hesabın var mı? giriş yap

  • dinamiklerini bir türlü çözemediğim, nasıl bir arada kalmayı başardıklarına anlam veremediğim poligomik kolonilerdir bunlar. bir sene misal herkesin mutlu mesut bir ilişkisi vardır... 6 ay geçer, bir bakarsınız sanki barn dance yaparmış gibi herkes partner değiştirmiş, ilişkisel bir reset atılmış tüm komüne:

    erkek1, kız1 ile, erkek2 kız2 ile, erkek3 de kız3 ile çıkıyo olsun misal.

    erkek1: kız1 ile çok mutluyum abi ya, valla süper gidiyo....
    kız2: ...ben bilemiyorum...galiba erkek2 the one değil felan yaaani.
    erkek3: yaaa, ben de kız3 ile geçinemiyorum, senin gibi olsa keşke...
    kız2: ehihihihi

    3 ay sonra.... nice ilişkiler yıkılmış, büyük vaatler çürümüş, vay anasını olmuştur:

    erkek1: yok abi yok, kız1 ile yürümüyo
    erkek2: biz kız3 ile çok feci aşığız ya!
    kız2: ben de erkek3 ile süperim... senin gibi vurdumduymaz değil!
    erkek2: hadi leen.. zaten hemen koşarsın sen başkasına. the one 'mış... matrix mi lan burası?

    2 ay sonrası. kimin eli kimin cebine girmiş, nerden çıkmış, çözemen:

    erkek1: kız1 ile... aman 2 ile... ulan şu an kimle çıkıyorum?!
    erkek3: abi galiba benle çıkıyosun ama emin değilim...
    kız3: yaaaa, hani benleydin??? yok yok.... ben kız2 ile miydim?
    erkek2: ulan keşke isimlerimiz olsa, böyle erkek1 kız2 karışıyo tabi...

  • "bir şeyi uzun süre bekledikten sonra umutsuzluğa kapılıp hiç içine sinmeyen başka bir şeye razı olduğun anda o beklediğin şey çıkageliyorsa ve onu mecburen hiç hak etmediği bir yere koymak zorunda kalıyorsan tetris oynuyorsun demektir."

  • olaylar sadece harry'nin etrafında ve büyücülerin iç çekişmeleriyle döndüğü için lotr gibi bazı başka fantastik eserlerin aksine büyücülerin dışındaki halkları ve sihirli yaratıkları pek fazla tanıma imkanı bulamasak da seri aslında epey zengin ve kalabalık bir evrene sahip. cincüceler, ev cinleri, deniz halkı ve at-adamların her birinin kendi hikayeleri, kendi tarihleri de var. ev cinlerininki bunların içinde muhtemelen en sıkıcı olanıyken, cincücelerin bir hayli kanlı, deniz halkının gizemli, at-adamların ise saygı uyandıran bir öyküsü var. bu topluluklar içinde favorim de bu sebepten at-adamlar. hikayeye dahil oldukları kısıtlı anlarda at-adamları okumak hep çok keyifli oldu benim için. hatta kendilerine büyücülerden daha fazla saygı duyduğumu söyleyebilirim.

    seride öğrendiğimiz kadarıyla kendi halinde yaşamayı seven ve rahat bırakılmayı isteyen at-adamlar, oldukça kibirliler ve büyücüleri en kötü ihtimalle denkleri olarak görüyorlar. çoğu zaman ise büyücülerden bile üstün oldukları inancındalar. çocuklardan insan yavrusu ya da tay olarak bahsetmelerinden bunu rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. insanların işlerine karışmayı, "pis işlerine bulaşmayı" sevmiyorlar. çok zekiler ve çoğu insandan daha bilgeler. firenze'in hogwarts'ta kehanet dersi verdiği sırada, trelawney'nin ve derslerinin gerçekten ne kadar kepaze olduğunu öğrenciler kadar siz de anlıyorsunuz. astrolojiyi "insan saçmalığı" olarak niteleyen firenze, meslektaşından "türünün sınırlamalarıyla gözleri kapanmış ve eli ayağı bağlanmış" olarak bahsediyor ve göklerde gördükleri işaretleri yorumlamanın hiç kolay olmadığını, bunun yüzyıllar alabildiğini söylüyor. bu arada firenze elbette ki sürüden atılıyor çünkü insanlara öğretmenlik yapması, türüne bir ihanet, alçaltıcı bir hareket olarak yorumlanıyor. tıpkı harry'yi voldemort'tan kurtarmak için sırtına bindirmesi gibi.

    burada bir parantez açarsak, büyücülere karşı cincücelerde de benzer bir tutum var fakat cincüceler daha çok maddi konular yüzünden büyücülerle ters düşmüşler. iki topluluk arasındaki en büyük sorun, cincücelerin aidiyet ve hırsızlık anlayışlarının insanlarınkinden tamamen farklı oluşu. cincüce inancına göre bir büyücü bir cincücenin zanaatinden para karşılığı yararlanıp bir meta yaptırırsa bunu kiralamış sayılıyor ve eşyanın varislere miras bırakılması hırsızlık olarak kabul edildiğinden, kiracı öldüğünde söz konusu metanın onu işleyen cincüceye döndürülmesi gerekiyor. sırf bu yüzden godric gryffindor'la bile papaz olup isyanlara kalkışmışlar. mesele yüzyıllardır çözülmediği ve aşırı kindar oldukları için de büyücülere hâlâ tavırlılar. gringotts yüzünden de büyücülerle defalarca anlaşmazlığa düşülmüş. sihir bakanlığı dönem dönem gringotts'ın yönetimine el koymuş fakat sonunda anlaşmaya varılıp tüm yetki yeniden cincücelere devredilmiş. o günden beri cincüceler, gringotts'ı büyücüler için işletiyor, büyücülerin yanlarında çalışmalarına müsaade ediyor fakat perde arkasından büyücülerin tüm mal varlığını yönetiyorlar. rahatlıkla büyü yapabilmelerine rağmen asa taşımalarının yasaklanmış olmasına da ezelden beri gıcıklar. işte bu gibi husumetler sebebiyle quidditch dünya kupası sırasında ludo bagman tarafından dolandırıldıklarında işi kan davasına dönüştürüyorlar ve yine bu sebeple son büyücüler savaşında hiçbiri kılını bile kıpırdatmıyor.

    at-adamlara geri dönersek, onların da insanlara karşı oldukça önyargılı ve hatta düpedüz ırkçı oldukları söylenebilir, fakat çok da haksız değiller. bunu umbridge'in at-adamlarla karşılaşmasındaki tavrından anlayabiliyoruz. umbridge, diğer büyücü dışı topluluklar ve sihirli yaratıklara karşı olduğu gibi at-adamlara da katıksız bir nefret duyuyor ve onları hor görüyor. ne yazık ki umbridge, büyücüler içinde böyle düşünen tek kişi değil. modern zamanda bile büyücülerin diğer türlere yönelik mutlak üstünlüğünü savunan kalabalıklar mevcutken, büyücülerin çağlar boyunca at-adamların güvenini sarsacak sayısız eyleme imza attıkları da kayıtlara geçmiş durumda.

    15. yüzyılda sihirli yaratıkları sınıflandırmak üzere bir araya gelen büyücüler, iki ayağı üzerinde yürümeyen her canlıyı canavar sınıfına dahil edip at-adamları her türlü haktan tümüyle dışlıyor. bu sınıflandırma o kadar çarpık ki sırf iki ayak üstünde yürüdükleri için iki kelimeyi bir araya getiremeyen ifritler bile varlık statüsüne erişiyor. insanlara en az at-adamlar kadar antipati duyan ve oldukça kurnaz olan cincüceler ise bu fırsattan istifade, muhtemelen büyücülere bir ders vermek niyetiyle, iki ayak üstünde yürüyen fakat gelişmiş bir zeka veya ahlak bilincinden yoksun ne kadar sihirli yaratık varsa hepsini toplayıp komisyona getiriyorlar. ünlü sihir tarihçisi bathilda bagshot, bu hazin fiyaskoyu sihir tarihi'nde "sırga'ların gaklaması, kahşin'lerin inleyip sızıldanması ve fuphup'ların amansız, kulak zarı delici şarkıları yüzünden pek az şey işitilebiliyordu. büyücüler ve cadılar önlerindeki kâğıtlara bakmaya çalışırken, envai çeşit cinperiyle peri kıkır kıkır gülüp vıdı vıdı ederek onların başlarının etrafında fırıl fırıl dönüyordu. on kadar ifrit ellerindeki sopalarla odayı darmadağın ederken, cadalozlar süzülerek dolaşıp yiyecek çocuk arıyordu. konsey başkanı toplantıyı açmak için ayağa kalktı, bir dombaz pisliği öbeğine basarak kayıp düştü ve lanet okuyarak salonu koşa koşa terk etti." şeklinde tarif ediyor.

    ileriki dönemlerde yeltenilen sınıflama girişimleri de bir o kadar vahim. iki ayak üstünde yürüyebilen canlılar sınıflandırması yetersiz kalınca, insan dili konuşabilen canlılara varlık statüsü ve türlü sihirsel hak ve imtiyazlar verilmesi kararlaştırılıyor ve yine bir toplantı tertip ediliyor. yaşayanların ölülerden daha fazla önemsendiğine öfkelenen hayaletler müzakereleri terk ederken, cincüceler, bu kez de basit birkaç kelime öğretmek suretiyle içeriye aldıkları ifritler sayesinde toplantıyı bir kez daha sabote ediyor. bu sefer toplantıya davet edilen at-adamlar ise, oldukça zeki, ahlaklı ve gelişmiş bir medeniyet olmalarına rağmen suyun üstündeyken insan dilini konuşamayan deniz halkının dışlanmalarını protesto ederek toplantılara katılmayı kesinlikle reddediyorlar.

    17. yüzyılda da benzer girişimler sonuçsuz kalıyor ve sihirli yaratıkları sınıflandırmak ancak 19. yüzyılda mümkün oluyor. sihirle uğraşan topluluğun yasalarını anlayabilen ve bu yasaları oluşturma sorumluluğunu kabullenen yaratıklar olduklarına kanaat edilen at-adamlar nihayet varlık statüsüne layık görülüyor fakat cadalozlar ve vampirlerle aynı sınıfta yer almak istemediklerinden, "sihirli yaratık" sınıfında kalmayı talep ediyorlar. deniz halkı da at-adamlarla aynı talepte bulunuyor ve her iki tür de kendi istekleriyle sihirli yaratık statüsünde bırakılıyor. o günden bugüne de at-adamlar, sihir bakanlığında kendilerine rezerve edilen departmanlar bulunmasına karşın, insanlarla ya da bakanlıkla herhangi bir iletişime geçmekten imtina ederek münzevi bir hayat yaşıyor ve insan tarafından taciz edilmedikleri müddetçe etliye sütlüye karışmıyorlar.

  • be$ikta$'ta oynadıgı dönem bjk store'nin terbiyesiz satı$ elemanlarından biri televizyona cıkıp magazinel bir programda kimin forması en cok satılıyo, en cok kim ilgi görüyo $eklinde soruları cevaplarken muhabirin talihsiz ''peki hic sorulmayan bir oyuncu forması var mı'' sorusuna gevrek gevrek gülüp ali eren cevabını vermi$ti.
    evet bıyıkları yeni yeni terleyen ali cansun, sakal cıkmadıgı icin top sivilce bırakan ozan gibi isimlerin formalarını 3-5 akrabaları alırken ali eren forması o sezon hic satılmamı$tı.

  • gıda sektöründe hintli işçi çalıştıran bir şirketten hiçbir şey almam yemem. kümesin güvenliğini tilkiye emanet etmek gibi bir şey bu. hintlilerin genetiğinde hijyen, sanitasyon diye bir kavram yok. şu olay başlı başına bir skandal. ben bu firmanın patronu olsam bana ucuz işçi diye böyle bir fikir getiren adamı sektörden dışlatırım. hem kovarım hem aşağılarım. kendisi bu fikri düşünüp eyleme geçirdiyse orasını bilmem.