hesabın var mı? giriş yap

  • ''babadır, savunur'' denmiş ama ben böyle bir suç işlesem babam ilk önce ağzıma örük örük sıçar, sonra da nüfus müdürlüğüne gidip kütüğünden sildirir.

  • beni değerlendirme dışı bırakmış olan karakter tahlili şeysi. hemen kendimi dahil edeyim:

    granül kahve - kahve makinesi olmayan bir fakirsiniz. damak tadınızın da peki iyi olduğu söylenemez. bir gün birinin size kahve makinesi hediye edeceğini hayal ediyor ve her şeye rağmen hayata umutla bakıyorsunuz. boş vakitlerinizde kahve makinesi çeşitlerini inceliyor, gözünüzü karartıp almaya niyet ediyor sonra da dur biraz daha bekliyim, hissediyorum hediye etçekler bunu bana deyip vazgeçiyorsunuz. ananızın gözü de olabilirsiniz biraz.

  • sonunda gerçekleri açıkça konuşup, bu kadar perdeden sıkıldım toptan yakıyorum diyen bir lider görmüş olduk ölmeden. kısaca putin'in konuşmasının maddelerini tercüme ediyorum.

    1. rusya artık oyunlar oynamayacak ve kapalı kapılar ardında yapılan ıvır zıvırlar üzerine müzekkereler ile meşgul olmayacak. rusya bundan sonra sadece ciddi konuşmaları ve anlaşmaları tercih ediyor, eğer bunlar kollektif güvenliğe yardımcı olacak ve her iki tarafından çıkarlarına uygun ve adil anlaşmalar ise.

    2. tüm global kollektif güvenlik sistemleri şuanda harap olmuş durumda. artık her şeyi garanti eden bir uluslararası güvenlik yok. bu oluşum ismi : amerika birleşik devletleri olan bir varlık tarafından yok edildi.

    3. yeni dünya düzeni'nin (bkz: nwo) kurucuları kumdan bir kale yapmada başarısız oldu. yeni bir dünya düzeni kurulacak olsa ya da olmasa bu sadece rusya'nın kararları ile gerçekleşemez, fakat rusya olmadan da böyle bir karar alınamaz.

    4. rusya toplumsal düzenin içinde yapılacak yeniliklere karşı daha muhafazakar bir tutuma sahip, eğer bunları yapmakta haklılık payı görürse, bunların araştırılmasına ve bu tür gelişimlerin tartışılmasına da karşı değil.

    5. rusya'nın ne amerika'nın sürekli genişleyen "kaos imparatorluğu"un çamurlu, bulanık sularında balık tutmak gibi bir niyeti ve kendisine ait böyle yeni bir imparatorluk kurma gibi isteği var, ne de geçmişte olduğu gibi dünya'nın kurtarıcısı rolünü üstlenme isteği var.

    6. rusya dünya'yı kendi yansıması gibi bir şekle sokma çabası (reformat) yok, fakat hiç kimsenin onun imgesini yeniden şekle sokmasına tahammülü de yoktur. rusya kendini dünya'ya kapatmamıştır, fakat her kim ki onu dümya'dan soyutlamaya çalışırsa sadece fırtına biçecektir.

    7. rusya kaosun yayılmasını dilemiyor, savaş da istemiyor ve yeni bir savaş başlatma gibi niyeti de yok. ancakbugün rusya küresel bir savaşın artık kaçınılmaz olduğunun farkında (bkz: 3. dünya savaşı için tüm şartların uygun olması), bunun için hazırlanıyor ve hazırlanmaya devam edecek. rusya ne savaş ister ne de savaştan kaçar.

    şimdilik bunları biraz sindirin diğer iki maddeyi de çevirip link ile güncelleme yapacağım. erzak stoklamaya başlayın yarın ihtiyacınız olduğunda ya okuduğum zaman çok eğlenmiştim demeniz yardımcı olmayacak.

    ekleme:

    konuşmanın diğer satır başlarını çeviriyorum

    8. rusya yeni dünya düzeni'ni kurmaya çalışanları engellemede aktif rol alma niyetinde değildir, ta ki onların yeni dünya düzeni çabaları rusya'nın hayati çıkarlarına çarpana kadar. rusya beklemede kalmayı ve onların kendi kendilerine zavallı kafaların alabildiği kadar zarar vermesini izleyecektir ("russia would prefer to stand by and watch them give themselves as many lumps as their poor heads can take: daha düzgün bir tercüme ile değiştebilirim"). fakat kim ki rusya'yı bu sürecin içine çekmeye çalışırsa, çıkarlarını gözetmeksizin, onlara gerçek acının ne olduğunu öğretiriz.

    9. rusya iç ve dış politikasındaki gücü bir grup elitin kapalı kapılar ardındaki anlaşmalarından değil, kendi insanlarının iradesindeki güçten gelir.

    batılı elitler oyun bitti

    http://eng.news.kremlin.ru/news/23137

    konu ile ilgili kendi yorumum kısaca (bkz: #46694768)

  • kimse siginmaciyi geri gonderin istemiyor. ama siginmaciysa, devlet olarak kontrolunu yap, kamplarda tut, yemek ver, saglik hizmeti sun, hijyen kosullarini sagla vs.

    peki sen ne yapiyorsun devlet olarak?
    daha sayilarini dahi bilmiyorsun,
    sokaklarda dilenmelerine gozyumuyorsun,
    universitelere sinavsiz alinmalarini garanti ediyorsun,
    sigortasiz calistirilarak somurulmelerine gozyumuyorsun... vs.

    sana devlet denmez, mafyalasmis sistemin ortagi denir.

  • asla bir battaniye içine michelin maskotu koyan baba değildir.

    efenim bilen bilir,eskiden kamyonların üzerinde süs niyetine michelin maskotları takarlardı.
    amcamın kamyonundaki süs bi şekilde bizim eve geliyor.

    derdimi tam anlatamasam da şöyle bir şey ;
    http://2.bp.blogspot.com/…elin-lastik-adam-foto.png

    ben bebekken bana göz kulak olan babam,o sırada merdiveni süpüren anneme bi şakar yapar.
    sarılı olduğum battaniyenin içinden beni çıkararak michelin maskotunu güzelce yerleştirir.merdivene çıkarak "-ulan bu çocuk ne çok ağlıyo bee !" deyip maskotlu battaniyeyi merdivene doğru fırlatır.annem de ne yapsın çığlık,feryat figan...

    bu ne ki amk...

  • normal bir ülke ve normal bir toplum için utanç verici olması gereken konvoydur.

    ancak ülke insanının çoğunluğu muhafazakar/milliyetçi politikaların sonucunda en basit mantık yürütme yetisini bile kaybettiği için güce, güçlüye ve kişilere tapmayı marifet zannediyor.

  • bir süredir sektörle içli dışlı olan ve kahve kültürüne dair uluslararası gelişmeleri takip eden birisi olarak henüz 4. nesilden bahsetmek için erken olduğunu düşünüyorum. nitekim sektör de bu fikirde. 4. nesil/dalga muğlaklığını koruyor. kaldı ki üçüncü dalganın da henüz yeterince sabitlenmediğini görüyoruz. örnek olarak birçok iyi şef ve restoran hala berbat kahve servisi yapmaktan gocunmuyor. bu konu da şöyle bir içerik var.

    4. nesil muğlaklığını korusa da beklenti üçüncü dalganın değişimi ve evrimi yönünde. fakat kahvenin daha da rafine hale gelmesinin önünde ciddi bazı engeller de var:

    en temel sorunlardan biri iklim değişikliği. iyi kahve üretmek giderek zorlaşıyor. önceden daha düşük rakımlarda yetiştirilebilen iyi kahveler artık daha yüksek rakımlar istiyor. daha yüksek rakımlarda çalışmak da yetiştiriciler için çok zor. daha önce belli rakımların üstünde rastlanmayan zararlılar artık daha yüksek yerlere çıkabiliyor. bu daha çok pestisit kullanımı anlamına da geliyor. don, dolu ve çeşitli doğal afetlere bağlı kayıplar gün geçtikçe artıyor. geçen sene yaşanan büyük brezilya donu piyasanın üstünden kamyon gibi geçti ve fiyatları tavan yaptırdı. özetle iyi kahve yani sektördeki adıyla "nitelikli kahve" iklim krizi yüzünden giderek daha zor ulaşılır ve daha pahalı bir metaya dönüşüyor. yükselen enflasyon da bu erişim sorununu körüklüyor. pandemi süreci kahvenin (ve diğer tarım ürünlerinin) kırılganlığını göstermiş oldu. lojistik problemler de aynı şekilde pandemi döneminde arttı.

    üçüncü dalga o zamana kadar büyük ölçüde ana akım olan bir kahve endüstrisine özenli işçilik, uzmanlık ve bireysellik gibi faktörleri tanıttı. bu sayede daha şeffaf, daha yüksek kaliteli ve daha bireysel zevklere hitap eden bir kahve kültürü oluştu. bu kültür tabii ki havada kendi kendine oluşmadı, bunları talep eden yeni nesil bir tüketici de mevcuttu. dolayısıyla 4. nesili talep eden bir tüketici grubunun varlığı gerekli öncelikle ve şu an bunu pek görmüyoruz. en azından kitlesel olarak..

    pek ihtimal vermesem de 4. dalgayı nitelikli kahve tüketiminin demokratikleşmesi olarak görenler var. beklenti sadece güneyden kuzeye değil güneyden güneye de pazarlar oluşturulması ve üretici ülkelerde de iyi kahve tüketilmesi (biz neden iyi çay içemiyoruz sorusunun yanıtı da biraz burada, üretici ülkeler en iyi pazar seçeneği olamıyor).

    bir nestle yetkilisi zamanında kahvenin yeni neslinin soğuk kahve devrimi olacağını söylüyordu. dayanağı ise satılan starbucks içeceklerinin %50'sinin soğuk olması ve son 10 yılda milyar dolarlık bir soğuk kahve pazarının oluşması. açıkçası sıcak kahvenin başatlığını kaybetmeyeceğine inanıyorum ben.

    özetlemek gerekirse 4. nesli konuşmak bir yana 3. nesil kazanımları bile tehdit altında gözüküyor. yine de 4. nesil kahveye ilişkin beklentilerde erişilebilirlik, kişiselleştirme ve kahveyi elit bir grubun tekelinden çıkarmanın öne çıktığını görüyoruz. ben şahsen bu süreçte suyun da öneminin artacağına inanıyorum. kişiselleştirilebilecek nadide parametrelerden biri su! kahve menülerinin içerisinde zamanla bir de kullanılacak su listesinin yer alabileceğini düşünüyorum. zira kullanılan su tüm profil üzerinde ciddi bir etkiye sahip. suyla ilgili bu videoda daha fazla bilgi var.

  • •ben diktatör değilim. benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar, evet, bu doğrudur. benim arzu edip de yapamayacağım bir şey yoktur. çünkü ben zorâki ve insafsızca hareket etmesini bilmem. bence diktatörlük, diğerlerini râm edendir. ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim.
    karal (ord. prof.), enver ziya (2003). fatih özdemir atatürk'ten düşünceler (kitap) (türkçe dilinde), 170. sayfa, ankara: odtü yayıncılık.

    •ben istese idim derhâl askerî bir diktatörlük kurardım ve memleketi öyle idâreye kalkışırdım. fakat ben istedim ki, milletim için modern bir devlet kurayım.
    karal (ord. prof.), enver ziya (2003). fatih özdemir atatürk'ten düşünceler (kitap) (türkçe dilinde), 170. sayfa, ankara: odtü yayıncılık.

    •benim adım 'çok içer' diye çıkmıştır. filhakîka ben, öteden beri içerim. fakat istediğim zaman bunu keserim; karıştırmam. içki, sâdece benim keyfim içindir. içki yüzünden vazîfemi bir an geri bıraktığımı hatırlamıyorum. daha gençken, manevralara çıkılmadan önce, muhabbete dalarak sabaha yakın zamanlara kadar içsek bile ben, bazen uyumadan saatinde vazîfem başına gider ve görülecek işi bir dakika geri bırakmazdım. içki ve vazife, iki ayrı şeydir. birbirine dokunacak yerde vazifeyi elbette keyfe tercih etmeli, içkiyi behemehâl kesmeli.
    karal (ord. prof.), enver ziya (1927-10-20). fatih özdemir atatürk'ten düşünceler (kitap) (türkçe dilinde), 211. sayfa, ankara: odtü yayıncılık.

    •çocukluğumdan beri bir tabiatım vardır, oturduğum evde ne ana, ne kızkardeş, ne ahbapla bulunmaktan hoşlanmam. ben, yalnız ve bağımsız olmayı, çocukluktan kurtulduğum günlerden başlayarak daima tercih etmiş ve sürekli olarak öyle yaşamışımdır. tuhaf bir halim daha var: ne ana -babam çok erken ölmüş-, ne kardeş, ne de en yakın akrabamın, kendi tutum ve düşüncelerine göre, bana şu veya bu tavsiye ve nasihatta bulunmasına tahammülüm yoktu.
    smail habib sevük: atatürk için; kültür bakanlığı yyn., ankara, 1981, s.91.

    •beni görmek demek, behemahal (mutlaka) yüzümü görmek değildir. benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız bu kâfîdir (yeterlidir).

    •çocukluğumda elime geçen iki kuruştan birini eğer kitaplara vermeseydim bugün yapabildiğim işlerin hiçbirini yapamazdım.

    •orduya ilk katıldığım günlerde, bir arap binbaşısının 'kavm-i necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye tokatladığı bir anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında türklük şuuruna erdim. onda gördüm ve kuvvetle duydum. ondan sonra türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. benim hayatta yegane fahrim, servetim, türklükten başka bir şey değildir.

    •milletim beni nereye isterse oraya gömsün. yeter ki beni unutmasın.

    seni hiç unutmayacağız atam.

  • belki günler belki haftalar belki de aylar sonra buralar dolacak ben yerimi şimdiden alayım.

    uğur şahin, türk kökenli alman bir immünolog ve onkologtur.tıp eğitimini almanya’da almıştır.biontech isimli ilaç firmasının sahibidir.kendisi gibi doktor olan özlem türeci ile evlidir.kendisi almanya’ya işçi göçüyle giden, fabrikada çalışan bir türk’ün oğludur.
    uğur şahin ve eşi özlem türeci’nin kurduğu biontech şirketi covid19 salgınında bu virüs daha dünyayı etkilememişken henüz çin ile sınırlıyken aşıyı bulmak için kollarını sıvadılar.şu anda etkinliği %90 kanıtlanmış mrna teknolojisi ile üretilen aşıyı geliştirdiler ve birçok ülkeden milyonlarca ön sipariş almaya başladılar.

    ben uğur şahinin bazı yayınlarına baktım kendisi çok başarılı bir bilim adamı h indeki:50.
    h indeksi bilimsel yayınlarınızın ne kadar atıf aldığı vs. göre değişen bir index ve bilimselliğin ölçütüdür ve bizim ülkemizde h indeksi 50nin üzerine çıkmış bir tıp profesöü ben bilmiyorum.bu anlamda kendisinin ne kadar başarılı olduğunu anlayabilirsiniz.

    kendisinin nobel’e aday gösterileceği söyleniyor ve eğer alırsa ikinci kez bilimsel bir alanda bir türk nobel almış olacak.bir türk’ün imkanlar sağlandığında başarabileceklerinin ölçütü olmadığını bize gösterdiği ve dünyayı kurtaracak aşıyı bulduğu için kendisine ve eşine, ona bu imkanları sağladığı için almanya’ya teşekkür ederim.

    ben inanıyorum ki bu ülke yıllarca yozlaşmış bir şekilde değil de liyakatlı bir şekilde, bilimin ışığında, atatürk ilkeleri doğrultusunda sadece onu sözde değil de özde de anlayarak yaşasaydık bugün içimizdeki aziz sancarlar, uğur şahinler, kendi ülkelerinde bunları başarabilirlerdi ve onlar gibi niceleri çıkardı.