hesabın var mı? giriş yap

  • her modelini gördük yıllardır. bugüne kadar ki favorim çeviri hatasıydı. (bkz: #7741976) gelgelelim gün itibariyla beterin beterini de gördük. şöyle ki:

    hazırlık ingilizce ara sınavı. word formation sormuşuz. bi kaç tane cümle vermişiz, birer kelimeyi boş bırakmışız. parantez içlerine de boşluğa gelmesini istediğimiz kelimenin başka bir formunu yazmışız. boşluğa kelimenin uygun formu yazılsın, biz de not verelim istiyoruz. cümlelerden birisi şöyle:

    -his ....... (ambitious) is to have his own business

    boşluğa gelmesi gereken: ambition

    (maalesef) gelen: ambiti...

    yorumsuz...

  • -hayatım ne oldu?
    -neye ne oldu?!
    -ne biliim yüzün biraz solgun gibi...
    -nasıl yani, kötü mü görünüyorum?
    -yok hayır ne ilgisi var?
    -ne yani ilgisi yok mu?
    -ya üff, hasta mısın?
    -yaa hastayım evet, var mı diyeceğin!
    -nooldu şimdi ya?
    -neye nooldu? karnım ağrıyo tamam mı?
    -tamam...
    -ne demek tamam, benim canım acıyo diyorum!
    -peki ne yapayım, ilaç ister misin?
    -hayır, hiçbişi yapamazsın, yapamazsın!
    -ağrıkesici vs. ister misin?
    -hayır istemem, kimyasal ilaçlar kullanmamalı demiyo muydun sen?
    -evet de hastasın diye!
    -yaa başın ağrıdı di mi, çok mızmızlandım...
    -ya ne ilgisi var şimdi, senin için...
    -yok yok istemiyom, hiçbişi yapma benim için!
    -.....................
    -bana çikolata alsana...

  • henüz baba olmamış, evlat sevgisi görmemiş insanlara dert olan baba. büyük konuşmamak lazım gencler, trolluk yaparken dahi.

  • bölük komutanının* tam bir star wars fanatiği çıkması, kol komutanı* asteğmene*, bestler-dereler'de * operasyon sırasında koluyla beraber a&t faaliyetine, tepeye emniyet almaya falan gönderirken, emir verme aşamasında yoda gibi devrik cümlelerle konuşup, "my young padawan" diye hitap etmesi. benim de "yes, master", "acknowledged, sir", "roger, roger" gibi karşılık vermem.

    düşünüyorum da iyi ki öyle yapmış. yoksa kafayı sıyırmamak elde değil, aylarca hemen hemen her iki operasyondan birinde mutlaka çatışmaya girdiğimiz, her seferinde mutlaka bir kaç tane mayına denk geldiğimiz o bölgede. kucağımda şehit olan askeri mevziden taşıdığım, üç gün boyunca silah sesinin dinmediği, 22 tane teröristi ölü ele geçirdiğimiz o acayip coğrafyada. a&t faaliyetinde, bir pkk'lıya arkadaşı tarafından gönderilmiş bir fotoğrafın arkasında "benim için de bir kaç tane tc askeri gebert" yazılı albümü bulduğumuz dere yatağında. çocukların operasyon dönüşü bizi "en büyük asker bizim asker" diye bağırarak karşıladığı, kumanyamızdan artan şeker, bisküvi, çikolatayı dağıttığımız, bana "abi, biz de büyüyünce sizin gibi şehit olacaz" diyen veledin bulunduğu köyde.

    ne öğretti konusuna gelirsek: bana dua etmeyi öğretti. ordaki askerlere, o garibanlara, ve de rütbelilere, yıllarca ailesinden uzakta, savaşın ortasında olan o subay, astsubay, uzman çavuş ve onbaşılara, bitirip gelince her gece "umarım o dağlarda şu an yağmur yağmuyordur, soğuk değildir, umarım sis, pus yoktur, gece görüşler güzel gösteriyordur, inşallah hepsi kazasız belasız birliğe, sonra da evlerine dönerler" demeyi öğretti, tanrıyla çok da işi olmayan bana.

  • bizi ne bağlar acaba? aihm bağlamıyor bm bağlamıyor nato bağlamıyor o zaman biz neden buralara üyeyiz ve temsilci bulunduruyoruz?

    edit: bir yazar arkadaşın mesajını ekleyeyim
    anayasa mahkemesi de bağlamıyor hatta başkanını dolaylı tehdit de ediyoruz. süper demokratız

  • elektriksel olmayan bir varlıktan zaten söz edemeyiz. maddeyi oluşturan atomların yapısı bile düşünüldüğünde elle tutulur gözle görülür bir şeyin elektriksel bir karakterden tamamen yoksun olması beklenemez. haliyle bu soruda asıl merak edilen noktalar, "dışarıdan gelen bir elektrik akımı bizi öldürüyor da kendi vücudumuzdaki neden öldürmüyor?" veya "vücudun büyük bir oranı su ise neden suya elektrik atan pikachunun gazabına uğramış totodilelar gibi kıvranmıyoruz? " gibi sorular olabilir.

    netleşmesi gereken ilk noktalardan biri insan vücudundaki elektrik iletiminin tellerdeki gibi olmamasıdır. (#90049909) vücuttaki elektrik iletimi polarizasyon ve depolarizasyon döngüleri ile gerçekleşir, iyonların hücrelerin içine ve dışına pompalanmasıyla potansiyel enerji farklılıkları oluşur. yani vücuttaki elektrik iletiminin temel prensibi iyon konsantrasyonunda değişim yaratılmasıdır.

    dışarıdan gelen bir elektrik akımının ise sizi öldürebilmesinin iki temel sebebi olabilir:

    1) düşük akımlarda sizde halihazırda var olan elektriksel impuls düzeninin bozulması.

    2) yüksek akımlarda açığa çıkan yanma gibi hasarlar.

    birinci durumun basit bir örneği kalbinizdeki doğal pacemakerın işleyişinde problem çıkmasıdır. normalde kalbinizin sinoatriyal düğümünde özelleşmiş hücreler vardır, bu hücreler kendi kendilerine depolarize olabilirler. en yüzeysel açıklama ile; bunun etkisi kalpteki diğer bazı yapılara yayılır, başka nodlara ulaşır ve kalbin ritmik atışı da elektriksel uyarının harmonik bir işleyişi ile sağlanır. dışarıdan bir akım geldiğinde bu harmoni bozulur ve fibrilasyona neden olabilir. kalp düzgün atmadığında yeterli kan da pompalanmayacağından defibrilatör gerekir.

    ikinci durum ise yıldırım düşmesi gibi, vücutta mekanik bir travma yaratabilecek olan vakaları ifade etmektedir. elbette voltaj ne kadar yüksek olursa ölümcül bir hasar alma riski de o kadar artar.

    vücuttaki suyla ilgili kafa karıştırıcı fikirlere kapılmadan önce de ufak bir hatırlatma yapmakta fayda vardır; bizler her ne kadar "su elektriği iletir." desek de, saf su elektriği o kadar da iletmez. bizim "su elektriği iletiyor." diyor olma sebebimiz suda çözünmüş olan maddelerdir. (örn: tuz) bildiğimiz gibi vücudumuzdaki su da saf olarak değil vücut sıvılarında bulunur. vücut sıvılarında da sinirlerin, kalbin ve kasların düzgün çalışmaları için sinyal taşımada görev alan, elektrolit adını verdiğimiz yüklü parçacıklar mevcuttur. (örn: sodyum) yani burada aslında vücuttaki sinyal iletimi için bir dezavantaj değil avantaj vardır.

    kısacası elektrik vücudun düşmanı değildir. mühim olan hayati faaliyetlerin sürdürülebilmesi için gereken bazı sinyal iletimlerinin düzeninin bozulmaması ve vücutta ölümcül olabilecek mekanik hasarların oluşmamasıdır.

    * * *
    ps: herkes kendisinden emin bir şekilde "akım düşük", "voltaj düşük" falan demiş, bir de soruyu soran kişi gereksiz yere aşağılanmış. oysa cerrahi bir operasyonda doğrudan kalbe vereceğiniz çok düşük bir akımla da kalp ritminin içine etmeniz mümkün. mesele sadece düşük akım veya düşük voltaj değil, o düşük akımın ve voltajın size nereden nasıl uygulandığı.

  • mühendislik eğitiminin ilk yıllları, bayram ziyaretinde memlekete gidilir. aile sohbetlerinde

    yaşlı teyze: oğlum hangi bölümü kazanmıştın?
    portakal: endüstri müh.
    yaşlı teyze: tıpı kazanamadın mı yavrum?
    portakal: bir türkçe sorusu daha yanlış yapsam kazanacaktım
    yaşlı teyze : ?^'!!..

    yıllar geçti, hala tıpı kazanamadın mı? sorusu sinir eder bünyeyi

  • şu anda onun şehrinden kendi şehrime giden bir otobüsün 21 numaralı koltuğunda yazıyorum bunu. onu başka bir şehirde bırakıp tekrar beni kimsenin beklemediği o eve gidiyorum...virusten dolayı 3 aydır onu göremedim... geçen cuma biraz umut ve koskoca bir korku ile yanına geldim. acaba beni unutmuşmudur diye korktum... çok korktum... bu dünyadan yok olup gitmeye razıyım... yeter ki beni unutmasın... mutfakta yerde oturmuş bebeklerin o mutfak eşyaları ile oynama rituelini gerçekleştiriyordu... kızım dedim... bana baktı bir an... elindeki eşyaları düzenli ve sakin bir şekilde bıraktı elinden. ayağa kalkıp bana yürüdü ellerini uzattı. kucağıma aldım. başını omzuma koyup defalarca baba dedi... sonra bana evdeki insanları tanıtmaya başladı. anne anne, dede , teyze.... diye.. sanki ben onları tanımıyorum gibi... sonra bana odasını gösterdi oyuncaklarını. sonra otur dedi oyuncak oynayalım... bir odada 6 7 kisi otururken ben ayağa kalkınca baba otur diyor. giderim yine diye... otur... maalesef 4 gün sonra otur dese dahi oturmadan yola çıkmak zorunda kaldım... dün gece onu ben uyuttum annesinin 4 aylıkken uyuturken dinlettiği ninniyi açtım... gülümseyerek uyudu... 25. mayıs tarihinde vefat etmişti annesi.. üzerinden 1 25 mayıs daha geçti...

  • beni bi odaya kapatip ucan araba yapmadan buradan cikis yok desinler, ertesi gun ucan arabayla cikarim o odadan. diger taraftan gogus dekoltesine bakmadan bir gun gecir sana 10 milyon euro desinler aglaya aglaya kaybederim o parayi cunku bakarim.

    hatta soyle soylim de iyice fikir sahibi olun hakkimda! bogazli kazak giymis dekoltesiz kadinin goguslerine bile bakiyorum bazen ki belki sutyen giymemistir de kuru uzumleri az da olsa farkederim diye. zaaflari olan bir adamim ben.