hesabın var mı? giriş yap

  • konuşmadığım görüşmediğim ama öylesine facebookta duran arkadaşımın adıyla, fotoğraflarıyla aynı bir hesap daha açmışlar. tabi bu hesap beni ekleyince kabul ettim. heralde ailesi işi için yeni hesap açtı, başka bir iş için açtı vs. gibi olaylar geçti aklımdan. sahte hesap olabileceği hiç aklıma gelmemişti.

    gel zaman git zaman bu sahte kişilik yeni fotoğraflar paylaşıyor durumlar yazıyordu. (tabiki çalıntı fotoğraflar). fake olabilceğini kimse düşünmez.
    bir gün benden kredi kartı numaramı istedi acil olarak. ben de her ne kadar konuşmasam da ilkokul arkadaşım diye verdim gitti.(hala sahte hesap olduğunu bilmiyorum)

    öteki hesabı da online görünce kıllandım. ve arkadaşa sordum: sonuç dolandırılmışız amk bu kadar basit bir yöntemle.

    yapılan ödemelerin iptal edilebilenlerini iptal ettim
    neyseki gariban bir insan olduğum için ve verdiğim kredi kartının limiti düşük olduğu için toplamda sadece 11 tl dolandırıldık.
    fakirliğin gözü kör olsun lan. ağız tadıyla 1 kg altın bile kaybedemiyoruz.

    bu da böyle bir mallık anım.

    11 tl ye gülenler olmus işin acinasi tarafi 11 tlyi geri almak içinde uğraştım. ama kart numaramı kendim verdigim için ben sorumluymusum. geri alamadim

  • madem ki bir $ekilde afi$e edilmi$ bulunduk anlatalim.
    90 li yillarin baslarinda satirlarin sahibi bir "gece kalkip yemek yeme" hastaligina tutulmu$tur. oglunun gozleri onunde $i$manlamasina dayanamayan anne de her gece yatmadan mutfak masasina bir tabak meyve soyup hazirlamakta bulmu$tur cozumu.

    bir gun agizda aci bir tat ile uyanilmistir. mutfaktan annenin feryatlari gelmektedir. anne meyve soymayi unutmu$, entry sahibi de topraginin degismesi icin mutfak masasinin uzerine birakilmi$ olan 3 saksi menek$eyi yemi$ yutmu$tur.

  • anadolu'nun taçsız kralıdır.
    bu küçük şehirle üniversitede tanıştım ve beni 4 yıl misafir etti. insanlarıyla, yönetimiyle, hoşgörüsüyle burası nasıl türkiye dedirtmiştir.
    bir anımı anlatacağım müsadenizle.
    yıl 2009 ya da 2010. okul çıkışı otobüse bindim. elimde kocaman teknik resim çantası, beynimde günün tüm yorgunluğuyla koridor tarafında bir koltuğa oturdum. ilerleyen duraklarda otobüs tıklım tıklım dolmaya başladı. bu sırada yaş ortalaması artmakta ve bu da beni ciddi derece de husursuz etmekteydi. koltuk sevdasına kapıldım. bu koltuktan kalkamazdım. aklımda bu keskin hesapları yaptığım sırada masmavi gözleriyle tontiş bir teyze benim yanımda dikildi. artık vakti gelmişti. kalkmak için yeltendiğim sırada o güzel türkçesiyle "otur oğlum otur, akşama kadar derste zaten yoruluyosunuz, ben gezmek için bindim bu otobüse seni rahatsız etmek için değil" dedi. eskişehir böyle bir yer işte. eskişehir süper bir yer.

    debe editi : (bkz: minik eymen'e yardım ediyoruz kampanyası)

  • oldu olacak kuzey yarımküre bizim olsun, güneyde kadınlar kalsın. senede bir kez ekvatorda buluşalım, çiftleşelim. çocuklara da ronaldinho baksın.

  • sessizce durun yanında,zaman geçirin ve bekleyin bakalım sizin hakkınızda ne düşünecek gözlemleyin.eğer senin sinsi olduğunu düşünüyorsa sinsidir.ezik olduğunu düşünürse eziktir.mütevazi olduğunu düşünüyorsa mütevazidir.iyi niyetli biri diye düşünürse iyidir zaten.

    sessizliğe,boşluğa,yumuşaklığa herkes şekil vermek ister.ve tabiki vereceği şekil kendisinden birşeyler içerir.

  • 1000 tl maaş almasına rağmen lacoste'den giyinen erkeğe göre biraz daha vizyonlu bence. vizyon önemli bir şey. keşke herkes vizyonlu olsa.

  • daha ne kadar haksız olunabiliri sorgulatan taksicilerin, haksız olmakta bu kadar mı haklı olunur dedirten aksiyonu.

  • bir hedef uğruna canını ortaya koyan, canından vazgeçen kimsedir. (bkz: fedai)

    tarihte, osmanlı ordusundaki fedailer için bu kavram kullanılırdı. devletin kuruluş evresinde akıncıların, ileriki dönemlerde de yeniçerilerin arasında bulunan bu fedailer, savaş döneminde bir bayrağın açılmasıyla; fedailiğe gönüllü olan askerlerin o bayrağın altında 120'şer kişilik birlikler halinde toplanması sonucunda örgütlenirdi. bu gönüllü askerlerden; bir meydan savaşı yaşanacaksa en önden düşmanın arasına dalmaları, bir kale kuşatılıyorsa da açılan bir gedikten veya surları merdiven vasıtasıyla aşarak içeriye dalmaları beklenirdi.

    serdengeçtilerin pek çoğu akınlarda hayatlarını kaybederdi. hayatta kalanlar ise maaşlarına zam yapılarak ve değerli kuş tüyleriyle süslenmiş bir kavuk giyme imtiyazı verilerek ödüllendirilirdi. kavuğu* alabilen serdengeçtilere serdengeçti ağası denilirdi. bu ağalar büyük saygı ve iltifat görürdü; ordunun içinde kıdemleri yükselirdi.

    16. yüzyıldan sonra savaş sürelerinin uzamaya başlaması, ocak düzeninin bozulmaya başlamasıyla serdengeçtilere olan ihtiyaç daha da artmıştı. bu sebeple yeniçerilerin dışında başka sınıflardan da serdengeçtiler alınmaya başlanmıştı. 17. yüzyılda sık sık anadolu'dan serdengeçti toplandığı, gelenlerin de ulufe pazarlığı yaparak isimlerini yazdırdığı bilinmektedir. 18. yüzyılda ise patrona halil isyanı esnasında saray, asilere karşı koyabilmek için aşçı, helvacı vb. gibi saray çalışanlarından serdengeçti toplamıştır.

    yeniçeri ocağı'ndaki nizamın iyice bozulmasıyla serdengeçtilik de tüm kıymetıharbiyesini yitirmiş; bu görev, menfaatçilerin üşüştüğü bir fırsata dönüşmüştür. bu düzensizlik döneminde serdengeçtilere verilen ulufe senetleri, bir nevi esham gibi ortalıkta alınıp satılmaktaydı. mesela 1768-1774 osmanlı rus savaşı döneminde bazı kimselerin yılda üç kere serdengeçtiliğe yazılıp ulufe hakkı kazandığı bilinmektedir...

    velhasıl, 19. yüzyıla gelindiğinde sultan ikinci mahmut'un yeniçeri ocağı'nı kaldırmasıyla serdengeçtilik de tarihe karışmıştır.

    kaynaklar:
    + ismail hakkı uzunçarşılı - osmanlı devleti teşkilatından kapukulu ocakları - cilt: 1 - türk tarih kurumu yayınları.
    + abdülkadir özcan - ''serdengeçti'' - tdvia - cilt: 36.
    + mehmet zeki pakalın - osmanlı tarih deyimleri ve terimleri sözlüğü - cilt: 3 - meb yayınları.