hesabın var mı? giriş yap

  • gençler bir avukatla görüşüp şahsa dava açsınlar. uğraşsın biraz. hakaret var, halkı galeyana getirme var, kişinin özgürlüğüne müdahale var. avukat arkadaşlarımız bir ton detay görmüşlerdir. lütfen yardımcı olun çocuklara :)

    kıskançlıktan çatlamış birinin repliği.

    edit: tck 125 diye msjlar gelmiş.

  • işte bunlar hep agile çalışmamaktan. aşiret reisine urgent meeting iletmeden önce “sonraki sprintte deploy ediyor olacağız” denilseydi bunlar olmazdı.

  • çok basit biz yalaka değiliz.

    edit: beyefendinin sorusuna cevabımı verdim bende kendisine bir soru sorayım, fazıl say'ın da dediği gibi siz ne işle uğraşıyordunuz? hakan ural hangi sanat dalıyla uğraşıyor ben kaçırmışım kendisini.

  • bu müzik setini taşıyabilmek için eşinden dostundan araba alıp gelenler bile olmuştu yaysat bayiine.

  • ingilizce devam etmek ister misiniz? dendiğinde hayir diyen arkadasim var. opsiyonel sanmis oyle sorunca, savunmasi bu.

  • modayı bu şekilde konuşmak olarak değerlendirirsek eğer böyle de bir örnek var ;

    - benim accept ettiğim meeting niye calendar'ımda görülmüyor ?

    bunu diyen bunu da dedi hatta ;

    - meeting'in ingilizcesi neydi ya ?

    yemin ediyorum ki gerçektir.

  • "potemkin zırhlısı'nda, ünlü "branda bezi kurşuna dizilecek hükümlüleri ayırır" sahnesi, şaşırtıcı bir anlatım gücü taşır. yönetmen bu oluntuda, "hükümlülerin gözlerini bağlayan devasa bir çatkı imgesini, yani canlı varlıklar üzerine serilen muazzam bir kefen imgesini" görüyordu. oysa ki, gemilerde, ölüme hüküm giymiş kimseler hiçbir zaman böyle büyük bir bezle örtülmemişlerdi;örtü, yalnız güverteyi kan lekelerinden korumak için kullanılmaktaydı. filmin askeri danışmanı, bilgisizliğini açığa vurarak ele güne kendini gülünç göstermemesi için aynsenştayn'a yakarır; çünkü bu, gemideki yaşamı körcesine çarpıtmak demekti; ne var ki yönetmen bile bile bu gerçeğe boş verdi; ama, bununla yaşamı hiç de bozup değiştirmiş olmadı; sonunda bu küçük olay böylece bir yoğunluk kazanarak, derin, simgesel bir anlama ulaştı. diderot, sanatta hakikate-uygunluğun gerekçesini açıklarken şöyle yazar: "övgüye değer her kompozisyon, her şeyde ve her yerde doğa ile uyuşma içindedir; şöyle diyebilmeliyim: böyle bir olay hiç görmedim, ama varmış demek" diderot'nun bu düşüncesi her zaman için geçerlidir. aynsenştayn'ın filmindeki branda örtülü sahne, seyircilerde hiçbir kuşku uyandırmadı; çünkü, olayın derin hakikatine inanmışlardı."
    http://www.halksahnesi.org/…iss_sanatta_hakikat.htm

    ancak usta'nın örtünün altında kendisinin de bulunduğunu yazmakta olan er'in davranışından kendi kuramı açısından çıkardığı sonuç biraz fazla iyimser geliyor bana. "film, görgü tanığını bile güçlü bir empati ile etkileyip onun anılarındaki gerçek olayı değiştirebilmektedir." demek yerine, sözkonusu askerin basit bir şarlatan olduğunu düşünmek daha mantıklı görünüyor nedense. ama bu yine de sıradan izleyici gözünde sahnenin yumruk etkisini değiştirmez elbette.