hesabın var mı? giriş yap

  • çocukluğumdan bu yana izlediğim en süper komik dizilerden biridir.

    kültigin ve adamları birgün memnun bakkala girerler.
    kültigin: ''nasılsın hostes?''
    adamlarından biri: ''görmüyor musun abi taş gibi!!''

  • sinemada da brecht epiği yapılabileceğini gösteren film. tiyatro oyunu gibi akar. anlatıcımız mahkemeye çıkarılmış olan feyzo'dur. anlatır anlatır... bütün bu anlatının arasında ekrandan sloganlar izleriz. "işçiler kardeş patron kalleş", "kahrolsun faşizm" gibi. sonunda da feyzo ağalık düzenini hakime şikayet eder. son bölümde "sen devletsin, sen bilirsin, sen söyle babam, suç kimde?" dediği anda, hakimin biz olduğumuzu, bir yargıya varmamız gerektiğini, bu yargı ışığında kendi hayatımızda bu tür sorunlar gördüğümüzde müdahale etmemiz gerektiğini anlarız. brecht mumla arasa kendi teoremini özetleyebilecek ancak bu kadar güzel bir film bulabilirdi.

    bu film 88'lere kadar yasaklıydı. o tarihlere kadar aynen şimdiki gibi kemal sunal'ın filmlerine ezber olan bizler, 88 senesinde (yanılmıyosam) bu filmin yasağının kaldırılmasıyla, yepyeni bir film gibi izlemiştik. ancak filmin yasağının kaldırılması benim hep canımı sıkmıştı. çünkü 80'lerden beri süren apolitikleştirme sürecinin tamamlandığını, artık tam anlamıyla apolitikleştiğimizi, bu filmin artık "zararsız" hale gelmesi suratlarımıza çarpmıştı. sonuç? filmin zamanında yasaklanmasına neden olan tüm bu göndermeleri ve laf sokmaları, dürtmeleri "gülerek" izlemiş, ağzımızın kenarından sızan "apolitik" salyaları silmiş, yaşantımıza aynen devam etmiştik. zararsızdık artık. ne güzeldi...

  • çocukluğuma dair hatırladığım en güzel anılarımdan. düşünüyorum da her şey çocukken güzel galiba.

    evin misafirlerle neşelendiği günlerde bir an önce akşam olmasını isterdim küçükken. ev misafirle dolup taşınca çocuklara yer yatağı serileceğini bilirdim çünkü. bütün çocuklarla birlikte yer yatağında yatacak olmak ayrı bir heyecandı benim için.

    düşünüyorum da meğer ne güzel günlerim olmuş çocukluğumda. ne güzel heyecanlarım, ne güzel telaşlarım olmuş sevinç ve hüzün dolu.

    insan çocuk kalamıyor tabii. zaman geçiyor. büyüyor. telaşlar değişiyor, sevinçler azalıyor, insan hüznün daha çok farkına varıyor.

    insan, artık yatakları serecek biri olmadığını anladığında büyüdüğünün farkına varıyor ve büyüdüğünün farkına vardıkça hissediyor hüznü.

    yatakları serecek biri olmadığında misafirler de gelmiyor artık. ev dolup taşmıyor. insanların neşeleri birbirine karışmıyor. ev hep sessiz.

    her şey çocukken güzel sözlük.
    çocukken sevinç dolu.
    çocukken masum.

  • zamanda yolculuk var. daha demin yaptim, oradan biliyorum. metrodaydim. metro hizli gidiyor ve isik hizina yaklastikca zaman yavas ilerler. dolayisiyla benim icin metroda gecen 10 dakika, disardaki insan icin 10.0000001 dakikaydi. yani az da olsa gelecege gittim, gorduklerimden de hic memnun degilim, dunyayi bok etmissiniz.

    zamanda geriye donus de mumkun. stephen hawking demisti "mumkun olsaydi, gelecekten gelen turistlerle kayniyor olurdu etraf, oyleyse teorik bir engeli olmali" sonralari teoride mumkun oldugunu kabul etti. tam nedenini bilmiyorum (arastirmaya usendim simdi) ama sanirim nedeni su: geriye gitmek icin uzayi epey bukmek gerekiyor. karadeliklerden wormhole yapmak lazim mesela. biz uzayin o kadar bukulmus bir noktasinda degiliz. yani gelecekteki insanin zaman koprusunu gecebilmesi icin, ote yanda da koprunun bir ayaginin olmasi lazim. o noktaya gelecekten ziyaretciler gelebilir ama oncesine gelemezler.

    yani ilk wormhole benzeri isi yaptigimiz anda kestirmeden oyunu bitirmis oluyoruz. cunku siyasetci o kurdeleyi keser kesmez, teknisyen start dugmesine basar basmaz, o saniye zamanda geriye gidilebilecek ilk saniye oluyor ve tarihin sonundaki adam gelip bize her konuda spoiler vererek yasama sevincimizi kursagimizda birakiyor. o doygunlukla da zaten insanlik ilerleyip zaman makinesi yapmaz, gelecekten gelen adam da olmaz, biz de doygunluga ulasmayiz, gaza gelir zaman makinesi yapariz, tarihin sonundaki adam gelip spoiler.. evet, bi doktora goruneyim. ("kafaya takilmis paradoks icin ilaciniz var mi" diye sorsam ne derdi acaba?)

  • alkol alınımının tavan olduğu, günahın envayi çeşidinin işlendiği güzel ülkemde bir tek birlik halinde dışlanmış günahtır. neden olduğunu anlamam. kimseye neden yemiyorsun demem de, diğer günahlar dert değil bir bu mu dert derim. adama bakıyorsun; alkol var, zina desen gırla, yalan söyler, ticarette harama el uzatır.... liste uzar gider. söz konusu domuz eti olduğunda bütün bu adamlar ağız birliği eder. günah! e diğerleri ne? bu kadarı bana iki yüzlülük gelir.
    büdüt:yanlış anlayanlara, i levye domuz eti!

  • aile işi olarak börekçiyiz. 20 senedir bu işi yapıyoruz.

    1.5 liraya sebep böreği geri alıp tepsiye koyan adam esnaf değildir. tamam abi 50 olsun canın sağolsun der geçersin. müşteriyi memnun edersin. bunun adabı budur. eğer ki o müşteri sürekli benzer şeyler yapıp 1-2 lira geçirmeye çalışan biriyse ancak o zaman o 1.5 liralık böreğin hesabını sormaya kalkarsın bu iş böyledir.

    bir de bir ihtimal o an tezgahta olan eleman iş yerinin sahibi değilse ve çok detaylı bir şekilde ondan hesap soruluyorsa adam kasada bir dengesizlik olmasın diye o 1.5 liranın peşine düşmüş olabilir. ama yinede çalışanından 1.5 liranın hesabını soracak işletmeden de hayır gelmez. neresinden tutsan ofsayt. eyyorlamam bu kadar.

  • adini fransa'da orne sehri yakinlarindaki soligny-la-trappe nahiyesinde bulunan la trappe manastirindan almistir.

    trappist adiyla bilinen bu kesisler, zamaninda cistercian tarikati reform gecirirken, bircok noktanin fazla gevsetildigine kanaat getirerek, eski ve agir kurallara bagliliklarini korumus, bu sayede ayri ve daha kati bir cistercian tarikati kolu durumuna gelmislerdir.

    (bkz: strict observance)

  • bunu anlamak için sokağa çıkmak, sahile inmek falan yeterliydi oysa!

    şok olmuş gibi tavırlara girmeye gerek yok kardeş. senin dükkan tabelaların arapça olurken birer birer,
    gençlerin bir mülteci tarafından öldürülürken,
    genç kızların, kadınların yine bunlar tarafından gizli gizli fotoğrafları, vidyoları çekilirken anlamalıydın gidişatı.

    dipçe-i istila: arkadaşlar, yukarıdaki açıklama doğrudur değildir. olay bu değil. avrupa birliği, " siz avrupa'da değilsiniz " dese ne, demese ne!
    mevzu başka. mevzu, ülkemizde yaşanan şu olaylardan biri bir avrupa ülkesinde yaşansa halkın tepkisi ne olurdu?
    mevzu, benim geçtiğimiz aylarda istanbul'da adres soracakken beşinci denememde bir türk'e denk gelebilmem.
    mevzu, bazı semtlerde sokak boyunca sadece arapça tabelalar olması!

    uzar gider bu liste. sen önce vatanına sahip çık; sonra bana çemkirirsin " hepsi mültecilerin suçu mu? " diye.
    senin ülkende zaten sürüsüne manyak varken bir de ithalatına girdin bu işin!