hesabın var mı? giriş yap

  • çıktığı gibi, hiç geri adım atmadan, hapisteki diğer gazetecileri, tutuklu üniversite öğrencilerini, tüm düşünce tutuklularının hakkını savunarak, omurga nedir kimde bulunur, nasıl sosyalist olunur, haklı adamın duruşu nasıl oluru da göstermiştir.
    hem cemaat'e, hem cemaat basınına, kıvırmadan, şirin gözükmeden, dümdüz gitmiştir.
    ve bu komployu yapanlar hapse girene kadar adalet yerini bulmayacak demiştir.

    bu gece, sıcak yatağındaki, güce tapınan bir çok dönek, sabaha kadar gözünü kırpmayıp, boş boş tavana bakıp, inşallah bu cemaat göründüğü kadar güçlüdür, yoksa boku yedik, buralarda yaşanmaz demiştir. bir grup da, nedim ve ahmet için olumlu bir yazı yazmışmıydım diye arşivlerini karıştıracak. arşivinde vicdan parçacıkları arayacaktır.

    bir yıl hapiste, suçsuz yere seni tutsunlar, sen hala tutuklu öğrencilerin derdindesin, geride kalanların derdindesin. bu ülke ancak senin gibilerin omuzlarında insanlık katında yükselir. ama senden o kadar çok az var ki, sana bile tahammül edemiyorlar.

  • babannem özellikle bana ve ablalarıma karşı inanılmaz cimriydi. bizimle aynı avludaki evde yaşar, bizden yer içerdi. epey bir parası, malı vardı ama beş kuruş katkısı olmazdı bize.

    neyse, bu kişi, kızlarının çocukları geldi mi deli olurdu. onları içeri alıp kapıyı falan kilitlerdi biz de girmeyelim diye. çocuğuz biz de tabi amk akıl ermiyor o zamanlar, "babaane, babaaane" diye kedi gibi bağırıyorum her seferinde kapının önünde. taş çatlasa 5 yaşındayım. ne zaman sonra açılırdı kapı, masadan tabaklar toplanırken. o zaman anlam veremiyorsun ama büyüyünce taşlar yerine oturuyor.

    bir keresinde, zeytinlerin toplanma zamanı gelmiş. en az bir, bir buçuk ay sürüyor zeytin zamanı. ben de birinci sınıfa yeni başlamıştım. öğle yemeğine eve gelicem ama annem evde değil, işçilerle birlikte tarlada babamla. ablalarım başka bir okulda ortaokula gidiyor, onlar yemekhanede yiyor. babanneme demişler "nyarla'ya öğlen yemeği ver" diye. zaten zayıfça bişeyim o zamanlar, bir tane yumurta, iki dilim de ekmek yediğim. yumurta zaten bizim kümesten, ekmek ise babannemden. ben yedikçe bu homur homur söyleniyor kendi kendine. sonra akşam babama "bi dahakine nyarla'nın ekmeğini de bırakın" demiş ya lan karı. iki dilim ekmek lan alt tarafı, iki dilim ekmek amk torunundan esirgediğin. babam felaket sinirlendi, delirdi adam, epey söylendi ve o günden sonra biz evde yokken babannem giremesin diye mutfağın kapısını kilitlemeye başladı. ben de sonraki öğlen yemeklerinin hepsini ananemde yedim. ikisi de dünyada değil şu an. biri öldü, biri rahmetli oldu.

  • yıllardır yazılımlar ve veritabanları ile uğraşan biri olarak şunu söyleyebilirim ki,
    eğer yazılımlar ve sistemler üzerinde doğru düzgün bir şeffaf denetleme mekanizması yoksa toplam 1 saat içerisinde bile 8 farklı cevap anahtarında çalışacak 8 farklı şifreleme yöntemi ile şıklar belirlenebilir.

    zaten işin içinde olan biri için son kpss skandalındaki olaylar nedeniyle güvenlik artırıldıysa, soruları dışarı çıkartmak yerine belirlenmiş cevap yapısını içeri sokmak daha kolaydır.

    bu tip bir durumun gerçekliği durumunda iki ihtimal ortaya çıkıyor.

    a) ösym içerisinde bu algoritmayı uygulayan ve yazılımlara doğrudan müdahelesi olan kişiler tarafından daha sonra bu algoritmanın dışarı satılmasını sağlayan "çıkar amaçlı suç örgütü" söz konusudur.

    b) bu sınavdan yüksek puan alarak kazanılacak üniversite ve bölümlere bazı "özel" insanların yerleştirilmesini amaçlayan ve bunun sonucunda hakim/avukat/mühendis/doktor lardan oluşan ülkenin her noktasında söz sahibi olacak özel bir nesili amaçlayan bir "terör örgütü" söz konusudur.

    her ne kadar hakkında açılacak soruşturmanın bile, körler sağırlar birbirini ağırlar ekseninde olacağını bilsem de,
    soruşturmada yer alacak onurlu birileri okur umuduyla yazayım.

    bu işin olası sorumluları aşağıdakilerden biridir ama hangisidir?
    a) şıkları karıştırma algoritmasını yazan yazılımcılar.
    b) şıklar karıştırıldıktan sonra veritabanına erişebilecek veritabanı kullanıcıları.
    c) veritabanına ve programa erişim kontrollerini elinde bulunduran sistem yönetimi.
    d) hangi öğrenciye hangi kitapçığın geleceğinin bile belli olduğu bir sisteme onay veren idari kadro.
    e) hepsi.

    şimdi ihtimal dahilinde yukarıdaki şıkların gerçek olması durumunda.
    başka neler yapılabilir?

    1- hangi öğrencinin hangi okulda, hangi sınıfta sınava gireceği, hangi sırada oturup hangi tür kitapçığın geleceği belirlenebilir.
    2- istenilen öğretmen istenilen sınıfta görevlendirilebilir.
    3- istenilen öğrenciler bir sınıfa toplanıp, istenilen öğretmenlerle buluşturulabilir.

    sınav sonrasında yapılabilecek diğer müdahaleler farkedilebilir ve fiziksel evraklarla karşılaştırılabileceği için bu risk büyük ihtimalle alınmayacaktır.

    böyle bir durum söz konusu ise, sorumlu kişiler, onları bu konuma getiren amirler, amirleri atayan bürokratlar dahil olmak üzere dürüst bir soruşturma yapılmalıdır.

    ve hükümetimizin halkına birazcık bile saygısı varsa, şu dakikadan itibaren sınav ve seçim sistemlerini denetleyecek, tüm siyasi partiler ve ilgili bilişim dernekleri tarafından belirlenecek uzmanlardan oluşacak bağımsız bir bilişim denetim kurulunun oluşturulması için adım atmalıdır.

    yoksa öğrencilerin girecekleri okulu belirleyen bir sınavda bile bunlar olabiliyor ise, bir vatandaş olarak ülke kaderini belirleyen bir seçim sistemine güvenmemiz beklenemez.

  • montaigne ünlü olmadan önce ölüm hakkında çok kafa patlatan ve ölümden endişe duyan bir insanmış zira en iyi arkadaşı etienne de la boetie'yi, babasını, erkek kardeşini ve ilk çocuğunu kaybetmiş; sen ben kadar, belki daha fazla ölüm düşüncesi kafasını meşgul edermiş.

    bir gün malikanesinde çalışanlarla beraber çıktığı bir gezide atından düşmüş ve ölümle burun buruna gelmiş. ağzı burnu kan içinde kalmış, yerinden kıpırdayamamış. bilincini kaybetme noktasına kadar geldiğinde artık kendisi için sonun yaklaştığını, o anlarda aldığı her nefesin son nefes olabileceğini kabullenmiş. bu kabulleniş hayatı yeniden yorumlamasına sebep olmuş. 36 yaşında başına gelen bu olay sonrasında bordeaux yüksek mahkemesindeki görevinden istifa etmiş ve denemeler'i yazmaya başlamış. yaşam, ölüm, korku, arkadaşlık, erdem, vicdan vs aklına ne geldiyse, o gün başından neler geçtiyse, ne hakkında yazmak istediyse yazmış. önceden yazdığı düşüncesiyle/davranışıyla çelişkili bir durum ortaya çıktığında önceki yazısına dönüp değişiklik yoluna gitmemiş; insan hayatının tecrübelerden oluştuğunu, her tecrübenin düşüncelerimizi ve davranışlarımızı değiştirebileceğini ve bunun yaşamın bir parçası olduğunu anlatmış.

    başlık kendi içerisinde ölümü ve yaşamı özetliyor: bir gün ölecek olmak. montaigne yaşarken ölümü düşünmenin bir faydası olmadığını, aksine yaşamın kalitesini azalttığının farkına varabilmiş, bunu yazdıklarıyla aktarmaya çalışmış, bir gün ölecek olmayı kabullenip kalan bütün günlerde yaşamı olabildiğince tatlı yaşamayı öğütlemiş.

    yaşıyor olmanın nefes alıp vermekten ibaret olmadığını en iyi idrak eden ve en iyi aktaran yazarlardan biri montaigne. yaşadığı hayat ve yazdıkları, ölüm düşüncesi sizi korkutuyor olmasa dahi hayatınızı güzelleştirebilir.

    (bkz: nasıl yaşanır ya da bir soruda montaigne'in hayatı)

    http://www.idefix.com/…asp?sid=bm6wdd31ey2ymis44pte
    http://www.amazon.com/…stion-attempts/dp/1590514831

  • bir arkadaşım, minicikken annesiyle babasına ayırma büyüsü yapmışlar. sonra kadın sürekli cin vesaire görmüş, hem de ayrılmış kocasından. kocası da ayrılma büyüsünü yapan kadınla evlenmiş. işte o kadın listenin birincisidir. ikinci sırada da gandalf var.

  • mevzu bahis vakko olunca, evlenen evlenmeyen merak eden etmeyen herkes mağazaya hucüm ediyor.

    ve insanların vaktini çalıyorlar.
    10 saat ayakta dikiliyorsunuz, belirli bir kişisel kotanız var. satış yapmanız gerekiyor.

    kadının biri gelinlik denemek için sizi 2 saat tutuyor, ayrıca giydirmesi taşıması aşırı zor. sonra kadına düğün tarihi soruyorsunuz. yok.

    canı denemek istemiş...

    150 tl alınması olayı normal. gelinlik fiyatından düşerlerse daha güzel olur.

  • azerilerle, kırgızlarla, kazaklarla, özbeklerle ve hatta türkmenlerle karıştırılmaması gereken grup.
    çünkü ahıskalılar, bildiğimiz anadolu türkleridir. türkiye cumhuriyeti'nin sınırlarının kesin biçimde belli olmasıyla, aynen batıda batı trakya türklerinin "sınır dışı"nda kalmış olması gibi onlar da doğuda, t.c sınırının 60 km dışında kalmışlardır. (zamanın sscb, bugünün gürcistan mevkii.)
    dolayısıyla, dilleri de türkiye türkçesidir. bugün, 1944'ten itibaren maruz bırakıldıkları sürgün sebebiyle, memleketleri olan osmanlı türkiyesi ve cumhuriyet türkiyesi coğrafyasından 2000 kilometre uzakta yaşamalarına rağmen, fasih bir türkiye türkçesi konuşmalarının sebebi budur.