hesabın var mı? giriş yap

  • polonya televizyonu'nda seyrederken gördüğüm olay. yarışmacı bir tane sessiz harf satın alınca yarışma bitiyor. orjinalinden seyredelim:

    - chce kupic cichy liscie.
    - fywszistszy!
    - y.
    ("dlink! dlink! dlink!")
    - brazkwvlytzky pawlitsky! 37 lytszkysklhwy jswiskyltso! fsyzswki jirtwyski gramsci :(

    yani orta seviye lehçe'mle çevirmem gerekirse:

    - sessiz harf satın almak istiyorum.
    - al!
    - y.
    ("dlink! dlink! dlink!")
    - bravo pawlitsky! 37 tanesi yandı! böyle dilin gramerini sikiim.

    edit: şansımı sikiim. (#26258712)

  • ben de bir öğretmen arkadaşıma yazdığım bir şiiri bu vesile ile paylaşmak istiyorum:*

    şiirine ve sana ben bir selam çakayım
    seni öğretmen yapanın fıtratına sokayım

    yarışamaz seninle narin fıtratlı kadın
    hıyarlık tarihine övünçle yazılmış adın

    sana ne lan milletin elindeki yüzüğü
    bakmıyorlar mı sana, sevdiğimin büzüğü

    keşke çalışsaymış da seni doğuran ana
    salmasaymış çayırlara bön fikirli bir dana

    bir de hiç utanmadan değer, hak, hukuk diyor
    bir gramlık aklı da, kalemden akıp gidiyor

    böyle bir zihniyetin gözünde olacaksa eğer
    varsın, batsın yok olsun, kadın adında değer!

  • kardesim, yillardir dogrusunu dile getiriyoruz. 'sen de', 'o da', 'oteki de' 'beriki de' anlamiyorsunuz. herhalde 'sende' bir sey var. isi inada sokan sensin. dogru 'sekilde' kullan, bu 'is de' huzur 'icinde' cozulsun.

  • uzulmesine uzuluyorsun da 7 cocuk nedir be teyze?

    bizi merhamet, sizi de cahilliginiz oldurecek.

    edit : asagida (#122747946) no'lu girdide arkadas laf atmis ve aynen su cumleyi kurmus;

    --- spoiler ---

    ben 3 çocuk da yaparım, 13 çocuk da yaparım. devletin sosyalliğini kaybetmediği hiçbir ülkede bu sorun olmaz. sosyal devlet dediğin, zor durumdaki ailenin nüfusuna bakmadan yardım yapmak zorundadır.
    --- spoiler ---

    devlet dedigin cebinde parayla gezen bir organizma degil. harcamalarimizdan vergi keserek ya da urettigini satarak butce olusturan bir sistem. sen keyfine gore bakamayacagin cocugu yapacaksin, sosyal devlet bu vergileri sana dagitacak, yapmasi gereken hizmetten geri kalacak oyle mi?

    ayak bile yorgana gore uzatiliyor. duygusallik baska gercekcilik baska. bakamayacagin cocugu dogurmayacaksin arkadasim.

    bunun ak parti ile alakasi ise bu iktidar doneminde yasamak cok daha zorlasti ve insanlar daha cok acliga maruz birakildi. ama bu gercek bile senin bakamayacagin cocugu dogurabilecegin anlamina gelmiyor.

  • gs'nin dortmund ile birlikte gruptan çıkıp arsenal'i bize geri göndermesini dilediğim kura çekimidir.

    not: arsenal'den rövanş almak isteyen takımspor'luyum

    edit: debe'leri okurken kendi entry'mle karşılaştım. bu nasıl entry amk dedim nasıl debe'ye girmiş derken ben bi yerden hatırlıyorum bu cümleleri falan diyorum kendime. sonra dank etti ki ben yazmışım. beklemiyordum tabii böyle bir entry'nin debe'ye girmesini. bir de en beğenilenlerime de ikinci sıradan giriş yapmış. bu kadar mı kötü lan benim entry'lerim diye düşüncelere bile daldım.

  • yaradılışın kaynağını, varlığın özünü, kadim sırları, evrenin oluşumunu vs barındırdığı öne sürülen, kutsal geometri adıyla anılan 19 çemberli küresel bir figür. mısırlılar, sümerler, aztekler vs ne kadar etnik kültür köken varsa, bu kadim bilginin kendileri tarafından korunduğu ve bugünlere ulaştırıldığı, hatta mirasının atlantis e kadar dayandığı rivayet edilir. (bkz: drunvalo melchizedek)

    meyveye benzerliği sebebiyle 7 çemberli göbek kısmı yaşam tohumu olarak anılır. bu figürü taşıyan, bulunduran kişilerin hayatlarına denge, dirlik ve düzen gireceğine; figürün, yaşamı da tıpkı kendi şekli gibi, kusursuz geometrik bir sisteme oturttuğuna inanılır.

    güzel, zarif bir figür kendisi. günümüzde mücevherat piyasasında model olarak yerini bulmuş durumda.
    hikmeti vs bilemeyiz, kendisini boynumda severek taşıyorum.

    şekli şemali

    seed & flower

    detaylı izahatler

  • saatleri ayarlama enstitüsü, usta edebiyatçımız ahmed hamdi tanpınar’ın 1961 yılında yayımlanan ünlü romanıdır. kitap, cumhuriyet’in ilanı öncesi dönemin muhafazakâr yapısını ve cumhuriyet sonrası batılılaşma çabalarının ironi dolu resmini çizer. ağır bir dili vardır ama akıcı üslubu sayesinde kendini rahatça okutmayı başarır.

    saatleri ayarlama enstitüsü’nün teması

    saatleri ayarlama enstitüsü’nde, hayri irdal’ın hikayesini okuruz. yabancılaşan toplumda kendi konumunu sorgulayan irdal, ailesi dahil herkesin farklılaşan davranışlarının ve başkalaşan arzularının arasında kalmıştır. kafası karışan irdal, toplumun geçirdiği keskin dönüşüme ayak uydurmakta zorlanmaktadır. o ne kadar zorlansa da tüm çevresi bu trene binmiştir bir kere. o da daha fazla kendini bu ivmelenmeden sakınamaz ve istemsizce akıntıya kapılır. onun yaşadıklarını, alaycı, mizahi ve kimi yerde karikatürize bir dille anlatan tanpınar, türk edebiyatı’ndan az görülen grotesk (grotesk tiyatrodan gelen anlatım tekniğinde trajik bir olay komedi ve hiciv unsurları üzerinden işlenir) anlatımı tercih eder. şiirlerinde bulunan melankolik ve simgesel hava ile oldukça zıt olan grotesk dil, tanpınar’ın doğal yazım yeteneğinin ispatıdır.

    biz okurlar, hayri irdal’ın başından geçenleri okurken kendimizi yer yer “bu kadar da olmaz ki canım?” derken buluruz. ama bu hissiyatımız kalıcı olmaz. tanpınar’ın bu gibi yerlerde hikâyenin dizginlerini eline alıp okuyucuya nefes alacak aralığı verdiğini fark ederiz. uyku ile uyanıklık, rüya ile gerçek arasındaki ince çizgide tam da tanpınar’ın istediği şekilde gidip geliriz.

    saatleri ayarlama enstitüsü, geçtiği dönemi en ince ayrıntısına kadar bizlere yansıtır. kendimizi yüz yıl öncesini anlatan bir filmin içinde gibi hissederiz. biz okuyucular, hayri irdal’ın maceralarını yanı başından takip eder, olan bitenlere tanık oluruz. buradan anlayabileceğiniz gibi 1961 yılında yayımlanmış bir kitap için oldukça sinematografik bir anlatım vardır.

    tanpınar ve psikanaliz

    tanpınar’ın psikanalize duyduğu ilginin yansımaları kitapta genişçe yer bulur. sigmund freud‘dan etkilendiğini bildiğimiz tanpınar, hayri irdal’ın düşünceleri ve diğer karakterlerin konuşmaları üzerinden psikanalitik değerlendirmelerde bulunur. bunu yaparken hikâye akışını bozmamaya özen gösterir. romanın sürükleyiciliği sekteye uğramaz. belki de saatleri ayarlama enstitüsü’nün başarısı da burada yatar. tanpınar, bizi düş ile gerçek arasında zamanını dahi kestiremediğimiz bir yolculuğa çıkarır ve bunu yaparken birbirinden farklı noktalara parmak basar ama okuyucunun ilgisini daima elinde tutar.

    her bölümü farklı bir tiyatro perdesidir saatleri ayarlama enstitüsü’nün. bundan dolayı tiyatroya, radyo tiyatrosuna ve sinema filmine uyarlanması pratikte kolay bir eserdir ve çok sayıda uyarlaması mevcuttur. günümüz televizyon dizilerinin tercih ettiği konuları ve hikayeleri düşününce, saatleri ayarlama enstitüsü’nün neden yeniden uyarlanmadığını anlamakta güçlük çektiğimi söylemeliyim.

    son dönemde insanın hayal gücünün gerçek hayat ile iç içe geçtiği eserlere ilgi duyduğumdan, saatleri ayarlama enstitüsü’nün, grotesk anlatımı cumhuriyet’in kuruluş dönemine yedirmesinden oldukça keyif aldım. ben de hayri irdal’la insanların davranışlarına hayret ettim, onun olaylara verdiği tepkiler benim tepkilerim oldu. bundan 55 yıl önce yayımlanmış bir eserin bugün bile bu şekilde değerlendirilebiliyor oluşu tanpınar’ın yeteneğini gözler önüne sermekle kalmıyor, takdir edilmeyi sonuna kadar hak ediyor.

    elbette tanpınar’ın bu farklı ve hiciv dolu üslubu, bazı okurları yorup, onların kafalarını karıştırabilir. ağdalı türkçesi, sık kullandığı alaycı, absürt dili kimisi için çekici gelmeyebilir. absürt olayların, tarihsel bir dekor önünde anlatılıyor oluşu bazı okuyucuların kitabın içine girmesini zorlaştırabilir.

    kimilerine kitabı okumayı bitirmeden elinden bıraktıracak kadar sıkıntı yaratabilecek bu noktaları göz ardı etmiyorum. buna rağmen, saatleri ayarlama enstitüsü, her kitapseverin mutlaka eserlerini okuması gereken tanpınar’ın türk edebiyatı için ne kadar eşsiz bir değer olduğunu göstermesi açısından önemlidir. cumhuriyet dönemi yaşanan toplumsal değişime tuttuğu ışık ile de özeldir.

    günümüz türk edebiyatı denilince aklınıza gelen bir çok yazara yol göstermiş olan tanpınar, saatleri ayarlama enstitüsü ile farkını bir kez daha ortaya koymayı başarıyor.

    kitaptan alıntılar

    kitabı okurken o kadar çok yerin altını çizmişim ki, hepsini buraya koymaya kalkarsam zaten uzun olan yazı çarşaftan hallice bir noktaya gelecekti. o yüzden aralarından seçtiğim pasajları buraya bırakacağım.

    * “samimiyet tek başına olan iş değildir.”

    * “eski bir şapkadan ve ayakkabıdan sahibinin bütün huyunu, alışkanlıklarını, hayatındaki aksaklıkları, hatta ıstıraplarının çeşidini görmek mümkündür.”

    * “yumuşak ve uysal, merhametli, sefaleti tatmış tabiatım ikide bir işe karışıyor, lafımı kesiyor, kararlarımı değiştiriyordu.”

    * “diyebilirim ki, bizzat iyilik dahi, ancak ceza görmesi ve ayıplanması icap eden bir kötülüğün bulunmasıyla kabildir.”

    * “politikadaki hürriyet, bir yığın hürriyetsizliğin anahtarı veya ardına kadar açık duran kapısıdır.”

    * “günde beş vakit namaz, ramazanlarda iftar, sahur, her türlü ibadet saatle idi. saat allah’ı bulmanın en sağlam çaresi idi ve bu sıfatla eskilerin hayatını idare ederdi.”

    * “saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… bu da gösterir ki, zaman ve mekân, insanla mevcuttur!”

    notlarımın tamamı ve kaynak için: http://duslerdengercege.com/…rin-ufuk-acici-romani/

    kitabı satın alabileceğiniz bir kaç adres:

    d&r

    kitap yurdu

    ıdefix

  • oğlum dalga geçtiğimiz oyun büyük yeğenim diyen amcalar haklı galiba lan. anadolu irfanı dedikleri bu olsa gerek.

  • türk emeklilere 3500 tl maaşı reva gören adamın sözü.

    asgari ücret 8500 tl iken türk öğretmenlere 9bin tl (pardon 11 bin tl oldu müthiş arttı) maaşı reva gören şahsın sözü.

    asgari ücret 8500 tl olurken okumuş eğitim almış ve tonla sınavı başarıyla geçmiş türk memurlara 10bin tl maaşı reva gören adamın sözü.

    inşaat patronlarından vergi silerken, akşam üstü bir içki içeyim diyen türk vatandaşına %400 vergi kitleyen şahsın sözü.

    iyi kötü bir maaşım var araba alıp ulaşımımı kolaylaştırayım diyen türk'e, önce bana iki araba al sonra kendine bir araba alırsın diyen kişi.

    ülkeye 10 milyon tane vasıfsız arap kişiyi doldurup onlar 50 milyar dolar harcarken, türkleri yok sayan kişinin sözüdür.

  • uğur mumcu'nun bbc türkçe'de yıllar evvel verdiği bir röportajındaki cevabıyla ali cabbar ve onun nezdinde arabesk müziğe dair su yorumu eklemek gerek:
    "...arabeski sevmiyorum, çok lümpen müziği arabesk. bizde, türk halkının bir kısmı bu aşk konularında mazohist. kendi kendine işkenceden hoşlanıyor. yani bir kızı seviyor, kız bunu sevmiyor, gidiyor meyhaneye içki içiyor, ondan sonra da ağlıyor. o kızla evlense, kadını da dövüyor sonra, işin tuhaf tarafı. yani mazohizmin müziği arabesk, lümpen müziği, sevmiyorum arabesk müziğini."