hesabın var mı? giriş yap

  • yukarıda bir arkadaş doğru yere değinmiş ''daha önceki nesiller sanki mutluluktan ölüyor muydu?'' diye. doğru, ölmüyordu.

    ama bizim durumumuz daha başka. biz 2000li yıllarda, çok büyük bir refah ve bolluk yaşadık. ve bu yaşadığımız dönem içimize o kadar işledi ki, işte şimdi onun sarsılması hepimizi mutsuz ediyor.

    arada sol framedeki başlıklara bakıyorum 5000 liraya geçinemeyen insan diye bir şey var mesela. hiçbir sorumluluğu olmayan bekar bir insan, 5000 liraya ay sonum gelmiyor diye ağlıyor. hayretle okuyorum, nasıl gelmiyormuş diye, işte efenim en az 300 sigaraya gidiyor, bir haftasonu dışarı çıksa yine bir 300-400 ayda da 1500 tutuyor, güzel muhitte kiralar 2000 falan fistan. yani sorun geçinememek değil de lüks yaşayamamak. zengin olmamak! ilk anda bir şaşırıyorum.

    hemen sonra ise durum anlamlanıyor! biz 2000li yılları görmüş insanlarız. daha iyisi olduğunu gördük, gözümüz açıldı. bugün y kuşağı olarak bizler için eğlenmek lüks değildir. seyahat etmek, kaliteli beslenmek, güzel giyinmek, bir hobi edinmek lüks değil. lüks olmamalı. bu kafa ile büyüdük ve 2000li yıllar, bize iyi okullar okuduğumuz, kendimizi geliştirdiğimiz takdirde bunun olacağını söyledi, durdu. bunun umuduyla büyüdük.

    fakat şimdiki durumda bu, elimizden alındı. koca koca okulları okumuş insanlar işsizlikle boğuşuyor ya da elindekini yettiremiyor. çocukken gördüklerinin ve hedeflediklerinin yakınından bile geçemiyor. oysa ki o kişi, bütün yatırımını o gördüğü haya için yapmıştı, öyle bir hayat olabileceğini görmüştü. mevcut durumda ise hayalleri elinden alındı, çabaları boşa çıktı ve kişi, bunun mutsuzluğunu yaşıyor.

    bütün bunların dahası da var, bak. sosyal medya! herkes, her şeyi görüyor artık. o daha iyisi var ya o daha iyisi, onun hala orada bir yerlerde olduğunu görüyorsun. belki çocukken tanıdığın birinin, belki üniversiteden bir arkadaşının, belki bir akrabanın orada o hayatı yaşadığını görüyorsun. işte o öldürücü darbe! asıl onu görmek seni kahrediyor ve mutsuz oluyorsun.

    bu durumdan nasıl kurtuluruz bilemiyorum. hele ki kültürel olarak fazlaca hassas olduğumuz bu coğrafyada, büyük bir daralmaya girdiğimiz şu günlerde işlerin daha da kötüye gideceği bu kadar meydandayken, önümüz parlak değil. tüm kafa yapısının değişmesi lazım. hadi bizimki değişirdi değişmesine de, o daha iyisi gözümüze sokulup durdukça umut yok.

    x kuşağının daha büyük sabıra ihtiyacı olacak.

  • yeni turkiye o kadar bereketli bir yer ki her gun bir baska kanaat onderi yetistiriyor, toplumu egitecek, sistemin isleyisi icin duzeni olusturacak yeni bir bekci murtaza cikartiyor. daha dune kadar adi uyusturucu kullanimi, velayet kavgasi gibi haberlerle ismi anilirken bugunlerde "sanatta seviye, etik" gibi konularda topluma yon gostermeyi kendinde hak goren sarkici.

    http://www.sabah.com.tr/…isan_unluler?tc=56&page=34
    http://www.gazeteciler.com/…ler-gecti-0-33029p.html

    son gunlerde verdigi roportajlarda, yaptigi ahlak temali cikislarla hem gundemde kaliyor, hem ismini temizliyor, hem de yeni turkiye duzeninde kendisine guvenilir bir yer aciyor. ve tabii asil unutmadan soylemek lazim, "kutsal anne" kendisi. roportajlarinda surekli "bunu bir anne olarak soyluyorum" veya "o arkadaslar da anne olduklarinda beni anlayacaklar" gibi ifadeler kullanip anne olmayan (tercih etmeyen) veya olamayan kadinlari da stigmatize etmis olurken, öldürülen, siddete ve tacize maruz kalan kadinlar (veya anneler) icin herhangi bir cikista bulunmuyor.

    hakkinda bu kadar yazmak bir sekilde yine kendisinin ulvi amacina hizmet etse de, pazar pazar "insanlari sadece dogruya yonlendiriyorum" veya "illuminati gibi kavramlar var" tarzinda kendini aşan vaziyette laflar edildiginde hele hele bunu edenin de victor hugo'yu bilim adami zanneden biri olmasi insani yalan degil, biraz olsun "dogruya yonlendirmeye itiyor", hakkinda paragraflik entry yazdiriyor.

    http://www.radikal.com.tr/…i_donla_cikmadim-1212554

    gercekten de dinime kufreden musluman olsa.

  • devlet çocukların belli saattlerde bir yerde olmasını zorunlu hale getiriyorsa (bkz: zorunlu eğitim) onların ihtiyaçlarını da karşılamalıdır. her devlet okulunda yemekhane olmalı çocuklar düzgün diyetlerle beslenmelidir.

  • yarışmanın albenisi de buradan geliyor zaten, cahil sözlükçü halinizle kendinizi birden harvard'lı adamdan daha zeki çevik ve ahlaklı hissettiniz değil mi?

    işin aslı şu, yarışmacılar yarışmadan önce bir ön eleme testi gibi bir şeye sokuluyor ve bu testte asıl amaç yarışmacıların hangi konularda bilgili hangi konularda bilgisiz olduğunu görmek.

    bu sayede ilk soruda harvard'lı eleyip bu güne dek en büyük başarısı pilavını tane tane yapmak olan ev hanımını finale çıkarmak mümkün olabiliyor.

    (bkz: show business)

    yalnız arkadaş da biraz antipatikmiş, medya yapımcıları vurmuş gol olmuş :)

    herhalde yaptıkları testte 80'lerin çocuk kültürüne uzak çıktı, sözlü mülakatta da profilini "halktan uzak yüksek egolu elit" çıkınca dediler ki biz bunu ilk soruda indirelim. hatta belki sahneye çıkarken kariyerini anlat diye tembihlemişlerdir. harvard'ı da araya sokuştur ki devrilen ağacın sesi daha çok çıksın demişlerdir haha :)

  • amk şöyle ilanlarda eşşek kadar "kargo bedava" yazmıyorlar mı, ifrit oluyorum.

    30 bin lira verip bisiklet alıyorum, kargo bedava diyon hacı ya. vereyim 200 lira daha sus.

  • bir nevi tam olmasa da türk ponzisi diye de geçer. finans tarihinde bu tip adamların örneği çoktur. hatta çok yakın zamanlarda long term capital management hadisesi de bu olaylar sahnesinin bir oyuncusu olmuştur.

    banker kastelli dolandırıcı değildir. batışı dolayısıyla dolandırıcı olmuştur. batarken onu ltcm olayındaki gibi kimse tutmadığı için de halkın parasını külliyen kaptırmıştır.

    sistem basittir, bugün gel paranı bana ver, ben bu paranı yatırayım bilimum menkul değerlere. yarın gel sana para vereyim o menkul değerin kazandıracağından daha fazla. nasıl bunu yapabilmiştir? çünkü fazlasıyla büyük bir leveraged pozisyon almıştır. yani yarın gelip parasını ve faizini alan adama o gün gelen adamın yatırdığı paradan da vermiştir. yani sistemin işlemesi hep daha fazla sayıda insanın gelip para yatırmasından ibarettir.

    bu tip sistemlerin ortak özelliği de stabil olmamalarıdır. çökmeleri tesadüf değil almost surely olarak adlandırılır. neden mi? diyelim ki bir güvensizlik ortamı oldu, herhangi bir sebepten. birisi parasını vade süresi dolmadan çekmek istedi. kastelli pozisyonunu çözmek leverage'ini indirmek zorunda kaldı adamın parasını geri ödeyebilmek için. bunun sonucunda fiyatlar oynadı, elindekilerin değeri azaldı. rational expectations devreye girdi, halk yatırımının güvenliğinden kuşkulandı. paralarını geri istemeye başladılar. kastelli daha da çok pozisyon çözmek zorunda kaldı. bu böyle loop halinde gitti ve çöküşü getirdi.

    ekonomi bilgisinden yoksun bu adamcık böyle eşekler gibi çöktü işte, ama finans dünyasının guruları tarafından kurulmuş ltcm çöktükten sonra daha noolsun. bütün bunlar piyasanın iç dinamiklerinin sonucudur şekerim. biz altın gününden şaşmayalım, geçenlerde bana çıktı biliyo musun, ilahiiii, deeeermişim.

  • urfa'nın bu durumu pek sürdürülebilir görünmüyor. bu ilde sıkıyönetim ilan edilip tüm silahlar toplanmalı ve aşiretlere sıkı kontrol getirilmeli. başka türlü düzelmeyecek.

  • amerikan dizilerini, filmlerini izlerken dışarıda lapa lapa kar yağmasına rağmen amerikan halkının evde t-shirtle dolaşmasına anlam verememiş çocuktur.

  • zamana ayak uyduramayan eski kafalı insanların "madem bu işlere kafamız basmıyor, o zaman kafası basanların işine çomak sokalım" demesidir.

    tipik ortadoğulu kafası işte.

  • atin vatandasliktan be. nolur atin. hemen, sevinerek cikarlar. turkiyenin gotu boklu vatandasligina kalmadilar - vatansiz kaldiklari, bu muameleyi gordukleri anda gittikleri ulke aninda siginma hakkini verir, kafalari rahat yasarlar.

    (bkz: valla mi lan)