hesabın var mı? giriş yap

  • photoshop ile görsele döken mi saygısız? mecliste o kurdun ağzına ampul sokan mı saygısız?

    o ampul, o kurdun ağzına girdi mi? girdi.
    elmaya elma demek ne zamandan beri saygısızlık?

  • o kadar iğrenç bir yerdir ki dar alanda inanılmaz hareketler geliştirmenize neden olur. misal bacağı hop diye kaldırıp, çevirip, ayağın ucuyla kapı koluna basarak açmak gibi. böyle söyleyince kolay gibi geliyor ama dene bakalım. arkadaş regl olmak doğal bir şey de kapı koluna kanı nasıl bulaştırıyorlar anlayamadım gitti. sümük formunda kan oluyor lan. ben ki midesi epey sağlam, kolay kolay tiksinmeyen bir insanım ama o kanla ne zaman göz göze gelsem zor tutuyorum kendimi. kullanılmış pedi açık bir şekilde yere atmak var bir de. yeni kullanacağın ped zaten naylon bir kılıfın içinden çıkıyor, kullandığın pedi sar ona, koy çöp kutusuna, nesi zor anlamadım ki. başkası temizliyor diye bu kadar acımasız olunmaz ya. sifona bile dokunmuyor. sorsan ''ayy pistir amaaa'' der. gerizekalı. yarım kilo sıçmayı biliyorsan, çantana antibakteriyel jel atmayı da bilmen lazım. alaturka tuvalette zaten hayatta temizlemez pisliğini. ki genelde ayakla basılan yere ya da tamamen kenara sıçmayı tercih ediyor bu şahıslar. ormanda mı büyüdüler ne yaptılar bilmiyorum. bir de iğrenç sidik kokuları olur bunların. saf amonyak. biz alışığız tabii yılların tecrübesi ama bir erkeği koy oraya, bayılır yeminle. pislik konusunda kadınlar tuvaleti bir, halka açık kadınlar hamamı ikidir. hiç öyle dizilerdeki gibi bir ortam değil hamam da. ''amaaan hepimizde aynısı yok mu'' diye ne iğrençlikler yapılıyor aklın durur. ben en son göbek taşına oturup, bacaklarını iki yana açıp genital bölge tıraşı yapan kadın gördükten sonra bıraktım hamam işini. güya kadınlar temizlikle beraber anılırlar ama yalan dolan. erkekler bizden çok daha temiz.

  • new york'taki restaurant sayisi 26642 * sabah, oglen, aksam farkli bir restaurantta yesen her restauranti denemek icin asagi yukari 24 seneye ihtiyacin var. o 24 sene icerisinde de ne kadar yeni restaurant acilir, ne kadar kapanir vs onlari da ekle ; duz hesap 30 yil.

    bir haftaligina gelip 3-5 tane deneyip en iyisi diye sallamak ise priceless.

    10 kusur sene orada yasayip su an geriye baktigimda ozledigim tek bir burger var , o da bosna expressteki burger, brooklyn'de ridgewood bolgesinde kic kadar dukkan ve gercek kaymakli bosnak kofteli ajvarli burger. onun haricindeki herhangi bir burger'i zaten amerika'nin herhangi bir yerinde de yiyebiliyorsun. bunu buradan okuyup da turist olarak geldiginiz bir sehirde denemeye de gitmeyin, vaktinize yazik olur : )

    ayrica burger diyince gozumuzde tuten, burada hic bir seyin yerini dolduramadigi : islak hamburger!

  • korkutucudur.

    bir insan nasıl bu kadar rahat nasıl bu kadar kendine güvenerek yalan söyleyebiliyor hayret ediyorum.. ses kaydına montaj derken ne kadarda rahat! en ufak renk vermiyor adam. yalan söylemenin vermiş olduğu en ufak bir stres yok. korkunç gerçekten..

    (bkz: yalancılık sanatı)

  • kafalarına vura vura anlattik gene anlayamadilar aq. ordaki benzin fiyatini tl ye çevireceksen oranin asgari ucretinide tl ye çevireceksin. evet adamlarin benzini turkiyeden yuzde 10 daha ucuz ama asgari ucretinide tl ye cevirince 8100 lira yapıyor 1604 lira değil. ayrica evet benzin neredeyse bedava algisi da doğru. bide doğru bi tespit yapmis gibi arastirmak bu kadar zor olmamali demezmi aq

    edit: bide bana cevap yazmis sen fakirsin tr de az kazanıyorsun diye.tr de yasadigimi veya az kazandığımı hangi cümleden cikardin. bide hala ısrar ediyo adam yok ona geliri az denirmis 1000 dolarlik urunun 1000 lira olmasinmis. gerci neye uzatiyosam akp ye oy veren bi insansın aq

  • doğru demiş. sen kopya cekemeyesin, sınava sen mi yoksa başkasi mi giriyor diye kontrol amaçlı açılıyor.

  • ben hakkımı helal etmiyorum. şimdiden söyleyim de ne yediğinizi bilerek yiyin, sonra öbür tarafta şey olmasın.

  • eve kola alındığında, kardeşinle eşit bardaklarda eşit miktarda içmeye kasmayı bıraktığın andır.

  • --- spoiler ---

    april ve frank iki çocukları olan genç bir çifttir. frank tipik bir kapitalist şirket olan knox’un sıradan elemanlarından biridir. komşuları ve etrafındakiler tarafından mutlu bir çift olarak görülseler de, frank yaşadığı hayatın rutin ve sıkıcı olduğunu fark etmiş ve bunu renklendirmek için küçük kaçamaklar dahi yapmaktadır. bir gün karısı april’in ısrarıyla bu rutin ve sıkıcı hayatı bırakıp paris’e gitme fikrini tartışmaya başlarlar.

    cornelius castoriadis insanlığın kaostan doğduğunu kaos üzerine var olduğunu söylemişti [1]. ona göre insanın bütün çabası bu kaos temelsizlik durumunu gizlemek görmezden gelmek üzerine kurludur ve tüm çabasını bu doğrultuda sarf eder. bir an durup düşünüldüğünde her şeyin ne kadar boş olduğunun fark edilmesi tam da bu nedenledir (tüm anlam dünyalarımızı kaosun üzerine inşa edişimiz nedeniyle) fakat bu düşünce katlanılmazdır. bu düşünceyi başımızdan savmak için kısa vadede kalkar yürür ya da o an saçma da olsa bir şeyler yaparız uzun vadede ise sisteme dahil olmak en iyi yoldur. evlenmek, iş sahibi olmak, çoluk çocuk yetiştirmek, onların geleceği ile uğraşmak gibi tüm aktiviteler bu saçmalığı örtmek çabasının sonuçlarıdırlar.

    kaosu örten bütün bu aktiviteler imgesel olanı temsil ederken, bir kaos üzerinde var olduğumuz olgusu da gerçekliğin ta kendisidir. fakat gerçeklik insan bünyesinin kaldırabileceği bir şey olmadığından imgeseldeki yaşamı tercih ederiz. kapitalist dünya her ne kadar imgesel yönü fazlasıyla güçlü olsa da (gerçeği unutturmada fazlasıyla başarılı olsa da), makinenin bir dişlisine dönüşmek de bir o kadar sıkıcıdır. tam da bu nedenle kapitalist dünyanın öznesi kendisine bir başka imgesel kurarak bu sıkıcılığın dışında bir hayatın olduğu ve buna istediği zaman kavuşabileceği ümidini üretir.

    frank wheeler’in paris’i tam da bu ikinci imgeseldir. ilk fırsatta oraya döneceği, yaşamla dolu insanların arasına karışıp, yaşamı hissedeceği yer olan paris onun için kapitalist çarkı katlanılır kılan ikinci imgeseldir. her şey normal seyrinde akarken, karısı april, paris’i imgesel olmaktan çıkarmayı teklif eder. april imgeseli gerçekleştirmekte bir hayli kararlıdır: “sen her zaman, oranın, geri dönüp yaşamak istediğin tek yer olduğunu söylerdin. yaşamaya değer tek yerin orası olduğunu. peki öyleyse neden oraya gitmiyoruz?”

    frank, april ve ev sahiplerinin zihinsel hastalıklı oğulları john givings arasında ormanda geçen konuşma tüm bunların özetidir. frank neden paris’e gittiklerini “belki de kaçıyoruzdur buradaki umutsuz, boş hayattan kaçıyor olabiliriz, öyle değil mi?” şeklinde açıklarken, john givings’in bu gerekçeye tepkisi gerçeğin dillendirilmesidir: “pek çok insan, boşluğa düşer ama umutsuzluğu görmek cesaret isteyen bir şeydir. vay canına.” umut diye bir şey yoktur, çünkü kaosun üzerinde kurulu bir yaşamda umuttan bahsedilemez. bunu herkes bilse de, dillendirilmesi (ya da kabul edilmesi) insanın tüm yapıp ettiklerini anlamsızlaştıracağından diğer bir ifadeyle yaşamın sürdürülmesini gereksizleştireceğinden kimse bunu dillendirmez. aklına her geldiğinde bunu unutmak için kendini oyalayacak her türlü işe sarılır.

    frank paris’e gitme fikri üzerinde bir süre düşünür: “sahip olduklarınızı tartarak, virgül, ihtiyaçlarınızı bilerek, virgül, ne olmadan yapamayacağınızı bilerek, tire envanter kontrolü yapıldı.” vardığı sonuç paris’in imgesel olarak kaldığı sürece bir anlamı olduğudur ve gitmekten vazgeçer. fakat bu vazgeçiş, frank hayatın saçma bir şey olduğunu unutturacak daha yoğun bir işe sahip olduğundan onun için katlanılabilir bir şeyken, april için katlanılamazdır. april kendisini saçmalığa mahkûm eden frank’tan ve onun bahane olarak öne sürdüğü karnındaki bebekten nefret eder.

    hayatı yeniden anlamlı görmeye başlayan frank yeniden john givings’le muhatap olur fakat bu sefer onun söyledikleri katlanılamazdır. “onca şeyden sonra, buranın daha iyi olduğuna mı karar verdin? her şeyden sonra buradaki umutsuzluğun ve boşluğun daha rahat olduğunu mu fark ettin?” sorusu frank’i kızdırır. anlamsızlığın üzerine örttüğü perdeyi kaldırır. perdeyi koruma noktasında frank’ın tavrı nettir: “buraya gelip, aklına her gelen kahrolası lanet şeyi söylüyorsun. sanırım artık birisi o lanet olası çeneni kapatmalı.”

    ayrıca, filmde üç önemli dönüm noktası vardır. april’in oyunculuk serüvenini bırakıp ev kadını olması, frank’in paris’e gitme fikrinden vazgeçmesi, april’in karnındaki çocuğu almaya karar vermesi. bu üç dönüm noktası, karakterlerin ayna’da kendilerine baktıktan sonra verdikleri kararlarla şekillenmiştir. april oyun sonrasında aynanın karşısında oturur, frank tuvalete gitmek için üst kata çıktığında aynanın karşısına geçer, april bebeğini almaya yarayacak aleti aynanın karşısında kutudan çıkarır. karakterlerin yeni öznelere geçiş aşamalarının bu şekilde ayna ile temsil edilmesi fazlasıyla dikkat çekicidir.

    --- spoiler ---

  • gazeteci barış pehlivan'ın ortaya çıkardığı durum;

    " pakdemirli’nin sakladığı skandal

    “çakmak çaksalar yakalıyoruz.”

    tarım ve orman bakanı bekir pakdemirli’nin bu sözünü duymamla telefonumun çalması bir oldu. arayan, bakanlıkta güvendiğim isimlerden biriydi.

    neler gizleniyor, bir bilsen” diye söze başladı. iddia üstüne iddia anlattı:

    meğer bakanlığa ait tüm bilişim sistemleri birkaç gün önce siber saldırıya uğramış. maalesef ki, ülkeye ait tüm tarım ve hayvancılık verisi de kaybedilmiş.

    açık söyleyeyim; inanmadım. doğrulamak için web adreslerini verdi.

    girdiğim her sayfa ya açılmıyordu ya da “bakımda” deniyordu.

    sözün özü: bu satırlar yazıldığı sırada hayvancılık ve tarım bilgi sisteminden veterinerlerin ilaç takip sayfasına kadar onlarca hizmete erişilemiyordu.

    yangından etkilenen çiftçilerin kayıtları bile sorgulanamıyor, afet bölgelerindeki arazi ve hayvanın verisine ulaşılamıyordu.

    hatta ve hatta bakanlık ile bağlı kuruluşlar arasında resmi yazışma bile yapılamıyordu.

    bakanlık kulisleri bu iddialarla kaynıyordu. öyle ki konuşulanlar şu yöndeydi:

    tarım ve orman bakanlığı’na bağlı kurumların bilişim sistemlerinin merkeze taşınması için 2020’de karar alındı. bu karar doğrultusunda geçen hafta süt üreticileri birliği’nin sistemleri taşındı. normal şartlarda uygulamadaki açıkları görmek için sızma testi yapılması lazımdı. ama iddia o ki; o güvenlik testi yapılmadan sistem çalıştırıldı.

    sonra da kaçınılmaz sonuçla yüzleşildi.

    bilinmez mi, hacker grupları kamu sistemlerini sürekli didikler ve açık arardı.

    ama işte liyakat sahibi insanları sorumlu koltuklara oturtmazsanız, olacağı buydu. öyle ya bu bilişim sistemlerinden sorumlu entegre idare ve kontrol sistemi daire başkanı son yıllarda kaç kez değişti?

    sona geleyim. şimdi ne mi olacak?

    iddia o ki, saldırganlar cryptolocker adı verilen zararlı yazılımla bakanlığın tüm veri tabanını şifrelemiş durumda. fidye istiyorlar ve böylesi saldırılarda ödeme yöntemi takibi zor olan bitcoin aracılığıyla gerçekleşiyor. cumhurbaşkanlığı dijital dönüşüm ofisi’nin ve türksat’ın da devreye girdiği ileri sürülüyor.

    acı olan şu ki, kaybolan hazine değerindeki verilerin yedeği de elde yok.

    düşünün; şu an biri sorsa tarım ve orman bakanı’na “ne kadar hayvanımız ve ekilebilir alanımız var” diye...

    bakan güncel bilgiyi paylaşamaz. "