hesabın var mı? giriş yap

  • elinizde öyle bir güç var aslında acun bey.

    yüzlerce ve belki de binlerce acun medya çalışanı için işe başlama saatini 10:30 'a çekebilirsiniz rahatlıkla. türkiye'deki ve avrupa'daki pek çok firma gibi dilerseniz haftada 4 günlük çalışmaya bile geçebilirsiniz. bu güç pekala elinizde.

    birileri önderlik etmeden, emsal teşkil etmeden hiç bir şey değişmez. haydi. koyun elinizi taşın altına. yoksa bu söylem basit bir goy goydan öteye geçmez.

    edit : çok fazla itiraz geldi. doğru olduğunu var sayıyorum. acun bey zaten bu uygulamaya geçmiş. bize de canı gönülden alkışlamak düşer. ondan da bunu bekleriz zaten. bravo

  • ''kız gecelikle fotoğraf çekilmiş yüzüne 1 kilo makyaj yapmış fotoğrafın altınada 'ev halim' yazmış. hangi evdeyse artık.''

  • bim'den 1 lira 15 kuruş'a aldığım buono çikolata'nın dış kabını çıkartıp, üzerindeki metal kaplama ile üniversitedeki arkadaşlara ikram ediyorum. ederken de; "abimin isviçre'den gönderdiği meşhur bir isviçre çikolatası bu" diyorum. millet ise; "hayatımız boyunca böyle bir çikolata yemedik... bu nasıl bir lezzet, tabii gavur yapmış abi" diyor, bu sebeple de beni çok seviyor.

    bilemiyorum, ben mi daha büyük günah işliyorum yoksa onlar mı... gerçi; belki gerçekten de bu buono dünyanın en lezzetli çikolatasıdır, ama bu onun gaziantep'te üretildiği gerçeğini değiştirmiyor. yani gavur yapmamış beyler.

  • kınanacak bir durum değil ey sözlük ahalisi..
    bu kumar denen bağımlılık, belki uyuşturucudan bile daha kötü bir bağımlılık.

    zenginmiş, fakirmiş ciddi anlamda fark etmiyor.
    benim rahmetli pederden biliyorum. 90'lı yıllarda, oluk oluk para getiren bir kafe sahibiydi bizim peder.
    şöyle söyleyeyim öyle iş yapıyordu ki, o günün parasıyla günlük 1 asgari ücret iş yapıyordu.

    fakat peder beyin, 13-14 yaşından beri asla geçmeyen ve hayatına mahvedecek bir hastalığı vardı; kumar bağımlılığı

    dedemden yediği dayaklar istanbul'a 4. köprü olur bu hususta. dedem de kumarbaz bir adamdı.
    zaten dedem, tütün tarlalarını, koyun sürüsünü vs yemiş bitirmiş hep kumarda.

    babamın da ondan kalır yanı yoktu.
    askerde defalarca zar yakalatmış bu yüzden dayak yemiş, en sonunda hamamböceklerini yakalayıp yarıştırarak, kumar tutmuş bir adam. öyle hastalıklı..

    bu kumarla geçen yıllar, bizim için öyle bombok bir durumdu ki. babam işlettiği kafeden günde 1 asgari ücret para kazanırken, biz evde yiyecek ekmek bulamazdık.
    peder beyin içtiği biraların şişelerini satarak ekmek aldığımı bilirim.

    eve gelen haciz kağıtları, bakkalın çakkalın veresiyeyi kesmesi, üstümüze başımıza konu komşunun verdiği eski kıyafetleri giymemiz gibi türlü rezillikler de cabası......

    ve peder bey kumarhanelerde ( o zaman türkiye'de otellerde kumarhaneler açıktı) dünyanın parasını yerdi.
    ki normal kahvehanelerde, batakhanelerde oynadığı kumarlarda kaybettiği paraları saymazsak., sadece otellerdeki makinelerde, şuanki kaba hesapla 1 ev, 1 dükkan, 1 araba, 1 yazlık yemiş bitirmiştir.

    oteller kapanınca, yer altına indi bu kumar işleri.

    son baskınlarda görüyoruz işte, polis gelince kümesteki tavuklar gibi kaçışanları. gülüp geçiyoruz ama cidden sorsanız baksanız hepsinin ailesi perişandır.
    ceplerinde doğru düzgün para yoktur.
    bizim peder beyin, işte o baskınlardaki gibi kaçak kumarhanelerde yediği para da otellerde yediğinin x2 katı....
    üstelik evde çoluğu çocuğu açken, hacizlerle boğuşurken....

    bu yüzden serdar ortaç'ın geldiği noktayı az çok anlayabiliyorum. maalesef tedavisi mümkün bir hastalık da değil.
    babamsa 2006 yılında, tam da serdar ortaç'ın şuan olduğu yaşta, akciğer kanserinden, sefalet içinde öldü.
    annemden boşanmış, etrafında hiç arkadaşı kalmamış, oturacak başını sokacak bir evi dahi olmayan, saygınlığını yitirmiş, kumar oynadığı kahvehanede yatıp kalkan evsiz birine dönüşmüştü.
    o zamana kadar ömrüm hep pederin alacaklılarıyla, kendisinin psikopatlıklarıyla geçmişti.
    ilk defa o öldükten sonra rahat nefes alabilmiştim.
    doktorlara sorarsanız ölüm nedeni akciğer kanseriydi ama bana sorarsanız kesinlikle kumar derim.

    kısacası dostlar, tedavisi imkansız bir hastalık.
    o yüzden kesinlikle bulaşmayın derim.
    kumar öldürür ama öncesinde süründürür.
    ama öncesinde, paranızı, işinizi, çevrenizi, ailenizi, karakterinizi alır sizden...

  • ismini femto saniye lazerden alan fotograflama teknigi. gunluk hayatta kullanilan fotograf makinalariyla karsilastirilirsa; lazer 1/1.000.000.000.000.000(femto) saniyelik flash patlamasina, alici hassasiyeti ise 1/1.000.000.000.000(pico) saniyelik pozlamaya denk geliyor.

    bu sayilar soz konusu olunca, lazer isini parcasini donuk bir sekilde fotograflamak mumkun hale geliyor. isik hizini 300.000.000.000mm/sn olarak kabul edersek, 1 pico saniye 0.3mm'lik lazer isinina denk geliyor. projeyle ilgili paper'da lazerin kac femto saniyelik tepki suresi oldugu belirtilmemis. elde olan bilgiler, lazerin 13 nano saniyede bir calistirildigi ve her fotograf karesinin ortalama 1,71 pico saniye pozlamaya sahip oldugu.

    projeyi yuruten grup, femto fotograflama teknigini birden cok poza uygulayarak isigin time lapse goruntusunu elde etmeyi basarmislar. buna gecmeden once tek bir karenin nasil olusturuldugunu ozetlemek lazim.

    isigi donuk bir sekilde yakalamak icin pico saniyelik pozlamaya ihtiyac var, bununla birlikte dunyanin en hizli goruntu algilayicilari 100 pico saniyeden daha uzun hassasiyete sahipler. bu sorunu cozebilmek icin, streak kamera sistemi kullanilmis. bu sistem 1 pico saniye hassasiyete ve yatay eksende kabul edilebilir alan genisligine sahip olmasina ragmen, dikey eksende sadece 1 pixel alan genisligine sahip.

    ayrica 1 pico saniyelik pozlama, gereken goruntu bilgisini kaydetmek icin yeterli olmadigindan sadece tekrarlanan surekli olaylar bu sekilde fotograflanabiliyor. bir ornekle aciklamak gerekirse; matkap ucu donerken, asagidan yukariya dogru surekli tekrarlanan bir hareket iluzyonu olusturur. fotograf makinasi, matkabin donme frekansina uyumlu olarak birden cok fotograf cekerek, belirli bir ani daha uzun sure pozlayabilir. yani calismayan matkabi 1/100 pozlamayla 1 kere fotograflamak ile, calisan matkapi 1/10000 pozlama ile 100 kere fotograflayip bu bilgileri ust uste bindirmek benzer sonuclar verir.

    deneye geri donersek; streak kamera'nin 800*1 cozunurluge sahip oldugunu varsayalim, her karenin yeterli isik alabilmesi icin birden cok kere fotograflanmasi gerekiyor. ilk satirin islemi bitirildikten sonra kamera lensinin baktigi ayna belirli bir oranda dondurelerek, ikinci satira odaklanmasi saglaniyor. (tarayicilarda, isigin dokuman boyunca ilerleyerek veriyi kaydetmesi ile benzer bir surec) 800*600 bir fotograf karesi icin 600*(her satir icin gereken pozlama sayisi) adet fotograf cekilmesi ve bunlarin ozel bir algoritma yardimiyla ust uste bindirilmesi gerekiyor.

    tek kare goruntu elde ettikten sonra, time lapse video icin pozlama zamanlarinin mukemmellestirilmesi ve her cekimde ayni sonucu verecek duzenegin kurulmasi gerekiyor. isik t zamanda fotograflandiktan sonra t+1 , t+2... t+480 pico saniyede fotograflanarak 24fps, 20 saniyelik time lapse video olusturuluyor. sonucta ortaya cikan video, 1 lazer isinin cisme carpmasi degil, binlerce lazer isininin ayni cisme carpmasinin ortalamasi olarak tanimlaniyor.

    mit resmi tanitim videosunda tfp* (saniyede trilyon kare) kamera olarak isimlendiriliyor.

    ornekler:
    http://www.youtube.com/watch?v=1zmruluadk8
    http://www.youtube.com/watch?v=gdwq0hnx-oe
    http://www.youtube.com/watch?v=-fsqfwcb4re
    http://www.youtube.com/watch?v=p-hqkjbglpm
    http://www.youtube.com/watch?v=9rbllyciyge

    ayrintili bilgi icin
    http://web.media.mit.edu/~raskar/trillionfps/
    http://web.mit.edu/…1/trillion-fps-camera-1213.html

    ozet gec: isigin hareketini videoya kaydetmek icin kullanilan fotograflama teknigi.

  • bir algı operasyonu.

    az önce marketteydim, karpuz seçiyorum. lakin pek anlamam. ortam sakinken karpuzları incelemeye başladım fakat bir anda müşteriler etrafımı sardı. karpuz bakanlar falan da var. hemen o esnada bütün cesaretimi topladım ve “pat pat” karpuzları tokatlamaya başladım. karpuzdan karpuza geziyorum, suratımda memnuniyetsiz bir ifade ile. ama iç dünyamda ne yaptığıma dair bir fikrim yok. derken karpuzun birinde karar kıldım, alıp sağına soluna baktım. “heh tamam aradığım karpuz sesi bu” dercesine tezgahtan uzaklaştım. geride kalanlarda “bu adam bu işten anlıyor” izlenimi bıraktığıma yemin edebilirim ama ispatlayamam.

    aldığım karpuz mu nasıldı? tabi ki dandik.

  • ya gerizekalının biri neden kaliforniya değil onu açıklamış. salak. biliyoruz olmadığını. sokakta dayılar, lümpen moronlar, suriyeliler dolaşıyor. şehrin bir kısmı adana, bir kısmı konya, bir kısmı izmir onu da biliyoruz. hatta isimler ahmet mahmut süleyman onu da biliyoruz aq.

    antalya kaliforniyayla aynı enlemde. benzer iklime sahip. orman vs. insan olmayan bölgede antalyadan alıp kaliforniya’ya koysunlar seni anlamazsın. doğa sporları olarak benzer çünkü benzer iklimde. palmiyeler, güneşin renkleri, kumsallar, deniz benzer.

    bizde biliyoruz antalyanın kaliforniya olmadığını. geleneksel müziği teke zortlatması olan bi yerden bahsediyoruz. ama benzerlikler gözardı edilemeyecek kadar fazla.

    dünyanın 8. büyük ekonomisimiçmiçmiç. türkiyenin tamamını bırak bütün ortadoğuyu topla bi kaliforniya etmez zaten. aptal mısınız aq. adam ordaki iş gücünden sanayiden tasarım sanat topluluğundan bahsetmiyor herhalde aynı kaliforniya derken.

  • kızımın sabah saat 7:00'de gözlerini dünyaya gözlerini açtığı gündür. tarihe not düşelim.