hesabın var mı? giriş yap

  • ifade edilesi zor bir durum, bir cumhuriyet gazetesi haberi,

    kiler holding, borcuna karşılık verdiği sapphire avm’yi 'yarı fiyatına' geri aldı.

    yandaş bir holdingin bir çırpıda vergilerimizden kazandığı milyon dolarları cebe atma durumudur, banka kamu bankasıdır, bu zarar kamu zararı yazılarak vergilerimizden karşılanacaktır, oysa okullarda çocuklarımıza yemek için, asgari ücretin altında maaş alan emeklilere ek destek için bütçe yokken.

    akp iktidarıyla yükselişe geçen kiler holding, borcuna karşılık bir kısmını 100 milyon dolara halkbank’a sattığı sapphire avm’nin tamamını 48 milyon dolara geri aldı. sayıştay 2021’de avm için 78.9 milyon dolar değer biçti. emlak fiyatlarının patladığı dönemde bina “yarı fiyatına” kiler’e geçti.

    link

  • bebekliklerinden bu yana hayatlarına dair tüm detayları neredeyse bildiğim iki çocuğumla alakalı düşündüğüm şeyleri belki de ilk defa dile getirmeme vesile olacak sanırım bu başlık...

    büyük oğlum hep kolay algılayan, henüz küçücükken bile sayısal zekasıyla beni kendisine hayran bırakan bir çocuktu. zeki olduğunun farkında olmanın verdiği öz güvenden midir bilmiyorum, çalışmayı hiç sevmedi. 18 yıllık hayatında birçok şeye heveslenip hiçbirinde sebat edemedi. basketi tam güzel bi noktaya getirmişken bıraktı, gitara heves etti iki ders sonra ''elektro olsa sıkılmazdım'' demeye çoktan başlamıştı. ee bass gitar da deneyip gitar faslını “müzik yeteneği olmadığı” noktasına varmak suretiyle kapattı. ilköğretimde güzel bir ingilizce eğitimi almış olmasına rağmen, hiç öyle bir eğitim almamış çocuktan çok farklı bir noktaya maalesef ulaşamadı, sadece sınavlarda kendisine yetecek kadarıyla yetindi. bilgisayar oyunları ve ps'dan arta kalan zamanlarında çalışarak prestijli bir devlet lisesini kazandı ve bu sene yine aynı şekilde çalışarak üniversite sınavına girecek, muhtemelen yine beni şaşırtacak bir sınav sonucu alacaktır ama bir şey hep eksik ve o eksikliğin sebebi, '' ben onu zaten hallederim'' diye düşünerek her şeyi mütemadiyen ötelemesinden kaynaklanıyor.

    abisiyle aralarında bir yaş bulunan küçük oğlumun çok geç konuşması, ''acaba'' demelere başlamama sebep olan ilk şeydi. okula başladığındaysa abisinde hiç rastlamadığım şeylerle karşılaştım. çok zor algılıyordu, ''işte şimdi oldu'' diyebilmek için, bir şeyi tekrar tekrar anlatmam gerekiyordu ama neyse ki ben pes etsem bile o asla pes etmiyor, tam anlamıyla öğrendiğini düşünmeden o sayfayı asla kapatmıyordu. 1. ve 2. sınıfta bir de böbreklerinde yaşadığı bir problemin nüksetmesinden kaynaklı yoğun kortizon tedavisi de eklenince ağır aksak ilerleyen bir öğrencilik hayatı geçirdi. ama bu süreçte de abisiyle birlikte basketbol antrenmanlarına hiç aksatmaksızın devam etti. bebekliğinden beri yoğun kortizona maruz kalmış olmasından dolayı aldığı aşırı kilolardan dolayı, bulunduğu grubun hayli gerisinde olup zaman zaman alay konusu da olmasına rağmen, bu alanda kendisine oranla oldukça yetenekli olan abisi,''ben artık gitmeyeceğim'' dese de o hep devam etti antrenmanlara. yıllar geçtikçe okuldaki derslerde başarısı hızlı bir ivme gösterdi. her geçen gün daha iyi bir noktaya geldi. tabii tüm bu anlattığım sürece şimdi keyifle ara ara açıp okuduğumuz günlüğünü, iki eli kanda da olsa yazdıran ve yine her gün bir kitap okuyup, okuduğu kitabın özetini çıkarmasını isteyen ilkokul öğretmeninin katkısı da yadsınamaz. yine aynı öğretmenin yönlendirmeleriyle çok yetenekli görünmese de resim ve keman konusunda da güzel şeyler başardı. ingilizcesini, okulda öğrendiğine sürekli bir şeyler katarak çok ilerletip, kendi yaşıtlarının türkçe konuşmakta zorlanacağı birçok konuya dair ingilizce tartışmalara katıldı. tüm bunları yaparken hep çok çalıştı ve hep en iyisi olmayı hedef seçti kendine. hiçbir diyetisyen yardımı almadan çocukluğu boyunca aldığı tüm kilolardan kendi iradesiyle henüz 13 yaşında bir çocukken kurtuldu. kendi doktorunun dahi, ''ilaçlarını düzenli kullanmıyor mu yoksa?'' diye sormasına sebep olacak kadar dikkatli geçirdi bundan sonraki tedavi süreçlerini, ilaçlardan kaynaklı yan etkilerin neredeyse hiçbirini gözlemlemeden tamamladık.

    biri çok zeki diğeri çok çalışan iki çocuğumla ilgili öngörüm şu; çok zeki olduğunu düşündüğüm kendisinin de buna inancı tam olan oğlum, hayatında karşısına çıkan olumsuzluklarda çok çabuk pes edecek ya da farklı bir alana yönlenecek. çok çalışan, çalışmasa başaramayacağını bilen oğlum ise, çalışarak her tuttuğunu koparacak ve yanında duran kimseye ihtiyaç duymadan ayakları üzerinde duracak.

    edit: bu başlık çocuklarıma dair paylaşmadığım şeyleri paylaşmış olmam dışında da bir ilk yaşattı bana; 40 yaşında baba oldum.[https://seyler.eksisozluk.com/…k-yaptigi-tespitleri

  • 10.000 altın
    8.000 odun
    akademi binası
    top dökümhanesi
    taksim'de cami

    gereksinimlerinden hepsinin karşılanmasıdır. önce çağ atlayan avantaj sağlar.

  • aslında x8 hızda konuşmasa mantıklı şeyler de söylüyor ama hızdan dolayı mevzu sadece komik kısımlarıyla kalıyor. örnek:

    "şimdi istanbul'dan beni çağırıyorlar. filmden falan çağırıyorlar. o zaman da gidince ne oluyor, sanatçı mı olacağım ben şimdi? ilkokul 3'ten terk sanatçı mı olacak? sanatçı neye denir? bir beste, bir türkü, bir müzik, bir resim, bir heykel yapana sanatçı denir. sinema filminde oynayana sanatçı denmez bana göre. çünkü kameralar çekiyor, alttan biri konuşuyor, o konuşuyor, biri söylüyor, o yapıyor, kötü yerleri kesiyorlar. g*tü yiyen tiyatroda oynasın."

    :]

    son cümle hariç edebiyat dergisine koy sırıtmaz. gerçi son cümleyle de sırıtmaz.

  • açıklamasının arkasında olduğunu açıklayan sanatçı.

    helal olsun yan çizmedi, yanlış anlaşıldım filan demedi acıklamamın arkasındayım dedi.

  • tuskegee adında bir amerikan memleketinde, sifilizli pis siyah zenciler(!) üzerinde yapılan araştırmalar.
    bunlar üzerinde kontrollü deney yapılmış olup, bir kısmına gerçek ilaç verilmiş, bir kısmına ise placebo verilerek kendilerine ilaç verildiği söylenmiştir. hastalığın prognozu izlenip bilimsel(!) veriler elde edildi. 1932'den (sanırım) 1972'ye kadar sürdü bu araştırmalar. 200 kişi kadar niga öldü.

    benzer bir araştırma da yurdumda, karadeniz bölgesi'nde verem ile ilgili olarak yapılmış(mış).

  • konservatuvarda lisans ve lisansüstü olmak üzere 8 senesini geçirmiş bir insan olarak şöyle söyleyeyim, bilal'e anlatır gibi anlatayım hatta; bir şan öğrencisi iki senesi hazırlık olmak üzere 6 sene eğitim görür. hatta bizim okulda (bkz: istanbul üniversitesi devlet konservatuvarı) hazırlık sınıfında kalırsan direkt okuldan atılmak gibi bir durum söz konusuydu. bilmem bu diğer konservatuvarlarda da böyle mi ama önemli değil, önemli olan bu 6 sene boyunca verilen emeğin ne kadar büyük olduğu. bir nevi tıp eğitimi gibi değil mi? ama tıp okuyorsan ouuuvv, şan okuyorsan "e nolmuş canım herkes yapabilir!". yani konuyla alakasız, opera şan tekniğinden tamamen bihaber amatör bir koro gidip puccini'nin efsanevi la boheme operasında koro olarak yer alabilir. yaav he he...

    buna ne denir biliyor musunuz? emek hırsızlığı! peki neden biliyor musunuz? işte bu gibi rezillikler yüzünden şan bölümünde 6 senelik başarılı bir eğitimden sonra para kazanmak için kitapçıda çalışmak zorunda kalan arkadaşım var benim! adam çok da iyi bir bariton ama bu rezil ülkede, bu rezil şartlar altında iş bilmeyenin iş bilenin emeğini ve hakkını gasp etmesi yüzünden işini yapamıyor...

    bence aranıza serdar ortaç'ı da alın. ne de olsa müzikte sadece 7 nota var...

  • doğum yapmak gibi, ölmek de aşamaları ve fark edilebilir ilerlemeleri olan bedensel bir süreçtir. doğumda olduğu gibi sürecin hızı da kişiden kişiye değişebilmektedir. bazen ölmeyi (veya doğum yapmayı) mümkün olduğunca güvenli ve rahat hale getirmek için tıbbi desteğe ihtiyaç duyulur.

    ölüm yaklaştıkça çoğu insan yeme ve içmeye olan ilgisini kaybeder. yine de sevilen bir yiyecekten 1-2 kaşık kadar yemek zevk verebilir.

    ölmekte olan insanlar sürekli olarak enerjiden yoksundur. hepimiz hastalığın neden olduğu yorgunlukları hissetmişizdir. şiddetli bir grip enfeksiyonunda yataktan çıkamama durumu veya ameliyat sonra iyileşme sürecindeki aşırı yorgunluk gibi. uyku genellikle enerjimizi yeniden şarj eder ve iyileşmenin bir parçası olabilir ancak vücut ölüme doğru ilerledikçe uyku yavaş yavaş daha az etki gösterir.

    ölmekte olan bir kişi giderek daha az uyanık zaman geçirir. ancak uyku gibi görünen şey yavaş yavaş bilinçsizliğe dalmaya dönüşür. uyandıklarında, insanlar bilinçsizce ve huzur içinde uyuduklarını bildirirler.

    ölmekte olan kişi herhangi bir semptomu uzak tutmak için düzenli ilaçlar kullanıyorsa bu aşamada ilaçları yutmak için uyanık olmasını gerektirmeyen alternatiflere geçme zamanı gelir. cilt yamaları, şırınga pompaları ve fitiller kullanılabilir. bilinç kaybının genellikle ilaçlardan değil, ölüm sürecinin kendisinden kaynaklandığını bilmek önemlidir.

    ölüm ilerledikçe kalp daha güçsüz çarpar, kan basıncı düşer, cilt soğur ve tırnaklar sararır. kan basıncı düştükçe iç organlar daha az çalışır. huzursuzluk dönemleri veya kafa karışıklığı anları olabilir ya da sadece giderek derinleşen bilinç kaybı olabilir.

    insanların ölürken neler yaşadıklarını araştırmak için kanıtlanmış bir yolumuz yok. son araştırmalar, ölüme yakın olsa bile, bilinçsiz beynin odadaki seslere tepki verdiğini gösteriyor. bununla birlikte, müzik veya seslerin ölmekte olan bir kişiye ne kadar anlam ifade ettiğini bilmiyoruz.

    bilinçsiz insanların solunumu, beyin sapındaki solunum merkezi tarafından oluşturulan otomatik kalıpları takip eder. ölmekte olan insanlar ağızlarının ve boğazlarının farkında olmadıkları için şiddetli, gürültülü ancak belirgin bir sıkıntı olmadan nefes alabilirler.

    solunum, tekrar eden döngülerde derinden sığa ve hızlıdan yavaşa doğru hareket eder. sonunda nefes alma yavaşlar ve çok sığ hale gelir, nefes almada duraklamalar başlar ve solunum durur. birkaç dakika sonra oksijen tükendiği için kalp atmayı bırakır.

    ölüm şeklini bilmek ve aşamalarını tanımak, bu sürece giren kişilerin neler yaşamakta olduklarını anlamalarına, olası komplikasyonlardan daha az korkmalarına ve semptomları gidermek için tıbbi yardıma ihtiyaç duyulursa yardım isteme güvenine sahip olmalarına yardımcı olur ve böylece “güvenli ve rahat” (ağrısız, korkusuz, paniklemeden) bir şekilde ölebilirler.

    bbc'nin ölüm hakkındaki kısa filmi

    kaynak

  • kanım çekildi. ne biçim bir cografya bu amk. bir gerizekalı da modern silahla öldürülünce savaş, bogaz kesilince vahşet mi olucak demiş. sen silahla mı yoksa sikilerek mi ölmek istersin söle bakalım bi.

  • yıl 1924 atatürk türkiyesi, aynı yıl çıkartılan 407 sayılı "çay, fındık ve turunçgil üretimini teşvik kanunu". rize'de çay üretimi ve çay tarımı ile böyle başladı. çok sevdi rizeyi çay yıllarca gelişti, fabrikalar kuruldu, ekmek yedi, çoluğunun çocuğunun karnını doyurdu rizeliler... ve atatürk'e teşekkürünü böyle ediyor.

    ne diyor şair
    fazla geldiyse size hürriyet cumhuriyet
    özlemini çekiyorsanız saltanatın sultanın
    hala önemini anlayamadıysanız millet olmanın
    kul olun ümmet kalın fetvasını bekleyin şeyhülislamın
    unutun tüm dediklerimi
    yıkın heykellerimi

  • yapmış olduğum taşıma şekli.

    annesi de böyle tutuyor diyenlere kızanlara cevabım.

    benim yavruların annesi trafik kazasında ölünce bende bunlar kendilerini öksüz yetim terkedilmiş hissetmesin diye çocuk aklımla enselerinden tutup gezdirdim dedem görene kadar.

    dedem kızdı çünkü yavruları anneleri gibi enselerinden ağzımla tutuyordum. acısa ağlarlardı.