hesabın var mı? giriş yap

  • 3-4 kişi toplanıp köylü gibi 15 bardak çay, kahve ve soda içilmiş. uzun zamandır bu kadar vizyonsuz bir sipariş görmemiştim. belli ki bolca futbol ve siyaset konuşulmuş.

    gezi'den sonra mado'ya hiç uğramadım, ama hesap diğer mekanlara göre normal geldi.

  • hangi birin yazalım akşam akşam...

    ömrümü yoluna serildiğini gözümde yaş olup dizildiğini çılgınlar misali sevildiğini
    bir görebilsen ah bir görebilsen
    hasretin bölerken uykularımı çaresiz gizledim duygularımı seni kaybetmenin korkularını bir yenebilsem ah bir yenebilsem

  • yarın öbür gün sarı taksiye binip başına bir iş gelen kadına, 'onun da ne işi varmış orada', 'kesin kendi istemiştir' diyecek bir toplum içerisinde bunun uygulamaya geçmesi işgüzarlıktır, ve özgürlük değildir. bu taksiye binmeyen kadınları ateşe atıyorlar resmen.

  • evet görüyorum ki algı operasyonu başarılı olmuş.

    söz konusu olan zam; memurun 3 senede ufak ufak alacağı zamdır.

    *memur en son temmuz'da yüzde 3 zam almıştır. o da bir ay içinde enflasyona yenik düşmüştür. (aslında memur son 20 senede hiç zam almamıştır hep enflasyona yenik düşüp enflasyon farkı almıştır.)

    ** adamlar işini biliyor.
    doktora 5 bin, diyorlar.
    öğretmene 2 bin, diyorlar.
    memura yüzde 35, diyorlar.

    vatandaş da bunların gerçek olduğuna inanıp bu meslek gruplarına karşı gereksiz kıskançlık ve düşmanlık besliyor.

  • geçen haftalarda yaşadığım, saniyelik olmasa da, 30 saniyelik bir salaklığımın, başlıkta zirveye oynayacağından eminim ve yazıyorum:

    evimin yanında bir 'metro market' var *. sabahladığım ve de yoğun şekilde çalıştığım bir gecenin sabah 8'inde bu marketten kahvaltılık alışveriş yapmak için buraya gittim, park ettim ve de kapıya doğru yönlendim. tabii sabahlamanın verdiği 'neredeyim lan ben?' tadındaki his ile henüz çevreme adapte olamamış bir haldeyim.

    neyse, içeri girdim, karşılama standındaki 2 genç kıza 'günaydın' dedim ve de onların hemen karşısında, benim ise sağımda bulunan alışveriş arabası sırasının başına yönelip bir alışveriş arabasını çıkarmaya çalıştım fakat market henüz yeni açıldığı ve de arabaların geceki düzeni ile durmasından dolayı arabayı çıkaramadım. ardından çıkarabilmek için biraz daha sert çektim, yine çıkmadı. böyle olunca da pozisyon alıp baya sert bir şekilde çektim ve de bu sefer çıktı.

    arabayı düzleyip tam gidecekken baktım ki en az 30 tane alışveriş arabası bana doğru gelmeye başladı, arabaların öbür ucu bile gözükmüyor, o kadar fazla araba yani. 'ulan sabah sabah işe bak, tutmak gibi bi adanmışlığa hazır mıyım?
    tutmazsam da karşı reyona çarpacak, yer de eğimli değil ki nasıl kayıyor bunlar?' diye düşünürken araçlar da gelmeye devam ediyor. o an kararımı tutma yönünde verip hafifçe tuttum arabaları, durmadılar, bu sefer yine biraz daha itmeye çalıştım, yine durmadılar. en son 'yeter lan' diyip bütün kuvvetimle, yerden destek alarak ittirdim ve de araçlar durdu ama bıraksam, tutmasam tekrar yürüyecek arabalar, karşı kuvveti hissediyorum yani. bu sebeple hemen girişteki kızlardan birine 'bunları tutmamız lazım, geliyorlar, çarpacaklar!' diye seslendim, tabii bu sırada tamamen kendimi adamış şekilde arabaları tutuyorum. pozisyon da şu: basketbolda pas atarken göğüs hizasından atarsın da, dirseklerin yanlara açılır ya, heh işte, onun sabah 8de alışveriş arabası tutan ve de dizler hafif kırılmış versiyonu. zaten içeri girdiğimden beri tek yaptığım hasan şaş tadında pozisyon alıp durmak iken, bir yandan da 'ulan ben ne ara bu olayın içinde kaldım?' diye de düşünüyorum fakat görev adamıyım, 'yapılacak' işi yaparım yani kafamdaki inanmışlık seviyesi o en azından. seslendiğim kız bana baya şaşkın gözlerle 'ne yapıyor bu?' dercesine baktı. ardından kafasını arabaların öbür ucuna çevirdi. saniyelik olarak 'allah allah ya, burada böyle büyük bir olay yaşanıyor, ilgilenmedi bile' diye düşünürken, arabaların öbür ucundan bir ses geldi: yav bıraksana kardeşim!!

    ulan meğersem oranın çalışanı adam, arabaları yerinden çıkarıp düzenlemek için öbür taraftan ittiriyormuş.. düşünsene, saat sabah 8, işini yapmak için arabaları yerinden çıkarmak istiyorsun, ittiriyorsun, manyağın biri geliyor ve karşı taraftan bütün kuvvetiyle, kendini adamış bir şekilde geri ittiriyor. bir de yerden falan destek alıyor pozisyon alıp. tabii olayı farkettikten sonra hemen 'aa siz mi ittiriyordunuz ya hehe' diyip uzadım oradan.

    muhtemelen arkamdan 'çattık ya sabah sabah' demişlerdir, hala da birilerine anlatıyorlardır...

  • çocuklardan biri ulaşabildiği başhekim yardımcısına durumu anlatıp yardım istemiş. aferin ona doğru bir temas noktası bulmuş diye düşünürsünüz değil mi?

    sonuç; başhekim yardımcısı da çocuğa tecavüz etmiş.

    düşündükçe beyni yanıyor insanın, ne güçlüymüşüz ki hala delirmedik.

  • suyu başından aşağı döken, ekmeği kıçına sokmaya çalışan, ağzını burnunu tutturamayan hitit halkı yüzünden kral 3. bigudi'nin her köşe başına astırdığı uyarı panosu.

  • babane telefon açar, dersleri sorar;

    - eh fena değil babane, idare ediyoruz işte
    - geçtin mi hepsinden var mı kaldığın?
    - işte bir dersten kaldım, diğerleri fena değil ama.
    - hangi dersmiş o?
    - eee... elektromanyetizma...
    - nesini anlamadın ki de yapamadın, anlat neymiş yani o ders?
    - şimdi babane.. ee.. elektrik.. yüzeyler.. curl.. silindirik var.. şimdi, hesap..
    - bak işte bilmiyomuşsun ondan kalmışsın doğru düzgün bir anlatamadın bile
    - ...

  • internette sağda solda bu helikopteri takla atarken gösteren bir fotograf ve bu fotografla ilgili yalan yanlış şehir efsaneleri dolaşmakta. bu işin aslını, geçmiş yıllardan birinde ankara'daki 30 ağustos sergisinde bir jandarma helikopter pilotundan dinlemiştim. işin aslı şu:

    bu helikopter türkiye'nin teslim aldığı ilk blackhawk. 1990 yılında kabul testleri sırasında abd'li pilot ile birlikte uçan pilotumuz yusuf keleş idaresinde iken bu manevra deneniyor. çekilen fotograf o dönem sikorsky tarafından reklam amaçlı kullanılıyor.

    bu helikopterimiz 1995 yılında lice'de bir operasyon sırasında teröristler tarafından düşürülüyor, 5 şehit veriliyor.

    (bkz: https://get.google.com/…w5gnmzdfcegwbqwyt8st-8mghhw)

    bu helikopter ile ilgili internette dolaşan diğer bilgiler "kulaktan kulağa" mahsulü.

  • + kuvvetli gördüğünüz yanlarınız nelerdir?
    -çok güzel hulusi kentmen taklidi yaparım
    +(...)
    -yapayım mı?
    -(dudaklarımı büzüştürüp bıyıklarımı oynatma hareketi yapıyorum)
    +(....)
    -tabi bıyığım olmadığı için pek olmadı...

  • isveç yerine isviçre de yazabiliriz. hem de daha absürt olanlarını yaşadım. neredeyse her gün evimize bir sürü çocuk doluşurdu, bizim çocuklar misafirperver, herkese buyrun gelin diye teklif ederlerdi. bol yemek yaptığımız için herkese yeterdi. kimse de yadırgamazdı. ama bizim çocuklar genelde aç dönerdi. paylaşmayı, ikram etmeyi, misafire hizmet etmeyi pek bilmezler. kendi çocuğundan kira ve yemek parası alan, buzdolabını ayıran “aileler” tanıyorum. kim ne aldıysa üstüne postit yapıştırıyor… bi de aşırı açık sözlüler, artık iyi mi kötü mü bilemem. eşimin çocukluk arkadaşını ziyarete gittik, haftalar öncesinden randevu aldık, on yıl falan görüşmemişler, meksika’da yaşamış tekrar geri dönmüş. eh biraz insanlık öğrenmiştir diyordum ki… yemek aşırı lezzetsiz, zorla yiyorum demez mi “iyi ki geldiniz de bunları yiyorsunuz, kaç gündür duruyordu, food waste olacaktı…” artık sadece akdeniz veya latin, asya kültürü olan ailelerle takılıyoruz. kuru misafirlik çekilmiyor.