ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
einstein'in kuantum konusunda yanılması
-
gelin, birlikte biraz da işin tarihine de inerek einstein'ın kuantum fiziği ile gerçekleştirdiği cebelleşmesine, yani hep tartışılan einstein ve kuantum zıtlaşmasına dair derin ve ayrıntılı bir bakış açısı kazanalım. aynı zamanda atom altı dünyanın karmaşıklığına da inelim. einstein, tamamen yanılmışmıydı ve kuantum fiziğine ölümüne karşı mı çıkmıştı?
bu konudaki anlayışı genişletmek adına bu hususta bir şeyler yazmayı uygun buldum.
ilk olarak einstein'ın bilinenin aksine kuantum kavramının icat edilmesine yardımcı olduğunu, ancak olasılıklı bir evren düşüncesiyle ölümüne kadar mücadele ettiğni belirterek başlayalım. yani burada en çok yanlış bilinen nokta bu. kuantum fiziğine tamamiyle karşı çıkmıyor hatta onun gelişmesinin baş aktörlerinden biri. onun esas karşı çıktığı nokta olasılıksal yorum.
1926'da albert einstein kuantum mekaniğine ait olan 'evrenin olasılıksal yorumu' düşüncesinden tamamen uzaklaşmaya başladı. einstein’ın zihninde, evren eninde sonunda temel olarak deterministik olan fizik kanunlarına uymak zorundadır (bkz: determinizm) ve einstein bundan taviz vermek istememiştir. einstein, max born'ın (1882–1970) ona yazdığı bir mektuba cevaben bunu en açık şekilde dile getirmiştir:
“kuantum mekaniği çok etkileyicidir. ama bir iç ses bana bunun henüz gerçek bir şey olmadığını söylüyor. teori çok yarar sağladı ancak bizi eskiden beri var olanın gizemine yaklaştıramadı. ben, her zaman tanrının zar atmadığına ikna oldum.”
aslında einstein-kuantum zıtlaşmasına dair yorumlar, einstein'ın tanrı zar atmaz sözünün yanlış yorumlanmasından da kaynaklanıyor ve direkt bütünüyle onun kuantum teorisine karşı olduğuna dair yanlış bir kanıya sebep oluyor. burada aslında öne çıkan şey, olasılıklı düşünce fikri.
gerçekten de, einstein'ın yaşamının son 30 yılı boyunca (18 nisan 1955'teki ölümünün hemen öncesine kadar) yaptığı bilimsel çalışmaları, birleşik bir alan teorisi bulmaya odaklanırken, bu vizyona bağlıydı. böyle bir teorinin amacı, yerçekimini (einstein'ın kendi genel göreliliği ile tanımlandığı gibi) ve elektromanyetizmi (maxwell denklemleri tarafından tanımlandığı gibi) birleştirmek ve en önemlisi, “kuantum belirsizliğini” fizikten kurtarmaktı.
bununla birlikte, einstein'ın kuantumla olan ilişkisi her zaman bu kadar gergin değildi ve aslında, kuantum teorisinden kuantum mekaniğine geçildiği gibi, 20 yıl boyunca herkesin düşündüğünün aksine, kuantumun gelişiminde başı çekiyordu. peki neler olmuştu?
1900 yılına gelindiğinde, 42 yaşındaki max planck (1858-1947), belirli bir sıcaklığa kadar ısıtıldığında bir nesnenin ürettiği radyasyonun spektrumunun temellerini atmak için için yaklaşık altı yılını harcadı (örneğin en basit haliyle elektrikli soba ısıtıldığında kırmızı bir renge döner) ve onun teorisinde ortaya çıkarılan bir hata, yeni deneysel verilerle birleşince sanki planck'in çabaları boşa çıkmış gibi görünmeye başlamıştı. bununla birlikte, planck ivedilikle gerekli düzeltmeleri yaptı ve deneyle mükemmel bir uyum içinde olan yeni bir teori ortaya koydu.
bununla birlikte, bu başarının bir bedeli olabilirdi. onun yeni teorisi de bize, enerji paketleri (kuanta) ile ilgili ilginç bir kavramı ortaya çıkaracaktı: atomik düzeyde madde klasik fiziğin varsaydığı gibi sürekli düzeyde değil, kesik kesik “ayrı” parçalar halinde enerji emer ve yayar. planck ve diğerleri yeni kuramının bu yönünü tam olarak benimsemekten çekiniyorlardı. ancak, einstein bunu hemen yapar ve yaklaşık 20 yıl boyunca onun üzerinde çalışır. ( aslında burada einstein'ın kuantum fiziğine direkt olarak karşı olmadığının en büyük örneklerinden birini görmekteyiz)
1905'te, einstein 26 yaşındayken, ışığın üretimi ve dönüşümü ile ilgili keşifsel bir bakış açısı yayınladı (fiziği sonsuza dek değiştirecek üç diğer çığır açan makaleyle birlikte, doktorasını tamamladı, bu onun mucizevi yılıydı). ışığın da yığınlardan (yani, ışığın kuanta olarak adlandırılan enerji paketlerinden) meydana geldiğini veya foton olarak adlandırdığımız parçacıklar olarak davrandığını öne sürmekteydi.
ışığın doğası, antik yunanlılara değin birçok kez tartışılmıştır. 1864'te james clerk maxwell (1831–1879) tarafından yayımlanan elektrik ve manyetizma ile ilgili bir dizi makalede son olarak, 1873'te yayınlanan elektrik ve manyetizma üzerine bir incelemesi ile birlikte , ışığı bir parçaçık (foton) değil, elektromanyetik dalga olarak adlandırılır. ışığın temel özelliklerinin çoğu için dalga ile uyumlu olduğunu iyi bir şekilde tanımlanmıştır. ancak hepsi için ışığın dalga şeklinde davranması geçerli değildi; ancak einstein’ın kuantası sayesinde bu tutarsızlık, yani ışığın farklı davranışları, başarılı bir şekilde ele alınabilindi.
bununla birlikte, einstein’ın fikri, planck’ın kuantum teorisinden çok daha fazla bir tepkiyle karşılandı. fizik topluluğunun genel düşüncesi belliydi: "ışığın dalga teorisine burnunuzu sokmayın!"
ancak einstein bu konuda kararlıydı ve bir parçacık olarak ışığın meydana getireceği sonuçları keşfetmeye devam etti ve kuantum teorisi üzerine çalışmalarını ısrarla ilerletti.
1909'da, ışığın momentumu üzerinde düşünürken, ışığın hem bir parçacık hem de bir dalga gibi davrandığını buldu ki bu daha önce hiç açıklanmayan bir ikilikti (dalga-parçacık ikililiğinin, de broglie versiyonu, 1923 yılında ortaya konacaktı). sonuçlarına atıfta bulunurken şunları söyledi:
"işte tam bu nedenle, teorik fiziğin gelişimindeki bir sonraki aşama, ışığın dalga ve parçacık düşüncelerinin bir tür füzyonu olarak anlaşılabilen bir ışık teorisi olacaktır."
genel göreliliğe odaklanmak için zaman ayırdıktan sonra, einstein temmuz 1916'da kuantum teorisine geri döndü. onun çabaları, 1916'da iki, 1917'de de üç bildiri ile sonuçlandı.
einstein, planck’ın çalışmalarının bir nevi kuantum türevini elde etmeyi başarırken, diğer teorilerden gelen varsayımlara dayanmak zorunda kaldığı için yetersiz kalmıştır; ancak bu çalışma ile einstein, daha derin ve reflektif bir ışık anlayışı elde etmede başarılı olacaktı.
teorinin önemli bir başarısı, bir fotonun bir atomdaki elektrona “çarpması” ile daha düşük bir enerji durumuna düşerek yayılmasına yol açan "uyarılmış emisyon" kestirimiydi. bu yeni mekanizma, günümüz lazerlerinin temelini oluşturur.
einstein, çok şaşırtıcı bulduğu bir başka ilginç fenomeni de ortaya çıkardı. uyarılmış emisyonun aksine, bir atom da kendiliğinden bir emisyon yayar. adından da anlaşılacağı gibi, bu doğal olarak meydana gelir içinden bir fotonun geçmesi gerekmez; ama bu uyarılmış emisyona çok benzer bir süreçtir. (en çok radyoaktif bozunma süreçlerinde, x-ışınları veya gama ışınları gibi radyasyonun doğal olarak yayıldığı yerlerde meydana gelir.) kendiliğinden gerçekleştiği için, yayılan foton herhangi bir yöne fırlayabilir, ki bu da henüz bilinmemektedir. başka bir deyişle, fotonun fırladığı yön, doğal olarak rastlantısaldır ve bu rastlantısallık einstein'ın kuantum teorisi ile olan huzursuzluğunun başlangıcı olacaktı.
einstein 1925'te kuantum teorisine (ve belki de fiziğe) son büyük katkısını yapacaktı. 1924'te satyendra nath bose (1894–1974) sonunda planck'ın teorisinin tam kuantum versiyonunu elde etmeyi başardı ve bunu einstein'ın ışık kuanta adı verilen enerji paketleri konseptini benimseyerek gerçekleştirdi; ve bu olay devrim yaratan bir şeydi ve kuantum istatistiği denen bir alanı oluşturacaktı. einstein, hemen hemen 20 yıl ışığın temel doğasıyla cebelleşmişti ve bose'un başardığı şeyi hemen anlaması gerekiyordu.
bose'un ışığa göre geliştirdiği yöntemin, atomlara da uygulandığına inanan einstein, monoatomik ideal gaz kuantum teorisini geliştirmeye devam etti:
"bose'un planck'ın radyasyon formülünü türetmesi ciddiye alınırsa, o zaman ideal gaz teorisini görmezden gelemeyiz"
einstein, yöntemini detaylandıran üç makale yazdı. ilk makalede (bose'un makalesinin yayınlanmasından sadece sekiz gün sonra prusya akademisinde sunuldu), einstein, bose'nin yeni yöntemini monoatomik ideal gaza başarıyla uyguladı.
1925'te basılan ikinci yazı, üçünün içinde en önemlisidir. burada einstein, şu anda bose-einstein yoğunlaşması (bec) adını verdiğimiz çok sıra dışı bir faz geçişinin oluşumunu öngörmektedir. bec'de, gazdaki atomlar, sıcaklık düştükçe, en düşük enerji durumuna yoğunlaşmaya başlar. bu etki, sıcaklık mutlak sıfıra indirildiğinde en belirgin hale gelir, bu noktada tüm gaz atomları bu en düşük enerji durumuna yoğunlaşır.
bec'in şaşırtıcı kısmı, atomların yoğunlaşmasının, onları bir arada tutan çekici etkileşimlerle bir ilgisi olmamasıdır. bu, atomların kendilerinin kuantum doğasıyla ilgilidir.
erwin schrödinger (1887-1961), 1926'da dalga mekaniği olarak bilinen yeni bir kuantum teorisi üzerine altı ana makale üretecek ve bize onun ünlü dalga denklemini verecekti. einstein, başlangıçta schrödinger'in başarısını çok olumlu bir şekilde karşılayacaktı. “işinizin arkasındaki fikir gerçek bir deha içeriyor!” on gün sonra einstein şunları ekledi: “kuantumun formülasyonu ile kesin bir ilerleme kaydettiğinize inanıyorum…ancak, onun hisleri yakında değişecekti.
schrödinger'in dalga denkleminin fiziksel etkileri, schrödinger'in kendisi de dahil olmak üzere herkes için hala büyük bir gizemdi. nihayetinde haklı olan max born olacaktı: “parçacıkların hareketi olasılık yasalarını izler….” başka bir deyişle, klasik bir parçacıktan farklı olarak, bir kuantum parçacığı (elektron, foton, vb.) zaman, herhangi bir andaki konum, momentum, enerji bakımından iyi tanımlanmış değerler ve iyi tanımlanmış kesin bir yol izlemez. bu gibi fiziksel nicelikler, tamamen doğal bir kuantum olasılığı ile belirlenir.
kuantumdaki olasılığın altında yatan fikir, einstein için kanıtlanması çok zor olan bir şeydi. birleşik alan teorisi hayalini sürdürmek için sonsuza kadar yeni kuantum mekaniğine sırtını dönecekti. sonunda, einstein bu nihai hayali asla gerçekleştiremeyecekti. bütün bunlarla birlikte, kuantum mekaniğinin “tuhaflığı” ve gizemi bugün hala devam ediyor.
kaynak: https://blogs.scientificamerican.com/…-the-quantum/ den derlenmiştir. (27 mart 2018 tarihli makaleden)
edit: önceki bir entrylerimde (bkz: #75252991) einstein'ın mikro ölçekteki evrene çok fazla yoğunlaşmadığını belirtsem de bu yazı bunu birazcık düzelterek, (görelilik ile fiziğe makro ölçekte yaptığı muazzam katkıya rağmen). bu konudaki anlayışı genişletiyor.
doğum yapan kadın aslında vatani görevini yapıyor
-
o zaman doğum esnasında ölen kadının ailesine şehit aylığı bağlansın, ölü doğan çocuk için de gazi maaşı bağlansın...
öyle fantastik beyanlarla olmaz, gerekeni yapın...
edit: (bkz: bir vatani görev olarak doğum yapmak) bu başlık daha önce açılmış ve debe listesine bakarken ancak anlayabiliyoruz...
aramaya inanmak
başlık birleştirmeye güvenmek
yemeksepeti.com
-
bizim burada bi tantunici var, adam rica etti direkt bizi ara, yemeksepetinden söyleme diye, 2-3 kez öyle yaptım, hep çok sipariş var diyor, geciktiriyor, tekrar yemeksepetine döndük, 10 dakikaya getiriyor ibne. size komisyon bence %50 olmalı, ibne çakallar.
kaybedileceği neredeyse kesin mücadeleyi sürdürmek
yiğit özgür'ün türkçe'ye kazandırdıkları
-
(bkz: memintolar da tombiktoymuş)
leica
-
muhafazakar fotografcilarimiz okumadan eksileyebilirler.
basligi okudum ve leicanin asil olayini soyleyen yalnizca 1 entry ile karsilastim.
leica zamaninda kucakta tasinan kutu formundan cepte tasinabilen, coraba, cantaya gizlenebilen, mekanik oldugu icin dayanikli, bozulsa da tamiri kolayve tum bunlara ragmen keskin fotograflar cekebilen makineler uretirdi. hal boyle olunca fotomuhabirleri leicalarini saklamayi basararak bir cok olayi fotograflamayi basardilar. aslinda buna benzer bir surecin suanda gerceklesiyor oldugunu dusunuyorum. buyuk hantal dslr'lerin yerini ufak aynasizlar hatta telefonlar almakta. cunku pratikler, cunku iyi cekebiliyorlar, cunku dikkat cekmiyorlar. adidasa gidip messinin ayakkabisini alabilirsiniz ama messi gibi oynayamazsiniz. fotograf gibi bir konuda makineler neden bu kadar abartilir ki? olay gozde degil midir?
ayrica kimi de demis ki leica ile cekilen fotolarda garip bir guzellik var. var tabi ki de canim, leicayi sen ben almiyoruz ki. bunu meslek haline getirmis insanlar aliyorlar ve o fotograflari cekiyorlar. emin ol o insanlar iphonelar ile de o harika kareleri cekerlerdi.
akbank'ın evden çalışan şube çalışanları reklamı
-
eski bir akbank çalışanı olarak şunu rahatlıkla söylüyorum. gün gelir bu corona olayı biter, evde çalışanların hedefleri tutmadıgı (!) için işten çıkarılır.
bu arada reklamda görüşülen kişiler muhtemelen premium müşteri. yoksa ailesi hakkında o kadar detay bilemezler muhabbeti de uzatmazlar.
mağazada açtığı kazağı katlayıp koyan müşteri
-
sadece karşısındaki insanın yaptığı işe saygı duyuyordur.
8 mart 2018 çaylak onay rezaleti
-
rezalet gibi rezalettir 10/10
ak parti'nin büyüsü bozuluyor
-
hiçbir işimize yaramayacak bilgidir. geldim otuz yaşıma gençliğimin ağzına sıçıldı, umudum kalmadı baya baya mutsuz ve huysuz bir tipim neymiş ak parti 'nin büyüsü bozulmuş he canım heee.
astımım var deyip duman konserine gelmeyen kız
-
makyaj yapmadım diyerek ayna konserine gelmeyen kızın sınıf arkadaşıdır.
türkiye'nin internet hızında 124.lüğe gerilemesi
-
2020 yılında gerçekleşen çalışmaya göre* 7 sıra gerilememizle ortaya çıkandır.
cable.co.uk, 2021 yılı boyunca 224 ülkede, 249 milyon farklı ip'den (249.374.946) yapılan 1.1 milyar (1.166.819.652) hız testini değerlendirerek listeyi oluşturmuş. (geçen yılki çalışma 150 bin ip'den 577 bin testi kapsıyordu.)
global olarak ortalama internet hızı geçen yıla göre %20 artarken türkiye 8,86mbps'den 11,58'e yükselen hızına rağmen 7 sıra gerilemiştir.
global internet hızı ortalaması, 2017 yılında 7.40 mbps, 2018 yılında 9.10mbps, 2019 yılında 11.03 mbps, 2020 yılında 24.83 mbps çıkarken 2021 yılında %20 artış ile 29.79mbps'ye ulaşmış.
en hızlı 5 ülkedeki ortalama internet hızı en yavaş ortalama internet hızına sahip 5 ülkeye göre 202 kat daha yüksek ortalamaya sahip çıkmış.
listedeki ilk 10 ülke:
1) jersey: 274,27 mbps
2) lihtenştayn: 211,26 mbps
3) izlanda: 191,83 mbps
4) andorra: 164,66 mbps
5) cebelitarık: 151,34 mbps
6) monako: 144,29 mbps
7) makau: 128,56 mbps
8) lüksenburg: 107,94 mbps
9) hollanda: 107,30 mbps
10) macaristan: 104,07 mbps
türkiye ve alt ve üstünde bulunan 5'er ülke:
119) haiti: 12,12 mbps
120) kongo demokratik cumhuriyeti: 12,07 mbps
121) seyşeller: 12,04 mbps
122) dominik cumhuriyeti: 11,87 mbps
123) amerikan samoası: 11,76 mbps
*124) türkiye: 11,58 mbps
125) peru: 11,35 mbps
126) kenya: 11,27 mbps
127) fransız guyanası: 10,99 mbps
128) burkina faso: 10,73 mbps
129) fas: 10,33 mbps
listedeki son 10 ülke:
215) somali: 1,59 mbps
216) cibuti: 1,46 mbps
217) afganistan: 1,41 mbps
218) güney sudan: 1,40 mbps
219) doğu timor demokratik cumhuriyeti: 1,33 mbps
220) ekvator ginesi: 1,30 mbps
221) gine-bissau: 1,24 mbps
222) etiyopya: 1,20 mbps
223) yemen: 0,68 mbps
224) türkmenistan: 0,50 mbps
kaynak: cable.co.uk
not: bu durumda türk telekom ile beraber peşkeş çekilen ana iletişim kablolarının da etkisi mevcuttur. olması gereken bunların ve mevcut şehir içerisindeki altyapı ağının devlet kontrolünde bırakılması, geliştirilmesi ve firmalardan lisans ücreti alınarak rekabet ortamı yaratılmasıydı... türkiye'yi internete bağlayan sualtı iletişim kabloları