hesabın var mı? giriş yap

  • bayraktar ile uzaktan yakından alakasının olmadığını düşündüğüm durum.

    ukrayna para verdi de aldı bayraktar'ı.

    ab ülkeleri ücretsiz javelinler, nlawlar yolluyor. uçaklar veriyor. bu açıklama onlara karşı olmalı.

    d: ukrayna ile savaştan önce bir işbirliği yapıldı. ukrayna motor verecek, kendisi de üretebilecekti. rusya'nın yaptığı açıklama savaş başladıktan sonra onlara temin edilen silahları kapsamakta.

  • "helikopter para "ekonomileri desteklemek için salgın öncesi gündeme gelmiş olsa da covid-19 kriziyle yaygın şekilde uygulandı. kuvvetle muhtemel uzun yıllar uygulanmaya devam edecek. hatırlatmak gerekirse 2008 krizi sonrası da varlık alım programları geçicilik iddiasıyla uygulanmaya başlamıştı ve o gün için şok yaratan uygulamalar (ilk program yanlış değilsem 800 milyar dolar büyüklüğündeydi.) daha sonra sıradanlaşmıştı ve varlık alım programları günümüze kadar uygulanmaya devam etti/ediyor. varlık alım programlarının yetersiz kaldığı noktada "helikopter para" devreye girmiş durumda. covid-19 krizi sona erdiği halde abd'de 1,9 trilyon dolarlık bir destek paketi onaylandı ve 2008 tecrübesi bize uzun vadede çok daha büyük rakamları görebileceğimizi işaret ediyor.

    öncelikle helikopter para nedir sorusuna cevap vermek gerekirse; helikopter para kamu harcamlarının doğrudan merkez bankası tarafından fonlanmasına verilen isimdir. neredeyse her ülkede bu durum kanunsuzdur fakat kaçınılmaz zaruret sebebiyle mb'ler bu durumu kanunlara uyduracak mekanizmalarla bunu uygular. bahsettiğim bu kamu harcamaları günümüzde olduğu gibi halka para dağıtılması da olabilir ki bu yöntemin ismi helikopterlerle para saçılması metaforundan gelir.

    varlık alım programlarında merkez bankaları bankaların rezervlerine katkı yapar, kredi imkanlarını iyileştirir fakat covid-19 salgınından önce bile bu yöntem işlevselliğini kaybetmişti çünkü kişi, şirket, ülkelerin borcu yok denecek maliyetlerle bile o kadar artmıştı ki düşük finansman maliyetleri insanları daha çok borçlanmaya teşvik edemiyordu veya 2019 sonbaharında olduğu gibi bankalar piyasanın ihtiyacı olan kredileri gerektiği miktarda piyasaya sunmuyordu. ( 2019 sonbaharında bankaların rezervinde olması gereken seviyeden trilyonlarca fazla para mevcutken abd'de para kıtlığı ortaya çıkmıştı/ 2019 repo krizi) helikopter para yöntemi bankaları aradan çıkarıp bu tıkanıklığı çözüyor.

    sistemin insanların cebine para koymayı gerektirecek hale gelmesi tabii ki çok sorunlu fakat bir şeyler yapmamanın bedeli, uzun vadede daha büyük sorunlara sebebiyet verecekse de bir şeyler yapmanın bedelinden fazla olduğu için merkez bankaları temel sorunları çözmese de ( görevleri de değil.) problemlere müdahale ediyorlar. problemlere müdahale edilirken uygulanan yöntemlerin toplum kesimleri için de sonuçları var. genelde bütün dünyada gelir paylaşımı uzun yıllardır alt gelir gruplarının aleyhine bozulmaktadır fakat 2008 yılında varlık alım programlarıyla bu durum rezil bir hal almıştı. abd'den örnek vermek gerekirse varlık alım programları sonrası birçok yatırım ürününün değerinde marjinal değişimler olmuştu ve 2020'e geldigimizde üst gelir grubunun serveti, alt gelir grubunun yükümlüğü abartılı şekilde artmıştı yani fed fakirden alıp zengine dağıtmıştı. helikopter para sorun biriktirmek pahasına alınan önlemlerin bedelini sadece belli kesimlere ödetmeyebilir.

    2020 borsa hareketini büyük sermayenin başlatmaması, gamestop, robinhood, kripto paralar vb. olayların çoğunda yeni bölüşüm yönteminin payı büyük. bahsettigim olaylar çok sağlıklı mı? hayır fakat her senaryoda eninde sonunda bir bedel ödeniyorsa bir zahmet bugünkü pastayı bir avuç insan yemesin.

    yine helikopter para, günümüz şartlarında ekonomileri desteklemek için varlık alım programlarına oranla çok daha etkin fakat bunun da olumsuz yanı sorunları ötelemek geçmişe göre daha zor. (daha önce yazmıştım; ayrıntı için : (bkz: #120386191))

  • benim.
    yıllarca kolejde çalıştım.öğrencilerle arkadaş gibi de oldum hep,çoğuyla hala görüşürüm zaten yaşlarımız çok yakın.bir yerlerde buluştuğumuzda öğrenci -öğretmen olduğumuz anlaşılmaz. yani sizin bahsettiğiniz o 'evde bekleyen,dershanede üç kuruş maaşla sürünen, idealist,arkadaş tipte' vs öğretmen de benim aynı zamanda. ayrıca belirtmek isterim ki alan sınavım sayesinde atanabildim. çünkü ben diğer alanlarda pek bir şey bilmiyorum.
    şimdi geldiğim okulda ise can güvenliği olmayan bir kadın öğretmenim. gözlerini korkutmak için ufak çapta fiziksel müdahalede bulunuyorum arada ,fazlasını yapmam, yapamam da zaten tehditler havalarda uçuşuyor ,evime tek başıma yürüyemiyorum,kadın olmanın utanılacak bir şey olduğu bir yerdeyim. ki büyük bir şehrin büyük bir ilçesindeyim. ama bu "büyük"lükler insanların kafalarındaki örümcek ağlarının yanında maalesef hiç kalıyor.
    korku içindeyim,ayaklarım geri geri gidiyor. sınıfta" bana bugün napıcaklar acaba ?" düşüncesiyle dakikaları saatmiş gibi yaşıyorum.bu sadece bir kısmı tabii.
    biliyorum sizin için hayaller "ölü ozanlar derneği, her çocuk özeldir,koro"filmleri tadında.hayatlar için (bkz: ben)

    bir yıldan fazla süre sonra edit: bütün yıl boyunca emek verdim o öğrencilerime. dövdüm de sövdüm de ... ama sevgilerini kazanmayı başardım en sonunda. artık beni benimsemişler, sahiplenmişlerdi.sonra koruyup kollamaya başladılar. doğumgünümde 1'er lira toplayıp pasta alıp bana sürpriz yaptılar. hediyeler aldılar,utanıp veremeyip başka arkadaşlarıyla yolladılar. sene sonu geldiğinda artık evladım olmuşlardı çoktan.şimdi başka bir ile ggeldim,çocuklarımı özler oldum. nereden nereye işte. verdiğim tüm emekleri hatta daha fazlasını hak etmişler bilememişim.

  • top bu adamdayken yaşadığım güven hissini bir tek insan hakları evrensel beyannamesini okurken yaşıyorum.

  • şu anda onun şehrinden kendi şehrime giden bir otobüsün 21 numaralı koltuğunda yazıyorum bunu. onu başka bir şehirde bırakıp tekrar beni kimsenin beklemediği o eve gidiyorum...virusten dolayı 3 aydır onu göremedim... geçen cuma biraz umut ve koskoca bir korku ile yanına geldim. acaba beni unutmuşmudur diye korktum... çok korktum... bu dünyadan yok olup gitmeye razıyım... yeter ki beni unutmasın... mutfakta yerde oturmuş bebeklerin o mutfak eşyaları ile oynama rituelini gerçekleştiriyordu... kızım dedim... bana baktı bir an... elindeki eşyaları düzenli ve sakin bir şekilde bıraktı elinden. ayağa kalkıp bana yürüdü ellerini uzattı. kucağıma aldım. başını omzuma koyup defalarca baba dedi... sonra bana evdeki insanları tanıtmaya başladı. anne anne, dede , teyze.... diye.. sanki ben onları tanımıyorum gibi... sonra bana odasını gösterdi oyuncaklarını. sonra otur dedi oyuncak oynayalım... bir odada 6 7 kisi otururken ben ayağa kalkınca baba otur diyor. giderim yine diye... otur... maalesef 4 gün sonra otur dese dahi oturmadan yola çıkmak zorunda kaldım... dün gece onu ben uyuttum annesinin 4 aylıkken uyuturken dinlettiği ninniyi açtım... gülümseyerek uyudu... 25. mayıs tarihinde vefat etmişti annesi.. üzerinden 1 25 mayıs daha geçti...

  • otobüs değil ama iki gün önce dolmuş versiyonunu yaşadım.
    ayakta da yolcu var; balık istifi ilerliyoruz.
    önümüz açık, inecek yolcu da yok ama şoför zönk diye durdu. sonra kapıyı açıp geriye doğru koşmaya başladı. arka camdan izliyoruz adam baya baya gittiğimiz yönün aksine doğru depar atıyor.
    içerdeki teyzeler cıkcıklıyor. bi tanesi “ay terk etti bizi” deyip dizine vurunca kayış koptu. ergen bebeler “piston aşşaa” deyip gülüyorlar. her kafadan bi ses geliyor: bi haber vermeden gidilir miymiş, bari paraları alıp kaçsaymış üstümüze niye bırakmış, biri mi ölmüş, galiba karısı aldatmış duyunca delirmiş… neyse hemen arabayı sürecek vekil tayin ettiler, vekile güvenmeyip paralara göz kulak olacak yaşlı bi amcayı yan koltuğa oturttular. apaçinin biri koşan şoförü videoya çekmek için aşağı inmişti, başka bi velet onu çağırmak için indi “abi gel kalkıyoz biz seçim yaptık yeni şoför var” diye bağırıyor falan… bunların hepsi de maksimum 4 dk içinde oluyo bu arada he.
    neyse sonra baktık bu sefer şoför dönmüş dolmuşun arkasından koşuyor. gene zehir gibi bi türbanlı teyze farketti bunu tabii; neyse durduk aldık adamı. yeni şoför kalkmıyo da koktuktan çabuk adapte oldu helal olsun; yan koltuğu gösterip “abi sen buraya geç istersen bi soluklan ne oldu anlat hele” falan diyor.
    meğer camdan desteyle iki yüzlükler uçmuş. bu da nereye düşürdüğünü sonradan farkedip bi şey demeden inmiş işte…
    yaşadığım en komik ve dumur anlardan biriydi.
    o değil de millet nasıl sıyırdıysa artık en saçma sapalak vaziyetlere bile anında uyum sağlayabiliyor.
    işin aslını öğrenince “valla bizi bırakıp gaçsan da şaşmazdık yavrum” diyen amca +1