hesabın var mı? giriş yap

  • her kadının çevresinde vardır. bir kısmı ise bu kadınlara aşıklardır ya da hoşlanıyorlardır vs. ama gel gör ki görmezden gelinirler.

  • insan turu icin utopik bir yasam suren -simdiye kadar- en son kesfedilmis insansi maymun turu. kongo nehrinin guneyinde yasayip kuzeydeki goril tehlikesiyle yuzlesmedikleri icin sempanze dostlari gibi avlarini korumak ve paylasirken kavga etmek zorunda degiller. anaerkil duzende yasadiklari icin de en buyuk sikintilari kim daha guzel, kimin daha az paraziti var gibi cabuk cozulebilecek seyler. zaten erkeklerin yarattigi kim en olgun meyveyi yedi, su genc bonobonun performansi yuzunden hicbir disi benimle ciftlesmiyor gidip sunu iyice benzeteyim gibi sorunlari da komunlerinin disileri olaya el atip acilin bakiyim herkese yetecek enerji var disilerde deyip seviserek cozduklerinden ortamlarina genelde huzur hakim. sanirim doganin hippileri diye nam salmalari da buradan geliyor.

  • sene 1994, ilkokul üçüncü sınıftayım, ikinci sınıfı okumadan atlatmışlardı.

    fevzi hocam vardı, ölene kadar unutmayacağım kendisini. çok fakirdik. polatlı'nın kırsalından göçmüş, tek geliri asgari ücretli işçi maaşı olan bir aileydik. hatta iyi hatırlıyorum, babamın aldığı maaş 800 bin lira ise bunun 600 bin lirası kiraya gidiyordu. bugüne kıyasla ayda 200 liraya geçinmeye çalışan bir aileydik. kardeşim 1 yaşında, onun masrafı vardı. benim çok az da olsa okul masrafım ve akşam doyması gereken 4 kişi vardı. cornetto'nun altın değerinde olduğu yıllardı. babam baktı olmuyor, köye geri göçmeyi düşünüyordu ciddi ciddi. öğretmenim beni çok sevdiği için konuşmaya gitti, yanında ben vardım.

    babam: hocam, durumumuz çok zor, kızım yeni doğdu, onun masrafı derken yetiştiremiyorum ay sonunu. benim için köye geri dönmekten başka bir çare kalmadı.

    fevzi hocam, bunu duyduğu anda ceketini çıkarttı. işaret parmağına asıp babama gösterdi, ve dedi ki:

    "bak kardeşim, ben gerekirse bu ceketi satar, bu çocuğu okuturum. hiçbir yere gitmiyorsunuz, sadece emeğine emek katıp oğlunu okut!"

    babam, fevzi hocamın bu sözünden öyle utandı ki, beyaz yüzü kıpkırmızı oldu. hocaya teşekkür edip elini sıktı, yolda hiç konuşmadık, ama ben öyle sevinmiştim ki. geri dönmeyecektik ve ben okumaya devam edecektim bir şekilde.

    benim kaderimi bir öğretmen değiştirdi. fevzi hocam olmasaydı bugün köyde koyun güden, tarla ekip biçen bir çoban olacaktım. kız kardeşim muhtemelen evlendirilmişti bile.

    kaderimizi çizen, bize yön veren bütün öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun. bilin ki, sizi benliğimizde taşıyoruz bir ömür boyu.

  • kızı çok akıllı, ufku çok geniş, çalışkan, karakterli ve geleceği parlak bir öğrencidir. seneye üniversite sınavlarına girecek. aksi olmayacağından eminim gerçi ama umarım geleceğini etkilemez.

    babası da çok neşeli kızıyla ilgili bir veliydi.

  • 5 sene önce şöyle yazmıştım: "muhtemelen fiziği yüzünden kariyeri pek uzun olmayacak curry'nin. çabukluğu azalınca etkisini hızla yitirir, hem savunmada hem hücumda. ama şu anda bir yıldız değil, bir süperstar da değil, adeta bir süpernova gibi parlıyor"

    iyi ki de beni haksız çıkardı. 13 sezon zaten yeterince uzun bir kariyer ama öyle görülüyor ki, ciddi bir sakatlığı olmazsa kontratının bitimine kadar üst seviyede oynar. sonra umarım tim duncan gibi az para alıp takımı genç yeteneklere teslim eder, kendi de maç başına 20 dk oynayıp 5000 üçlük sınırını zorlar, onu geçerse zaten 3 gün 3 gece bayram ilan edilir.

    şu anda inanılmaz bir kondisyonu var. hem savunmada sürekli bunu avlıyorlar, hem de hücumda sürekli double yiyor. fiziki bir üstünlüğü olmadan bu baskıya dayanması ve sonra hiçbir şey yokmuş gibi patır patır şut atabilmesi için kenyalı maratoncu ciğerlerine sahip olması lazım. üstelik 5 sene öncesine kıyasla çok daha kuvvetli. normalde şutörler için risktir kas eklemek, şut mekaniğini bozabilir. bunda o da olmadı.

    bence gelmiş geçmiş en iyi guard. "en büyük" ayrı konu. magic efsane bir kariyere sahipti; oscar robertson triple-double ortalaması tutturacak kadar yetenekliydi, hatta ben stockton'ı da hep ilk 3'te düşünürüm, o fiziğine rağmen tam bir demir adam olduğu için ve asist ve top çalma rekorları muhtemelen hiçbir zaman kırılamayacağı için. ama diğer tüm dönemlerdeki tüm takımları yenebilecek bir ilk 5 kuruyor olsam, yani en iyi takımı kuruyor olsam, curry ile başlarım. çok net. sırf sahada bulunması yeter.

    zaten işin bu kısmı goat tartışmalarını çok karıştırıyor. biz genelde oyuncuları sıralarken, başarılarını ve yeteneklerini karşılaştırıyoruz değil mi? başarı, zamana ve rekabete göre çok değişen bir şey. klasik örnek bill russell: 11 yüzüğü var ama o zamanlar çok daha az takım vardı, ligin yıldızlarının yarısı boston'daydı ve oyuncular kolayca takım değiştiremiyorlardı. modern nba'de belki 3-4 yüzük kazanmak, russell'ın 11 yüzüğünden daha zor olabilir. maç yükü bir yana, başarılı oldukça takımı bir arada tutmak çok daha zor artık.

    yetenek kısmı da ilginç. sanki teke tek maç yapacaklarmış gibi, nba2k istatistiklerini karşılaştırırmış gibi oyuncu sıralamaya meylediyoruz. öyle yapacaksan, bırak ilk 10'u, ilk 20'ye bile zor girer curry. ortalık her alanda yüksek puan alan freak atletlerle dolu. kendisi durant için mesela, "en iyi oyuncumuz" diyordu, hatta kendi mvp sezonu ertesinde diyordu bunu (böyle bir şeyi de başkası demezdi bu arada)

    ama baskette önemli olan tek tek yeteneklerin değil, oyuna etkin. sırf sahadaki varlığıyla oyunu bu kadar etkileyen başka kim var? modern zamanlarda shaq herhalde. rezalet bir oyun ortaya koysa bile savunmayı eğip büküyordu.

    ekim ayında gm'ler arasında bir anket yapılmıştı, sorulardan biri "rakip koçları en çok taktik değişikliğine zorlayan oyuncu kim". durant, oyların %20'sini almıştı. ama ilk sırada curry vardı, %27 ile. hiçbir fiziksel üstünlüğü olmayan, 13. sezonundaki bir adamın, koçların en korkulu rüyası olması normal bir şey değil.

    bence birçok süperyıldız, kötü takımları playoffa taşıyabilir. çünkü hiç yardım almasalar bile engelleri aşacak fiziksel yetenekleri var. curry'nin durumu biraz farklı. kötü bir takımı bataktan çekip çıkarması zor ama takım iyileştikçe, onun da etkisi katlanarak artıyor ve takım iyice güçleniyor.

    askeriyede bir tabir var, force multiplier diye, curry bu işte. diğer yıldızlar, tankını tüfeğini daha yeni bir modelle değiştirmek gibiyken, curry, kuvvetlerinin çok daha iyi bir konumdan savaşması gibi. eğer elindeki birlikler ve malzeme dandikse, konumunun avantajlı olması bir işe yaramaz. ama yeterince iyi bir birliğin varsa, curry sayesinde kağıt üstünde çok daha kuvvetli olan birlikleri yenebiliyorsun. boston serisi öncesi birçok uzman da kağıt üstünde karşılaştırma yapıp, boston'dan yana olmuşlardı. her pozisyonda daha uzun, daha atletik, daha gençtiler. ama curry gibi, dokuzda sıfır üçlük attığı maçta bile takım arkadaşlarına alan açabilen bir force multiplier'ları yoktu.

    goat tartışmalarında da insanların kafasını karıştıran etki bu bence: curry, kendisinden daha iyi olması gereken oyunculardan daha önemli, daha etkin bir oyuncu.

    ayrıca, sahadaki etkinin yanında, genel olarak basketbol oyununa etki konusu var. curry'nin yerçekimi alanı, sahanın dışına, mahalle aralarına ve okullara taşıyor. bu açıdan da mj, kobe, shaq, lebron, wilt, iverson, magic-bird (ama özellikle magic) ile aynı kümede curry. bunlardan kimi oyun kurallarını değiştirmişti, kimi oyunun kültürünü, kimi de ekonomisini ve pazarlamasını. çocuklar herhalde 10 yaşına geldiklerinde bir shaq olamayacaklarını, 12 yaşında bir lebron olmayacaklarını, 14 yaşında da asla bir mj olamayacaklarını anlıyorlar ama herkes bir curry olabileceğine inanmaya devam ediyor.

    dolayısıyla bu tabloya toptan bakarsak, yani bireysel rekorlara, takım başarılarına, sahadaki etkiye ve basketbola genel etkiye bakarsak, curry'nin genel bir goat muhabbetinde ilk 10'da olmamasına bence imkan yok.

    "what they gonna say now?"

  • *
    küçük şeyleri özlersiniz aslında. zamanında önemsiz görünenleri. saçınızla oynamasını, tek kişilik yatakta yatmaya çalışmanızı, bakışlarını, aptal laflarını, dakikalarca zamanın nasıl geçtiğini bilmeden konuşmanızı, sarılmasını, telefon etmesini, ses tonunu, öpüşünü, göğsü üzerinde uyumaya çalışırken rahatsız eden kolunu, isminizi söylemesini, onunla beraber içmeyi, gülmesini, yemek yemesini, beraber film izlemeyi, mesajlarını, webcam açmasını, sarhoş olmasını ve bunun gibi birşeyler..

    çok sonra anlarsınız ki, siz aslında onu değil sevilecek birini özlemişsinizdir, sevilmeyi özlemişsinizdir. ...

  • ford otosan'ın sahibinin, ford otosan üretimi arabaya binmesi.
    babası da ford arabadan başkasına binmezdi.
    milyarder adamın kendi ürettiği arabaya binmesi değil, kamuda mevki makam sahiplerinin audi a8, bmw 7, mercedes s serisine binmesi sorgulanmalı.

    edit: otosan yerine otokoç yazmıştım değiştirild.