hesabın var mı? giriş yap

  • dersimiz: hayat bilgisi
    konu: insanları takdir etmek.

    (annesi 5 yaşındaki ege'ye işini iyi yapan insanları takdir etmek gerektiğini anlatmıştır. ege uygulamada...)

    evde, servis saatinde gelen apartman görevlisine:

    ege: engin abi tebrik ederim, kimse senin gibi çöp toplayamaz, senin sayende evimizi böcek basmıyor, sen olmasan çöp ev olurduk.

    ilaç getiren eczacı kalfasına:

    ege: sen olmasan hepimiz ölmüştük, doktor gibisin.

    lokantadaki garsona:

    ege: hepimiz senin sayende doyuyoruz, sofrayı da çok güzel topladın, aferin.

    lokantadaki müşteriye:

    ege: aferin, bütün yemeklerini bitirmişsin, göbeğin kocaman olmuş.

    lokantanın otoparkçısına:

    ege: vay canına, bütün gün arabamızın başında beklemişsin, çok iyi bir polissin sen, kıyafetin de çok havalı.

    bütün takdir edilenlerin ortak cevabı: puhahaha teşekkürler.

  • yalın ifadesi:

    bir gök cisminin kendi etrafında dönüş hızı ile, uydusu olduğu gezegen veya yıldızın çevresideki dönüş hızının eşit olması durumu. böyle olunca, gök cismi çevresinde döndüğü "daha büyük kütleli" cisme sürekli aynı yüzü bakacak şekilde dönüyor.

    olay şu;

    kütleçekim denen nane, uzaklığın karesi ile ters orantılıdır. yani bir gezegene iki misli yaklaşırsanız, size etki eden kütleçekim dört kat artar. ne kadar yakınsanız, üzerinize etki eden kütleçekim kuvveti de bunun karesi oranında arttığına göre, misal 40 metre uzaklıkta 1 birim çekime maruz kalıyorsanız, 5 metre uzakta 64 birim çekime katlanmak durumundasınız.

    şimdi nasıl yapacaksınız bilmiyorum ama, kendinizi ay yerine koyun. karşınızda kocaman dünya var ve size hayvani bir çekim uyguluyor. siz bu çekim alanı içerisinde (niyeyse artık) dönmeye çalışıyorsunuz.

    fakat dünyanın çekimi o kadar büyük ki, dünyaya bakan tarafınıza uygulanan çekim, arka tarafınıza uygulanan çekimden belirgin bir şekilde fazla. böyle olunca, ön kısmınız hafifçe dünyaya doğru "bombe" yapıyor ve bu bombe, siz döndükçe tüm ekvatorunuz boyunca ilerliyor. yani, ekvatorunuz boyunca hareket eden bir "gel-git" yaşıyorsunuz.

    başta ne demiştik; kütleçekim uzaklığın karesi ile ters orantılıdır. siz sabit bir hızla kendi çevrenizde dönmeye çalışıyorsunuz ama, ön kısmınızdaki çekim daha fazla olduğu için arka yüzünüz "görece" normal hızında dönmeye çalışırken, ön yüzünüz çekim kuvvetinin etkisi ile daha yavaş dönmeye çalışıyor. çünkü çapınız 3.500 km, dünyaya o kadar yakınsınız ki, dünya arka yüzünüze (atıyorum) 1 birim çekim uygularken, ön yüzünüze 1.5 birim çekim uyguluyor.

    bu durumda, ister istemez kendi çevrenizdeki dönüş hızınız yavaşlamaya başlıyor. bu yüzden, dünya çevresindeki dönüş hızınızı, yani momentumunuzu* yitirmemek için dünyadan uzaklaşmaya başlıyorsunuz. hem uzaklaşır, hem de dönüş hızınız yavaşlarken, bir süre sonra öyle bir noktaya geliyorsunuz ki, dünyanın çevresinde dönüş hızınız ile kendi çevrenizdeki dönüş hızınız eşitleniyor. bu eşitlik gerçekleştiğinde artık siz ile dünya arasındaki gel-git savaşı da sona eriyor. yani en azından beraberlik yakalanıyor...

    fakat, dünyaya hala çok yakın olduğunuz için yine de gezegene bakan yüzünüz ile arka yüzünüz arasındaki çekim kuvveti birbirinden farklı. dünya, ön yüzünüzü belirgin biçimde daha kuvvetli çekmeye devam ediyor. bu yüzden, bir daha asla kendi çevrenizde dünyanın çevresindeki dönüş hızınızdan daha hızlı (veya yavaş) dönmeniz mümkün olmuyor. çünkü dünya artık sizi ön yüzünüzden tutmuş, kavramış. görüldüğü gibi gerçekte pek bir beraberlik yok, dünya hala 1-0 önde.

    ne zamana kadar? dünyadan daha fazla uzaklaşana, yani ön ve arka yüzlerinize etki eden çekim kuvveti "büyük bir fark" yaratmayacak, mesela (yine atıyorum) arka yüzünüze 1, ön yüzünüze 1.01 birim çekim uygulayacak kadar uzağa gidene kadar bu çekim kilidine kapılmış halde kalıyorsunuz. sonrasında eğer vakit kaldıysa, gol veya goller atarak kupaya uzanmaya çalışabilirsiniz.

  • burada görüleceği üzere.

    her şeye karşısınız ama hiçbir şeyden de eksik kalmıyosunuz, her şeye özeniyosunuz ama özendiğiniz şeyleri bozmak istiyorsunuz. madem ki bu tür şeyler sana ters git evinde otur çocuk bak neyin şovunu yapıyosun

    gelen mesajlar üzerine edit: kimsenin giyim tarzını yaşam tarzını eleştirdiğim yok haddime de değil zaten sadece yapılan hareketin gereksizliğinden samimiyetsizliğinden bahsettim. her olayı islam düşmanlığına getirerek mağduriyet yaratmanızdan tiksindim artık

  • "gerilim filmi projem: kasiyer aldıklarımı okutmayı ben poşetlemeye başlamadan bitiriyor. sıra var. poşetler açılmıyor, yalnız, çaresizim..."

  • kendisi son derece başarılı bir hanım kızımız herhalde. tebrik ederim. umarım gider istediği yere.

    buraya kadar tanımdı, tırıydı, vırıydı.

    şimdi esasa gelelim. bu tip videoları izlerlerken yerin dibine geçen sessiz binlerden biri olarak söylüyorum. yapmayın böyle şeyler lütfen. ortalık gerekli gereksiz yüzlerce başarı hikayesi kaynıyor. çoğu pek çok kişi için herhangi bir anlam ifade etmiyor. dolayısıyla bir bağ kurmak zorlaşıyor. nihayetinde kimse böyle postmodern dilencilik zırvalarına maruz kalmak zorunda değil. kazanıp kazanmayacağı belli olmayan eleme için new york'a gidip oldukça külfetli masraflara katlanabilen biri burs bulmak için de daha asil yollar arayabilir. sıkıldım. bitti.

  • öğretmen derste sormuş:
    - "çocuklar dil balığı neden yassıdır?"

    önden biri parmak kaldırmış:
    - "hocam bana amcam anlatmıştı balinanın teki buna bi kaymış, yassılmış."

    ögretmen kızmış ve
    "bir daha böyle terbiyesizlik yaparsan seni sınıfta bırakırım" demiş.

    ertesi gün öğretmen tekrar sormuş:
    -"peki ıstakozun gözleri niye dışardadır?"

    aynı çocuk yine parmak kaldırmış:
    - "hocam onu da amcam anlatmıştı, o sırada ıstakoz da ordaymış"

  • 18-19 yaşlarımdayken yaşadığım utanç verici bir olay ile yaşadığım andır.
    (ön bilgi: fazla kilolardan muzdarip bir kızcağızdım o zamanlar)

    kalabalık bir bijuteri dükkanında takılara bakıyordum. dükkan sahibi de iki adım ötemde, bir arkadaşı ile sohbet ediyordu. gözüme takılan bir küpeyi elime aldım, standın arkasında diğer bir renginin daha olduğunu görüp, onu da incelemeye başladım. bu sırada dükkan sahibi bana bir şeyler söyledi. ne dediğini anlayamadığım için, "bana mı dediniz?" dedim.

    böyle dememle adamın yüzünün bembeyaz kesilmesi bir oldu. birden özür dilemeye başladı. "yok hanımefendi size demedim yemin ederim" (bu arada adamın bu aşırı tepkileri üzerine etraftaki herkes bizi izlemeye başladı) "yemin ederim hanımefendi size demedim, arkadaşın soyadı tosun biz ona hep öyle tosun diye hitap ederiz"...

    dışarıdan bakınca şöyle bir diyalog olmuş:

    -tosun
    -bana mı dediniz?

    iyi ki efendim dememişim :(
    oooff offf...

  • abim avustralya'da iki senede iki araba aldı, birisi suv. ilkini satmaya bile uğraşmadı. garajda duruyor. benim iki senede biriktirdiğim parayla ancak üç tane iphone alınıyor. ama çok şükür namaz kılan yöneticilerimiz var.

  • erkekler için konuşuyorum, ömrünün son raddesine kadar kullanıldığı her halinden belli olan ayakkabılarla değil de yepyeni ayakkabılarla ayakkabı alışverişi yapmak.

    ben alışveriş yaparken denemek için çıkardığım ayakkabının normal bir ayakkabı gibi değil de, otoyolda ezilmiş kedi gibi gibi durmasının sebebi tam da bu işte, fakir olmam.