hesabın var mı? giriş yap

  • - bana üç kilo salatalık, bir kilo havuç, iki kilo kabak, bir kilo da patlıcan...

    - ouuvvvvvv sınır tanımam diyosun yani?

    - misafirim gelecek gerizekalı

  • 15 gün oldu cenazesine bile razıyız allah rızası için #ayşegülkarlınerede 21şubat salı 16:10 itibariyle halen bi haber alınamadı..
    vakti olmayanlar için özeti: görsel
    instagram'da olayın özeti: instagram özet

    twitter'da #ayşegülkarlınerede etiketine destek verir misiniz allah rızası için,lütfen gündemde tutun içişleri bakanlığına ulaşmak istiyoruz açıklama istiyoruz

    merhaba abilerim,ablalarım,kardeşimlerim bu uzun entry'i lütfen okuyun kimsem kalmadı..
    ben ali karlı,22 yaşında hatay mustafa kemal üniversitesinde radyo televizyon sinema 2. sınıf öğrencisi bir genç..

    ablam aysegül karlı 6 şubat günü sabah saat 9-11 civarı adıyaman merkez eskisaray mahallesi 1 nolu sağlık ocağı caddesi maşallah apartmanında yaralı olarak enkazdan çıkarılıyor.

    bir ambulansa teslim ediliyor,o saatten sonra kendisinden hiç haber alamıyoruz,öldü mü kaldı mı nerde gömüldü mü hiçbir bilgimiz yok..isimsiz olarak kimliği berlienemeyen bir şekilde yatıyor olabilir ablamın bilinci yerinde değilmiş,birazda panik atakdı kendisi sürekli bayılmıştır..o yüzden ismini söylememiş olabilir yoğum bakımda olabilir..

    aynı enkazda babamı,amcamı,yengelerimi,kuzenlerimi teker teker ellerimizle tek başımıza çıkartıp hiçbir teker teker gömdük..

    annem yaralı bir şekilde çıkartıldı şuan durumu iyi ama dişleri paramparça halde kırılmış hep, abim 2 ayağı kırık ve kaburgaları hasarlı şekilde çıkarıldı, ama ablam ayşegül karlı'dan halen haber alamıyoruz.

    6 gündür ne yemek yedim ne uyuyabildim,annem çok kötü durumda ablamdan dolayı

    6 gündür elimden gelen herşeyi yapmaya çalışıyorum,ama tek bir gelişme yok..
    hiçbir yetkili ulaşmıyor. ablam kayıp cenazesine bile razıyım artık.. fail meçhul olmasın lütfenn bari mezarında gidip ağlıyayım acımı çekeyim..

    sizden başka kimsem kalmadı,sizin gücünüze ihtiyacım var lütfenn ama lütfen , artık mental sağlığı geçtim fiziksel sağlıgım bile çok kötü halde iğnelerle ayakta durup bunu yazıyorum..

    olayın detaylı twiti: olay özet

    olayla ilgili abimin twitter hesabı : abim twitter

    benim twitter hesabım: benim twitter

    ablamın eşgali: 158 boyunda ortalama 60 kg, siyah uzun saçları var,sağ omuzda büyük bir gül dövmesi mevcut.

    görsel 1: fotosu 1

    adıyaman 112'yi aradığımızda ilk günün kayıtların tutulmadıgını söyleniyor bu nasıl sorumsuzluk..

    edit1: halen bir gelişme yok annem yemek yemiyor 5 gündür ağlıyor sadece kızımı bul diyor abilerim ablalarım allah rızası için gündeme sokalım,ölüsüne bile razıyız artık lütfenn

    edit2: olayla ilgili gazete duvarın haberi gazeteduvar

    edit3: üst edit1: adıyaman,antep,urfa,diyarbakır,ankara,adana bütün hastaneleri gezdim baktım morglarına baktım 4 gündür bulamadım yok malesef..bütün şehirlerin hastane kayıtları , 184, e nabız hiçbiryerde yok malesef hepsini 5-6 gündür bakıyoruz yok yok yok..hiçbir sistemde yok

  • keşke 'en büyük hayalim türk milli kadın basketbol takımımızla dünya şampiyonu olmak' filan deseydi.

    başörtülü, başörtüsüz diye ayırmasa çok güzel olacakmış.

  • kısaca ne olduğunu anlatalım. başlık içinde biraz bölük pörçük anlatılmış gibi.

    1969 yılından beri verilen man booker ödülü (ingilizce: man booker prize for fiction), dünyanın en saygın edebiyat ödüllerinden biri. 2014'e kadar ingiliz milletler topluluğu veya irlanda cumhuriyeti vatandaşı olan yazarların, ingilizce olarak kaleme aldıkları eserlere veriliyordu (commonwealth veya anglosakson ödülü de diyebiliriz yani). 2014'te yapılan bir kural değişikliği ile bu ödül, amerikalı yazarlara da açıldı.
    ödülü alacak eserin seçimi, üyeleri genel olarak her yıl değişen bir jüri eliyle yapılıyor. eskiden ismi yalnızca "booker" idi, man group'un 2002'deki sponsorluğundan sonra man booker oldu.

    dünya çapında saygın edebiyat ödüllerinden biri diyebiliriz kesinlikle. anglosakson dünyası içinde kabul görmesi, mevzubahis kitabın bu kültüre uygun olduğunun veya en azından bu kültürün gitmesi istenilen yönü belirginleştirdiğinin bir kanıtı olarak kabul edilebilir. gerçi 2014'teki kural değişikliğinden sonra aday ve kazananlar içinde amerikalıların da olması, ingiliz kültürünü kutlayan bir ödülün niteliğini sorgulatmıştır britanya çevrelerinde. ödülün sahibi 50.000 pound ödüle layık görülüyor ki, azımsanamayacak kısmı başka işler de yapan yazarlar için bu sağlam bir meblağdır. hiçbir şey yapmadan bir kitap daha yazmaya yeterli yaşam olanağını sağlar. insanı yazar olmaya iten bir para, ne yalan söyleyeyim*.

  • *aklı başına oturmamış sığırın toplumdaki demografik yapıdan sosyolojik tespit yapma çalışmasını yüzüne gözüne bulaştırması sonucu mal durumuna düşmesine sebep olan başlık.

    *yazma ediminin sıçma edimiyle aynı şey olduğunu zanneden entelektüel dünyası sığ insan önermesi.

    *anasının babasının 3 kuruşluk ssk emekli maaşıyla kendisine 501 alma hayalleri kuran lumpen proleter kusmuğu

    edit:40 yaşındayım hem okurum hem yazarım

  • bir dönemler paris'te perde açan ve le théâtre du grand-guignol adıyla bilinen, korku tiyatrosu denildiğinde hala akıllara gelen* tiyatrodur.

    macerası 1897’de le théâtre du grand-guignol adıyla (guignol adı meşhur fransız kukla tiyatrosu tiplerindendir) paris’te pigalle’de eski bir şapelden bozma 293 koltuklu küçük bir tiyatro salonunda başlamıştır.

    şapel mimarisinin izlerini taşıdığından ve değiştiremediklerinden en başta sorun olmuşsa da sonradan sonraya bilhassa fuaye kısmında gotik mimariyi yansıtan eşyalarla destekleyerek ürpertici bir hava kazandırılmış, bu tarzıyla burada sahneye konulan korku oyunları kadar mekanın da hayli etkisi olmuştur. ifade edildiğine göre insanlar sadece oyun izlemek için değil bu hissi yaşamak için tiyatroya gelmişlerdir. dönemine göre kanlı sahneleri eksik olmayan canlandırmalar birçok insanı etkilese de bu heyecanı yaşamak için hayli rağbet gördüğü, kilise olduğu dönemden kalma yapı unsurlarının da korku şovuna dâhil edildiği, oyunda kullanılan “özel efektlerin” gerçekçiliği nedeniyle seyircilerin midelerinin dahi kalktığı gibi anekdotları kaydedilmektedir.

    tabi ilk kurulduğunda “korku tiyatrolarından” ziyade “natüralist temsillerin” sahnelenmesi söz konusudur. fransız oyun ve roman yazarı oscar metenier (1859-1913), eksikliğini duyduğu bir sahne performansını icra etmek için açmıştır bu tiyatroyu. emile zola’nın takipçilerinden olup natüralist novellalar kaleme almış olan metenier, yine bu türde oyunlar kaleme almıştır. tiyatroda paris’in aşağı tabaka insanlarını, sokak çocuklarını, suçlularını olduğu gibi gösteren “naturalistik” türde oyunlar sergilenmesini amaçlamıştır.

    grand guignol’un korku oyunlarıyla anılması, ikinci idarecisi max maurey’in ve onun başyazarı “korkunun prensi” lakaplı andre de lorde’nin işbirliğiyle başlamıştır.

    1898’de tiyatronun idaresi fransız oyun yazarı max maurey’e geçtiğinde “korku oyunları” sergilenmeye başlamış ve ağırlıklı olarak korku temsilleri sahnelenmiştir. onun bulunduğu dönemde (1914’e kadar) tiyatronun hayli ilgi görüp para kazandırdığı, neredeyse her gece birkaç kişinin etkilenerek fenalık geçirdiği ifade edilmektedir. maurey aynı zamanda korku piyesleriyle ünlenecek olan tiyatronun meşhur olmasında belki de en büyük pay sahibi kişi, fransız oyun yazarı andre de lorde’yi de keşfetmiştir. 1901’den 1926’ya kadar grand guignol’ün başyazarı olarak de lorde, gündüzleri meşhur arsenal kütüphanesi’nde kütüphanecilik yapmaktayken geceleri “korku dramaları” kaleme almıştır. tamamı korku ve delilik sömürüsü üzerine 150 civarında oyun ve birkaç roman yazmıştır. akıl hastalığı ile ilgili (oyunlarda en sık işlenen temadır) oyunları için bazen ünlü psikolog alfred binet (iq testinin geliştiricilerindendir) ile birlikte çalıştığı ve 100 civarında oyunu onun katkılarıyla yazdığı, 1920’lerde emsalleri tarafından “korkunun prensi” (prince de la terreur) olarak seçildiği bilinmektedir. bir diğer önemli katkıyı ise 1914’te tiyatronun başına gelen camille choisy, tiyatroyu asıl ününe kavuşturan grand guignol’e has özel efektleriyle sağlamıştır.

    tiyatronun en ünlü bir diğer ismi ise “dünyanın en çok öldürülen kadını” unvanı ile anılan paula maxa olmuştur. 1917’den 1933'e dek ağırlıklı olarak “kurbanları” oynadığı oyunlarda bu unvanı kazanmıştır: birçok gösteride 10.000 kere 60 farklı yoldan öldürülerek ve 3000 kere tecavüze uğrayarak.

    tiyatronun etkisini kaybetmesi ise 1930’da tiyatronun idaresine gelen jack jouvin’den sonradır. tiyatronun alışıldık temasını değiştirmiş, kanlı korkudan ziyade psikolojik dramalar ağırlık kazanmıştır onun döneminde. bu nedenle tiyatro giderek popülaritesini yitirmiş, bilhassa ikinci dünya savaşı’ndan itibaren seyircisi azalmıştır. son idareci charles nonon döneminde sinema karşısında seyirciyi yeniden tiyatroya çekebilmek adına 1962’de oyuncularıyla son kez bir turneye çıkmış, anlaşıldığı kadarıyla bu turnede gereken ilgi görülmediğinden grand guignol bir daha açılmamıştır.

    nitekim dönemin milliyet gazetesinde bu kapanış kendisine şöyle yer bulmuştur:

    (alıntıdır) “paris, t.h.a: korku tiyatrosu kapandı, sebep: seyircilerin artık korkmaması! burada 65 yıldan beri devamlı faaliyette bulunan meşhur “korku tiyatrosu” kapanmıştır. genç çocuklardan tutun da çok yaşlı insanlara kadar bir yığın meraklısı, abonesi bulunan korku tiyatrosunun kendine göre belirli gelenekleri mevcuttu. “grand guignol” adı ile anılan bu küçük tiyatroda devamlı surette korkutucu piyesler temsil edilirdi. burada sahneye konan eserlerin hemen hepsinde akla hayale gelmeyecek şekillerde cinayetler, işlenir, deli doktorlar, vampirler, hortlaklar sahnede, seyircileri dehşetten dehşete düşüren araçlarla, adam öldürürlerdi! kendisi de sahne artisti olan ve bazı korku piyeslerinde rol alan madam christiane wiegant “grand guignol” tiyatrosunda aksesuar masraflarının çok olmasından da şikâyet etmiştir. filhakika madam c. wiegant, temsillerin çoğunda en aşağı bir “kova” kan kullanıldığını açıklamıştır. grand guignol tiyatrosunun kapanmasının asıl sebebi, seyircilerin korku piyeslerinden artık korkmamaya başlamış olmalarıdır.” (milliyet, 24.01.1963)

    bu ilgi kaybetme meselesi, sinemanın zaferinden çok insanlığın dünya savaşlarında tanık olduğu vahşetin ardından sahnedekini artık korkutucu bulmamaya başlaması da olabilir. zira son idareci charles nonon’ın şu sözleri oldukça manidardır: “biz asla buchenwald toplama kampı ile boy ölçüşemeyiz. savaştan önce herkes sahnede olup bitenlerin imkânsız olduğunu hissederdi. şimdi bunları biliyoruz ve daha kötüsü: bunlar gerçekte mümkün.”

    (bkz: korku tiyatrosu/@songulyabani)
    (bkz: alfred binet/@songulyabani)

    (not: daha önce artkolik dergisinde kaleme aldığım bir yazıya atfen işbu entry'i yazdım.)

  • bunu diyenin bi anasına sövmediğiniz kalmış. alt tarafı bir kaç saat baska yerde dursun diyor, getir kıymasından kebap yapip yiyelim demiyor az sakin olum kodumun tatminsiz itleri

  • bi 2-3 senedir var bende de bu his. sarkazm yok.

    2-3 sene önceydi işte, yanımda başka bir kaç yıllık mühendis (makina), beraber kimi verilere bakıp bi özet çıkarıyoruz. klavye bende. neyse... işte hazırlarken zırt pırt santigrat derece demek gerekiyor, artı eksi tolerans demek gerekiyor, mikron demek gerekiyor. ben ilgili yere gelince alt 238, alt 241, alt 230 bam bam düşünmeden ilgili simgeleri koyuyorum. adam durdurdu beni nası yaptın nası nası diye.. dereceyi nası çıkardın.. dedim eööö işte beyle?? çok etkilendi. hiç bilmiyormuş öyle bir olay olduğunu. böyle arkasına falan yaslanıp oha yaa diye diye etkilendi yani öyle böyle değil. bana bi havalar geldi tabii. bını biliyon mu? ya bını? peki ya bını? diye diye şoktan şoka koşturdum elemanı. gide gide iyice havalara girdim, kontrolaltdel’i de gösterdim. onu biliyormuş gerçi ama dedi bunu çoğu kişi bilmez bak sen biliyosun tabii ki. dedim ne sandın.

    o gün bugündür it’ye ne zaman yeni bi eleman başlasa, ilk denk gelişte muhakkak bi “pardon bi bakabilir misiniz” diyip çekerim. hemen kontrolaltdel yapıp “yhaa şu uygulama çok kaynak tüketiyo ne bu” diye bi ayak sorusu sorarım “beni bilgisayardan anlamayan saftiriklerden sanma” mesajını vermek için. etkilenmezse “bi de word’de bi şey yazarken” -şıkı şıkı word açarım alt 300 500 bi şeyler yazarım hemen kaş altından yandan yandan keserek- “böyle bi ekran titriyo sankim” diye ölümcül silahımı saplarım.

    eşşek kadar insansın stajyer it’ciye bilgisayardan anlıyorum havası atmaktan ne anlıyorsun dersen.. böyle bir işin uzmanına “biz de biliriz olm bu işleri... heh heh heh... aferim” amcalığı yapmaktan delicesine bir haz alıyorum. yıldızın etrafına dyson küresi ören uzaylıyla tanışsam “ben de evin çatısına güneş paneli kaplattım yaa yeni” diye hava atarım.