum, devlet dairelerini meşgul de etmedim ki. verginin vergisini gördükte, olmayan verginin vergisi ne ayak??

  • zaten kıyasıya eleştirilmiş film, ben filmi kendine seçtiği hedef kitle üzerinden değerlendirmek istiyorum.

    belli ki ilk filmin ardından gal gadot ve filmin yönetmeni patty jenkins, küçük kızlarda bıraktıkları etkinin hayranı olmuşlar. kendilerine de 5-13 yaş arası kız çocuklarını hedef kitle olarak belirlemişler. bu yoldan gidebilirler bence seçtikleri yolla ilgili bir sorun yok peki ama bu yoldan nasıl gitmişler?

    bence filmin bu yönden bakarsak en büyük sıkıntısı, maalesef ana karakteri oluyor. 6 yaşında bile mükemmel olan, büyükleri yarışlarda geçebilen bir karakterle filme başlıyoruz. filmin devamında da ana karakterimizin hiçbir kusuru yok, en büyük sıkıntısı, çelişkisi, erkek arkadaşının ölmüş olması. o kadar utanmaz arlanmaz ki prenses, karşısında normal, sorunları olan bir insana bile 'herkesin derdi var şekerim bilemezsin' diyor. ki sevgilisi geri döndüğünde, gücünü kaybetmeye, normal olmaya katlanamıyor ve barbara'nın dediği gibi 'normal olmaya alış'mak yerine sevgilisinden vazgeçiyor. kadınlar bugüne kadar hep 'gerçekçi olmayan kadın formlarına karşıyız' dedi, prenses diana hem kadın formu olarak ideal kadın formunu temsil etmiyor, hem yetenek olarak temsil etmiyor (hiç bir şeyi çalışarak elde etmiyor, zaten her şeyi hali hazırda biliyor, zaten 6 yaşından beri yetişkinlerden bile her şeyi daha iyi yapıyor).

    bu filmin asıl ana karakteri ve kahramanı olmaya aday kişi aslında düşman olarak seçtiği barbara karakteri. toplumdan dışlanmış, hayat boyu sorunlar yaşamış, sokakta yaşayan insanlarla yemeğini paylaşan (tüm filmde wonder woman'ın böyle bir iyilik yaptığını görmedik, anca etrafındakileri pataklıyor), en önemlisi bulunduğu noktaya çalışarak hem de çok çalışarak ulaşmış birisi. bu karakterden aslında çocuklara idol olacak birisi çıkarılabilirdi ama onun yerine kötü karakter, derslerine çalışan, insan ilişkilerinde kendini yalnız hisseden ama işinde iyi olan biri seçildi. kahramanımız prenses diana ise, popüler, iyi giyinen, hayatında hiçbir zorluk görmediği için 70 sene önce 2 haftalığına tanıdığı erkek arkadaşının ölmüş olmasını en büyük zorluğu kabul eden, karakteri karton sütten farksız bir mean girl seçilmiş. o kadar ki, barbara, wonder woman'ı yemeğe çağırdığında, prensesimiz 'yok canım yea ben çok meşgulüm..' diyor ama fbi, bulunan mücevherler deyince hemen kulak kesiliyor, barbara'nın yanında bitiyor. hepimiz liseden bu tipleri biliyoruz, bu mu örnek olarak seçtiğiniz karakter?

    kısaca film kendine belirlediği bu alçak tavana bile ulaşamıyor.