hesabın var mı? giriş yap

  • sümerbank dönemine paralel bir dönemdir bana kalırsa. tarihe bakınca uzunca bi süre, 90ların ortasında kalitesiz, naylonsu, elyaflı, uyduruk alternatifler artınca, bişeye benzeyenler kaban, benzemeyen mont oldu. gocuklar bitti. sümerbankın şubelerindeki ürünlerin yenilenmediğini hatırlıyorum, 99'da kapanmış, mağazalar için stoklar yıllarca eritilmiş 2006'ya kadar ama orda süreç var.

    ülke geneline kaliteli, görece uygun fiyatlı ürünler dağıtan bi kurum aslında sınıfsal ayrımların oluşmasına uzun bir süre engel olmuş olabilir.

  • sene 1986 istanbul - mugla seferi - pamukkale turizm

    yas 16dir, henuz yeni yeni tek basina yolculuk yapilmaktadir, otogara gelindiginde gorulen otobus zamaninda pek ender bulunan avrupa bir 302 olup (http://www.schweighofer-zoehrer.at/…es/klimabus.jpg )way be bunla gidiyom demek helal ulan nidasiyla binilir ve en on sira sofor caprazinda 4 nolu koltuga kurulunur.
    yan koltuga oturan universiteli gence selam verilmesi suretiyle yolculuk kolonya servisi ile baslar.
    otobus orjinal alman olup tiss tiss yaylanarak yol almaktadir, aksam nasilsa yolda susurlukta duracak bu, ben birsey yemeyeyim, orda ayran tost manyagi olurum dusuncesi ile birsey yenmemistir.
    susurluga varilir ama nasil yanidir? herzmankinden farkli bir konaklama tesisinde (kulubesinde) durulmustur.
    neyse ben surdan 3 tost 2 ayran gomeyim farketmez diyerek iceri girilir fakat aci gercekle karsilasilir o nefis susurluk tostundan yapilmadigi gibi mekanda sadece normal sandvic ekmegine sucuklu tost imal edilmektedir.
    hay anasini diyerek neyse abi sen ordan 2 sucuklu bir ayran ver diyerek urunler hizla tuketilir.
    gercek yol hikayesi ise simdi baslamaktadir. 16 yasindaki genc bunye bunu farketmez bile tabiy..
    yemek hadisesinden bir saat kadar sonra vucuttan once sicak hem nakabinde buz gibi bir ter bosanir. hasik.. noluyo demeye kalmadan alinda biriken sayisiz ter damlaciklari ile mide ve bogazda bir yanma bir gegirti hissi uyanir..
    evet mide bulanmaktadir. super otobusumuzun durdugu dandik mola yerindeki pis sucuklu tostlar neden olmus olmalidir, ama bu mide bulantisina "ulan gicir gicir alman 302 otobusu kusmuk manyagi yaparmiyim" dusuncesi eklenince yukselen adrenalin ve yalniz olmanin verdigi korkunc duygu alinda biriken ter damlalarinin hizla sakaklardan akmasina sebep olur.
    artik geri donulmeyecek nokta gecilmistir. mide ulan bana bu hiyarligi nasil yaparsin dercesine inatla bulanmakta, yemek borusuna eksi sular gondermektedir.
    yanda oturan universiteli gence "abi cok kotu oldum ben bi torba poset bisi bul bana" diyerek en arkaya muavinin yanina yollanir, 1 dk icinde aci gercek ogrenilir, muavin arkada sizmis ve torba yoktur.
    derin ve hizli nefes alma yontemleri ile kusmuk geciktirilmekte olsada aci sona yaklastigi icten ice hissedilmektedir artik ...
    sofor "abim iyimisin bak su isiklari goruyomusun abim orda durucaz mola vericaz az dayan" diyerek 500 m. otedeki mola yerini isaret etmekte, genc bunye ise tum otobuse rezil olmamak icin artik yanindaki sirt cantasini bosaltip onun icine comkureyim olmazsa diye dusunmektedir. ama bunu beceremez oyle ya tum elbiseleri onun cantanin icindedir.
    mola yerine yuz metre kala, bu korpe bunye bukadar eziyete dayanamaz ve exorcist filmlerine tas cikartacak bir gorsel solen ile agzindan yaklasik 2 lt/sn hizla 4 nolu koltuktan tum on camin sag bolumunu kaplayacak nitelikte bir kusmuk firlatir. sofor aci aci bakar. ve hareketin akabinde mola yerine girer. kapiyi acar merdivenlerden bir selale gibi kusmuklar akmakta ve yere damlamaktadir, kekeme muavin uyanmis olaya endike olmus ancak ruya gordugunu sanmaktadir.
    oysa hersey gercektir, yasanmistir.

    (bkz: o benim)

  • toplasan 3 bornoz 2 nevresim 2 kırlent var o mağazada, bunu kaldıramıyorsanız eğer boşanın, çünkü daha bunun mango'su, zara'sı var. bahçelievler mango önünde bekleyen erkekler arasından 5 adet müzik grubu, 3 adet halı saha turnuvası çıktı, bazılarımız bir araya gelip tekstil işine girdik sırf bu zulm bitsin diye. adamlar mağazanın yanına banka açtılar beklerken sıkıntıdan hisse alıp satanlar broker oldu orada. zaman geçsin diye park eden arabalara yardımcı olayım derken değnekçi olanlar var.

  • giris gelisme ve sonuc taslagiyla anlatacagim olayi.
    amerikada bir ogrenci olarak saclarim erol buyukburc ekolunu yakalamisti. amerigali kizlardan saclar papaz olmus, turk elvis presley ine benzemissin uyarilari aldiktan sonra berbere gitmeye karar verdim. neyse bir berber tavsiye etti birisi oraya gittim.
    boyle modern falan biyer. ama kizlar var 20 civari yaslarda onlar kesiyolar saclari. e dedim bu bizim kuafor metin gibi degil istanbuldaki. neyse oturdum. tras toplam 5 dakka surdu ki turk berberini ozledim o sirada. cay gelecek. geyik muhabbeti donecek. futbol tartismasi yapilacak. hahahihi gulunecek. neyse kesim bitti. erol buyukburc degildim artik ama bir kustum. bu kadar kotu olabilecegini tahmin etmiyorum lakin otisabinin dedigi kadar varmis. 15 dolar sac kesimi ki bir de tip istedi utanmadan. ben de kibarca comak cikardim kendisine (bkz: nah) kredi kartiyla odedim omru hayatimda ilk kez berber parasini.
    ah ah istanbulda sac kesimi, yikama, sakal trasi ve doyumsuz muhabbet sadece 3 milyona maloluyo. anlatamadim derdimi tavuk gotu olsun diyemedim ingilizce. essek trasi olsun diyemedim. tarkan tarzinda olsun diyemedim. arko krem sur, yuzume masaj yap diyemedim. hey gidi.

  • yunanistan'ın bozulan ekonomisinin damga vurduğu maç. dudağı kanayan yunanlı oyuncuya yokluktan sadece pamuktan bıyık takabildiler. adam levent kırca'ya döndü, ordan oraya koşup duruyor yazık. bir müslüman da çıkıp bepanthene merhem sürelim demedi, inanılır gibi değil arkadaş...

  • şu hayatta cevabını en çok merak ettiğim şeylerden biri de bu. diğeri de kitapların önsözünün birileri tarafından okunup okunmadığı. ben, kitabın sahibinin de, editörün de, yayıncının da okumadığını düşünüyorum.

    peki neden övgü bekliyor çayı şekersiz içenler. ne yapmamızı istiyorlar. madalya mı takalım, ayağa kalkıp alkışlayalım mı, torpil mi patlatalım, kızkaçıran mı yakalım, çatapat mı gömelim ne yapalım istiyorlar. böyle bir vakur duruşlar, poz kesmeler, takdir beklemeler falan. gerçekten çok sinir bozucu. hayır 2 tane küp şeker harcamadık diye memleket mi kalkındı. peki benim şeker pancarı üreten köylüm ne yapacak, nasıl geçimini sağlayacak. üç beş tane entel mutlu olacak diye köylümüzü yedirmeyiz arkadaş. şekerli çay içmiyorsanız gidin dağda yaşayın.

  • link
    eşi derken bahsedilen bu kişi bir bilim insandır ve adı da özlem türeci'dir. yani tek vasfı uğur sahin'in eşi olmak değildir. ne kadar da kendini bilmez bir üslup

    edit : bunun için gereksiz duyar diyenler olmuş, en basitinden empati kurmanızı öneririm. öyle olunca özlem türeci'nin kariyerine, yaptigi işlere ve şahsına saygısızlık yapıldığının farkına varırsınız belki de

  • çocuğu olanlar seyretmesin. katharsis ski nedeni ile feci bir yürek çarpıntısıyla, diken üstünde izliyorsunuz filmi. finaline rağmen çarpıntı geçmiyor. bu arada sanırım büyük çoğunluk atlamış ve bunun sonucunda senaryoda kopukluk olduğunu, çoğu noktanın havada kaldığını söylemiş. lakin ki öyle değildir:

    --- spoiler ---

    -pederin evindeki ceset ne alaka?
    -pederin evinden çıkan ceset, psiko teyzenin kocası. dedektif finalde adamın kolyeli resmini görünce, cesetteki kolyeden anladı olayı eline silah aldı, psiko teyzeyi yakaladı. psiko teyze ve pederin anlattıkları ile adamın hikayesi netleşiyor.

    -yılanlar ne iş?
    -kopya kaçırmalar yapan adam, psiko teyze ve kocasının kurbanlarından. diğer çocuklar gibi labirent bulmacası ve (kadının bahsettiği gibi) adamın yılan takıntısı ile kafayı yemiş.

    -labirent peki?
    -üstte de dediğimiz gibi, labirent çocuklara dayatılan bulmaca. fiziki bir yer temsil etmiyor. olayın aydınlanmasına direkt katkısı olmuyor. sadece finalde dedektifin aymasına ve dikkatini toplamasına faydası oluyor.

    -siyahi kız “sen ordaydın, bizi bantladın” falan diyor, ne alaka?
    -“sen oradaydın” diyor ama “ağzımızı sen bantladın” demiyor. (ıt put tape on our mouths) keller’in sesini duymuşlar yani. bir de flashback sahnesinde seyirciyi yanlış yönlendirmek için keller’in paltosuna benzeyen bir palto giymiş psiko teyzeyi diğer kızı tutarken göstermişler. o kadar üç kağıt olsun artık. bak bu sayede bir yarım saat daha gerile gerile izledin filmi.

    -sonu muğlak, ne oldu?
    -kızın düdüğü bir çok sahnede geçti. dedektif düdüğün hala kayıp olduğunu biliyor. finalde de düdük sesi duyuyor. ikinci bir aydınlanma ile keller’i kurtarıyor tabi.

    --- spoiler ---

  • o nasıl bi boğaz manzarası ben ankara'daki evimden daha iyi boğaz manzarası görebiliyorum..