hesabın var mı? giriş yap

  • ahmet hakan: "turk futbolunun geldigi hal icin endiselenmeli miyim?"
    b. albayrak: "sunu sorayim. bayern'le mi oynuyorsunuz? bayern'le isiniz var mi?"

  • cevabı ilber hocada. türkler yalnız kalmayı öğrenememiş bir millettir ne yazık ki. insan en dolu anları yalnızken yaşar. asosyallik değil bu, istediğimiz zaman gidebileceğimiz arkadaşlarımız var. ama güzel olan yalnız başına yaşamayı öğrenebilmektir. konser,tiyatro,sinema,alışveriş,yemek. arkadaşla yapılmaz demiyorum ama yalnızda yapılabilir.

  • ilk kez 1956 yılında, dodie smith tarafından kaleme alınan the hundred and one dalmatians romanında karşımıza çıkan ve kitabın disney uyarlamalarıyla dünyada hatırı sayılır bir hayran kitlesine ulaşan kötü karakter.

    ismi, cruel (gaddar,zalim) ve devil(şeytan) kelimelerinden türetilmiştir. hatta filmlerin başka dillere uyarlamalarında karakterin isminin anlam bütünlüğü korunsun diye adında ufak değişiklikler yapılmıştır, örneğin, italyancada "crudelia de mon" fransızcada "cruella d'enfer" olarak karşımıza çıkmaktadır kendisi.

    cruella, ilk ismini asla öğrenemediğimiz ve mesleği "kürkçülük" olan bir kocaya sahiptir; hatta cruella'nın adamcağızla evlenmesinin aşkla hiç bir ilgisinin olmadığı ve tamamen adamın mesleğine duyduğu hayranlıktan kaynaklandığı rivayet edilir. kötülüğün yiyip bitirdiği uzun ve sıska vücudu, siyah ve beyaz renklerine olan saplantılı düşkünlüğü ve kürk sevdasıyla tanınan cruella, aynı zamanda kocasına kendi soy adını verecek kadar da dominanttır. ultimate disney's top 30 villains countdown sıralamasında kendisine 6. sırada yer bulmuştur.

    disney yapımı çizgi dizisinin türkçe seslendirmesi şahane olup cruella'nın kendime not repliğiyle elindeki kayıt cihazına konuşması tek kelimeyle ikoniktir. hayallerimde, kankası olduğuna yemin edebileceğim ursula ile (bkz: little mermaid) muhteşem kısır partileri verip hot tube içinde hayatın ve kötülüğün tadını çıkarırlar. jakuzide gevşerken, bir yandan da omuzlarına masaj yapan latin erkek güzellerini, tecrübeli cougar gözleriyle süzmeyi de ihmal etmezler...

  • yazmayayım diyordum çünkü kendi hakkımda fazlaca bilgi veriyorum yazarken ama enin'in muhteşem entrysini okuyunca yazmak zorunda hissettim kendimi.

    20 gün sonra 36 yaşına girecek bir ablanız olarak kabul edin sözlerimi.

    ben hayatı tersinden yaşadım. 18 yaşıma basana kadar barlara girmeye çalışıp, reşit olduğum gün duruldum. 19 yaşımda beraber yaşamaya başladığım adamla 21 yaşımda evlendim. 22 yaşımda anne oldum, 24 yaşımda ikinci çocuğum oldu. ikinci çocuğumu emzirirken üniversiteye döndüm. okudum, çalıştım, çocuklarımla ilgilendim. 30 yaşıma gelip yurtdışında burs kazandığımda, 1 yıllığına çocukları anneme emanet edip gittim. döndükten bir süre sonra da boşandım.

    en çok bana veriyorlardı bu mesajı: boşandın, hayatın bitti, orta yaşlısın artık, iki çocuğun var diye... ben de bu durumu kanıksamaya başlamıştım artık. ne de olsa artık genç değildim. bundan dolayı normalde özgüvenim yüksek olsa da hayatımdaki kişiyi memnun etmek için saçma sapan şeyler yaptım.

    şubat ayının sonunda birden bir aydınlanma yaşadım. karşımdaki adam kaşımdan gözüme, kılığımdan kıyafetime, saçımdan makyajıma kadar her şeyimi eleştiriyordu. incir çekirdeğini doldurmayacak bir "ben kıvırcık saç sevmiyorum, o saçların hep toplu olacak!" tartışmasından sonra banyoya gittim. aynaya baktım ve "ne yapıyorum ben?" diye sordum kendime... bütün hayatını kendi dilediği gibi yaşamış, hep seven ve sevilen biri olmuştum. aynanın karşısındaki kişi ise ben değildim artık. yalnız kalmaktan korktuğu için sürekli taviz veren bir kadın vardı karşımda ve ben o kadından hiç hoşlanmadım.

    o aynanın karşısında saçlarımı kökünden kazıdım. o "ne yaptın sen??!" diye bağırırken adamın karşısına geçip eline saçlarımı verdim ve dedim ki "ister fön çek topla, ister kıçına sok bunları, hadi hoşçakal!"

    sonrasında pişman olur muyum acaba diye düşünmüştüm ama açıkçası şu güne kadar herhangi bir pişmanlık yaşamadım. 36'ya merdiven dayamış, kocaman çocukları, 1,5 metrelik boyu, subay traşı saçları olan bir kadının bile her gün bir şekilde iltifat alabileceğini gördüm.

    kimseye mecbur değiliz hemşirelerim. hayatımız bitiyor falan değil. özgüveninizi zedelemeye çalışan kara propagandalara aldanmayın. biz kendimizi sevip beğenince başkalarının da beğeneceğini unutmayın. özgüveninizi sağlam tutun, yürüyüşünüz bile değişir.

    30 yaşında kadın genç kızlıktan kadınlığa daha yeni terfi etmiştir. kendini keşfetme sürecinin en başındadır. iyi insanlara karşı iyi ve mütevazi olurken, egosunu zedelemeye çalışan terbiyesizlere karşı da "bastığım toprağı, soluduğum havayı şereflendiriyorum!" mesajını vermelidir.

    ayrıca "30 yaşına gelmiş kadın çok rerörerö!!" diyen adamların hiçbiri bir biscolata erkeği değil, lütfen bunu unutmayın. çoğu benim bakkal hüseyin efendi'ye benziyor...

    - ne yaptın hocam sen ya? yakışıyor mu hiç bu yaşta? bayan dediğin uzun saçlı olur!
    + baymayan olmaya karar verdim.

  • dedeler çalışır, didinir, uğraşır iş kurar ve büyütür. babalar bu işi geliştirir daha ileri taşır. 3. nesil de playboy olur alemlere akar. biraz düzgün olanı da klüp başkanı falan olur ve paraları ezerrler. türk burjuvasının yaşam döngüsü budur.

    t: magazinsel bir hikaye

  • her insanin hayatinda en az bir kere aklina gelen eylem.

    yazin üstsüz bicimde, altta bir sortla sokaklarda gezmek.

    nasil oluyor gencler, efil efil?

  • kimin olduğunu hatırlamadığım bir karikatürde vardı (sanırım yiğit özgür'ündü). şöyle bir şeydi:

    arşimet elindeki tasta newton'un yanına gider...
    arşimet : lan olm buraya bak burayaaa!! suyun kaldırma gücünü buldum!
    newton: peki bu ne bu elimdeki? (elinde elma tutmaktadır)
    arşimet: vay ipneee... yerçekimini mi buldun lan?
    newton: heralde.. sabah graham aradı.. o da bişey bulmuş ama söylemedi
    arşimet: aradı mı? nasıl aradı?!
    newton: lan bi dakka!!
    arşimet , newton: vay ipne! telefonu bulmuş!