hesabın var mı? giriş yap

  • kuzen antalyada polis asayişten trafiğe geçti. bu yeni geçtiği zamanlar yoğun bir işim var bu mesaj attı plakanı ver diye ben de niye diye sorgulamadan verdim. bu piç tut sen arabanın nesi var nesi yok diye bakmaya gir. arabanın da muayene yok aradı beni arabanın muayenesi yok diye eee dedim ceza yazmam lazım diyor. lan ben kayserideyim sen antalyadasın bu nasıl saçmalık daşşak mı geçiyon falan dedim ama yok sisteme düştü bir kere yazmam lazım dedi yazdı. sen esnaf adamsın her şeyin tam olur diye sorgulayım bir sistemi çözmeye çalışıyordum diyerek açıkladı bunu.

  • en derin yeri 10 km olan okyanuslar olmayınca 12762 km çapa sahip dünyanın ödemiş patatesi gibi göründüğünü sanan insan beyanı. dünya neredeyse mükemmel bir küredir. hatta yüzeyindeki dağlar ve sair yükseltiler çapına göre o kadar önemsizdir ki oransal olarak bir bowling topundan daha pürüzsüzdür.

    debe edit : (bkz: utku'yu yaşatalım)

  • darısı bizim ülkemize.

    nüfus planlaması denen şey "çoğalmayalım kalabalık kötüdür" demekten çok daha öte bir şey. sonra her trafik ışığında arabana sopayla vuran suriyeli gelmesin diye dua eder durursun.

    helal sana sarı saçlı çapkın adam.

  • bahaneler çoğaltılabilir.

    ancak yaratıcı insanı tek körelten şey; psikolojik savaştır. insan en çok kendine acımasız davranır. sürekli kendini eleştirir, yaptığı işi hiç bir suretle beğenmez, mükemmeliyetçi bir zihniyeti vardır. bu nedenle çevresiyle paylaşmaktan korkmaya başlar, sanattan anlamayan insanların eleştirileri de eklenince haliyle özgüven kaybına uğrar ! tarz yaratmakta sıkıntı bile yaşayabilir.

    türkiye’de yaşamak bir tarafa dursun, parasızlık ya da internet kesinlikle körelme sebebi değildir. insan yaratmak istedikten sonra parayı her türlü idare edecek gerekirse kıyafet almayacak gene de boya setine tonlarca para yatırmaktan hiç geri kalmayacaktır. internet dediğiniz meseleye gelince, faydalı kullanmak yine kişinin kendi elinde. sosyal medyada gezerken başkalarının hayatını merak edip stalklamak yerine, yaratıcılığa ilham olabilecek dergileri, çizimleri, modern çağın sanatını ya da belli web siteleri takip ederek her boş bulduğu aralıkta kendini geliştirmek için çabalayabilir.. kaldı ki bu en büyük nimettir. zaman kavramı diye de bir olgu olduğunu sanmıyorum, yeterki kişi sanatını geliştirmek istesin gerekirse her akşam bir saat bunun için vakit ayırmayı hevesle isteyecektir...

    kendi yaşadığım problemlerden ufak bir özet geçeyim, belki biraz olsun herkese ilham kaynağı olabilirim. eminim içinde başlığa cevap olabilecek nedenlere dayalı detayları yakalayacaksınız...

    henüz 10 yaşımdaydım, abim okul kütüphanesinden aldığı meslekleri detaylı şekilde anlatan bir kitabı eve getirmişti. hala dün gibi, aklımda kalan tek görüntü sayfada ki resim yapan insan çizimidir. kitaba dair başka bir şey hatırlamıyorum. bir süre incelerken o sayfaya denk gelmemle dönüp ev halkına ‘karar verdim ben ressam olacağım’ demiştim. nasıl bir his nasıl bir tutku biliyorum o sayfayı detaylıca okumamın ardından kitabı öylece kapatıp abime geri verdim. senelerce bana ‘aç kalacaksın, ısınmak için tablo mu yakacaksın, sonra evin alev alacak ve yalnız başına öleceksin, hobi olarak yapsan da olur, türkiye’de bu işi yapamazsın, yol yakınken vazgeçmelisin’ gibi gibi bir çok acımasız uyarı ve espiri yapıldı !!! bu arada anne baba öğretmen buna rağmen herkesten tepki aldım. derken; lisede tembel bir öğrenciydim, bir şekilde mezun oldum. test çözmek öss ye hazırlanmak gibi bir karektere sahip değildim. neredeyse beni iki yıllık bir bölüme öylesine göndereceklerdi. bir gece ailece çok içmiştik ayakta duramadığım için uzanmıştım, babamı yanıma çağırdım geldi oturdu başucuma ‘ neden ağlıyorsun’ dedi. ‘ben güzel sanatlara girmek istiyorum, başka mesleği yapamam, beni hazırlık kursuna göndermiyorsunuz, hayatımla oynuyorsunuz, yıllardır dershanelerde sürünüyorum, buna mecbur değilim’ dedim. bir hafta sonra beni ressam bir tanıdığın atölyesinde kursa yazdırdılar. o sene sadece üç ay eğitim aldım. ilk yetenek sınavına girdiğim üniversitede görsel tasarım bölümünü kazandım. benden umudu kesmişlerdi haberi aldığımız gün bütün aile kutlama yaptı. hevesle bütün süreç boyunca yanımda oldular. hatta gidip bana okulum ilk günü ev tuttular. üniversite boyunca resim yapmayı hiç bırakmadım ancak dijital dünya ve teknoloji hoşuma gitmiyordu. mezun olunca denedim sektörü sevmedim. bıraktım. sinema sektöründe devam ettim. şartlar hassas karekterime zor geldi onuda bıraktım. çünkü hayatım boyunca hiç bir zaman para için çalışmadım. ailemin durumu çok çok iyi ya da çok çok kötü de değildi ancak bir şekilde kendi ayaklarımın üstünde durmak için oradan oraya savrulup, çabalayıp, yıpranıp duruyordum. 6/7 sene çizim yapamadım. belki daha fazla. sonra yine aniden, hayatımı böyle saçma sapan şeylerle geçiremeyeceğimi, sektörün yeteneklerimi körelttiğini farkedip meslek hayatımı bitirme kararı aldım. yaşım oldu 32, hızla geçen 10 seneye geri dönüp baktım. elde hiç bir şey yok. ne para, ne ev ne kendi aldığım bir araba ! sorgulamaya başlayınca en ağır eleştirileri kendime yaptımı anladım. ne için gelmiştim ki dünyaya, üç beş lira kazanmak adına sağlığımı kaybetmek için miydi tüm bu eziyetler. hayatım boyunca yalnız yaşamıştım, ailemden maddi bir beklentiye girmemiştim ama artık yılmıştım. psikolojik tedaviler, fiziksel problemler yaşamaya başlamıştım. her şeyi bırakıp sıfırdan kendi istediğim mesleği icra etmek, insanlara, topluluklara, saçma sapan şirketlere, kapitalizme hizmet etmektense kendime yatırım yapmak istiyordum. hayatım düzene girecek diye beklemekten senelerimi harcamıştım. ne yapacağımı bilmez bir ruh haliyle kayıplara karıştım. başka bir şehre göç ettim. kendimi geçindirebilmek için evime yakın olan bir markette işe başladım. mesai saatlerimi kendim ayarlama şartım vardı. akşamları erkenden soluğu evde alıyordum. her gece saatlerce resim yaptım. iki ay aileme yalan söylemek zorunda kaldım. bu süreçte ziyaretime gelen kuzenlerim durumumu görüp haber vermişler. ailem endişelenmeye başlamıştı. hatta bir süre yalanıma ortak olmaya devam ettiler. sonra bana geri dönmem için ideal teklifler sundular. babamın şöyle bir cümle kurduğunu hatırlıyorum sadece ‘ biz senden maddi bir şey beklemiyoruz, sende yıllarca mücadele ettin, sağlığını bozdun, ülkenin durumu zaten ortada, bence tatilini yapıp kafanı dağıttığına göre artık dön yanımıza. markette çalışmanı istemiyoruz, buna gerek yok, gel evinde otur, resim yap, ne yapmak istiyorsan onu yap, orda kendine daha fazla işkence çektirme’ dedi. istanbul’a geri döndüm. gerçekten de bir sene evde oturdum. odamı atölye gibi kullandım. malzemelerin bir kısmını babama aldırdım. bir kısmını arkadaşlarım, kuzenlerim, dayılarım aldı, eksiklerim oldukça kendi harçlıklarımı kullandım. gerektiğinde bir ay sokağa çıkıp para harcamaktan kaçındım. 32 yaşında eve dönmek sıkıntılı ve mahçup ediciydi. onu da aştım. resim yaparak motive oldum. sağlığım düzeldi, aileme yakınlaştım, yılların kopukluğunu ortadan kaldırdım. yıllarca çalışmaya alışkın biri olarak sonra neden evde duruyorum dedim. yüksek lisansa başladım. eski ressam hocalarımla görüşmeye başladım. çevrem bile değişti. hayatımda her kademe değişti. mutluyum. resim yapmayı hiç ihmal etmedim. yılların acısını çıkardım, günlerce sabahladım, bende körelen ne varsa yeniden ortaya çıkardım.....

    gelecekte bir sergi açmak dileğiyle !

    sevdiğin şeyi yapmak bahaneleri hiçe sayar bunu anladım.
    kendiniz olun. toplum baskısı, aile, ekonomi, siyaset bunlar faso fiso. hayatta hiç bir şey sağlığınızdan daha önemli olmasın ! ancak o zaman gelişmeye devam edebilirsiniz.

  • -yavrum geliyor musun haftasonu yazlığa?
    -geliyorum anne
    -sakın güneş yağı alma
    -niye ki?
    -ben motoryağı aldım aha aha
    -anne insan kızına motor der mi yaaa
    -ay napayım canım çok sıkılıyor
    -????????

  • çayın şekerini karıştırırken bardağı tıngırdatmamak. ülkemizde kendim dışında bilen bir kişi bile görmedim. her yerde şangır şungur, şangır şangır.

  • is cikis saati zincirlikuyu'dan metrobuse binmeye calismamis kisilerin nankorluk yapiyosunuz dedigi hede.

    lan erkek halimle uc cocuk dogurdum metrobus sayesinde. devlet de yardim etmiyor. cocuklarin babalarini bile tanimiyorum amk.

  • türk silahlı kuvvetleri'ne özgün tasarımlı ve yüzde yüz yerli gemiyi, en ucuz fiyattan üretmeyi taahhüt eden holding.

    ancak birilerine rüşvet vermediği için ihaleyi kaybetmesi sağlanmıştır.

    söz konusu ihaleyi, ispanyol ortağıyla juan carlos sınıfı bir gemiyi en yüksek fiyattan üretmeyi taahhüt eden yandaş firma kazanmıştır.

  • karnesini gösteren ilköğretim öğrencilerine yeter ki okusunlar diye ücretsiz kitap dağıtan bir şirkette, elinde pek de parlak olmayan bir karne ile gözüne kestirdiği bir masaya yaklaşıp son derece mahçup bir eda takınarak ''sadece takdir ve teşekkür belgesi alanlara mı kitap veriyorsunuz?'' diyen bir çocuğun; çalışanın ''olur mu öyle şey? ver bakalım karneni? hmm...fena değilmiş. ama bence sen seneye daha çok çalışıp takdir belgesi alacaksın, bana öyle geliyor. al bakalım kitabını.'' demesi üzerine yüzünde açan güllerin sayısına ve elinde kitabıyla sekerek uzaklaşmasına şahit olmak.

  • internette gorup de baslik acilmayacak bir sey kalacak mi dedirten baska sacma sapan bir video. biz de ergenlik yasadik ama hic bir zaman bu kadar abazan olmadik. eksinin abazanlari yakinda saci acik kadin gorse gelip baslik acacaklar.

  • csi tarzı filmlerin vazgeçilmezlerinden biri de görevli polis memuru veya dedektifin bizim hayatımızda duymadığımız en zırt kimya formülleri hakkındaki bilgi birikimini durduk yere ortaya dökmesidir.

    - dedektif, olay yerinde bu tişörtü buldum..
    - şunu görüyor musun.. potasyum permanganat.. dostum bu şey koca bir boğayı beş saniye içinde öldürmeye yeter.. hmm.. peki neden gömleğine bulaşmış olsun ki ?

    - dedektif şuna bir bakmanız lazım..
    - boya kazıdıkça çıkıyor. magnezyum stearat.. suyla birleşimi patlayıcı etki yapar.. peki neden boyada stereat kullanmış olabilirler ki ?

    - dedektif buna göz atmak isteyeceksiniz..
    - şunu gördün mü.. sodyum hipoklorit... bildiğin çamaşır suyu. peki renklilerde neden çamaşır suyu kullanmış olabilirler ki ?