hesabın var mı? giriş yap

  • tribünler tıklım tıklım. beşiktaş tribünü herkesçe bilinir. kimse oturarak maç izlemez. kuzey kale arkası tribündeyim. maç sıkıntılı. heyecandan kıpırdayamıyorum. yanımda bi kadın, küçük bi çocuk. anne-oğul maça gelmişler belli ki. kadın kısa boylu, çocuk kucağında ama sahayı göremiyor. ağlamaya başladı. o küçücük dudaklarının arasından şu sözler döküldü:

    -anne ben beşiktaş'ı göremiyorum hiç.

    aklıma kendi çocukluğum geldi. inönü tribünlerinin merdivenlerinde oturduğum, beşiktaşlı abilerin omuzlarında tezahürat yaptığım günler. o abilerin 'beyler yavaş olun, yavru kartallar var, önden geçsinler.' dedikleri günler...

    döndüm hemen kadına; 'abla sizin için de sorun değilse ben alabilirim çocuğu kucağıma. burdan saha daha net görünüyor.' dedim. kadın güldü, zahmet olmasın filan derken çocuk çoktan kucağıma gelmişti. bi görsen sözlük, ne kadar tatlıydı. boncuk gibi gözlerinde yaş var, beşiktaş için döktüğü gözyaşları.

    sahayı görüyordu artık. inanılmaz mutlu olmuştu. gözlerinde hala yaş vardı ama kahkaha atıyordu. gözyaşlarını sildim gözlerinden, 'adın ne yavru kartal?' diye sordum. bana da öyle sorarlardı. gözlerime dikti gözlerini, kocaman gülümsedi. 'kartal benim adım.' dedi. o kadar güçlü bi tonla söyledi ki adını, gerçek bi beşiktaşlıydı o, daha şimdiden aşkını hissediyordu siyahın ve beyazın. çok geçmeden almeida gol attı. sarıldık yavru kartalla. almeidaa! diye bağırdık. maç boyunca indirmedim kucağımdan. maç bittikten sonra ayrıldık güzel kartal'la.

    bizimkilerin gelmesini beklerken düşündüm neden beşiktaş diye. aslında çok basit. bu renklere gönül verdiğin zaman, öyle bi aşkla bağlanıyorsun ki, nedenler anlamını yitiyor. 5 yaşındaki çocuk bile gözyaşı döküyor uğruna, beşiktaş'ı göremiyorum diyerek ağlıyor. beşiktaşlı olmak tam olarak bu. en saf duygularınla, siyah ve beyaza bağlanmak...

    ve teşekkürler beşiktaş'ım. sen dün 5 yaşındaki bi çocuğun gözyaşlarını sildin. onun sevgisine, aşkına karşılık verdin. benim de yalnızlığımı sildin. iyi ki varsın beşiktaş!

  • yeni meyveleri gördün mü, yaz meyvelerine şöyle bir baksaydın derken göğüslerini gösterir gibi yaptı sanırım :) hangi meyveleri?

    adam erik dedi ya. kütür kütür :)

  • azalarak bitmiş olmasıdır. biz 2010'lu yıllar boyunca türk pop müziğinin bitişini izledik.

    türk pop müziği ilk olarak 1960'larda ortaya çıkmış, 70'lerde temelleri atılmıştır. 80'lerde gelişmeye devam etmiş, 90'larda ise zirvesine ulaşmış ve en özgün halini almıştır. 2000'li yıllar, 90'ların kalıntılarını taşıdığı için çekilebilir durumda olsa da 2010'lu yıllarda resmen bitmiş ve mutasyona uğramıştır. bugün piyasadaki isimlerin %99'u ne idüğü belirsiz müziğe "türk pop müziği" diyor maalesef ki.

    2010'lu yılların pop müziğini bitiren şeyi tek bir şeyle açıklayamayız, birçok faktör var.

    her şeyden önce arada sıkışmış bir müzik var. batı ile doğu'nun korkunç bir sentezinden bahsediyoruz. şarkıların prodüktörü ya da şirket "öyle bir şarkı yapalım ki herkese hitap etsin" mantığıyla hareket ediyor. çözümleri ise cem yılmaz'ın dediği gibi "everything but little little, into the middle" tarzı şarkılar yapmak. şarkının altyapısına bakıyorsunuz. bir taraftan batı müziği esintiler taşıyan dım tıs dım tıs beat'ler, diğer taraftan tamamen doğu alaturkası. daha çok gideri var diye dandik birkaç ayrılık sözü de eklediniz mi, tamam. işte yeni pop müziği. arkada son derece hareketli bir disko beat'i çalarken şarkıcı "sensiz çok yalnızım" diyor, ardından da alaturka elementi olarak bir iki yaylı araya giriyor. sonra yine aynı disko müziği ve "beni bıraktın" diye devam eden ruhsuz bir ses. böyle karaktersiz, böyle ucuz bir müzik olamaz. bunun adı her iki tarafa da adapte olamamış teneke sesi.

    şarkıları bu kadar ruhsuz, bu kadar karaktersiz yapan tek şey altyapısı değil tabii ki. ortada sanatçı yok. kendi şarkısını yazan, bize kendi yaşanmış hikayesini anlatan kimse yok. başka bir deyişle bizim bugünkü pop müziğimizde "şarkı yazarı" yok. bu işi otomatiğe bağlamış birkaç işim fabrikasyon ürünü şarkı ortaya atıyor, sonra da bu şarkıyı söyletecek "imaj" arıyorlar. sesinin çok iyi olmasına ya da müzik eğitimi almasına gerek olmayan, sadece yüzüyle ilgi çekecek isimleri bulup şarkıyı ona okutuyorlar. ortada ne bir hikaye var ne de his. şarkıcının kendisi hiçbir şey hissetmiyor ki size hissetirsin.

    buna bağlı olarak da piyasada çok ciddi bir statükolaşma var. aynı şirketler, aynı prodüktör ve söz yazarlarıyla aynı şarkıların türevlerini piyasaya sürüp duruyorlar.

    bir diğer sorun ise albümün olmaması. eskiden bunu mecazi anlamda kullanırdık, şimdi gerçekten de albüm yok. 2000'lerin sonunda şirket yine tek bir hit şarkıya odaklanırdı ama en azından göstermelik bir albüm yapardı. şarkıcının bir şarkısı tutunca hemen dandikten albüm ortaya atarlardı. konsept ya da hikaye anlatımı zaten yok ama en azından göstermelik bir albümü olurdu. tabii albümün tamamı doldurma şarkılardan oluştuğu için dinleyici yine bir şarkı dinlerdi. bugün ise artık bu gösterme albüme bile tenezzül etmiyorlar. streaming'in de katkılarıyla piyasa tamamen kullan-at piyasasına döndü. şarkıyı çıkar. tuttuysa ne âlâ, tutmadıysa fabrika başındaki prodüktöre yeni şarkı siparişi ver ve hemen bu şarkıyı söyleyecek bir imaj ara. yeni nesil şarkıcılar albüm üstüne albüm değil, hit üstüne hit çıkarma derdindeler. konsept albümden hiç bahsetmiyorum. o kavram bugünün müziği için tarih oldu.

    şu bir gerçek. müzik değişir. 70'lerin tarzı sonraki elli yıl boyunca devam etmez. dünyanın gerçeği bu ama bu bambaşka bir şey. bu bir değişim değil, yok oluş. bugünkü durumu sadece kâr maksimizasyonu ya da çok satmayla açıklayamayız. 90'larda ya da 2000'lerde şarkıcılar bedava mı iş yapıyordu? onların da amacı kârdı. disko müzikle alaturkayı birleştirme fikrini ortaya atan prodüktörlerin yatacak yeri yok. bu arabesk-pop/fantezi-pop türünü icat edenlerin hesap vermesi gereken çok şey var.

    2010'lardan (koskoca on yıldan) bana kalan 1 (bir) "konsept" albüm var. bahsettiğim son on yılda albüm yayınlayan eski isimler değil. piyasada görece yeni olup da konsept albüme yaklaşan isimlerden bahsediyorum. model grubu ve 2013 çıkışlı levla'nın hikayesi albümü. onlar da dağıldılar zaten. onun dışında tek tük iyi şarkılar olsa da albüme dönüştürülmediler. iyi de oldu, muhtemelen tamamen doldurma şarkılarla bomboş bir çalışma olacaktı.

    not: işbu entry medcezir eşliğinde girilmiştir.

    not 2: esasen türk pop müziğin temel sorunu olacaktı ama halihazırda benzer başlık olunca bu başlık değerlendirildi.

  • hastaneden çıktıktan bir ay sonra ve yüz yaşına hepi topu 61 gün kalmışken hayatını kaybetmiş edinburgh dükü.

    yunanistan doğumlu olup schleswig-holstein-glücksburg olarak bilinen hanedana doğmuş, ancak henüz iki yaşındayken kral da dahil tüm akrabaları yunanistan'dan sürülünce soluğu ingiltere'de almıştır. bilhassa ikinci cihan harbi'nde girit, sicilya ve okinawa gibi savaşın seyri için büyük ehemmiyet arz eden cephelerde aktif görev almıştır.

    1947 senesinde daha sonra kraliçe olacak olan elizabeth ile evlenip mountbatten-windsor hanedanının bir üyesi olmuştur. 1957'de prens unvanı verilmiş ve 2017 senesine kadar da bu unvanı taşımıştır. dört sene evvel kraliyet unvan ve görevlerinden affını isteyerek emekliye ayrılmış ve bugün itibariyle de hayatını kaybetmiştir.

    ulus-devlet çağında potansiyel yunanistan kralı olması beklenmekteyken teknolojik otokrasi çağında çağ dışı bir kraliyetin en uzun yaşamış erkek üyesi olarak tarihe geçmeyi başarmıştır.

  • ahmet ümit romanlarından bir tanesi. 700 küsür sayfalık kitabı soluksuz okuyarak 3 günde bitirdim bu yaz. tabii okuduğum zaman 1 haftalık tatil dönemine denk gelmişti. kitabı okuduğum 3 günün 2'sinde denize giremedim doğru dürüst 'ay şu bölüm de bitsin, ay şu sayfa da geçsin..' diye diye.. bazı bölümlerinde okuyucuyu iyice şaşırtıyor, sesli tepkiler vermenize yol açıyor. (aaa, uuu, ohaaa, yuuh, vb..)
    yani diyeceğim o ki; kitap arayışı içinde olanlar, polisiye sevenler, ahmet ümit'e azcık da olsa bir sempatisi olanlar bu kitabı mutlaka okumalı.

  • ulan hala anlamadınız mı ? termos pahalı değil, biz fakiriz. araba pahalı değil, biz fakiriz. rakı pahalı değil, biz fakiriz. kitaplar pahalı değil, biz fakiriz. yani şunu anla güzel kardeşim, biz türk halkı f a k i r i z.

    edit: tamam termos pahalı amk. kabul ediyorum, pahalı termos. mesaj atmayın yeter.

  • inanılmaz olan fantastik hadise kadar, iki eltinin de isminin hamide duman olması olan hadise. resmen a glitch in the matrix, elon musk bunu incelesin.

    ek: programı izlediğini iddia eden birinin aktardığı kadarıyla üçüncü bir hamide duman varmış hikayede, yufkacının bir akrabasının karısıymış. olamaz lan böyle bir şey.