hesabın var mı? giriş yap

  • 17.06.2021 tarihine aşı randevusu alıp normal vatandaşların yaptığı gibi randevu saatinde hastaneye gittim. aşı olmak için geldiğimi söylediğimde biontech aşısının kalmadığını öğrendim. sabahtan beri gelen randevusuz kişiler aşılandığı için ellerinde bulunan biontech aşısını bitirmişler. aşı yapan sağlık görevlileri de haklı olarak mecburen kimseyi geri çeviremediklerini, randevululara öncelik tanınsa tepkiyle karşılaştıklarını belirttiler. madem randevu almadan aşı yapılıyor randevu sistemi tamamen kaldırılsın. her şeyi olduğu gibi aşılama işini de ellerine yüzlerine bulaştırdılar. üstelik 6 aydır çoğu ülke günde bir milyon aşı yapıyor bunlar kadar şovunu yapana rastlamadım.

  • insanı hayretler içerisine sokan psikopat kedidir.

    sahibi köpeği zor kurtarmış. o da yetmemiş kediyi savunan esnafla tartışan köpeğin sahibi az kalsın katil oluyormuş.

    kedi ağır ruh hastası.
    adam ayrı ruh hastası.
    herkes ayrı ruh hastası.

  • sevgililikten farkı gelecek hayalleri çok kurmamak. evlenmeyi genel olarak düşünmeyenlerin ilişkisi. bi de maymun iştahlı olduğunu bilenlerin *

    bi de bi tarafın evli olması ile yürüyen kimi ilişkilere de bu ismi verebiliriz bence. mesajlaşmalar, gizli buluşmalar, kahvaltıda yapar bunlar elele de yürür ama gelecek yoktur, duygular tükenene kadar sürecektir.

  • zamanında kumarhanelerin sadece yabancılara açık bırakılamayacağını, türk vatandaşlarına yasak kılınan bir şeyin yabancılara tesis edilemeyeceğini belirten bir anayasa mahkemesi vardı.
    nerede sahiden o?

  • filmlerde pek yansıtılmıyor ama çizgi romanlara bakarsanız superman aslında uçmuyor, zıplıyor. geldiği gezegenin yerçekimine göre dünyanın yerçekimi kuvvetli olmadığı için uzun mesafeleri bu şekilde kat ediyor, hatta gücünün kaynağı da budur. buna benzer bir düşünce dragonball z animesinde de var. g kuvveti falan...

    daha büyük mesafeleri zıplamak için de bir noktaya ulaşmak istercesine kolunu kullanıyor. filmlerde, bu pek yansıtılmayınca da çok saçma duruyor.

  • mudodaki kütük, beymendeki trençkottan sonra ekşi sözlük ahalisine 2015 armağanım olsun.

    1 - > http://store.apple.com/…oduct=mj3k2ll/a&step=detail

    2 - > http://store.apple.com/…oduct=mj3g2ll/a&step=detail

    türkiye satış fiyatlarını da vergilerle beraber yaklaşık 3,5 katı olarak tahmin edebiliriz, sıfır km astra falan alınıyor galiba.

    an itibariyle türkiye mağazasında da yok henüz, sessizce koyarlar gece.

    peşin edit: rolex, tag heuer, seiko veya bilimum isviçre kurmalı saatleri falan diye mesaj atıp lüks kültürünü öne çıkarmaya çalışan olursa keserim bileklerinizi. normalleştiremezsiniz. saat. saat. saat.

    dipnot: sayın bakanım sizi kesmez, varoş işi bunlar.

  • belçika'da yasiyorum. esek gibi calisiyorum , maasimin 40% direkt gelir vergisine gidiyor. 14% gibi kdv olarak yine vergiye gidiyor. 6% sabit vergiler desek , maasimin 60% devlete gidiyor. bu adamlar 3.5 milyon euro'nun kaynagini gosteremiyorlar. benim gibi vergi versmis olsalar 2 milyon vergi veriyor olacaklardi.

    helal olsun alman polisine. iyi olmus.

  • hayatımın ilk yirmi yılı içemedim. içmeyi denediğimde midem bulanıyor, fenalaşıyordum. istanbul'a taşındığımda çalıştığım firmada sabahladığımız zamanlar elemanlarla gittiğimiz bir pastane vardı. sahibi dükkanı açar açmaz fırından yeni çıkmış zeytinli açma yiyip yanında çay içiyorduk. o ikili aşırı güzel geliyordu. çaya orada alıştım ve sonra aşırı sevdim. birkaç ay sonra zeytinli açmadan soğudum ama o başka bir hikayenin konusu. artık sudan daha çok çay içtiğim günler oluyor.

    çay'ın türkiye'de yüksek hacimde üretim tarihi alt tarafı 70 yıllık ama dünyada kişi başına en çok çay tüketen ülkeyiz. açık ara, öyle böyle değil.

    bu vaziyet bana garip gelmiştir. ne çabuk bokunu çıkarmışız? bildiğim türkiye'de eskiden çay içilmediği, osmanlı döneminde paso kahve içildiği, çayın da türkiye'de üretimle kültüre girdiği idi. niye böyle oldu?

    halbuki çay çin'den batıya ilk olarak 5.yy'da türk tüccarlar tarafından taşınmış. o dönemler tedavi için ilaç niyetine içilen bir şeymiş. keyif içeceği olarak kullanıma başlaması ise 6.yy'ın sonunu bulmuş. batıda ilk çayı ise ruslar batum'da yetiştirmiş.

    osmanlı 19.yy'da çayı ülke topraklarında yetiştirmek istemiş fakat bunu bursa'da deneyince iklim uyumsuzluğundan başarısız olmuş. proje rafa kaldırılmış. sonra türkiye cumhuriyeti dönemi tekrar canlandırılıp doğu karadeniz'de denemeler yapılmış. 1930'larda başlayan üretim süreci kârlı bir rekolteye ancak 1940'ların sonlarına doğru ulaşabilmiş.

    yüksek hacimli üretimin o sırada başarılması ülkeyi rahata sokmuş zira ikinci dünya savaşı sebebiyle çay ithalatı sıkıntıya girmiş. bu da henüz üretmediğimiz halde ülkede kayda değer çay tüketimi olduğunu gösteriyor.

    tahminim çayın yurtiçinde üretilminin yol açtığı ucuzluk, kahveden daha çok popülerleşmesine yol açmış. 1960'larda çay tarlaları o kadar artmış ki hükümet kanunen izinsiz çay üretimini yasaklamak zorunda kalmış ve çaykuru kurup üretimi devlet kontrolü altına almış.

    1984'te bu yasaklar kaldırılmış. günümüzde çay üretiminin %35'ini özel sektör yapıyormuş ve kalite standartları da kanunla denetime tabiymiş.

    tutması 10 yıl süren ilk yetiştirme denemelerinde iklim o kadar çok sorun çıkartmış ki üretim hedefi sadece ülke içi düşünülmüş. oysa türkiye günümüz itibariyle dünyanın en büyük 5. çay üreticisi.

    konuyu okurken çay üretmek için gösterdiğimiz sebata hayran kaldım. fikrin raftan indirilmesiyle kârlı rekolte seviyelerine ulaşmamız arasında neredeyse 20 yıl var. hani osmanlı'nın ilk yaptığı gibi biraz uğraşıp "ya bu olmayacak galiba, öff sıkıldım!" deyip bıraksan çay diye bir şey bilmeyecektik. onuncu yılda "bundan kar edemeyiz" deyip projeyi iptal etsen çay kalmamıştı. oysa bugün karadeniz bölgesinin en ciddi gelir kalemlerinden olmuşsun, dünyanın beşinci büyük üreticisisin. o yıllarda "bunu biz yaparız" diye hayal eden bir insan varmış, "yapmadan bırakmak yok" diye inat ve sebat edenler, sonunda da başaran birileri olmuş. cumhuriyetin ilk yılları, öyle deli zengin koşullar da değil.

    geçen sene "türkiye emoji alfabesine tek sembol katma imkanına sahip olsa bu ince belli çay bardağı olmalı" diye bir twit atmıştım. onu da kültürümüze en yerleşik ve en büyük ortak paydamız olduğundan. şimdi çay gözüme daha kıymetli geldi. hem tarihi kıymetinden hem de başlı başına gurur duyulacak bir azim ve başarı hikayesi olmasından.

    bugün hiç alakamız olmayan, ülke koşullarında hayatta olmayacak, kime sorsanız "olmaz o iş" diyeceği bir şey hayal edin. 30-40 yılda dünyada o konuda ilk 10'a girebileceğinizi söylesem?

    *hüüp*

    (not: alt tarafi "çay bizde 70 yıllık" twiti yazacaktım konuyu araştırmaya başlayınca sayfalarca entry'ye döndü)