hesabın var mı? giriş yap

  • batakta çiz. futbolda alllaaahııım goool. basketbolda yok artık lebron james.

    bir düşünsene... ölsen cenazene gelecek çelenkler yüzünden türkiye çöl olur amk.

    su istesen tsunami çıkar. acıktım desen avrupalıya yiyecek havyar kalmaz. yoruldum desen tüm masaj tekniklerinin anavatanı uzak doğudan türkiye'ye taşınır.

    neyse...

    abi poğaçanın biri kaşarlı olacaktı.

  • dışarıda 50 kişi duruyor demek iki şey hakkında fikir veriyor; biri herkesin aklına gelen, diğeri de o dışarıdakilerin bile bu iğrenç durumdan haberi olduğu. başta o doktorun ifadesine göre gevşek gevşek, bıyık altından gülerek cevap verenle birlikte, buna bulaşan herkese müebbet vereceksin. ondan sonra içeride kendi kendilerine gülerler artık.

    2 yaşında çocuk lan bu, birinizde bile mi vicdan yoktu?

  • bizim oğlanda iki sene önce ilkokula başladığında, okulunun koridorundaki satranç köşesinde akran öğrenmesi vesilesi ile bir satranç sevdası yeşerdi. her akşam eve başka bir arkadaşı ile yaptığı maçların hikayeleri gelmeye başladı. bir akşam biz de bir maç yaptık, ben tabi acımam affetmem bak diye önden göz korkutmak için " ortaokulda turnuvada üçüncü olmuştum*" dedim buna. sonra da maçta tokatladım zibidiyi. adam rocky balboa gibi, günden gün iyice kaptırdı kendini.

    önce youtube'da satranç eğitim videoları izledi. bütün taşları, hamleleri, açılışları, terimleri öğrendi. ekran karşısında adeta kung-fu yüklenen neo gibiydi. bir süre sonra satranç uygulamalarına dadandı. evin içinde "vezir gambiti mi hint savunması mı daha estetik?" diye gezmeye başladı. (bkz: #87953133)

    son seviyede artık kasparov'un, karpov'un, carlsen'in eski maçlarını seyretmeye başladı. "orada fil g5'e mi oynanır yeaa?" diye edepsiz yorumlarda bulunuyordu. iş artık 1851'de oynanan maçların hamlelerini ezberlemeye ulaştı. artık hemen her akşam maç yapıyorduk ve beni yeniyor ya da yenemese bile çok zorluyordu.

    pandemi döneminde çocuklara sokağa çıkma yasağı başlayınca, daha önce yüz yüze satranç dersi aldığı bir satranç kulübünün başka bir eğitmeninden çevrimiçi eğitim almaya başladı. skype'taki derste önce öğretmenle tanıştılar. ardından öğretmen muhabbet açılsın diye sordu:

    - ünlü oyunculardan kimseyi biliyor musun?
    + babam var.
    - aaa kim ki?
    + bir kere turnuvada üçüncü olmuş.

    var ya, işte o an, öğretmenin çaresizliğini falan boş ver, kasparov'un carlsen'in tüyleri nasıl ürpermiştir, anderssen ve kieseritzky aynı anda nasıl ters dönmüştür mezarlarında. lan sen bütün satranç külliyatını hatmet ama gelen ilk temel soruda bilal oğlan gibi "babacım" diye mırıldan. yok yani babacı da değil ibiş:

    - deniz, ara tatilde ikimiz ankara'ya gidelim mi?
    + annem de gelsin ben onsuz yapamam çok özlerim.
    - bak ya! siz ikiniz gidin o zaman bence.
    + ee valizleri kim taşıyacak??

  • başlık: babamdan yediğim acayip ayar şoktayım 111111

    beyler bu işte tavada yemek yapmak için uğraşıyorlar, ama bayağı uğraşıyor.. nerdeyse iki saatini verdi ona.. en sonun yaktı amk

    bende gittim yanına dedim değdi mi o kadar uğraşına dedim bak boşuna gitti iki saat uğraşın dedim
    o anlık sinirle mi artık geçmişten gelen şeyle mi bilmiyorum ama senin için de 2 saat uğraştım ama değdi mi bilmiyorum dedi

    kafamı öne eğip inciye girdim direk :(:(

  • ezgicim, dizi setinde hakarete uğradın, şiddete uğradın, hayvanın teki boğazına çöktü ve seni boğmaya çalıştı, dizi ekibi arkanda durmadı, dava açman diziye zarar gelir diye engellenmek istendi, mağdurken bir de işinden kovuldun oysa ki karşı tarafa işten "ayrılma" hakkı tanındı ama sen gene de diziye dön çünkü senin yokluğunu ekşiciler on senedir üzerlerinden atamamışlar.
    hem ne olabilir ki en kötü? diyelim ki biri gene boğazına yapıştı, gene saçından tuttu sürükledi, gene kafanı kaldırımlara çarptı, alt tarafı dava açman engellenir exxen müşteri kaybetmesin diye. he bir de dayakçı ve azmettiricinin sırtı sıvazlanırken sen kovulursun. aşkolsun, bunlar mı dert? sana kazık atmış bu ekibe dön ezgi. o dönemlerde bir söz vardı, kafalar pırıl pırıl diye; heh işte aynen öyle buralar zira.

  • doğru oturuş ve direksiyon tutuş şekli, direksiyon çevirme:
    • eller direksiyona, ayaklar pedallara rahatça yetişmelidir.
    • her durumda direksiyon 9:15 pozisyonunda, 2 elle tutulmalıdır, eller direksiyonu sıkıca kavramalıdır
    • keskin manevralarda kollar kilitlenmemelidir
    • kollar yaklaşık 90 derece, bacaklar ise 120 derece açıda kırıktır

    doğru pedal kullanımı:
    pedalları kullanırken topuklar mümkün olduğunca kaldırılmamalı, ayaklar sağa sola hareket ettirilmemelidir.
    viraj alma ve apex noktası:
    • yolun tümünü kullanarak virajın sertliği(açısı) en aza indirilmelidir(bkz: dıs ic dıs)
    • apex noktası virajın içine en yakın olduğumuz noktadır
    • viraj girişinde yolun en dış noktasından apex noktasına yönelen otomobil, viraj dışında tekrar yolun en dış noktasına giderek viraj sertliğini en aza indirir
    • her viraj simetrik olmadığından, apex noktası her virajda değişir
    • viraj öncesi fren yapılarak, virajın dönülebileceği hıza inmek gerekir
    • ideal yarış çizgisi için, virajın bir bölümünde daha keskin manevra yapılabilir, en keskin manevra ise otomobil en düşük hızdayken gerçekleştirilir
    • en hızlı yarış çizgisi en düz çizgidir.
    • yolun genişliği ve apex noktaları uygunsa, peşpeşe gelen bir çok hafif viraj, hiç viraj yokmuş gibi düz bir çizgide ve hız kesilmeden geçilebilir
    • ardarda gelen aynı yöndeki virajlar, tek bir virajmış gibi düşünülebilir.

    vites kullanımı ve fren teknikleri:
    • doğru vites, motor devrinin ve gücünün doğru kullanılması demektir
    • vites teker teker küçültülmeli ve doğru zamanlamayla motor freni kullanılmalıdır
    • en yüksek motor gücü, genelde en yüksek motor devrinde değil, biraz daha düşük bir devirde olur, vites yükseltme işlemi buna göre yapılmalıdır.

    doğru fren tekniği:
    • en sert fren, otomobil düz bir hat üzerinde, direksiyon düz iken yapılmalıdır
    • tekerlekler bloke olduğunda fren pedalı üzerindeki basınç azaltılmalıdır
    • dönmeyen ön tekerleklerle araca yön verilemez