hesabın var mı? giriş yap

  • bu konuda kafam gerçekten karışık.

    kılıçdaroğlu'na bir sempati besliyorum. adamın çabaladığını görüyorum, gelip burada sorularımızı bile cevapladı. gençleri kazanmak için uğraşıyor. ayrıca dürüst olduğuna inandığım bir insan. belki chp'ye oy versem bu zamana kadar gerçekten en içten, en isteyerek verdiğim oy olacak bu seçimlerdeki..

    ama bir yandan da işte hayatımızda bir akp gerçeği var. hdp'nin meclise girmesi gerekiyor. sadece akp için de değil, ben hdp'nin savunulan haklar adına da mecliste olması gerektiğine inanıyorum, zaman zaman yapılan hatalara ya da saçmalıklara rağmen bunu gerçekten istiyorum.

    sonuç olarak kalbim chp dese de mantığım hdp diyor. bu kafa karışıklığım son günlerde çok zorladı beni. geçen gün evde konuşurken de eşim şu soruya cevap verirsen belki kime oy vereceğini de belirlemiş olursun dedi:
    "kılıçdaroğlu'nu mu daha çok seviyorsun, yoksa tayyip'ten mi daha çok nefret ediyorsun?"

    benim cevabım nefretten yana oldu..

  • küçük işletmelerin geliri aylık ortalama kazancı 10-20 bin tl aralığındadır. bunlar harbiden küçük olanlar tabi. normal küçüklükte olanlar 30-50 bin tl arası kazanır.

    türkiye'de eğitim, diploma vs. para kazandırmaz. dünyanın hiçbir yerinde maaşlı çalışan zengin olamaz bu ayrı bir konu ama türkiye'de maaşlı çalışarak orta sınıfa bile gelinemiyor şu an.

    onun dışında emekli olmak falan geçelim. emeklilik yaşı 65. bugün emekli olana kadar yaşayacak mıyız o bile meçhul. verdikleri maaş ise 3 kuruş. sen 3-5 bin tl maaş alıp 2.5-3 bin tl de emekli maaşı aldığın da ne olacak?

    adam kazancının fazlasını biriktirse emekli maaşı olarak alacağın paranın 2 katını faizle alır. en kötü parasını altına falan koysa siz emekli olduktan sonra 40 sene boyunca alacağınız maaşın kat kat fazlasını cebine koymuş olur adam.

    kendimizi avutmaya gerek yok. türkiye'de bir bakkal bile profesörden de doktordan da fazla kazanır.

    siz de kendinize güveniyorsanız yaparsınız bu işleri. güvenmiyorsanız da yapacak bir şey yok. ben bu işi yapamam diyorsan paranla nasıl yatırım yapacağını araştırırsın. maaşlı çalışırsın ama paranla risk alırsın.

    aksi takdirde avrupa'da çocuğun biriktirdiği harçlık kadar maaş alırsın.

    bugün almanya'da bir çocuğa günlük 10 euro harçlık verseler ve çocuk bunu 30 gün biriktirse 300 euro yapıyor. tl karşılığı 4800 tl.

    yani almanya'da bir velet harçlıkları ile sizi işe alıp çalıştırabilir. durum bu.

  • az önce izlediğim film. insanın içini ısıtan sımsıcak bir yol filmi. little miss sunshine'dan beri kalbimizi bu kadar sevgiyle dolduran bir film izlememiştik. sevgilinizle romantik dakikalar geçirmek istiyorsanız bu hafta sonu bu film sizin için harika bir seçenek olacaktır.

  • yemek masasında ufaklığa yemek yedirirken;

    anarch: hadi koçum son bir kaşık daha...beşiktaşım oley beşiktaşım oley beşiktaşım oleeeeeyyyy...oooooo
    gariban anne:yahu şu çocuğa adam gibi bir şarkı söylesene...sabahtan akşama beşiktaş marşı dinliyor çocuk...
    a: ne var söylüyoruz işte...yemekleri sıyırmaya geldik..bir lokmada hepsini ham yapmaya geldik..ıspanak seni biz yemeye geldiiiik...ıspanaaaaakkkk...(bkz: gücüne güç katmaya geldik)
    g.a: hah işte şöyle...
    a: laralaralaylay laralaylay laylaralaylay laralaylay laralaralaralay laralaylaralay.....doyduk mu... (bkz: koyduk mu)
    g.a: ya valla pes ya...

  • jüri öncesi gecelerde sabahlarken görülmesinden en çok korkulan renktir. nitekim kendisi gökyüzünde belirdiğinde bu güneşin az sonra doğacağına işarettir. zaman geçmiş, gece bitmiş, sen de bitmişsindir ancak proje bitmemiştir.

  • nurullah ataç; bir kanaat önderi, ufuk açan bir denemeci, usta bir çevirmen ve öncü bir eleştirmendir. ayrıca, aydın boysan'ın deyimiyle "istanbul beyefendisidir" (ataç, pertevniyal lisesi'nde okuyan boysan'ın öğretmeniydi).

    ataç memlekete büyük katkıları olmuş nitelikli bir düşünce insanı, hakbilir değerbilir bir aydın.

    ne yazık ki bir alanda ilk olmak çok zordur, göze batar çünkü rahatsız eder, zamanla da ilk olduğu unutulur.

    oysa bakma'nın görmek'ten farkını onun denemelerinden öğrendik. yazmış, düşünmüş, kelimeleri dert edinmiş bir insan nurullah ataç. (herkes biliyor devrik cümlenin ilk efendisidir.)

    ayrıca zamanında onun önerdiği birçok sözcüğü şimdi hiç farkında olmadan kullanıyoruz. tutmayan kelimeleri de olmuş, bunda tuhaf bir yan göremiyorum. türkçe muazzam bir dil, bünyesine aldığı yapay kelimelere isterse can verebiliyor, istemediğini de istemiyor o kadar. dil zaten böyle büyümez mi? yeni bir şey görürsün ona bir isim verirsin veya yeni bir ifade biçimi önerirsin, tutar tutmaz orası ayrı bir serüven. bu açıdan toz duman dağıldıktan sonra görülen o ki öztürkçe hareketi türkçeyi geliştirdi, daha duru bir dil yaptı, var olan kelimelere yeni kelimeler eklenmiş oldu, türkçe zenginleşti.

    örneğin "günlük" sözcüğünün arkasında bu tarz bir yol vardır: günlük, türk edebiyatına tanzimat'tan sonra gelir. edebiyatımızda bu türün ilk örneği direktör ali bey’in 1897 tarihli “seyahat jurnali” isimli kitabıdır. yani günlük için ilk önerilen kelime olduğu gibi fransızcadan alınmış. sonra tabii abdülhamit döneminin havası nedeniyle bu sözcük farklı bir anlam taşımaya başlar. ruzname dendiği olur. falih rıfkı atay ise "gündem" ve "gündelik" önerilerinde bulunur, gündelik zamanla "günlük" olur. ataç ise "günce" demiştir, bence çok yerinde bir tanım ve güzel bir sözcük, halen kullanılmaya devam ediliyor ama günlük daha popüler oldu. (hulki aktunç da "günlük tutulur, günce ise yazılır" dermiş.)

    benzer bir başka kelime: makina mı makine mi? doğrusu nedir? ataç, makina demiştir, başkaları makine, aradan seneler geçti ama bugün hangisinin doğru olduğunu (mutlak) kimse söyleyemez, ikisi de doğru. fakat eğilim yıllar içinde makine'ye doğru oldu.

    eleştirmenliği hakkında bir değerlendirme ise şöyle: "değişimi izleyip çözümlemenin yanı sıra, gelecek öngörülerini de yapabilen bir eleştirinin olmayışı, kendi eleştirisini yapmayan, yapamayan bir edebiyatın bu alışkanlığını gelecek dönemlere aktarmasına neden oldu. nurullah ataç’ın varlığı ve unutulmayışının nedeni burada. katkısız bir modernistti o, kendi doğrularından ve bireysel duruşundan başka hiçbir şeyi umursamaz tutumu onu alıp döneminin önüne, bir lokomotif gibi yerleştirdi. 1940’ların ilk yıllarından 1957’de ölümüne kadarki dönem, aynı zamanda 1950 kuşağı’nın kendini yaratma sürecine de karşılık geliyordu. ataç ne 1950 kuşağı ile bire bir ilişki içindeydi, ne de öteki herhangi bir çevre ya da anlayışla. eleştiriyi bir sanat olarak gören ataç, öznelliğin değerini edebiyatımıza onaylatırken, elbette döneminin en köktenci modernistlerinden biri, bir öncüydü, ama sözgelimi ne onun için bir inceleme kitabı yayımlayan asım bezirci onu böyle tanımlıyordu, ne de başka bir yazar." (s.gümüş, radikal kitap, 13.03.2009)

    eleştirmenliği cesaret isteyen türdendir, mesela "şiirden anlamak mehmet akif'in şair olmadığını anlamakla başlar" der. bugün benzer bir ifadeyi yazacak cesareti olan bir eleştirmen yoktur.

    en büyük katkısı tercüme bürosudur, bu konuda hakkını ödeyemeyiz, ruhu şâd olsun:

    "hasan âli yücel’in 1938’de maarif vekili olduktan sonra başlattığı tercüme hareketinden sonra kurulan tercüme bürosu’nun türkçeye kazandırdığı klasikler, ülkenin düşünce ve kültür hayatını değiştirdi. 1940’ta kurulan tercüme bürosu’nu nurullah ataç yönetti. adnan adıvar, saffet pala, sabahattin eyuboğlu, sabahattin ali, bedrettin tuncel, enver ziya karal, nusret hızır gibi, dönemin saygın düşünce ve edebiyat adamları da büro’nun çalışmalarına etkin biçimde katıldı. dünya edebiyatı klasiklerinden tam 496 yapıt altı yıl içinde türkçeye kazandırıldı." (notos, ocak 2011)

    meral ataç "babam nurullah ataç" isimli kitabında babasının açık sözlülüğü yüzünden çok çektiğini, yazdıklarını eleştirdiği için melih cevdet anday tarafından dövüldüğünü de anlatır.

    son olarak nurullah ataç’ın, reşat nuri güntekin, ali süha delilbaşı ve ismail hami danişmend ile birlikte hazırladığı "fransızca-türkçe resimli büyük dil kılavuzu" çıkar çıkmaz temel başvuru kaynağı olmuş değeri hiç azalmamış bir eserdir.

  • boyner holding yönetim kurulu başkanı cem boyner'in, berkin elvan'ın ölümü nedeniyle bugün tüm boyner mağazalarında uygulanmasını istediği maddeleri içerir.

    cem boyner'den kurum içi gönderilen e-mail'de şu ifadeler kullanıldı:

    "tüm mağazalarda müzik yayınını durdurun bugün. mağazalardaki müşteri etkinliklerini iptal edin, bugün ve yarın. tüm mağazaların wi-fi şifrelerini iptal edin hemen. vatandaş istediği yerden haberleşme imkanına sahip olsun.

    kritik noktalardaki mağazalarınızın hassas, evi uzak olanlarda olan, fiziki açıdan ilgiye ve desteğe ihtiyacı olabilecek personeli erkenden evine gönderin.

    mağazalarınıza sığınabilecek vatandaşlara yardım için su, ilkyardım malzemesi vs. eksiksiz bulundurun.

    bu güzel halkı allah korusun ama biz de bize düşeni eksiksiz, kimseyi ayırmadan yapacağız.

    sorusu olan, önce sorusunu vicdanına sorsun, gereğini yapsın, sonra isterse şirketine, merkeze sorsun.

    allah utandırmasın..."

    "sorusu olan, önce sorusunu vicdanına sorsun, gereğini yapsın" kısmı duygulandırmıştır.

    linki

    edit: boyner, geçen yıldan bu yana satışlarını %51, karını ise %58 civarında artırmış, halihazırda reklama fazla ihtiyacı olmayan bir mağazalar zinciridir. bilgilerinize;

    satış hasılatı 2012: 935,000,000 tl - satış hasılatı 2013: 1,415,000,000 tl

    kar 2012: 6,870,000 tl - kar 2013: 10,880,000 tl

  • ona neymiş ki?

    herkes allaha inanmak zorunda değil, buna göre senin genel ahlak kuralı dediğin şey de senin kendi ahlak kuralın oluyor.

    büyük ihtimalle hiçbir anormal hareketi olmayan gençlerdir.