hesabın var mı? giriş yap

  • bir gece saat 03.00'de basladigim ve gozumu kirpmadan, bolca sigara tuketerek, yogun bir hayranlik duygusuyla tamamladigim film, *basyapit. yeni dalga'nin (bkz: nouvelle vague) cokca taklit edilen bir modaya donusmesi sonrasinda, jean eustache bu filmle radikal bir cikis gerceklestirmis ve akimi silkeleyerek ona yeni bir heyecan kazandirmistir. fransizlar basta olmak uzere, dunyanin dort bir yanindaki sinema yazarlari bu filmi tum zamanlarin en iyileri arasinda gosterirler. haksiz da sayilmazlar.

  • çoğu çevirinin aksine güzel bir iş başarmış insandır. bundan şikayet eden insana versen işi, karbeyaz diye çevirirdi muhtemelen.

  • kötü demeyeyim de, misafirlikte akşam yemeği olarak çilek ekmek yemişliğim var.

    iki belçikalı arkadaşım yatılı kalmaya gelmişlerdi bize. annem döktürmüş yine, anteplidir kendisi, kebaplar, kilis tavalar, mantılar... annecim dedim, hiç gerek yoktu bunlara menemen de yapsak değişik gelecek. yoğurdu sadece tatlıyla yemeğe alışık misafirlerimiz mantıyı yoğurtsuz yemek için ısrar ettiler, engel olamadık :(

    neyse bir iki yıl sonra ben gittim belçikaya, bunları ziyarete. birisi sordu "siz türkler et yiyor muydunuz tam hatırlamıyorum?". ben şok. türkiyede yediği yemekleri hadi unuttu diyelim. kızın evinin önünde "istanbul döner kebap" var :( biraz saflardı, evet. et yediğimizi, sadece pek domuz tüketmediğimizi falan hatırlattım. emin olamadığım için annem sebze yapacak akşam dedi. sorun olmayacağını, sebze de yediğimizi söyledim. bir süre sonra çilek sevip sevmediğimi sordu. sevdiğimi söyledim. sevindi. çilekli bir tatlı yapacaklarını düşünüp mutlu oldum.

    akşam evlerinin bahçesinde ailecek masaya oturduk. annesi marketten sapları koparılmış olarak alınan çilekleri yıkayıp, kocaman bir kasenin içine koyup masaya getirdi. herkesin önünde bir tabak, küçük boy bir yoğurt. hepimiz çilekleri tabağımıza aldık, kestik, üzerine yoğurdu döktük, üzerine toz şeker ve ekmekle yedik.

    türkler yoğurt sevdiği için böyle bir şey düşünmüşler. önce anlamadım akşam yemeği olduğunu, daha sonra yemek gelicek sandım. baktım durum öyle değil ikinci tabağı aldım, bol ekmekle yedim. sevdin mi diye sordular. evet elinize sağlık, çilek çok sevdiğim bir meyve dedim. babası, bak sevdi ki ikinci tabağı alıyor dedi :(

    arkadaşım ailesine "türklerin tuhaf yoğurt yeme alışkanlığını" anlattı. yemeklerle, tuzlularla yoğurt yiyormuşuz, olacak iş değil. tatlımm dedim, yoğurdu bizden öğrendiniz, bir de yeme alışkanlığımıza tuhaf diyorsun. aferin tatlılarla yemeği öğrenmişsiniz, bikaç yüzyıla yemeklerle de yemeği öğrenirsiniz. babası hak verdi, adı bile türkçe dedi. kız şok.

    bu da böyle bir anımdır.

  • yenikapı-hacıosman metro seferini yapan belirli bir makinistin (7.50 civarında yenikapı'dan yola çıkan treni kullanan kişi oluyor, artık sesinden tanıyoruz) her sabah hareket etmeden önce sevgi dolu bir sesle "sevgili yolcularım, hepinize çok güzel bir gün diliyorum" diye anons yapması, beş karış suratlı metro ahalisinde tebessüm oluşturması.

  • palahniuk'un türkiye'de sorgulanmasıyla taçlandırılması gereken olay. al getir chuck'ı buraya, sorgula, neymiş derdi öğrenelim bakalım:

    - nedir bu dövüş kulübü anlat bakalım çak efendi.

    - dövüş kulübünün ilk kuralı dövüş kulübü hakkında konuşmama...

    - kes lan it!!!! nerde bu külüp söyle!

    - teşvikiye caddesi yüzotuzbeş, gülbahar apartmanı a blok, kat 4: no :12.

  • hentbol, bir takımın 6’sı saha, 1’i kalede olmak üzere 7’şer oyuncu ile iki takım halinde oynadığı bir spor oyunudur. çok eski yıllarda, domuzların sidik torbalarının şişirilerek top olarak kullanıldığı belirtilmektedir. tarih öncesi zamanlarda bugünkü kurallarla olmasa da iki takım halinde oynandığı bilinmektedir.
    hentbol, ilk yıllarda, futbol sahasına benzer ölçülerde olarak açık sahalarda oynanmıştır. dünya şampiyonaları ve ülkeler arasında dostluk karşılaşmaları şeklinde organize edilmiştir. bu zamanlarda özellikle, almanya, macaristan, danimarka, isveç, norveç, polonya, bulgaristan, yugoslavya, çekoslovakya, sovyetler birliği gibi, bugün bazılarının isimlerinin değiştiği bu ülkelerde çok yaygın bir biçimde oynanmıştır.
    olimpiyat oyunlarına baktığımızda, 1936 yılındaki berlin olimpiyat oyunlarında yer aldığını görüyoruz. yaz olimpiyat oyunlarında ilk kez 1972 yılındaki münih olimpiyat oyunları programına alınan hentbolun ilk olimpiyat madalyasını yugoslavya erkek hentbol milli takımı kazanmıştır. bayanların olimpiyatlara katılması 1976 yılındaki montreal olimpiyat oyunlarıdır.
    hentbol, öncelikle avrupa kıtasında taraftar kazanmış ve bu kıtadaki bir çok ülke tarafından oynatılan bir spor oyunu olmuştur.açık sahalarda oynanmasına rağmen özellikle soğuk kış aylarında bu sporun oynanması zor hale gelince kuzey avrupa’da yer alan ülkeler, oyun kurallarında bazı değişiklikler yaparak işi salona taşımışlardır. böylelikle hentbol yılın 12 ayında oynanabilen bir spor haline gelmiştir.
    bu çabaların yanında hentbolun uluslararası bir boyut kazanmasını görüyoruz. 1946 yılında kısa adı ile ihf olan uluslararası hentbol federasyonu 8 kurucu ülkenin katılımı ile kurulmuştur. bu federasyonun oluşumundan sonra, oyun kuralları, oyun sahası ölçüleri, oyuncu sayıları, oyuncu süreleri gibi konular daha netlik kazanmıştır. kuruluş sonrası üye olan her ülke federasyonu bu oyun kurallarına göre kendi ülkelerinde hentbolun oynanmasını sağlamışlardır.
    bunlardan başka, uluslararası şampiyonaların düzenlenmesi ve maç yönetmelikleri hazırlanmış, geliştirilen maç sistemlerine göre, kıta şampiyonaları, olimpiyat oyunları ve dünya şampiyonalarının kural ve uygulamalarına açıklık getirilmiştir.
    hentbol türkiye’de 04 şubat 1976 yılında kurulmuştur. o günkü sayı ile türk spor teşkilatı içerisinde 22. federasyon olmuştur. federasyon başkanlığına atanan ilk kişi yaşar sevim olmuştur. thf’nin kurulmasından iki sene sonrasında türkiye hentbol federasyonu uluslararası hentbol federasyonu’na üye olmuştur.
    avrupa hentbol federasyonu ise 1991 yılında aralarında türkiye’nin de bulunduğu ülkeler tarafında berlin’de yapılan kuruluş kongresinde kurulmuştur. bu oluşum öncesinde isviçre’de, portekiz’de ve almanya’da birkaç yıl süren hazırlık çalışmaları sonrası ortaya çıkan bu federasyon bugün avrupa kıtasındaki 46 üye ile çalışmalarını sürdürmektedir.
    hentbol maçı büyük bayanlar ve erkeklerde 30’ar dakikalık 2 devre halinde oynanır. arada 10 dk süren bir mola verilir. ikinci devrede takımlar sahalarını değişirler. hentbol oyun sahası 20 x 40 m ölçülerinde, bir çizgi ile ortadan ikiye ayrılmış ve atışın yapılabilmesinin 6 metrelik birer çeyrek yarım dairenin önünden gerçekleştiği kale sahalarından oluşur. serbest atışlar için kale çizgisinde 9 m uzaklıkta 15’er cm’lik aralıklı çizgilerden oluşmuş serbest atış çizgisi bulunur. ceza atışlarının yapıldığı yer ise kaleden 7 m uzaklıktaki ve boyu 1 m olan yedi metre çizgisidir. bir takım 12 oyuncu ile sahaya çıkabilmektedir. son yıllarda 14 oyuncunun sahaya çıkmasına izin verilmektedir. oyuncular forma şort giyerek ve üzerlerinde forma numarası taşıyarak oynarlar. forma numaraları 1’den 100’e kadar olabilmektedir. eskiden 1, 12 ve 16 nolu formaları yalnızca kaleciler kullanabilirdi. şimdi bu zorunluluk kalkmıştır. maç esnasında oyuncularla kalecilerin forma renklerinin farklı olmak zorundadır.
    hentbol maçları, iki saha ve iki masa hakemi tarafından yönetilir. saha hakemleri maç esnasında oyun ve kale sahası hakemi olarak eşit koşullarda görev yaparlar. hakemler maç esnasında bu pozisyonları değişirler. maç esnasında her takımda kaleci dahil 7 oyuncu bulunur. kenardaki değişme bankında toplam 5 adet oyuncu bekler. bu oyuncular hakeme haber vermeden, oyun sahasındaki oyuncu değişme koridorundan serbestçe oyun sahasına girip çıkabilirler. ancak bu değişme için önce oyun sahası içerisindeki oyuncunun dışarıya çıkması gerekir.

  • kılıç elini serbest bırakmak için var olan uygulamadır.

    orta çağ'da at sırtında giderken yolda kiminle karşılaşacağınızı, kılıcınıza ne zaman ihtiyaç duyacağınızı bilemezdiniz. insanların %90'ı sağ ellerini kullanırlar. wiki atınızı sürerken yolun solundan ilerlerseniz karşıdan gelecek bir düşman ile karşılaştığınızda kılıç elinizin boşta olması nedeniyle kendinizi savunabilirsiniz.

    benzer sebeplerle orta çağ döneminde yapılan kalelerde merdivenler saat yönüne doğru kıvrılır şekilde yapılmıştır. bu sayede merdiven inerken ya da çıkarken sağ eliniz açıkta kalır ve kılıç kullanma imkanına sahip olursunuz.
    york kalesi merdivenleri

    orta çağ öncesinden de soldan akan trafiğin kanıtları bulunmaktadır. arkeologlar antik roma'da arabaların ve vagonların soldan sürüldüğüne dair kanıtlar keşfetmiştir. aynı şekilde roma askerlerinin her zaman soldan yürüdükleri bilinmektedir.

    papa vıiii. bonifacius 1.300 yılında roma'ya seyahat eden tüm hacıların soldan gitmeleri gerektiğini ilan ederek bu kuralı resmi hale getirmiştir.

    bu gelenek büyük vagonlarla mal taşımanın yaygınlaşmasına kadar 1.700'lü yılların sonuna kadar devam etmiştir. bu vagonlar, birkaç çift at tarafından çekilirdi ve üzerlerinde sürücünün oturacağı bir koltuk bulunmazdı. sürücüler atları kontrol etmek için sol arkadaki atın üzerine otururdu. bu sayede kamçı eli boşta kalırdı.

    ancak bu soldan akan bir trafikte bu büyük vagonları yine solda oturarak sürmek karşıdan gelen trafiğin algılanmasını zorlaştırıyordu. bu vagonlar ingiltere'de çok yaygın değildi ancak amerika ve kanada'nın geniş yollarında gitmek için en iyi tercihti.

    karşıdan gelen trafiği tehlikeye atmamak için 1792 yılında pensilvanya'da sağdan sürme yasası çıkarıldı. pensilvanya'yı kanada ve birçok amerika eyaleti izledi ve buralarda trafik artık sağdan akmaya başladı.

    fransa'da soylular yolun solundan giderken fakir halk yolun sağ tarafında durur ve eğilirlerdi. 1792 yılında fransız devriminin etkileri nedeni ile zengin olmak sorun çıkaran bir olguydu bu nedenle aristokratlar yolun sağındaki halk ile kaynaşmak durumunda kaldılar ve yolun sağının kullanımı yaygınlaştı. çıkarılan kararname ile yolun sağ tarafı ortak kullanıma sunuldu.

    kararın tüm fransa'da uygulanması ise napolyon'un emri ile gerçekleşti. bir de minik not düşelim bu kısma napolyon bonapart solaktı bu nedenle de kılıcını sol eli ile kullanıyordu. pek tabii ki trafiğin sağdan akması sol elinin boşa çıkması ile kendisine avantaj sağlamaktaydı.*

    18. yüzyılda londra'daki trafik sıkışıklığını ve kazaları önlemek için londra köprüsü'ndeki trafiğin soldan akmasını sağlamak için bir yasa çıkması zorunluluğu doğdu ve kural 1835 otoyol yasasına dahil edilerek tüm birleşik krallık'ta (ve tabii ki sömürgelerinde) geçerli kılındı.

    20. yüzyıla gelindiğinde avrupa'da karayolu yasalarının birbirine uyumlu olmasına yönelik bir akım başladı ve trafik kademeli olarak soldan sağa alındı. avrupa'da soldan akan trafiği sağa alan son ülke 3 eylül 1967'de (dagen h ya da h günü) gece vakti bir anda geçiş işlemini gerçekleştiren isveç'tir. sabah saat 04.50'da isveç'teki tüm trafik 10 dakikalığına durdurulmuş ve saat 05.00'de trafik yeniden açıldığında artık sağdan akmaktaydı.

    bugün ülkelerin sadece %35'inde soldan araç kullanılmaktadır. hindistan, endonezya, irlanda, malta, kıbrıs, japonya, yeni zelanda, avustralya ve samoa gibi ülkeler bunlar arasındadır. bu ülkelerin geneli ada ülkesi olsa da kara sınırı olan ülkelerde trafiğin sağa geçmesi gerektiği durumlarda trafik lambaları, çapraz köprüler gibi sistemler kullanılarak trafiğin akış yönü değiştirilmektedir.

    kaynak: historic uk