hesabın var mı? giriş yap

  • istiklal'de sevgilinizle öpüşürken "boş ev var kııızz" diyecek kadar samimi, düşünceli insanlardır ayrıca..

  • muhteşem yüzyıl iktidardan korkup hürrem'i tesettüre sokarken, nüfus cüzdanındaki din hanesinin kaldırılmasını konu eden dizidir. işte bunun için seviyoruz.

  • - umut bey'le görüşebilir miyim?
    + umut bey yurt dışında
    - pasaportu bende vize işlemleri için aramıştım
    + :/

  • 2,3,4 kişi oynanabilen müthiş oyun. strateji türünde ve şans faktörü oldukça az. en zevkli hali 2 ve 3 kişilik denmiş ama, 4 kişi de kesinlikle çok güzel oluyor. neo troy gamesaracılığı ile alınan oyunda kalite mükemmel. kartlar ve pullar sağlamlıklarıyla oynama zevkini katlıyorlar. benzer bir oyun sanırım oynamadım. şöyle özetlenebilir oynanışı; değerli taşlarla bedeller ödeyerek, üretimi arttıran ya da puan veren kartlar satın alıyoruz. üretim ve puan dengesini iyi kurup 15 puana ulaşan ilk kişi olmaya çalışıyoruz. bahsetmek yetmiyor tabi, kararsız kalan varsa şiddetle tavsiye ederim. alınız :)

  • bir insan evladının başına gelebilecek en korkunç talihsizliklerden biri. asıl prison break budur işte dostlarım. mağazanın girişinde bulunan ve arasından geçtiğimiz o mendebur zamazingo bazen çalar ansızın... şaşırır kalırız. hiçbir suçumuz yoktur oysa. tişörtüyle olsun, dizkapağına kadar uzanan çiçekli mayo şortuyla olsun yaz sezonunun en gözde ürünlerini almışızdır parasını ödeyip. sevdiğimiz dergileri, dvdleri, kitapları almışsızdır helal paramızla. kimi zaman iki eppek, makarna, yoğurt ve "yaz geliyor, evde geniş geniş, ferah ferah giyilir bu... marka aranmaz ev kıyafetinde... bayaa da güzel lan aslında" şeklinde sinsi sinsi düşünerek migros marka şort alırız, üzerinde alın teri olan ve bir beybi gibi cüzdanımızda özenerek sakladığımız o ellilik, kimi zaman yirmilik banknotlarla.

    bu derdi çeken bilir. winçester arşidükü gibi bir havayla yaptığım nice alışverişin meksika sınırında yakalanan kaçak göçmen gibi bittiğini bilirim. oysa param olduğu zamanlar yaptığım o sevimlilikler, "kaça bölelim?" diye soran kasadaki emekçi dosta yaranmak için en beybimsi halimle "hiç farketmez" deyişim, kasadaki emekçi dostun "iki taksit?" deyince içimden hemen bir hesap yapıp "altıya bölün o zaman" diye rica edişim, kasadaki emekçi dostun bana bakışı... öten bir alarmla dağılan bir dünya. yıkılan hayaller. girilen suçlu psikolojisi.

    insan suçsuz yere alarma yakalanınca belli tepkiler veriyor. ben şahsen ilk seferinde içinde koray mağazasından aldığım üç adet atlet, iki adet don bulunan poşeti hemen yere koyup, dizlerimin üstüne çökmüş ve ellerimi başımın üstünde birleştirmiştim. çünkü birinin "fiiiiriiiz... put di fakin' pekıç devn" diyeceği hissine kapılmıştım. sonradan yozgat'ın sorgun ilçesinden olduğunu öğrendiğim babacan bir yiğido güvenlik görevlisi gelip "bugün o ötüp yattı abi... bozulmuş herhal" deyip kaldırdı beni yerden. sinirim bozuldu, ağladım. don atlet çalan adam konumuna düşmüştüm çünkü. sağolsunlar yüzümü yıkayıp, su verdiler. daha sonra da birkaç kere başıma gelince bu, verilecek en iyi tepkinin sırıtarak ve çalışanlarla beş bin yıllık dostmuş gibi bir edayla kasaya yönelmek olduğunu anladım. tam mağazadan çıkarken arasından geçtiğim o şey dividividiviviviv diye ötünce "ilahi çocuklar" yahut "hey allahım, hem mağazanın sahibiyim hem bana çalıyor alarm ohohoho" şeklinde bir kendine güven ifadesiyle kasaya yönelip sorunu çözmeye başladım. alarm sesini duyunca çömelip ağlamaktan ya da gaza gelip "beni yakalayamayacaksınız aşağılık herifler" diye bağırarak kaçmaya çalışmaktan çok daha olgun bir hareket bu. bir de görüyorum, alarma yakalanınca "acaba rezil mi oldum?" diye düşünüp mağazadakilere kızanlar oluyor, ben yapmadım ama yapanları anlıyorum. nihayetinde ömür törpüsü bir durum bu.

    o alarm cihazlarının arasından her geçişimde hiçbir suçum olmadığı halde "alarm çalarsa ne yaparım?" diye düşünüyorum: acaba şimdi alarm yanlışlıkla çalsa ve çaylak bir güvenlik görevlisi ben durumu açıklayamadan ateş edip beni vursa, sonra başıma toplansalar ve ben ağzımın kenarından s şeklinde akan kanla ve öksürerek cebimden aldığım ürünlerin fişini çıkarsam... masum olduğum anlaşılsa ve herkes ağlasa böyle, üzülse... ben başım sol tarafa düşmeden önce son nefesimde beni kucağında tutup ağlayan güvenlik görevlisine "neden? neden canıtın? neden?" desem o da ağlaya ağlaya "abi benim adım halil ibrahim" dese... işte alarm yanlışlıkla öter korkusuyla hep bunları düşünmek zorunda kalıyorum. mecbur muyum lan ben bu korkularla yaşamaya? mahvoldu psikolojim yeminle...

  • gözdenin londra muzikallerine koysan sırıtmayacak performansının "oy nurcanım"a elendiği yarışma.

    akp'nin 2015 genel seçimindeki zaferi kutlu olsun.

  • neden bazı tariflerde kabartma tozu yok? neden bazılarında yarım paket yazıyor? mantığını anlatalım.

    pişirilen kekin kabarması için birbirine karıştırılan malzemelerin etkileşime girerek bir miktar karbondioksit gazının açığa çıkarması gerekir. kek hamurunu fırına atınca içinde 5-10 dk önce oluşmuş olan karbondioksit genleşerek kekimizin içinde kabarcıklar oluşturup kekimizin şişmesini ardından ısı ile bu şişkinliğin kalıcı olması gerekmekte.

    bunun için eskiden karbonat kullanılırdı. biliyorsunuz karbonat baziktir. içerisine asit eklediğinizde karbondioksit açığa çıkartır. bizde karbonat eklediğimiz kekin içine limon suyu yoğurt vb eklediğimizde kimyasal tepkimeye sokmuş oluyoruz. hazır bunlar tepkimeye girmişken hemen keki fırına atıyor ve reaksiyonun ısı ile birlikte gerçekleşmesini gözlemliyoruz.

    efendim kabartma tozunun yarısı karbonattır. diğer yarısı da asidik malzemeden oluşur. su ile karıştırdığınızda başka hiçbir malzemeye gerek kalmadan tepkime gerçekleşir ve karbondiokasit gazı açığa çıkar.

    bu ne demek? eğer kekinizi asidik bir malzemeden yapıyorsanız ve ek olarak kabartma tozu kullanıyorsanız istediğiniz kalitede ürünü elde edemezsiniz demek. oysa yalnızca karbonat ekleseydiniz ile çok daha iyi sonuç alabilirdiniz demek.

    eğer kurabiye vb kabarmasını istemediğiniz bir ürün yapıyorsanız yine karbonat işinizi görür demek.

    mantığını anlayınca tüm yemek tarifleri kolay. öyle değil mi?

    diğer püf noktaları için: (bkz: #54406141)

  • yıllar sonra,
    moda'da, ikimizin de yanında çocuklarımız var...
    beraber dondurma yediğimiz dondurmacının önünde sen o çok sevdiğin tutti frutti, çilek ve çikolatalı dondurmanı sipariş veriyorsun... 6-7 yaşlarındaki oğlun benim kafada, çikolata karamel ve fıstık istiyor... kızım da tutti frutti nin ismini sevmiş olmalı ki "babacıım ben de o teyzenin dondurmasından istiyorum" diyor...
    sen "o teyze" sıfatı ile gülümseyerek dönüyorsun seni minik parmağı ile gösteren kız çocuğuna, kızın olsun isterdin, hatırlarım... ve gözgöze geliyoruz... elindeki dondurma oğlunun ayakkabısına düşüyor... gülümsüyorum, gülümsüyorsun...
    sana bir gülümsemede "nasılsın ? mutlu musun ? beni arıyor musun ? hatırlıyor musun ?" diye soruyorum sen ise bir gülümseme ile bana "iyiyim, mutluyum, ya sen ? seni unutmadım ama neye yarar ki? " diyorsun... kızıma sesleniyorum, ikiniz birden dönüp bakıyorsunuz...
    elinden tutup yürüyorum, ah evet, o gün de arkamı dönüp yürürken ağlamamaya çalışıyordum...
    belki başka bir hayatta.....
    .......

  • 1940 yılında güney fransa'da rouffignac, les eyziez bölgesinde, tarihi kalıntıların yoğun olduğu bir bölgede tesadüfen bulunan bir mağaradır. 17.000-15.000 yıllık geçmişi olan mağara duvar resimleri ile dünyada sayılı mağaralardandır. yaklaşık 250 metrelik bir uzunluğu ve 30 metrelik bir eğimi vardır bu muhteşem sanat eserinin. çeşitli galerilerinde çeşitli temalar ayrı ayrı boyanmıştır duvarlara. the great hall of the bulls denilen bölümde sıçrayan boğalar, shaft of the dead man bölümünde kuş kafalı bir adamın bağırsakları saçılmış bir bizon ile ölümü, painted hall' da çeşitli renkli hayvan ve av çizimleri gibi muhteşem güzellikler bulunmaktadır.

    1955 yılında ziyarete açılan bu mağaraya günde 1,200 turist geliyormuş. 1963 yılında yapılan incelemelerde; kalkerden oluşan mağaranın resimlerinde çok küçük bozunmalar tespit edilmiş, incelenmiş, sebebi insanların ağzından çıkan karbondioksit gazının havadaki su buharını daha asidik yapmasıymış. çalışmalar bitirilirken nihayet bazı bölgelerde yeşil yosunlanmalar ve algler de görülünce kültür bakanlığı tarafından 20 nisan 1963 te ziyarete kapatılmış. o günden bugüne her gün kimyasal inceleme yapılmakta ve bozunma olmadığı görülmektedir bu insanlık mirasının.

    antropolojik özelliklerine fazla girmeden ilginç bir şey daha diyebilirim ki; 1980 yılında bu mağaranın the great hall of the bulls ve painted hall adlı en görkemli iki bölümü fransız hükümeti tarafından bir tünel şeklinde bire bir yaptırılmış ve turistlere açılmıştır.

    yeri gelmişken mağaranın tüm segmentlerinin listesini de verelim ileriki araştırmalarınız için;

    the great hall of the bulls
    lateral passage
    shaft of the deadman
    painted gallery
    chamber of engravings
    main gallery
    chamber of felines

    bu mağara bizde olsaydı, bozulma var mı yok mu bakılmaz, altın yumurtlanan tavuk kesilirdi ve asla korunma amacıyla kapatılmazdı. içeri girip mangal yakan, içen kırolarımız da duvardaki öküzün kıçına "seni seviyom len ayşe", "büyük cimbomlu", "bu mağaranın ustasıyım, gözlerinin hastasıyım" yazmak suretiyle iğfal ederlerdi güzelim mirası.