hesabın var mı? giriş yap

  • mal olduğumun küçükten belli olduğunun ispatı olacak ama bunlardan biri de benim.

    yanlış hatırlamıyorsam sene 88 veya 89 ilkokul 2 veya 3'e gidiyorum, ankara'daki tanıdıklarımızın yanına gelmişiz yazın, tanıdıklarımızın kızı da benim yaşımda ve ted'e gidiyor, atakule'nin inşaatının bittiği ama açılmamamış olduğu zamanlar, susam sokağı'nın meşhur jenerik çekimleri yapılacak, kızla beraber ben de oraya gittim, hatta bizi atakule'nin tepesine falan çıkardılar, nasıl mutlu oldum anlatamam. sonrasında ise bizi toplayıp koşturmaya başladılar, nerden baksan 1 saat mal gibi koşturdular. en sonunda "şimdi şemsiyeler açılacak, onların etrafında koşacaksınız" denildi, yüzlerce çocuk üstünde susam sokağı'nın her harfi bulunan şemsiyeler etrafında koşarken, ben arasından geçmeye başladım, hatta şemsiyelere çarptığımdan harfler falan döndü. senelerce bu görüntüyü izleyip kendimin mal olduğu gerçeğiyle yaşadım.

    [http://www.youtube.com/watch?v=ckgl9qxgicu http://www.youtube.com/watch?v=ckgl9qxgicu]

    12 ve 13. saniyede şemsiyelerin arasından geçen beyaz şapkalı mal benim.

    edit: link düzeltildi.

  • baykal'ın kesin geri döneceğinin işareti olan söylemdir.

    o görüntüleri izledikten sonra bu halkın baykal'a arkasını dönmesi mümkün değildir!

  • ülke gündemini, belirli bir süre boyunca meşgul etmiş, esasen çapının, bazen ise gerçekliğinin nerelere uzandığı bilinmeyen olaylardır.

    şarbon: biyolojik savaş yöntemlerinden biri olarak addedilmişti. insanların, kapalı zarflar içinde, kapılarına şarbonlu mektuplar bırakıldığı iddia edilmişti. ana haber bülteninde günlerce konuşuldu bu durum. insanlar tedirgindi.

    deli dana: orijinali bovin spongiform ensefalopati olan salgın hastalık. özellikle tedavisinin olmaması ve bir anda, türkiye'de infial yaratacak düzeyde, yaygınlaştığının duyurulması, insanları, et yeme noktasında paranoyak hale getirmişti. sığırların kulağına sağlıklıdır manasında onay küpesi takmak bu haberlerden sonra yaygınlaşmıştır.

    van gölü canavarı: bir dönem, ana haber bültenlerinin vazgeçilmezi olmuş fantastik yaratık. zırt pırt birileri bu canavarı gördüğünü iddia ediyordu. gazetelerde düzenli olarak haberi yapılıyor, van gölü'nden geçimini sağlayanlara uyarılar yapılıyordu. iş o kadar ciddiye vardırıldı ki, iyi tirajlı gazetelerimizde bu canavarın sözümona fotoğrafları yayınlanıyor, reha muhtar konunun üzerine gidiyor, hatta birtakım denizaltı araştırma organizasyonları çağırılıp, işin aslı öğrenilmeye çalışılıyordu.

    kuş gribi: tavuk piyasasının dibine vurmasına neden olmuş bir olaydı. ülke çapında kafes hayvanları itlaf edildi. hastalığın mevcut olarak nasıl bir yüzdeye sahip olduğu belirlenemedi ama infial yaratmaya ve tavukçuluğun dibe vurmasına yetti. tabii sonra sektörün bu kolunu kalkındırmak için bir çok kamu spotu benzeri reklamlar ve yayınlar yapıldı.

    domuz gribi: türkiye'de temizlik paranoyasını başlatan ve antibakteriyel sabunların piyasaya girmesine neden olan olaydı. tüm bir ülkede, okullarda el yıkama zili projeleri bile düzenlenmişti.

    medyum, büyücü, falcı, bonus olarak mesih: 80 döneminin politize olmuş, ideal arayan toplumu, artık iyice apolitik olmuş fakat gitgide bu toplumda paranoya ve paranormallik baş göstermeye başlamıştı. bu dönemi, tv'lerde,çivici katil'in filan gösterildiği sıcağı sıcağına, cam yiyen adamın gösterildiği ister inan ister inanma ve ne bileyim gözünden metrelerce iplik çıkaran çocuğun gösterildiği teksoy görevde ile birlikte anmak gerekir.

    işte bu dönem toplum olarak psikolojimizi bozdu. manyak olduk resmen. medyumların düellosu olurdu televizyonlarda. insanlar bu tarz paranormal olaylara büyük ehemmiyet veriyordu. bu tarz insanlara güveniyorlardı sanırım. ama yine de keto, memiş'in ters yumruğunu önceden göremedi. insanlar bütün gün işlerinde güçlerinde yorulduktan sonra, prime time'da işte bunları izliyordu. ulan teksoy'un a4 kağıdının altına çakmağı yakarak, a4 kağıdında cinlerin suretinin oluştuğunu iddia ettiği bir adamı bile gördüm; cin çarpan bir ailenin görüntüleri filan vardı.

    bu dönemin sonunu ise reha muhtar, hasan mezarcı'yı video konferans ortamında konuk ettiği programda sonlandırmıştır: "yahu adama soruları soramadık; asasıyla beraber uçtuuu gitttiii. evet, tarkan ve askerlik haberiyle devam ediyoruz"...

  • nato'nun türkiye'den vazgeçme eşiği diye birşey yoktur. nato türkiye'den vazgeçemez. gerekirse türkiye'yi manüpüle eder yine de vazgeçemez. nato askeri bir birlik. düzgün ordusu olan kaç ülke var peki nato'da?

    -abd
    -türkiye
    -fransa
    -ingiltere

    başka kim var? almanya'mı? almanya'nın yarım asırdır düzgün bir ordusu yok. red alert oynamıyoruz öyle bozuk para basar gibi tank, asker basamazsınız. peki bu ülkeler arasında aktif savaş deneyimi olan kaç ordu var?

    -abd
    -türkiye
    -ingiltere

    fransa en son nerede savaşmış?

    kısacası türkiye çıkarsa nato dağılır. konu kaba kuvvetse, güçse türkiye askeri olarak önemli bir güçtür. nato içerisinde 2. veya 3. en büyük ordudur. bugün rahata alışmış avrupa topluluklarını topyekün savaşa bile sokamazsınız, adam askere gitmek istemez. enflasyon %6 oldu diye homurdandı millet ingiltere'de. anadolu'da millet mermiye kafa atıyor. *

  • bayram süresince kapıma gelip bayram harçlığı isteyen çocukları tabii tuttuğum sınav.
    ezbere okuyamayanlara harçlık vermedim. ezbere okuyabilenlere de vermedim.

    ama ezbere okuyanlar ne kazandı? sevap kazandı. ben ne vermedim? para vermedim.

    iki taraf da kazançlı çıktı yani. ben kazandım, çocuk kazandı, türkiye kazandı.

  • ilhan berk $iiri:

    ne zaman seni dü$ünsem
    bir ceylan su içmeye iner
    çayirlari büyürken görürüm

    her ak$am seninle
    ye$il bir zeytin tanesi
    bir parça mavi deniz
    alir beni

    seni dü$ündükçe
    gül dikiyorum elimin degdigi yere
    atlara su veriyorum
    daha bir seviyorum daglari