hesabın var mı? giriş yap

  • gerçekten korkunç ifade.

    tüm aile ele ele verip kızı ateşin içine atmışlar, hepsinin tutuklanması lazım

  • gecenelerde bir arkadas sagolsun 8-10 tane getirdi. abi bunlar solucan bocek filan yiyolar diye de yagladi. neyse kahvaltida gomduk bunlari. olum dedim sen her hafta getir boyle. cevap su:

    "abi tavugun gotu belli"

  • sevgili hemcinslerim; 6 ay sabır, saçlarınızı uzatın... zaten çirkinsiniz amk. çirkinliğinize çirkinlik kattıktan sonra o saçları bir güzel kestirin... emin olun sizi yakışıklı bulacak kadınlar çıkacaktır.

  • genelleme hatasi olarak da bilinir. gozlemcinin birey hakkindaki genel gorus inanis ve kanisini bireyin ozel ve farkli bir diger niteligine genellemesi durumudur.

    ornegin, iyi giyindiysen iyi birisindir. zit olarak kotu giyindiysen tehlikeli birisindir. genel olarak iyi giyimli bir adamindan ilk anda zarar gelmez. ama kotu giyimli birisi ilk anda bile sana zarar verebilir ve tehlikelidir.*

    insanin dis gorununun iyi olmasi karsisindaki insanin davranisini ve kararini etkiliyor mu?
    bunu sosyal deneyde gorelim.

    buyrun:
    business man vs homeless

    ayrica
    zit etki icin
    (bkz: horn etkisi)

  • eski bir röportajında "...benim bir sözüm var. düşünüyorum öyleyse varım" demiş insandır kendisi. röportaj eski ama 1650'lerden daha eski olduğunu zannetmiyorum.

  • türk bayraklı binlerce kişiye biber gazı ve kimyasal ilaçlı su sıktırıp polise dövdürten adamın icraatıdır.

  • mail yoluyla bana ulaşan, sahibinin belirtilmemiş olduğu bir anı:

    ben askerligimi ankara etimesgutta pek kisa donem olarak (6 ay) yaparken ve cuma gununden evci cikarken bile mutlu degildim.

    ama allahin sopasi yok ki...

    bir gun bize kurtulus dizisinde rol alacagimiz soylendi. konu memleket meselesi olunca tabii, sahsi cikarlarimizi bir yana birakip senaryoyu okumadan kabul ettik teklifi.

    sahnelerin polatlida cekilecegini soylediklerinde icime biraz kurt dusmedi degil.

    polatli topcu okuluna bir geldik ki belene kampindan farksiz bir yer. 2000 kisiyi cole saldilar ve cadirlarinizi kurun dediler.

    ertesi gun bir kismimiza kuvva-i milliye, bir kismimiza yunan, ve diger gavur askeri kiyafetlerini dagittilar. tabii bizim kuvva-i milliye kiyafetleri yirtik pirtik. ayni kiyafetle cekim yapip, yatip kalkip yasiyoruz. sabah bir matara su veriyorlar ve bir matara suyla her turlu ihtiyacimizi karsiliyoruz.

    saat 08:00 de otobuslerle sete gidiyoruz. set dediysem yanlis anlasilmasin yildiz tepe. sakarya meydan muharebesinin gectigi yer.
    rivayete gore (resmi tarihte boyle bir bilgi yok) tepe daha once bizimmis. bizimkiler yeterince stratejik gormeyip birakmislar ve yunanlilar aldiktan sonra da aymislar ve tepeyi geri almak icin taarruza gecmisler. (bu konuda tarih bilgisi olan varsa ve beni aydinlatirsa cok sevinirim).

    neyse, cekimler baslamadan once trt nin citir kizlari 2000 kisiye makyaj yapiyorlar ve tabii ki 1999 abaza makyajlarini silip yeniden yaptirmak icin siraya giriyor.

    makyozlerden biri tanidik cikti ve kizcagiza bizimkilere ulasmasini ve bana temiz camasir vs. gondermelerini soyledim.

    savasmak pis bir is. insanin ustu basi batiyor. tepenin basinda bir komutan. asagidan pire gibi gorunuyor ve asagida biz yani 2000 asker.

    komutan megafonla hucum diye bagirgyor ve biz allah allah nidalarıyla gavurun ustune yildirimlar gibi cakiyoruz. tabii bu sirada birilerinin olmesi gerekiyor ve herkes daha az kosmak icin olmek istiyor.

    olume talep cok olunca komutan (cakmak cakmak bir teğmen-enteresan
    birisi) bu isi siraya soktu. bu sefer kim olecek diyince herkes elini kaldiriyor. ama bizim bir kisa donem var, her defasinda siyatik, dalak sismesi, koroner kalp yetmezligi gibi hastaliklar bahane ederek olmek istiyor ve adamin tum saydigim ve sayamadigim hastaliklari icin raporu var. komutan kim olecek diyince herif her defasinda bir rapor ibraz ediyor ve olme hakki kazaniyor. e n sonunda komutan "lan ne bicim herifisin be, sen zaten olusun olum"
    diyerek ona her cekimde olme hakki tanidi.

    bir keresinde de ben olmeye hak kazandim ve olme yerim de yunan siperine 5 metre kala. yaklaşık 300 metre tirmanmamiz gerekiyor yani. neyse hucum emirini aldik ve allah allah allah... tirmanmaya basladik, tabii ben savasmayali yillar olmus biraz hamlamisiz.
    nefes kesiliyor. buffaloda top kosturmaya benzemiyor.

    benim olme mekanima daha cok var ve benim gozum karardi ve artik bacagim cekmedi.

    ben de erken olmeye karar verdim.

    ve yandim allah diyerek goge yukseldim, silahimla havada bir yay gibi gerildim ve koca bir dag gibi devrildim ve en yuce kata erme serefine nail oldum.

    buraya kadar olayin butun hamasi yonu bir anda traji-komik bir hal aldi. tabii olduk ve devrildik ama; yildiz tepe, dik bir tepe hafiften.

    olduk ama basladik yuvarlanmaya. her taraf tas, kaya, cakil. oramiz buramiz yirtiliyor. zaten elbise dedigin caput parcasi.

    yirtiklardan filan don paca geziyoruz. ben bir taraftan yuvarlanirken bir taraftan tutunmaya calisiyorum . tufek bir tarafa, matara ve diger techizatlarim bir tarafa, ben bir tarafa yuvarlanip duruyoruz.

    durmak mumkun degil. guya olduk rol icabi; ama can tatli tabii.
    velhasil olsen bir turlu olmesen bir turlu.

    ertesi gun biz yunanli olduk ve temmuz sicaginda bize kase elbiseleri giydirdiler. uzun donemlerden biri tutturdu ben yunanli olmam diye.
    "abi ben yunanli olursam koye donemem, anamin babamin yuzune nasil bakarim" diyor. olum ulan rol icabi bir sey olmaz dedikse de dinletemedik ve herif ictimaya cikmadi.

    tabii bizim bolukten biri yunan olmayi kabul etmeyip cekimlere katilmadigi icin ceza yedik. bu ara tuvaletleri cukur acip bez paravanlarla insa ettik.

    gece bir ruzgar cikiyor, colun ortasinda comelmis yuzlerce ay parcasi ortaligi aydinlatiyor.

    yunanli oldugumuz gun yine yayilmisiz ortaya hucum emri bekliyoruz. hucum emri geldi ve basladik taarruza. bu sefer gavur olarak.

    ve bizim boluk salak gibi yine allah allah nidalariyla saldiriyor.
    tepeden yakin cekim de yaptiklari icin son derece dikkatli olmak gerekiyor aksi taktirde cekim tekrar ediliyor ve bir cekimin hazirligi 3 saat filan suruyor.

    ulan dedim "manyak misiniz olum biz yunanliyiz ne allah allahi".
    demez olaydim. cekim devam ederken bizim boluk durdu. oradan biri peki ne diyecegiz diye ortaya son derece kritik bir soru atti. boluk konuyu tartismaya basladi.

    bu arada yuzlerce at yanimizdan gok gurultusu halinde geciyor.
    ortalikta bombalar patliyor. gurultuyu ve arbedeyi anlatamam.

    diger yunan bolukleri yanimizdan allah allah diye geciyorlar ve gecerken bizim boluge bakip ulan bunlar ne yapiyor savasin ortasinda diye anlamsiz anlamsiz bakiyorlar.

    olum birakin tartismayi hicbir sey demenize gerek yok kosun yeter diyorum ama bomba sesleri ve at kisnemelerinin arasinda beni pek sallayan yok. dallamanin teki bir dakika diye kukredi, beb buldum "makarios" diye bagiralim dedi. bu olaganustu fikir de bir sure tartisilmaya deger goruldu ve sonuc tahmin ettiginiz gibi sahne yeniden cekildi.

    cunku yukaridaki kameralar bizi ayna gibi cekmisler. savasin ortasinda bir grup yunanl hararetli bir sekilde tartisiyor.

    bu arada mayinlarin daha iyi patlamasi icin icine at pisligi koyuyorlarmis ve bunu kimseye soylemediler.

    daha ilk cekimde basladik kosmaya ve yanimizda, sagimizda solumuzda bombalar patliyor. ortalik bir anda bok gibi kokmaya basladi ve gokten basimiza at boku yagiyor. ensemizden at boku oldugu gibi iceri. herkes durdu ve uyuz gibi elini sirtina sokup basladi kasinmaya.

    sonuc yine tahmin ettiginiz gibi. cekim sil bastan.

  • tip 16, tip 31 ve tip 33 (en dirençli tipler) haricindeki hpv virüsleri (eğer kişi çoklu sayıda tip taşımıyorsa) normal bir bağışıklık sistemi ile ortalama 2-3 senede vücuttan kendiliğinden atılır, ancak bağışıklığınız düşükse ve bu süre sonunda halen atılmamışsa hpv virüsü zamanla konakçı hücre dna'sına entegre olur ve konakçı hücrenin dna replikasyon sistemlerini kendi replikasyonu için kullanmaya başlar. bu durum iki şeye sebep olur, birincisi konakçı hücre kendi başına hpv virüsü üretim merkezi haline gelir, ikincisi ve daha önemlisi ise virüs kişinin kendi dna'sına entegre olduğu için bağışıklık sistemi tarafından tehdit olarak algılanmamaya başlar ve görünmez olur. bu durumda ahcc dahil hangi bağışıklık takviyesini kullanırsanız kullanın göreceğiniz fayda minimal olur ve çok daha uzun bir tedavi sürecine ihtiyacınız olur. yani "5 senedir hpv taşıyorum bağışıklık tedavisi aldım (ahcc veya benzeri ) ama fayda görmedim" demek, tedavinin faydasız olduğunu değil, sizin tedaviye uygun olmadığınızı gösterir.

    yani hpv tedavisinde mantık şudur, eğer tip 16-31-33 (en dirençli tipler) tipleri taşımıyorsanız ve çoklu sayıda hpv tipine sahip değilseniz ve bağışıklık sisteminize güveniyorsanız kendi haline bırakıp 2-3 senede negatif olmayı bekleyebilirsiniz ama bu süreyi kısaltmak istiyorsanız bağışıklık takviyesi kullanmalısınız. ancak tip 16-31-33 tiplerini veya çoklu sayıda hpv tipini taşıyorsanız muhakkak erken evrede bağışıklık takviyesi kullanmaya başlamanız gerekir. aksi taktirde bağışıklık sisteminizin virüsle başa çıkamama ihtimali yüksektir ve bu durumda yukarıda bahsettiğim gibi virüs hücre dna'nıza entegre olabilir ve bağışıklık sisteminizle dostluğu başlar. misal tip 16'nın 5 sene boyunca vücutta kalması durumunda cin3 seviyesinde bozulmaya sebebiyet ermesi ihtimali % 40'dır, ve cin3 rahim ağzı kanserinden bir önceki evredir.

    bilinen en etkili bağışıklık takviyesi ahcc'dir. ahcc'yi özel yapan, çok uzun bir üretim prosesi sonucunda içerisinde alfa glukan isminde kendisine has bir bileşik oluşmasıdır. ahcc oldukça pahalı bir takviyedir, ahcc'nin pahalı olması kapitalist sistemin bir oyunu değil, üretim prosesin çok uzun ve kompleks olması, üretime başladıktan ancak 2 ay sonra son ürünün elde edilebilmesinden kaynaklıdır. ahcc'den daha ucuz alternatifler arasında propolis ve beta glukanın da hpv tedavisinde etkinliği gözlemlenmiştir. ayrıca vücutta eksiklik varsa d vitamini ve çinko alımı da tedaviye katkı sağlar. ancak şu anda hpv tedavisinde klinik olarak kanıtlanmış tek bağışıklık tedavisi ahcc kullanımıdır. çalışmalarda ahcc'nin hpv virüsünü vücuttan temizleme süresi 6 ay olarak gözlemlenmiştir ancak bu süre tek tip ve orta dirençli tipler için geçerlidir. tip 16-31-33'te (en dirençli tipler) bu süre 9 aya kadar çıkmaktadır, 2'den fazla sayıda tip taşıyan vakalarda ise bu sürenin 1 seneyi bulabildiği görülmüştür.

    ve eğer bir doktor size ahcc, propolis, beta glukan ve benzeri bağışıklık takviyelerinin hpv tedavisinde gereksiz olduğunu söylüyorsa oradan arkanıza bakmadan kaçın, zira o doktor ya tıptaki yeni gelişmeleri takip etmeyen veya yeni gelişmelere fazlasıyla önyargılı bakan, gelenekselci ve bu hastalık nezdinde cahil bir doktordur ya da kötü niyetlidir. gelenekselci bir doktora misal ahcc'nin hpv tedavisindeki rolünü gösteren pubmed yayınını gösterdiğinizde hemen geri adım atar, hmm, ben bir araştırayım en iyisi bu konuyu der, bu tür doktorlarda bu hiç şaşmaz çünkü hiçbir doktor pubmed’de yayınlanmış bir yayını görmezden gelemez, ama bu yayının varlığından bihaber olduğu için doktor egosuyla aksi yönde kesin konuşmaktan çok hoşlanırlar. (akademik ünvandan bağımsız genelde yaşça büyük doktorlarda daha çok gözlenir bu yaklaşım). kötü niyetlilerde ise durum daha farklıdır, çünkü bağışıklık tedavisi ile virüsten kurtulursanız bu doktorların ekmek kapısını kapatmış olursunuz çünkü bu doktorlar, virüsten dolayı cin2-cin3 olduğunuzda leep işlemi yapmaktan, devamlı koloposki yapmaktan veya aynı hastanın her ay çıkan siğillerini yakmaktan kazandıkları paranın önünün kesilmesini istemezler.