hesabın var mı? giriş yap

  • evet bu da oldu hem de mecliste..

    chp'li engin altay'ın “ millet aç, millet perişan. midesine sadece kuru ekmek giriyor.” sözleri üzerine a.k. partisi denizli milletvekili şahin tin “ o zaman aç değil demek” diye cevap verdi ve bu rezalet tutanaklara geçti. sinir sistemi sağlam olanların izlemesini öneririm sadece..

    gün geçmiyor ki midenizi bulandıracak, insanlığından utandıracak bir şey yaşanmasın..

    yaklaşık 15 sene önceye kadar; sektirmeden oruç tutan, her gece yatmadan şükreden dua eden, ara sıra da olsa namaza giden insandım. ama yıllar içinde öyle bir hale geldim ki bunca yapılan şeylere rağmen kimsenin belasını bulmadığı gördükçe resmen itikadım sarsıldı, geçtim oruç vs tutmayı artık dilek bile dilemiyorum. bildiğin koca bir nesil bunlar yüzünden dinden imandan soğudu, allah'la bile arasına mesafe girdi..

    hala daha; allah sizi kahretsin demekten başka da elden gelen bir şey yok ne yazık ki..

  • gerçekten hayatımda bazı şeyleri aştığımı, artık insanların fiziğinden daha çok kişiliğe karaktere düşüncelere önem vermeliyim diye düşündüğüm su zamanlarda tüm telkinlerimi alt-üst etmiş insan. şu an kendime inanamıyorum. nasil bir hayvanmışım ben ya. su an yayinda olan iğrenç programa katlanıyorsam iki sebebi var, ikisi de birbirine çok yakın.

  • aklı olan bu tipleri içeri alan aqua parklara gitmez. geldiği ülkede aşı politikası diye bişey olmayan insanların getirdiği hastalıklar yüzünden hiç adını duymadığım hastalıklar duydum bu sene çocuklarda. isterseniz ırkçı deyin faşo deyin türkiye'nin bunlardan temizlenmesi şart.

  • iğrenç dansı sebebi ile arkadaşını cezalandıran kürttür.

    inşallah ölmemiştir diyelim tatlıya bağlayalım.

  • yorgun argın eve gelmiş yatağa uzanmış pinekliyorum.. atakan (7) odaya geliyor..
    atakan: babaaa hadi penaltı çekişelim..
    ben: çok yorgunum sonra yapalım..
    atakan: hadi haadi lüütfeeennn..
    ben: tamam ama beşer tane çekişçez sonra ben yine yatçam..
    atakan: tammaaaamm..
    antrede penaltılar çekişiliyor.. ben yatıyorum tekrar.. birazdan atakan yatak odasına damlıyor yine..
    atakan: baba.. bu dolap var ya.. zaman makinesi..
    ben: hııı.. öyle mi.. olabilir..
    atakan gardrobun içine girip kapağını kapatıyor.. annesi geliyor..
    annesi: atakan nerde?
    ben: zaman makinesinde..
    annesi: allah akıl fikir versin size..
    annesi gidiyor.. atakan çıkıyor dolaptan..
    atakan: baba??
    ben: hımmff.. efendim atakan?
    atakan: ben zamanı geriye aldım..
    ben: öyle mi? hayırlısı neyse o olsun..
    atakan: yarım saat geriye aldım zamanı..
    ben: alla alla?? insan dinazorlar zamanına gider.. niye öyle yarım saatçik?
    atakan: yeniden penaltı çekişelim diye..
    ben: hahahahh.. tilki..
    yeniden penaltı çekişmek allahın emri oluyor..

  • halkı sınıflandırıp ayrıştırmadıkları için sağ görüşlü olmadıkları kesin. sol görüşlü olmalarını bekleyen de yok onlardan. atatürk'ün ilke ve inkılaplarını kılavuzları olarak gördükleri sürece bizim açımızdan sıkıntı yok.

    düzeltme: imla.

  • kararını bana ilk söylediğinde, espri yapıyor sandım. böyle espriler yapılır çünkü, babasız büyünen evlerde. "yeter, bıktım kirlinizden, dağınıklığınızdan, bulucam zengin bir koca evlenip gidicem" li çok illallah duydu bu kulaklar. ancak o an ortada ne benim tarafımdan yaratılmış bir dağınıklık vardı, ne de serzeniş cümleleri. yemek yiyorduk, "salatadan da alsana. dünya kadar yapıyorum kalıyor. hadi tabağını sıyır da makarna koyayım" zamanlarıydı takriben. "evleniyorum ben" dedi. "iyi" dedim, "hayırlı olsun". "gerçekten, şaka yapmıyorum". "ben de şaka yapmıyorum" dedim. "hayırlı olsun". ardından tabağımı sıyırdım, odama çekilip, o masada söyleyemediklerimi, başka bir masada yazdım...

    "evlen tabi. hayatı boyunca bizim için en iyiyi düşünen sen, kendin için kötüyü düşünecek değilsin ya. her günü bizim için yaşayan sen, en azından bir günü kendin ve yeniden sevmiş olduğun adam için yaşa. hem güneye yerleşirsiniz belki ? hani hayallerini kurduğun o ev, ekip dikebileceğin bir bahçe vardı ya, sonun da senin olur. aynen çocukluğunun geçtiği o köydeki gibi. şehre gelip acıyla, sancıyla, zorluklar ve ihanetle hiç tanışmadığın günlerde olduğu gibi..."

    tanıştım, iyi adam, hoş adam. en önemlisi saf, temiz, mert adam. onun da var bir hikayesi, senden benden karışık. otuzlu yaşlarında bir beyin ameliyatı geçirip doktorların "çocuğunuz olmayacak" demesiyle sarsılmış. "evlenmem o zaman ben" diye küsmüş insanlara. bir yolcu teknesi alıp, denize sığınmış. babayiğit, cana yakın, delikanlı adam... böyleleri çok kalmadı istanbul'da. kalanlara rastlayınca insan seviniyor. elindeki bezi sağı sola sürerken "bak evlat" diyor; "bunlar teknenin motorları. suyu şuradan çekip soğumalarını sağlıyoruz. normalde yasak ama tuvaleti denize basıyoruz mecbur. gerçi sistemlerimiz arıtıyor kirli suyu...istersen başka bir gün yine gel de açılalım seninle. adaların ardından izlemen lazım istanbul'u." küçük ışıklar halinde öyle masum görünür ki bu şehir, onca suçu, onca yavşağı, onca ağlayış ve haksızlığı sınırlarında nasıl barındırdığına şaşar insan, der gibi dalıyoruz. bir süre sessiz...

    kimisi çıkıyor işte yıllar sonra, öz babandan daha babacan yaklaşıyor. fırsatı olsa öz anan kadar sevecek o derece. benim sevilecek bir yanım kalmamıştır gerçi. annemi en son öpmek istediğimde epey uzanmam gerekmişti, annem tarafından en son öpülmek istendiğimde ise epey eğilmem...

    şimdi merhaba gençliğim. selam, çocukluğumun son dönemleri. gel bakalım, bir türlü kurup yaşayamadığım hayat. yaklaş, bekar evi yalnızlıkları. bir tane bile temiz tişörtün, ütülü gömleğin kalmayışı... hoşçakal, babamın oyundan çıkmasıyla istemeden koluma geçirdiğim kaptanlık pozu bandı. arada uğrarım, gece kaç olursa olsun, dönmem gereken ev..

    ve güle güle anne.
    talih sizi, bir "yazlıkta" kocatsın..

  • adanın mülkiyetini alıp üzerine istediği yapıyı kurabiliyor olmasi bir tek bana mı tuhaf geliyor? bizler tarım arazilerinin köşesine iki odalı bir barınak koymaktan imtina ediyorken (kaldı ki yasak), başlı başına bir doğa güzelliği olan az sayıdaki adalarimizdan birinin bir kişiye kayıtsız teslim edilmesi çok garip değil mi?

  • sıkça kullandığımız bu deyimin hikâyesi köroğlu ile bağdaştırılır ama köroğlu'nun efsaneleştiği 16. yy.'dan çok daha önce bu deyimin kullanıldığı sabittir.
    nitekim başta seyahatnâme olmak üzere birçok eserde de asıl hikâyesi anlatılmıştır.

    deyim, bir başka destan kahramanı olan battal gazi ve üsküdar kıyısında bulunan kız kulesi ile alakalıdır.
    nitekim battal gazi destanlarında da geçen bu kıssa ile deyimin çıkış noktasının bu olay olduğu barizdir.

    battal gazi, yedi yıl boyunca üsküdar'da bir evde yaşar. burada bağ bahçe işleriyle uğraşır. daha sonra fetih için şam'a gider.

    kanatorsa isimli kral, fırsat bu fırsat diyerek kadıköy'de bir kale inşâ ettirir. üsküdar'dan çamlıca yönüne değin bir hendek kazdırır. buralara kırk bin asker yerleştirir. lâkin bu tedbirlerin de battal gazi'yi üsküdar'dan uzak tutmaya yetmeyeceğini düşünerek denizin üzerine bir de kule inşâ ettirir. nâm-ı diğer kız kulesi! ve buraya da tekfurun kızını hapsettirir. çünkü battal gazi şam'dan dönünce üsküdar tekfurunun kızına onu kaçıracağına dair söz vermiştir.

    şam'da bir sene süren savaşın ardından üsküdar'a geri dönmek isteyen battal gazi, burada olan biteni öğrenince yanına 700 asker alıp üsküdar'ı basar.
    kaledekileri öldürürler ve askerler savaşırken battal gazi, bir kayık ile kuleye geçip hâtunu kurtarır. ayrıca buradaki hazineyi de yanına alır.

    bu sırada krala da haber gitmiştir ve kral, bütün askerleriyle birlikte üsküdar'a gelir. lâkin battal gazi, çoktan hâtunu da alıp atına binip gitmiştir.

    bu olaydan sonra kral, halk arasında alay konusu olur.
    aldığı tüm tedbirlere rağmen battal gazi'ye engel olamamış ve üsküdar'a da geç gelmiştir.

    günümüzde " bundan sonra yapacak hiçbir şeyin kalmaması " mânâsında kullanılan deyimin hikâyesi budur vesselam.

  • ruhun almanya'sindaki bileskelerden biri.

    fikir babasi joseph goebbels'e gore, kraft durch freude, sistemin varolus bicimlerinden biridir. freude, yani eglence/nese ile sarmalanan birey (yani sistemin ogesi), farkinda olmadan sisteme kraft, yani guc katar. bu anlamda, eglenen bireydir ancak guclenen birey degil, sistemdir.

    her ne kadar gunumuzde bu isleyisin gorsel yani on plana cikarilsa, ornek verileceginde fiziksel aktivitelere basvurulsa da, kdf'in asil gucu muzik, felsefe ve edebiyattan gelir. sistem, bu uc bileseni eglence amaciyla kullanir, bireyin bu konulara olan kismi zaafini kendini guclendirmek adina pekistirir. yuksek sanat derecesinde eglendigini (sinif atladigini) dusunen birey, kendini degerlenmis hisseder, sistemin kendisine atfettigi bu degeri bir sadakat bicimine donusturur. cesitli kaynaklarda, kdf'in orta ve ust sinif eglence anlayisini toplumun diger kesimlerine yayma amaci oldugundan bahsedilse de, asil amac, eglence anlayisini bireye indirmek degil, bireyin o eglence anlayisina halihazirda var olan egilimini daha da besleyerek kendisini oraya (yani ust sinifa, yani daha ustun bireye) yukselmis, ait olmus hissetmesini saglamaktir.

    ancak bu degerlenisin ve ait olusun sistem acisindan tehlikeli yanlari da bulunmaktadir. sisteme sadakati pekisen bireylerin arasinda sorgulayici beyinlerin yer almasi kacinilmazdir. sadakat, sorgulayicilik ve elestiricilik ile birlestiginde tehlikeli bir bilesen haline gelir ve bireyde sistemin temel niteliklerine dair sorular sorma ve kritikler yoneltme hakkina sahip oldugu hissinin dogmasina yol acar. goebbels, bu tip durumlarda, her propaganda bakaninin yapacagi gibi, akilli bir hamleyle, bu tip bireyleri dusunselden cok, fiziksel aktivitelere yoneltmekten bahseder. kisaca, beyin uretmediginde ve beden fiziksel yorgunluga hapsedildiginde, bireyin elestiri getirecek enerjisi kalmayacaktir. son care ise elbette ki uyumsuz bireyleri, yani sistemin guclenmesine katki saglamayan veya sistem guclendikten sonra ihtiyac duyulmayan bireyleri freude'nin ve sistemin disina cikarmaktir.

    her sistem kendini yenileme ve gucunu diri tutarak kendine ispat etme ihtiyaci icindedir. kraft durch freude, bu anlamda, sistemin tekrar ettirilmeye son derece musait bir kendi-yonetim bicimidir.